İdil-Ural projesine bağlı Mordovya, Çuvaşistan, Mari El, Tataristan, Udmurtya, Başkortostancumhuriyetleri.
Özgür İdil-Ural' (Tatarça Azat İdel-Ural, Erzyança'Olyachiv Rav-Uralon), Erzyan-Mokshanya (Mordovya), Çuvaşistan, Mari El, Tataristan, Udmurtya, Başkortostan cumhuriyetleri tarafından bağımsızlık kazanma ve bu altı cumhuriyetin ortak bir sınır, ekonomik alan ve kolektif bir güvenlik sistemi ile bütünleşik bir birlikteliği yaratma hedefi ile Volga bölgesi halklarının sosyal bir hareketidir.
Meiji Restorasyonu Dönemindeki Gelişmeler Nelerdir?
Japonya’nın modern batı toplumlarına yetişmesine ve batı tipi bir ulus kurmalarına olanak sağlayan Meiji Restorasyonu lideri kimdir? İyi bir eğitim sistemi, güçlü ekonomi gibi birçok olumlu sonuç doğuran Meiji Restorasyonu nerede gerçekleşti?İşte, tüm detaylar…
Meiji Restorasyonu Nedir?
1868 ile 1912 yılları arasında süren ve Japon imparatoru Mutsihito (Meiji) tarafından başlatılan, batılılaşma ve modernleşme hareketleri Meiji Restorasyonu adıyla anılmaktadır. Feodal düzenin yıkılması ve merkezi otoritenin güçlenmesi, eğitimde yapılan reformlarla okuryazar oranın artması gibi Japonya için birçok olumlu neticesi olan Meiji Restorasyonu; Japonların modern bir ulus olarak var olmalarında büyük bir rol oynamıştır.
Meiji Restorasyonu Tarihi
19. yüzyıla kadar kapalı bir toplum özelliği taşıyan Japonya Şogunluk adı verilen feodal bir sistemle yönetilmekteydi. Gücün Şogunluk iktidarında bulunduğu bu sistemde imparator ise daha çok kutsal ve sembolik bir makam olarak görülmekteydi.
19. yüzyıla gelindiğinde özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’nin girdiği sömürgecilik yarışını gören Japonya; batı uygarlığının her alanda var olan üstünlüğünü kabul etmek zorunda kalmıştır. Hindistan’ın sömürgeleştirilmesi, Çin’in Afyon Savaşları sonrası batı sömürgeciliğine açık hale gelen konumunu gören Japonya; bu ülkelerin düştüğü duruma düşmemek adına harekete geçmiştir.
1868 yılında Mutsihito’nun (Meiji) imparator olmasının ardından reform hareketleri başlamıştır. Şogunluk kurumu ortadan kaldırılmış ve modernleşme politikaları uygulanmaya başlanmıştır. Başlayan bu restorasyonda ana hedef ülkenin zenginleşmesi ve ordunun güçlenmesi olarak belirlenmiştir.
İmparator Meiji; yapılacak reformlar için beş maddelik bir genelge yayınlamıştır. Bu genelgeye göre;
Meiji Restorasyonu Özellikleri
Ekonomik, idari, askeri ve sosyal alanda bir dizi gelişmenin yaşandığı Meiji Restorasyonu özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
Haberi Hazırlayan: Kubilay Kos
Yani Suriyelilerin durumu ne olur işte bir kısmı kimseye karışmadan devam ederler ama genelde büyük bir çoğunluğu yani bir ideolojinin peşine gideceğini zannetmiş işte sadece solcu muhafazakar ciddi neyse bir kısmı çok az bir kısmıdır bu tamamının olacağını düşünmüyorum bunlar bir tarafa evrilirler ama asıl büyük kızım bunların illegal kriminal işlere bulaşcağını düşünüyorum çünkü çoğunlukla atan toplumun onlara köpek gibi davrandığını düşünüyor madem onlar bize köpek gibi davranıyor biz de onlara davranalım derler diyecekler der yani bu dünyanın her yerinde böyle olmuştur ne yapacağız işte bu kendilerine legal şeyleri boşluklarından faydalanarak kriminal işler yapacaklarını düşünüyorum
Ya bu ilk dayanışma teşkilatları kurmakla başlayacak zaten onlarda şu an görüyorsunuz ondan sonra da sözde işte kendisini ezen yasa dışı teşkilatları üzerinden olacak
Yani seni ezen yasal düzenin boşluklarını bulup oradan kuvvet lenmeye çalışırsın işte
Amerika’da vaktiyle işte İtalyanlar olsun İrlandalılar olsun zenciler olsun hep kriminalliğe yönelmişlerdir
Güçlü bir aile yapısı varsa bu kremilik işte 1.02 kuşak sürer ondan sonra işte çocuklarım okusun da adam olsuna döner nitekim işte Amerika’daki İtalyan mafyaları da öyledir o zaman mafya ayrımı yapmışlardır ondan sonra da hepsi işte çocuğun okulunun devlette bir kademeye gelsin demişlerdir
Ya bu dünyada böyledir işte Fransa’da Cezayirlerle işte İsveç’te Sırplar Amerika’da İtalyan Zenci İrlandalı hep böyledir bunun istisnası bir tek İngiltere’de onda da işte bu hintler her şeye rağmen İngiliz toplumu işte asimilasyon gücü çok kuvvetli bir toplumdur bir de bu ırkçılığın sembolik düzeyde tuttuğu için anayasayı daha böyle kanunları ön planda tuttuğu için bu Hintliler diğerleri gibi olmamıştır zaten günümüzde görüyorsunuz çoğu devlet kademesinde hatta Londra’nın başbakanı herhalde indirdi hintli
ırkçılığı sembolik düzeylerde tutup işte yasal sistemi sağlam kurduğu için
Hintliler 1-2 kuşak içinde devlette işte önemli yerlerde maliye bakanlığı bilmem ne devlet için kritik sayılabilecek her yerde hint Tlyler var Londra belediye başkanlığı dahil
İznik'te toplanan kilise önderlerin büyük çoğunluğu İsa'nın gerçek Tanrı olduğu fikrini pekiştirdiler. Konsilde bu konuda onaylanan İznik İnanç Bildirisi bugüne kadar Katolik, Ortodoks ve Protestan Kiliselerin ortak olarak kabul ettiği metinlerdendir.
'Tanrı'nın Yönettiği'' İznik Konsili.. "400 Tane İncil 4'e İndirilmiştir"
Osmanlı idaresinde İznik, sanat, ticaret ve kültür merkezi oldu. Orhan Gazi Medresesinde birçok ünlü ders verdi. Davud-u Kayseri, Ebul Fadıl Musa, Eşrefoğlu Abdullah Rumi gibi ünlü tasavvuflar İznik'te yaşadı ve eserler verdi. Osmanlı döneminin ilk cami, medresesi ve imareti İznik'te inşa edildi.
Markos İncili
Markos'un incili Petrus'a dayanarak yazdığı kabul edilir. MS 60'lı yılların sonlarında veya 70'li yılların başlarında yazılmıştır. Matta ve Luka İncillerine kaynak teşkil ettiği ve incillerin en eskisi olduğuna inanılır.
İznik adı, şehrin eski adı olan Nikea'dan gelmektedir.
yapısında Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin izlerini görebileceğiniz
Yunan Mitolojisi'nde "İznik Gölü" anlamına gelen "Askania"
Bir kaç yıl önce Daron Acemoğlu'nun "Ulusların Düşüşü" kitabını okumuştum. O sıralarda Facebook sayfamdan şöyle bir paylaşım yapmıştım:
Daron Acemoğlu'nun James Robinson ile birlikte yazdığı çok satan kitabı Ulusların Düşüşü özet olarak bize, hiç kıvranmayın, eğer Batı'lı liberal ve siyasi kurumları (kapsayıcı kurumlar diyor buna yazarlar) gerçek anlamda ülkenize yerleştiremezseniz fakirlik ve kriz kaderiniz olacaktır, diyor.
Kitabın ilk sayfalarında Kuzey ve Güney Kore'nin uydudan çekilmiş bir fotoğrafını gösteriyor bize Acemoğlu. Kuzey Kore koyu bir karanlık içine gömülmüşken Güney Kore ışıl ışıl parlıyor. Peki neden: Çünkü Güney Kore "kapsayıcı siyasi ve ekonomik kurumlara" sahiptir.
Acemoğlu'na göre, özellikle fakirlik ve açlıkla damgalanmış Afrika'nın da temel sorunu bir türlü "kapsayıcı ekonomik kurumlara" sahip olamamasıdır. Ama bu karanlığa gömülmüş kıta içinde yine ışıl ışıl parlayan bir ülke vardır: Botsvana. Acemoğlu ve arkadaşı Botsvana'ya o kadar sık gönderme yapıyor ki, bu ülkeyi biraz araştırma ihtiyacı duydum.
Kıta'daki diğer ülkelerin kaderini paylaşmaması sebebiyle "Afrika'nın İsveç'i" olarak isimlendiriliyor Botsvana. Tabii bunun da sebebi Acemoğlu ve arkadaşına göre, Botsvana'nın "kapsayıcı ekonomik kurumları" geliştirmeyi başarabilmesidir. Fakat biraz daha araştırınca Botsvana'yla ilgili ilginç bilgiler öğreniyoruz:
Botsvana elmas zengini bir ülke, ihracat gelirinin %85'ini elmas oluşturuyor. Dünya'da en çok elmas çıkarılan ikinci ülke konumunda. Buna karşılık Botsvana'da üretim sektörü çok zayıf; GSYH'nin %4'ünü oluşturuyormuş. Botsvana'nın1993 yılından beri İsraille diplomatik ilişkileri var. Dahası, 6 İsrail merkezli elmas firması Botsvana'da elmas madenlerini işletiyor. En çok ihraç yaptığı ilk üç ülke, İngiltere, G. Afrika Cumhuriyeti ve İsrail. İsrail ve elmas arasında geçmişi çok eskiye dayanan bir ilişki var. Elmastan elde edilen gelirin İsrail'in gayri safi milli gelirinin %30'unu oluşturduğu ve sektörün her yıl İsrail Savunma Bakanlığı'na 1 milyar dolar para aktardığı söyleniyor.
Elmas denilince bütün dünyada tek bir şirket akla geliyor: De Beers. De Beers 1888'de Rotchild ailesi tarafından finanse edilen İngiliz işadamı Cecil Rhodes tarafından kurulmuş. (Bu adam Afrika'da Rodezya diye kendi adına ülke bile kurmuş. Sonrasında kuzeyi Zambiya güneyi Zimbabve olmuş). De Beers İngiltere merkezli ve 1927 yılında bir Alman Yahudisi olan Ernest Oppenheimer tarafından tamamen ele geçirilmiş. Anglo American şirketi 2011'de şirketi satın almış. (2016'da Zen firmasını Türkiye'de lisans ortağı olarak seçmiş) Dünya elmas ticaretinin yaklaşık %75'ini (farklı rakamlar veriliyor) elinde bulunduran De Beers şirketi 2008 yılında Botsvana'ya gelmiş ve ülkedeki bütün elmas kesme ve parlatma işlerinin tek bir merkezde (Elmas Parkı ismini vermişler) yapılacağını müjdelemiş.
Botsvana sömürgecilik döneminde Hıristiyanlığı ve hemen peşinden de İngiliz himayesini kabul etmiş, antiemperyalist bir mücadeleye girmemiş. Batılı ülkelerle ve özellikle İngiltere ile sıcak ilişkiler kuran Botsvana, diğer ülkeler gibi tahrip edilmemiş. Bağımsızlığını kolayca almış. Acemoğlu'nun da adını sıkça zikrettiği Seretse Khama İngiltere tarafından sürgüne gönderilmesine rağmen döndüğünde İngiltere yanlısı bir politika takip eden Botsvana Demokratik Partisi'ni (BDP) kurmuş (1965'ten 2009'a kadar bütün seçimleri bu parti kazanmış) ve Botsvana'na siyasetine hakim olmuş.
BDP, kimi Afrika ülkeleri gibi soğuk savaş döneminde komünist politikalar takip etmemiş, liberal tutumuyla ABD ve İngiltere'nin desteğini almış. Dahası Botsvana, Güney Afrika'daki Aperheid rejimine karşı da bir tavır almamış. Mesela Güney Afrika kendisine muhalefet eden diğer Afrika ülkelerinde silahlı örgütler kurup yardım ederken, Botsvana'ya dokunmamış. Buna ek olarak Botsvana'da hiç silahlı darbe yaşanmamış. Ayrıca BDP liderlerinden Mo İbrahim Fransa C. Başkanı Nicolas Sarkozy tarafından Lejyon Donör nişanıyla taltif edilmiş.
bitki gibi bir hayat sürüyordum. arada sular, arada kurutur, arada ayazda bırakır, arada güneşte kavururdu.
ayazda bıraktığında neden donuyorum diye sitem eder, güneşe hasret bıraktığında solmamdan yakınır, keyfi gelip haddinden fazla sulayıp çürüttüğünde ise ona minnet duymamı beklerdi.
sahi ya!
ya manipülasyonları ve ajitasyonları ile mutsuzluk dolu bir ömür geçirseydim!
ya hiç bitmeseydi?
Daha soğuk enlemde yaşayan Finlandiyalılar niye çekik değil, daha sıcak iklimde yaşayan Endonezya’lılar niye çekik?
Finlandiya’ya da uzun dönemde göçlerle gelen pek çok insan var. Yerel Lapon halkı arasında da çekik gözlüler olabilir. Ama onların da kökü bin yıllar öncesindeki Sibirya’ya dayanıyor. Belki senin gördüklerin böyle birileridir. Yoksa Fin’lerin gözü çekik değil. Dil de genetik bağ ifade etmez.
Zaten mesele dilin genetik bağ ifade etmemesi. :))
Çekik göz tanımlaması yanlış
Çekik gözlüler, Çinliler ve kimi öteki Asyalılar
Türklerin gözü çekik değil, göz kapakları etli
Neden öyle olduğu konusundaki açıklamaya katılıyorum.
Göz kapakları, neredeyse tamamen sıvı olan gözü donmaya karşı korumak için fazla yağ barındırıyor ++
Beden, hayatta kalabilmek için iklime uyum sağlamış. Ayrıca Orta Asya'da neredeyse her gün yüksek hızda esen yel var.
Soğuk, kar, fırtına, yel, göz kapaklarının koruma amaçlı yağlanmasına, fazla ışıktan ve yelden korunmak için kısık hale gelmesine neden olmuş. ++
Sizler düşünün;
Her taraf kar, gökyüzü pırıl pırıl güneşli
veya
Kar fırtınası var...
Her iki durumda da etrafı nasıl görürsünüz?
Gözünüzü açarak çevreye bakabilir misiniz yoksa gözünüzü kısmak zorunda mı kalırsınız?
Bu ortam istisna değil!
365 günün neredeyse 300 günü böyle.
Matbaa Osmanlı’da ilk Yahudilere gelmiş sonra Ermenilere gelmiş sonra Rumlara sonra da işte Türklere gelmiş Osmanlılara bu sıralama neden böyle olmuş diye düşünürsek zaten en alttaki azınlık Yahudilermiş bunların adını Hurdacılıkla geçiniyor ondan sonra işte Ermeniler varmış Ermeniler işte bir nebze Yahudilerden üstün ama Rumlardan Osmanlılardan da dayak yiyen bir topluluk Ermeniler görece 19. yüzyıla göre zengin değiller ama işte biraz zanaat sahipleri onlar en sonunda Bizimkilere gelmiş bizimkiler getirmiş matbaayı biraz ihtiyaç hissetmekle alakalı
Ya işte galiba hristiyanlar bizden güçlü dedikleri zaman işte matbaayı kabul ediyor bizimkiler işte olayı böyle düşündüğün zaman çok ilginçleşiyor
İşte bu matbaa niye en son bize gelmişti ve 19. yüzyılın normlarına göre değil de 15. 16. yüzyıla göre düşünmek lazım
16. yüzyılda gayrimüslimların ata binmesi yasak eğer biniyorsa kafasını eğmek zorunda mahkemede Müslüman’a karşı tanıklık edemiyor evleri Müslüman’ın evinden yüksek olamıyor işte sarı sarı ve yeşil elbise giyemiyor sarı pabuç giyemiyor herbi de aşağılamaya yönelik kurallar
Yanlış bilmiyorsam da Kur’an’da böyle bir şey geçiyor işte eğer sizinle aşağılayıcı bir anlaşmayı kabul ederlerse onları öldürmeyin diye gayrimüslimler hakkında mı yanılıyor olabilirim
Matbaa için işte toplumlar gelişir falan deriz de Avrupa için etkisi ne olmuştur o güne kadar basılmayan İncil basılmıştır din matbaanın sonucu olarak güçlenmiştir ve o yobazlık dalgası 200 sene sürmüştür
Matbaadan sonra da yirmi yıl sonra Marley malifikarum kötülerin balyozu diyene bir kitap vardı. Şeytan insanları nasıl bozar toplamalara nasıl nifak eker cadılar nasıl giderilir diyorlar işte her yere satılan kitap her yerde basılan kitap onda da mesela cadılarla alakalı bir şey var işte cadılık diye bir olay çıkmış Avrupa tarihinin ilk bestselleri . 1480lerde cadı avı modası çıktı . Kilis’e cadıları öldürme işini tekeline aldı :)
Günümüzde de işte bir benzeri var aslında internete icadıyla hemen sosyal medyada bir cevabı var cadı avı var
1898'de Rusya'da Marksist nitelikte Sosyal Demokrat İşçi Partisi kurulmuştu. Sonraları bu parti Lenin'in önderliğini yaptığı Bolşevik ve Menşevik olmak üzere ikiye ayrıldılar. Ayrıldıkları noktalar daha çok partinin örgütlenme biçimiydi. Bolşevikler, küçük ve devrimci bir elitin denetiminde sıkı bir parti kurma düşüncesindeyken, Menşevikler daha geniş ve katılmaya açık bir örgüt kurmak istiyorlardı. Bu ayrılığa rağmen her iki grup da içerden ve dışardan Rusya'da Marksist akımın güçlenmesi için yoğun faaliyette bulunmaya başladılar. Bu faaliyetlerin sonucu olarak, Menşevik Trotsky'nin önderliğinde 1905 yılında Petersburg'da bir ayaklanma oldu. Petersburg ve Moskova'da İşçi Sovyetleri kuruldu. Hükümet 1905 yılının sonunda bu ayaklanmayı bastırdıysa da Çar II. Nikola bazı özgürlükler vermeyi ve Rus Meclisi'ni (Duma) açmayı zorunlu gördü, 1914'te I. Dünya Savaşı başladığı zaman Rusya tam bir kaynaşma içinde bulunuyordu.
Martov ve destekçileri,bu hareketin işlerine ve yaklaşan devrime işçi sınıfının büyük ölçüde katılımını desteklediler.Her iki grubun da devrimci bir yol izlemesine rağmen,Menşeviklerin Bolşeviklerden daha ılımlı taktikler uygulama eğiliminde oldukları belli oldu.Lenin'in tanımı yirmi üçe karşı yirmi sekiz oyla kabul edildi.Bu nedenle,onun grubu,"Çoğunluk"anlamına gelen "Bolşevik"adını kullanmaya başladı,"Azınlık"anlamına gelen"Menşevik"adını kullanmaya başladı.Bu takma ad Martov taraftarlarını,diğer konularda çoğunlukla Bolşeviklerle aynı fikirde olmuş olsalar dahi dezavantajlı hale getirdi.Her iki grup da Rusya'yı sosyalist bir devlete dönüştürmek için devrimci bir yol izlemeye devam etti ve aralarındaki bölünme 1912'ye kadar gerçekleşmedi.
Edirne vakası
1703 yılında, sultan ii. mustafa döneminde gerçekleşmiş olan bir isyana verilen isimdir. bu isyan tarih kitaplarında "edirne vakası" olarak geçer. üzerine ahmet badi efendi ya da mehmed şefik gibi yazarlaca çeşitli eserler kaleme alınmıştır.
bu isyanın çıkış nedeni, osmanlı bürokrasisinin avcı mehmet saltanatından itibaren de facto başkent konumuna geçen edirne'ye kayması sonucu baş geçim kaynakları bürokratların ve sarayın ihtiyaçlarını karşılamak olan istanbul esnaflarının çöküşe uğramasıdır. on sekizinci yüzyıl başına gelindiğinde istanbul esnafı ile yeniçeriler organik olarak birleşmiş bulundukları için sabrı taşan bu silahlı orta sınıfın edirneye yürüyerek deyim yerindeyse padişahı yaka paça istanbula geri getirmesi zor olmamıştır.
bu isyan, günümüz istanbul'unu yaratan olaydır da denebilir. zira 1703'te gerçekleşen bu isyan sonrası hanedan istanbul'a taşınmamış olsaydı, 1718-1730 yılları arasında lâle devrinde ve devamında gerçekleşen "kentsel dönüşüm" (sahilsaraylar ve kamusal alan anlamında) hiç yaşanmayabilirdi.
18. yüzyıl istanbul'unun yaşadığı kentsel/mimari değişim için şu kaynağa başvurulabilir:
shirine hamadeh, şehr-i sefa: 18. yüzyılda istanbul, iletişim yayınları.
sumbuluzade vehbi
feyzullah efendi vakası olarak da adlandırılmaktadır. viyana başarısızlığının yarattığı konjonktürde devrin şeyhülislamı feyzullah efendi'nin devlet kademelerindeki gücü, kadrolaşma ve ıı. mustafa'nın yukarıda da belirtildiği üzere devlet merkezini edirne'ye kaydırması gibi sebepler bu olayı doğuran ana etmenlerden gösterilmektedir. 1702 ocak ayından itibaren kadrolaşmadan hoşnut olmayan devlet adamları, istediği kadrolara getirilmeyen feyzullah efendi karşıtı ulema ve asker kökenli kimselerin şehzade ııı. ahmed'i ön plana çıkarmaya çalıştıkları kaydedilir. ancak feyzullah efendi kendi kadrolarını ve nüfuzunu kullanarak bu ayaklanmaları önden engellemiştir. burada ilginç olan nokta ıı. mustafa tüm bu durumlardan rahatsız olsa da rami paşayı sadrazam yaparak şeyhülislamın gücünü korumaya çalışmasıdır. ancak bu durum ters tepmiştir. nitekim rami paşa'nın ilk hedefi şeyhülislamın gücünü kırmaya çalışmak olmuştur. ancak 1703 temmuz ayında bu siyaset sultana karşı bir harekata dönüşmüştür. hatta kontrolden çıkan isyan sebebiyle rami paşa bile hedef haline gelmiştir. nitekim sultan tahttan indirilmiş, yerine ııı. ahmet çıkarılmıştır. feyzullah efendi ise pravadi'de yakalanarak feci bir biçimde katledilmiştir. bir ilginç ve bir o kadar da ironik nokta da ııı. ahmed'in edirnede tahta çıkmasıdır. kendisinden sonra edirne'ye uzun süre ikamet için giden bir osmanlı sultanı da olmamıştır. bu konu ile ilgili olarak naima, silahtar, şefikname ve anonim tevarihlere başvurulabileceği gibi pek çok tetkik eser de kaleme alınmıştır.
osmanlı toplumunda modernleşmenin tabanının olmadığı ve batı'dan etkilenen reformcu bürokrat ve padişahların gündeme getirdikleri bir proje olduğu konusunda bir fikir birliği var. bu varsayımın sorgulanması şarttır ve bu dönüşümün iç ve toplumsal dayanakları olduğu aşikardır. elbette 18. ve 19.yüzyılda osmanlı'nın dünyayla ilişkileri gelişti ve derinleşti. iktisadi ilişkilere ek olarak imparatorluğun avrupa'yla diplomatik ve kültürel anlamdaki ilişkileri de üst düzeye taşındı. etnik sorun vesilesiyle büyük güçlerin politikaları osmanlı iç ve dış siyasetini ciddi anlamda etkiler hale geldi. ancak her şeye rağmen osmanlı tebaasının kaderini etkileyen dış dinamiklerden çok iç dinamikler oldu. sürecin başlangıcı ise osmanlı tarihine batılılaşma perspektifinden bakanların tercih ettiği olay ve tarihlere değil de alternatif bir tarihe, 1703'e bakmak gerekiyor.
edirne vakası olarak da bilinen 1703 isyanı, vezir ve paşa kapılarının gücünü kırmak ve hanedanın siyasal üstünlüğünü tekrar tesis etmek isteyen sultan 2. mustafa'nın başkenti istanbul'dan edirne'ye taşıma kararına karşı gerçekleşmiştir. bazı vezir ve paşaların öncülüğündeki harekete hatırı sayılır sayıda yeniçeri din adamı ve tüccar esnaf katılmıştır. isyan koalisyonun farklı bileşenlerinin ayaklanmaya destek verme nedenleri farklıydı. vezir ve paşalar padişahın hamlesine karşılık vermek istiyorlardı. yeniçeriler karlofça antlaşması
sonrasında ordunun küçültülmesinde rahatsızlık duyuyorlardı ve bazı ulema kesimleri şeyhülislam feyzullah efendi'den rahatsızdı.
isyan istanbul'da ilk etapta başarılı oldu bir ay kadar süren bir pazarlık sürecinden sonra istanbul'u kontrol eden koalisyonun ordusu ve edirne'de bulunan sultan'ın ordusu karşı karşıya geldi. istanbul'dan yola çıkan kuvvetler kolayca başarı kazandılar ve padişah tahttan indirilerek yerine 3.ahmet getirildi. edirne vakası vezir ve paşa kapılarının üstünlüğünü tescil ve tahkim ederek 18. yüzyıl osmanlı siyasetine rengini veren olaylardan biri oldu.
edirne vakası ile sultan'ın iktidarının sınırları bir kere daha görülmüş osmanlı siyaseti ne damgasını vuran kapıların üstünlüğü tescil edilmiş, yeniçeriler bir kez daha önemli bir aktör olarak siyaset sahnesine çıkmış, esnaf da isyanda önemli bir rol oynamıştır. istanbul'dan yola çıkan bir koalisyon ordusunun başka bir kentte bulunan padişahı tahttan indirmesi bile başlı başına hat safhada önemli bir olaydır. bunun tersi bir olay yani edirne'den yola çıkan bir ordunun istanbul'daki asileri mağlup etmesi (kabakçı mustafa isyanı ve alemdar mustafa paşa) yaklaşık 100 yıl sonra 1808'de tekrar edecekti. nihayet bundan yaklaşık 100 yıl sonra ise yine rumeli'den çıkan bir ordu başkentte gelip asileri tasfiye ederek (31 mart vakası ve hareket ordusu) meşru hükümeti yeniden tesis edecekti. osmanlı imparatorluğu'nun son döneminde yaşadığı büyük dönüşümün başlangıç noktasını bulmak için 1703 diğer tarihlerden çok daha iyi bir adaydır.
Yorumlar
Yorum Gönder