Dünden bugüne Nahda Hareketi

Nahda Hareketi'nin konumu, yıllar içinde, Tunus'un en büyük partisinden devlet baskısı altına alınan bir raddeye indirgendi


1980'lerde İslâmcı bir mitingde konuşan Raşid Gannuşi.

Ennahda Partisi, tam adı “Hizb Harakat al-Nahdah” (Rönesans Hareketi Partisi), Raşid Gannuşi ve Abdülfettah Moro tarafından “İslâmî Eğilim Hareketi” olarak 6 Haziran 1981 tarihinde Tunus’ta kuruldu.


Nahda Hareketi kuruluşunda, ekonomik kaynakların daha adil dağılımını, çok partili demokrasinin kurulmasını ve günlük hayata daha fazla dindarlığın nüfuz etmesini hedeflediğini ve bu hedefleri şiddet içermeyen yollarla aradığını iddia etti.


Nahda Hareketi

Kuruluş bildirisinde Nahda, Batı'nın baskıcı modernleşme ve sekülerizm anlayışına karşı bir hareket olarak kendini nitelendirilmişti.

1984'ten sonra parti, hem gizli hem de açık olarak faaliyet gösterecek şekilde yeniden örgütlendi. Yasal olarak tanınmak için 1989'da bugünkü adını aldı. Ancak parti, Zeynel Abidin Bin Ali yönetimi sırasında yasa dışı kalmaya devam etti.


Kuruluşundan sekiz yıl sonra, 1989'da yapılan seçimlerde oyların yüzde 17'sine yakınını alarak Meclis'teki ikinci parti olan Nahda, seçimlerde usulsüzlük yapmakla suçlandı.

Nahda'nın resmî oy oranını iki kat fazla gösterdiği de iddia edildi.



Gannuşi, 2011'de sürgünden döndüğünde, kalabalıklar tarafından karşılanmıştı.

Hareket, 1990'lı yıllarda dönemin Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali'nin büyük baskısı altındaydı. 1989 seçimlerinden yaklaşık 1 yıl sonra çok sayıda Nahda lideri tutuklandı. Gannuşi, 20 yılı aşkın süre İngiltere'de sürgünde kaldı.


"Arap Baharı" diye anılan süreç, Nahda Hareketi için bir kırılma noktası olacaktı.

İlk başta hareket çok daha radikal bir söyleme sahipti. ABD'de yayımlanan Washington Post'un analizine göre, 'ezilenlerin" yanında kendini konumlandıran hareket, kimlik, ahlak ve İslâm'a çağrı gibi unsurlar etrafında, baskı altında kaldığını söylediği bir 'alt kültürü' de şekillendirdi.



Nahda Hareketi, 1990'lı yıllarda dönemin Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali'nin büyük baskısı altındaydı.

Bin Ali'nin 2011'deki Arap Baharı ayaklanmaları sonucunda iktidardan uzaklaştırılmasının ardından, Nahda Partisi resmen yasallaştırılarak hareketin seçimlere aday olmasının önü açıldı.

Ennahda İslâmcı Partisi, Arap Baharı'nın halk ayaklanmalarını izleyen ilk Tunus seçimlerinde zafer kazandı.


Nahda’nın gücü, eski lider Zeynel Abidin Bin Ali’nin Arap Baharı ayaklanmalarından sonra düşmesinin ardından Tunusluları ikiye böldü.


Destekçilerine göre bu, modernite ile İslâm arasında nasıl bir denge kurulabileceğinin bir örneği, eleştirmenlerine göre yeniden canlanan dini siyasetin Tunus'un laik geleneğini riske atabileceğinin bir işaretiydi.

Tunus Devrimi sonrası 23 Ekim 2011'de düzenlenen Tunus Ulusal Kurucu Meclis üyelerini belirlemek için yapılan seçimlerde Nahda ciddi kazanımlar elde etti.



Gannuşi, 2011'deki seçim zaferinin ardından destekçileri ile beraber kutlama yapıyor.

Katılımın yüzde 70 olduğu seçimlerde, 217 üyeden oluşan Nahda, Ulusal Kurucu Meclis'te 90 koltuk elde etti ve hükümet ortağı oldu.


Sürgünden dönen Gannuşi, reform yanlısı ve ılımlı siyasal İslâm'a yüzünü dönen bir siyasetçi olarak görülecekti.


BBC'ye o yıl verdiği röportajda Gannuşi, "Tunus halkının demokrasi ile uyumlu ılımlı bir İslam vizyonu" çevresinde barışçıl bir şekilde yaşamını sürdürebileceğini söylemişti.

Gannuşi, "İslâmcı olsun ya da olmasın tüm vatandaşların temel haklar çerçevesinde eşit" olduğunu ifade etmişti.


Öte yandan meşruiyet çabasını sürdüren Nahda, küresel Müslüman Kardeşler ağının bir uzantısı olması nedeniyle şüpheyle karşılandı.


Gannuşi, 2011'de partisinin programını açıklıyor.

Mısır'daki Müslüman Kardeşler'e kıyasla daha temkinli ve ılımlı bir profil çizse de bu bağlantının yanında, Katar ve Libya'daki İslamcı güçlerle ilişkileri ülkedeki seküler kesim tarafından sorgulandı.


Aynı yıl özellikle kafirlikle suçlanan bazı film gösterimleri gibi olayların tetiklemesiyle ülkede dini temelli gerginlikler ve protestolar baş gösterdi. Nahda, Selefi radikal unsurları sorumlu tuttuğu bu protestolarla ilgisi olmadığını vurguladı.


Seküler kesim ise yaşananları İslâmcı baskıların kapıda olduğuna dair bir uyarı olarak görüyordu.


2011'deki seçimlerden iki yıl sonra 2013'te iki seküler siyasetçinin suikaste uğraması ülkeyi kutuplaşma ve derin bir siyasî krize sürükledi.

Gannuşi liderliğindeki Nahda, çekilme kararı aldı.


Bu kez, 2014 seçimlerinde ikinci gelen Nahda, seçimleri kazanan seküler bir parti olan rakibi Nida Tunus ile koalisyon ortaklığı kurdu.


Nahda üyelerinin de katkısıyla hazırlanan, demokratik özgürlükleri merkeze alan Tunus'un yeni anayasası aynı yıl yürürlüğe girdi.


İdeolojik dönüşüm


Nahda, kuruluşundan itibaren siyasal İslâm ile ilişkilendirildi. 2016'da ise Nahda Hareketi, siyasal konumunu yeniden tanımladı.


Nahda lideri Gannuşi, parti kongresinde yaptığı açıklamada siyasal İslâm'dan uzaklaşarak kendilerini "Müslüman demokratlar" olarak tanımlayacaklarını duyurdu.

2016'da Ennahda, faaliyetlerinin ülkenin İslamlaştırılmasından ziyade Tunus'ta istikrarlı bir demokrasi sağlamaya odaklanacağını, ancak siyasi platformunun Müslüman değerlere dayalı olarak kalacağını duyurdu.


Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, Meclis'i feshederek iktidarı ele geçirdi

Hükümet çıkmazdayken protestolar patlak verdi ve 2019'da seçilen Cumhurbaşkanı Sid parlamentoyu askıya aldı.

2014 anayasasına göre ikinci parlamento seçimleri Ekim 2019'da yapıldığında, seçmenler devam eden bir ekonomik kriz ve artan yolsuzluk endişeleri arasında bölünmüştü.

Nahda 17 sandalye kaybetti, ancak çoğulculuk kazandı ve parlamentodaki en büyük parti oldu. Nahda başlangıçta Ekim 2019'da seçilen Kays Sid'in cumhurbaşkanlığını desteklese de, 2020'de başbakanlık kabinesinin gözetimiyle ilgili bir anayasal kriz yaşandı.


Nahda destekçilerinin düzenlediği protestolardan bir kare.

Hükümet çıkmazdayken temmuz ayında protestolar patlak verdi ve Cumhurbaşkanı Sid parlamentoyu askıya aldı.

Nahda, eylem yapılmasına şiddetle karşı çıktı, ancak Gannuşi kısa süre sonra konuyla ilgili diyalog çağrısında bulundu; Sid reddetti ve daha sonra parlamentonun askıya alınmasını süresiz hale getirdi.


"Bu yaşta diktatörlüğe başlayacak değilim"

Nahda'nın 100'den fazla önde gelen üyesi Eylül ayında partiden ayrılan Gannuşi’nin Sid'le yüz yüze gelememesi eleştirisinde bulundu.

25 Temmuz 2020’de siyasî krizin ortasında Sid, bir ayda bir hükümet kurma ve Halk Temsilcileri Meclisinin güvenini kazanma görevi ile Hişam el-Meşişi'yi hükümet başkanı olarak atadı. Hişam el-Meşişi 2020'den Cumhurbaşkanı Kays Sid tarafından görevden alındığı 2021'e kadar Tunus başbakanı olarak görev yaptı.


Görevden alınan Hişam el-Meşişi hükümetinin yerini alacak yeni Tunus hükümetinin resmî duyurusu beklenirken, siyasî partiler ve sosyal örgütler, Cumhurbaşkanı Kays Sid'i, bir sonraki siyasî süreci "cumhurbaşkanlığı kararnameleri" ile yöneterek "iktidarı tekeline almakla" suçlayarak eleştirdiler.

Meclis'te en büyük parti konumunda bulunan İslâmcı Nahda Hareketi bu kararı "darbe" olarak nitelendirdi ve tepki gösterdi.


Parlamento önünde iktidar partisi destekçileri, cumhurbaşkanının kararını protesto etti.

Sid'in açıklamalarının ardından görevden alınan Başbakan Hişam el-Meşişi de bir açıklama yaparak "Karışıklığa sebebiyet veren bir konumda olmak istemediğini; Cumhurbaşkanı kimi seçerse görevi ona devredeceğini" belirtti.


Meşişi, yaptığı açıklamada "Tunus'a herhangi bir konumdan hizmet vermeye hazır olduğunu" ifade etti.


Nahda, gerginliği tırmandırmak istemediğini belirterek diyalog çağrısı yaptı ve taraftarlarından protesto yapmamalarını istedi.


Cumhurbaşkanı Sid, yayımladığı video mesajında bu kararı "ülkenin içinden geçtiği olağanüstü koşullar" nedeniyle almak zorunda kaldığını söyledi.

Görevden alınan Başbakan Hişam el-Meşişi.

Sid, ayrıca, milletvekillerinin dokunulmazlığını askıya aldığını, yürütme yetkilerini kendisinin üsteleneceğini ve yeni bir başbakan atayacağını belirtti.


Hukuk profesörü olan Sid, 2019 yılında yolsuzlukla mücadele ve devleti yeniden yapılandırma vaadiyle bağımsız aday olarak katıldığı cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmıştı. Aynı yıl yapılan parlamento seçimlerinden ise İslamcı Nahda Hareketi birinci çıkmıştı.


Nahda Hareketi lideri Gannuşi’ye Nisan 2023'ten beri hapiste


Tunus Cumhurbaşkanı Kays Sid'in parlamentoyu kapatmasından bu yana Sid'in en büyük eleştirmenlerinden biri olan Raşid Gannuşi, Ramazan ayının son günlerinde, 17 Nisan 2023’te iftar vaktinden hemen önce yüzlerce polisin katıldığı baskınla evinde gözaltına alındı.


Kamuya açık bir toplantıdaki sözleri nedeniyle "halkı iç savaş çıkarmaya yönlendirmek" suçlamasıyla gözaltına alınan eski Meclis Başkanı, 48 saatlik polis sorgusunun ardından sevk edildiği mahkemece tutuklandı.


Bir yıldır tutuklu yargılanan Gannuşi, haksız yere tutuklandığı gerekçesiyle mahkemelere çıkmayı reddediyor.

Gannuşi’nin tutuklanmasının ardından ulusal ve uluslararası arenadan yüzlerce tanınmış isim, 82 yaşındaki siyasetçinin serbest bırakılması çağrısı yaptı. Birçok ülke de Gannuşi'nin tutuklu yargılanmasına tepki geldi.


Gannuşi’nin tutuklanmasının yıl dönümünde 60’tan fazla yabancı siyasetçi ve düşünür, Gannuşi’ye destek için “Uluslararası Gannuşi’yi Destekleme Komitesi” kurarak uluslararası kamuoyuna ortak bir açıklama yaptı.

Açıklamada, “Önde gelen İslam düşünürlerinden Tunus’un meşru parlamentosunun başkanı ve Nahda Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi’nin tutuklanmasının üzerinden tam bir yıl geçti. Bu bir yılık sürecin ardından, 82 yaşındaki düşünür, Arap dünyasındaki en eski düşünce mahkumlarından biri olarak tutuklu yargılanmaya devam ediyor.” ifadelerine yer verildi.


12 levha kanunu 



12 Levha Kanunları MÖ 451-450 yıllarında kabul yürürlüğe girdi. Bu kanun setinin mevcut Roma Yasalarına eklenmesi ile Romalılar tarihin yazılı yasalara sahip ilk toplumu olmasalar da bir hukuk devletini tecrübe eden ilk toplum oldular.


Roma'nın arkaik döneminde yargılama vardı ama aleni yasa yoktu. Pagan rahipler insanları yargılıyordu ama hangi yasaları, ilkeleri esas aldıklarını salt kendileri biliyordu.


Bir halk isyanı sonucu bu yasalar alenileşmiş, kent meydanında ilan edilmiş.



(bkz: insan hakları evrensel beyannamesi'nin temeli sayılan m.ö 450 m.ö 497 yılları arasında roma imparatorluğu tarafından çıkarılan levha kanunudur


roma’nın ilk büyük kodifikasyonudur. o zamanki teamül hukukunun en önemli kısmını yazılı olarak tespit etmekteydi. 

xıı levha kanunu’ndan önce yazılmış bir kanun büyük ihtimalle yoktu. 

o zamana kadar hukuk, yazılı olmayan örf ve adetlerden ibaretti. örf ve adet ise, tüm eski hukuklarda olduğu gibi, din adamlarının, yani rahiplerin elindeydi; ve bu rahipler, patricii sınıfındandılar. özellikle alt ve eğitimsiz kesimden olan plebler, patricii’lerin keyfi yorumlamalarına maruz kalıyorlardı. bundan kurtulmak için, kendi hukuklarını, yazılı şekilde tespit etmek istediler. bununla amaçlanan, hukuku, herkesin görüp bilebileceği bir hale getirmek, eşit tarzda uygulanmasını sağlamaktı. 

örf ve adetler, rahiplerin tekelinde olduğundan herkes tarafından bilinmiyordu; kanun ise yazılı ve belli olduğundan bireylerde emniyet hissi uyandırıyordu ve amaçlanan da buydu. 

bu aşamada çıkan tartışmalara patricii’ler muhalif kaldılar. roma topluluğunun ikiye bölüneceğini ve iki ayrı hukuk olacağını, pleblerin teşkilatlanarak devlet içerisinde devlet kurulacağı endişesiyle pleblerle anlaşma yoluna gittiler. 

pleblerin ısrarı üzerine kanunun yapılmasını kabul ettiler; ve bu kanun sadece pleblere değil, patricii ve magistralar da dahil olmak üzere herkese uygulanacaktı. 

bu kanun, halk meclislerinde kabul edilerek yürürlüğe girdi. xıı adet fildişi levha üzerine kazılarak forum meydanına asıldı. fakat sonradan galyalıların saldırısı sırasında tahrip edilerek yağmalandılar. 

bu kanunla, bireysel mülkiyet, vasiyet, ayni hak- şahsi hak gibi modern hukukun temel kavramları fikri ortaya çıkmıştır. fertler arasında eşitlik sağlanarak cezaların herkes için aynı olması ilkesi benimsenmiştir.


latince lex duodecim tabularum.


mö 455 yılında on kişilik bir hukuk komisyonu (decemviri) hem patricilerin ve hem de pleplerin uyacağı bir bir kanun tasarısı hazırlamak üzere görevlendirildi. on bronz levha hazırlayan komisyonun taslağını plepler eksik bulunca iki kişilik yeni bir komisyon mö 450'de iki ilave levha daha hazırladı.


toplumsal uzlaşmayı sağlamak için yazılı olarak hazırlanması ve her kesim tarafından tartışılıp onaylanması kanun koyma pratiği açısından önemlidir. ilahi bir otoriteden, peygamberlerden, tanrı-krallardan doğmamıştır bu metin.


“si in ius vocat, ito" sözleriyle başlar. hakim seni çağırdığında gitmek zorundasın anlamına gelir ve hakim huzuruna gitmeyenin zorla götürüleceği hükmü ile devam eder. günümüzün bütün hukuk devletlerinde bu yasa geçerlidir.


bu hüküm neden önemlidir bilir misiniz? modern hukuk diliyle söylersek "hukukun üstünlüğü esastır" anlamına gelir. yani kimse sıfatı, soyu, mevkii ne olursa olsun kanundan üstün değildir.


modern devrin hukukçuları bile bu yasanın ileri bir medeniyeti temsil ettiğini, diğer iptidaî hukuk metinleriyle mukayese edilemeyeceğini ve roma kavminin, daha o devirlerden beri, hukuk konusundaki büyük kabiliyetini gösterdiğini söylerler.


cicero ise 12 levha kanunları için şöyle demiştir: "bana öyle geliyor ki, yasaların kökeni ve kaynakları iyi incelenirse, bir xıı levha kitapçığı otoritenin ağırlığı ve sağladığı faydadaki bereket bakımından, tüm filozofların külliyatından üstündür"


12 levha kanunları ile yeni bir yasa yapılmamış var olan yasalar yazıya geçirilmiştir. antik roma'da örf ve adet hukuku yazılı değildi ve sadece soylular bilirdi. bu durum soylularla halk arasındaki davalarda -adetleri işine göre söyleyen soylular yüzünden-haksızlığa sebep olmaktaydı. bu nedenle yasalar levhalara yazılıp meydana asılmıştır.


kısacası; adil bir yönetim kurarsan roma gibi binlerce yıl ayakta kalırsın. adaleti katledersen yönetimin de yıkılmaya mahkumdur.

ciddiye almamak gerek

20.09.2018 13:46

ciddiye almamak gerek

gece eve giren hırsızı öldürürseniz suçsuz sayılacağınız fakat gündüz eve hırsız girdiğinde hırsızı yetkililere* teslim etmeniz gerektiği


ya da


bir çiftçinin bahçesindeki elma ağacından başka birisinin bahçesine elma düşerse elmanın ikinci çiftçiye ait olacağı gibi maddeler içeren kanunlar.



İngiliz Hukukçu William Blackstone, meşhur şerhinin "on the study of the law" adlı bahsinde, yaşanılan cemiyetin hukukunu kâfi miktarda bilmenin elzem olduğunu, hatta Roma'da her erkek çocuğun 12 Levha (Tables) kanunlarını ezberleme mecburiyetinde olduğunu yazar.


Antik Yunan'dan sonra sahneye çıkan Roma İmparatorluğu, hukuk sistemini "12 Levha Kanunu" ile belirlerken, ülkeyi 12 psikopostluk bölgesine ayırdı.


Lon L. Fuller gibi otoritelere göre yasaların aleni olup olmaması o düzenin hukuk olup olmadığını gösterecek kadar esaslı bir ölçüttür.


Mesela fazla hafif ya da fazla ağır ceza öngören bir düzen kötüdür ama kötü de olsa hukuk düzenidir.


Ama yasalar gizliyse, o, hukuk değildir.



1-Arap coğrafyasında Roma'nın egemenliğinde olan Vasal halklarda Roma 12 levha kanunları Tanrının metinleri olarak değer görürdü. Çünkü roma Zeytin mürekkebi ile kanun yazabilen tek İmparatorluktu ve zeytinle yazılmış metinler dokunulmazdı. Binlerce yıllık bu coğrafyada


2-Levh-i Mahfuz olan yani muhafaza edilen, korunan, dokunul(a)mayan başka bir levha yoktur. En iyi ilahiyatçı ya da tarihçi bu çıkarımın üzerine yorum yapamaz ama gerçekleri de dile getiremez. 1400 yıldır süsledikleri yalanın aslı budur. 


Detaylı olarak Kitabımızda yayınlanacak


Tabi ki. 

Şu andaki medeni kanunun hepsi Roma hukuku üzerine kuruludur. 

Justiyen döneminde levha kanunları kitaplaştırılıp anayasa yapıldı


I. Justinianus. Doğu Roma İmparatorluğu'nun en bilinen imparatoru, aynı zamanda Aya Sofya'yı yaptırandır. Kendisinin en önemli özelliği (bana göre) "12 Levha Kanunları"nı çıkarmasıdır. Bu kanunların içinde dikkat çeken bir madde var. 

lgili maddede "sahiller ve kıyı şeritleri halka aittir" olarak belirtiliyor. Zamanı biraz hızlıca ileri sarıyoruz ve günümüze geliyoruz. 



Bir ara şunu araştırmanızı öneririm.

Roma 12 levha kanunlarının bazıları Kur-an içerisinde neden var? Bir örnek vereyim arkadaşlarıma. "kısasa kısas" hükmünün tamamı buradan alınmıştır ve devamı da var. Üstelik Romanın kanunu olmasına rağmen Araplara farz olan bir hüküm.



Fakültenin boşa harcanan bir sırası daha!

Roma Hukuku'nu bile anlamadan mezun olmuş.

Urgakina Kanunları, Lipit-İştar Kanunları, Hammurabi Kanunları, 12 Levha Kanunları falan hak getire.


Antik Mısır, Sümer, Babil, Pers... Bütün Antik Çağ medeniyetleri yok oldular, sadece Roma Medeniyeti yok olmadı ve siyasal açıdan ne durumda olursa olsun  insanlığa şekil vermeye devam etti, ediyor.

Roma'nın farkı neydi? 12 Levha Kanunları'nı konuşacağımız gelecek bölümde.


Roma yazılı yasalara sahip ilk medeniyet değildi; fakat yasalara yöneticilerin de uymak zorunda olduğu, yöneticilerin kararlarına karşı mahkemeye gidilebilen ilk medeniyetti.


biraz AKADEMİK konuşucam: şu an yürürlükte olan çok fazla kanun var artık cılkı çıkmış işin biz bu avukatlık mesleğini 12 levha kanunu zamanında roma’da yapıcaktık


İslam uygarlığını kuran şeriat kanunları Roma'da 12 Levha kanunları ve Atinada Solon kanunlarıyla aynı paralelliği taşır. Her üçüde borç yüzünden toprak ağalarının eline düşen fakir köylüleri kurtarır ve esasen sonradan ticaretle zengin olan bezirganlar ile toprak sahiplerinin


mücadelesinin ürünüdür. Romada toprak sahipleri Patricilerdir, bezirganlar pleblerdir. Solon'un atinasında bir başka ad alırlar. Mekke'de yoksul medinelilerin öncülüğünü yapan bezigan müslümlerle toprak sahibi kureyşlilerdir mücadele etmişlerdir. Bu çatışmaların ortaya


çıkardığı şey bir uzlaşmadır ve yeni bir uygarlıktır. Böylesi çatışmalar diyalektik olarak insanlığa yararlı sonuçlar yaratmışlardır.Bu kavgalar toprakları ve insanları geçici bir süre kurtarır.Ama her zaman başa dönülür. "Tarih tekerrür eder". Tabii tekerrür ederken tekamül eder


12 Levha Kanunları / Flood-

Şuanki Avrupa Hukuku'nun temelini oluşturan bu kanunlar Roma Hukuku'nun gelişiminde yazılı olmayan bilgilerin yazılı olarak hukuki kurallar haline gelmiş, o döneme ait ilk hukuk kaynağıdır.


Roma hukuku, insanları soy, cinsiyet ve toplumsal sınıflara ayırıyordu. 

Roma 'da  asiller, kölelerini istediği zaman çalıştırabileceği, istediği zaman da öldürebileceğini açıkça belirtiyordu. O dönemde patriciler ve plebler vardı. Patriciler üst, Plebler alt sınıftı.+


Patricilerin geleneklerine dayanan Roma hukuku aşırı derecede sert ve zorbaydı. Bu sistem yazılı kaynaklarda olmadığı için herkes tarafından bilinmiyordu. Bu da o dönemdeki yöneticilerin rahat davranmasına sebep oluyordu.+


Yargılama yetkilerinin yine aynı tür sınıftan olan rahiplerin  elinde olması, hukuku aristokratik(monarşik)hâle getiriyordu.+


Pleblerin adalet isteği kabul görüldükten sonra, MÖ 451'de  kanunlar yazılı hâle getirilmeye başladı.+


Tespit edilen kanunlar, on iki tane tunç levha üzerine kazınıyor ve Roma şehir meydanında bütün insanların görebileceği yere asılıyor.+


Sınıfsal çalışmaları önlemek için yapılan on iki levha kanunları, önceden de bahsettiğim gibi günümüzdeki Avrupa Hukuku'nun temeli sayılıyor ve bu kanunlar, sınıf ayrımının ortadan kaldırılması için önemli bir adımdır.



12 Levha Kanunları, MÖ 451–MÖ 449 (Latince: Leges Duodecim Tabularum), Roma Hukukunun gelişiminde, yazılı olmayan hususların yazılı biçimde hukuki kurallar haline getirilmesi devrine ait olan ve günümüz Avrupa Hukukunun temelini oluşturan hukuk kaynağıdır. Roma İmparatorluğu dönemine ait ilk yazılı kanunlar olan 12 Levha Kanunları, Roma toplumundaki Patrici (Curia'ların birleşmesiyle oluşan soylu, büyük aile kütlesinden seçilen, tam hukuklu vatandaşlar[1][2]) ve Pleb (Savaşlardan ele geçirilmiş, seçme ve seçilme hakkı bulunmayan halk sınıfı; Roma'da plebler yarı vatandaşlık statüsüne sahipti) arasındaki sınıf mücadelesi sonucu hazırlanmıştır.[3]

Tarihçe

değiştir

Roma İmparatorluğu'nda yazılı kanunlar olmadığı dönemde, örf ve adetlere göre hareket edilirdi. Bu örf ve adetleri de ancak Patriciler bilirdi. Bunun için Patriciler, örf ve adetlerin yazıya geçirilmesine, mümkün olduğu kadar uzun bir zaman karşı koymuşlardır.

Pleblerin baskısıyla MÖ 450’de kanunları yazmak üzere 10 kişilik bir komisyon (decemviri legibus scribundis) kuruldu. Solon Yasaları'ndan da yararlanılarak 2 yılda hazırlandı. 12 madeni veya tahta levha üzerine yazıldı ve meclisin onaylamasından sonra, herkesin görebilmesi için Roma'nın en büyük meydanına (Forum Romanum) asıldı. MÖ 307'de Galyalılar'ın Roma'yı yağmalamalarında imha edilene kadar orada asılı kaldı.

Bu levhalarda aile hukuku, veraset hakkı, dava hakkı, borç ve ceza kanununa dair hükümler vardı. Bunlar Roma Hukukunun hiç değişmeyen esaslarını teşkil ettiler. Bu kanunlar dizisi ile iki toplum arasında daha önce hiç olmayan adalet ve dürüstlük mekanizması kurulmuş ve güçler Patricili ve Plebli büyük toprak sahipleri tarafından paylaşılmıştır. Böylece, her iki halk grubu da seçme seçilme hakkı edinmiş, toplumdaki sınıf farklılıkları için ekonomik durum belirleyici olmuştur.

Bazı suçlar ilâhların mukaddes haklarına tecavüz şeklinde anlaşılmış; suçlu kişi, cemiyet dışı ve her türlü haklardan mahrum bırakılmıştı (herkes tarafından öldürülebilir). Şahıslara yönelik suçlarda şahsî intikam usûlü kullanılabilirdi. Diyeti kabul etmeyen suçlu, zarar görene teslim edilir; o da göze göz, dişe diş şeklinde öcünü alırdı. Aile reisinin (babanın) riyaseti altındakilere karşı hayat ve ölüm hâkimiyeti vardı.

Tarihçi ve hukukçuların naklettiği kısımlardan anlaşıldığına göre 12 Levha Kanunları'nda iki gaye güdülmekteydi:

Siyasi gaye: Asillerle halk arasında mümkün olduğu kadar eşitlik sağlamak ve vatandaşları, idarecilerin keyfi davranışlarına karşı korumak. (Ancak kanunlar bunu tam mânasıyla gerçekleştirememiştir; o devirde asiller ile halk arasındaki evlenme yasağı devam etmişti.)

Hukuki gayesi: Eski teâmül hukukunu (örf ve adet hukukunu) toplayıp tespit etmektir.[4]

Bir kimse, kendisine borçlu olan vatandaşı majistra (hâkim) önüne götürür, borçlu borcunu ödeyemezse muayyen şekillere riâyet ederek ona el koyar, evine götürür ve zincire vurur. Muayyen zaman içinde yine ödeyemezse öldürebilir. Veya köle olarak satar. Alacaklı birden fazla ise borçlu, alacaklar nispetinde parçalara ayrılır.

Vatana ihanet, ana veya babayı öldürme, kundakçılık (suçlu kırbaçlanır, zincire vurulur, ateşle öldürülür).

Yalancı şahitlik (suçlu uçuruma atılarak öldürülür).

Gece bir hırsızlık olursa ve hırsız suçu işlerken yakalanırsa, öldürülebilir. Daha hafif durumlarda yaptığı zararın iki misli ödettirilir. Günümüz Avrupa hukukunun temelini oluşturan bu kanunlar İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin de temeli sayılmaktadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları