Türkistan Otonomisi
Hokand şehrinde kurulan muhtar cumhuriyetin Bolşevikler tarafından acımasızca yok edilişi, Bolşeviklerle Türkistan halkı arasındaki zıtlaşmayı ve düşmanlığı iyice arttırmıştı. Bu gelişme Türkistanlı seçkinlere, düzenli bir silahlı kuvvete sahip olmadıkları sürece ülke idaresinde söz sahibi olamayacakları gerçeğini de açık olarak göstermişti. Bu dönemde bir kısım Türkistanlı kadrolar, Bolşeviklerle iş birliği yaparak yeni yönetim içerisinde etkin konuma gelebilme arayışlarına başlamışlardı. Komünistler haziran ayı içerisinde Taşkent'te bir Komünist Kongresi düzenlediler. Bu kongreye Türkistan'daki 1500 komünisti temsilen 43 delege katıldı. Kongrede, Rus Komünist partisine bağlı bir Türkistan
AREKET SNARLAR
Komünist Partisi kurulması kararı verildi. Bu arada Taşkent şehri, dogu ülkeleri komünist partilerinin merkezi haline dönüşmüştü. Íranlıların Adaleti, Mustafa Suphi'nin Türk Komünist Partisi, Genç Buharalılar ve Genç Hiveliler arasındaki Bolsevizin sempatizanı olan zruplar, Hint İhtilalcileri ve Çin komunistleri bu sehirde yerlesmiş durumdaydılar 2
Bu sıralarda Ferzana bölgesinde başlayan Bastracılık hareketi, Türkistan zeneline hızla yayılıyordu. Diğer taraftan Bejazlar, 1918 yılı ortalarında Kazan da dahil olmak üzere, Moskova ile Taskent arasındaki büyük merkezlerin çoğunu ele geçirmişler, Moskova ile Orta Asya arasındaki bağlantı yollarını kesmişler. di. Ayrica, Moskova'dan Türkistan'a uzanan büyük csúzafya boyunca, sırasıyla idil-Ural, Başkurdistan ve Alaş Orda otonomileri ilan edilmişti. Amiral Kolçak'a bağlı Beyaz Rus Kuvvetleri, Ataman Dutov'a bağlı Rus Kazakları, kurucu meclise bağlı Bolşevizm karşıtı Sosyalistler ve yukarıda sıralanan otonomilere bağlı askeri kuvvetler, dağınık bir cephe halinde, Kızıl Ordu'ya karşı savaşmaktaydılar. Bu gelişmeler karşısında Moskova, yerel kadroların partiye katılmaması durumunda, komünist yönetimle halk arasında köprülerin kurulamayacagına karar verdi. Çogunlugu eski Ceditlerden oluşan Türkistanlı aydınların Türkistan Komünist Partisi saflarına davet edilmesi konusunda Taşkent'teki Rus komünistlerine baskı uygulamaya başladı. Bu politika değişikliği başarılı oldu ve komünistlerin Aralık 1918'de yaptıkları ikinci kongrede 900 kadar Türkistanlı üye kaydedildi.” Kongrede ayrıca, parti çalışmalarını Türkistan'ın bölgesel özelliklerine ve sosyal santlarına uydurabilmek, Türkistan halkı ile partinin kaynaşmasını sağlarnak için bir “Müslümanlar Bürosu” (Musbüro) kurulması kararlaştırılmıştı. Büro, Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne bağlı olarak çalışacaktı. Müslüman Bürosu ilk toplantisini Mayıs 1919'da yaptı ve yönetim kadrosunu seçti. Müslüman Bürosu'nun daha ilk toplantısında, Rus komünistlerinin bölge insanlarına yönelik politikaları ve onları köle gibi gören davranışları kıyasıya eleştirilmişti.
32 Bu dönemde Taşkent şehri, İran ve Hint komünistleri başta olmak üzere birçok doğu ülkesinin komünist partilerinin merkezi haline gelmişti. Íran Komünist Partisi Bayrak-ı Adalet, Hint Komūnist Partisi ise Zemindar isimli gazetelerini bu şehirde çıkarmaktaydılar. Türk Komünist Partisi Başkanı Mustafa Suphi de, Denikin ve Vrangel ordularının Ukrayna ve Kafkasya yollarını bloke etmesi sebebiyle Anadolu'ya geçememiş, Türkistan'a gidip Hazar Denizi'ni geçerek Türkiye'ye ulaşmak istemişti. Şartların uygun olmaması sebebiyle bu isteğini gerçekleştiremeyen Mustafa Suphi, Gürcü Komünisti Eliava’nın isteği üzerine bir türe Taşkent'te kalmıştır. Bu dönemde Türk komünistlerinin yayın organı olan Yeni Dünya’yı çıkarmış, serbest kalan Osmanlı harp esirleri arasında komünist ideolojiyi yaymak amacıyla faaliyetlerde bulunmuş ve doğu ülkeleri komünist teşkilatlarının ortak çalışma platformu olan Beynelmilel Şark Tebligat Şurası'nın kuruluşuna katılmıştır. Bu konuda daha geniş bilgi için bk. Yavuz Aslan, Türkiye Komünist Firkasının Kuruluşu ve Mustafa Suphi, TTK Yayınları, 1997, s. 76.
Hayit, Türkistan-Rusya ile Çin Arasında, s. 239.
14 Türkistan Komünist Partisi Müslüman Bürosu'nun ilk yönetim kurulu şu isimlerden oluşmuştur. Turar Rızkulov, Abbas Aliyev, Efendiyev, N. Hocayev, Tursun Hocayev, Fahruddinov, Abdurreșidov, Muhittinow ve İsayev.
HARİÇTE TURKİSTAN MÜCADELESİ
Bu gelişmelerden rahatsız olan Moskova yönetimi, Türkistan bölgesinde Sovyet yönetiminin pekiştirilmesi işlemini yürütecek olan bir komisyonun (Turkkomissia) kurulduğunu ilan etti. General Frunze başkanlığında kurulan Turkkomissia'nın üyeleri arasında, Kyubişev ve Rudzutak gibi tanınmış komünistlerle birlikte Turar Rızkulov gibi Müslüman liderler de vardı. Turkkomissia, Rusya Komünist Partisi'nin Orta Asya'daki tam yetkili temsilcisi olacaktı. Yetkileri ve görevleri sadece Türkistan bölgesi ile sınırlı değildi. Komisyona, devrimin komşu ülkelere yayılması ve bu ülkelerdeki siyasi gelişmelerin yönlendirilmesi gibi görevler de verilmişti. Turkkomissia'nın 1919 yılı eylül ayında Moskova'da yapılan toplantısında aldığı kararlar Sovyet yöneticilerinin o sıralardaki düşüncelerini yansıtması bakımından bir hayli ilginçtir:
1. Türkistan ve komşu ülkelerde uygulanacak politikanın çok önemli iki amacı olmalıdır. İlk görev Türkistan'a komşu olan Asya ülkelerindeki ihtilâlci hareketlere destek verilmesidir. İkinci görev ise Türkistan'dan ekonomik olarak yararlanmaktır.
2. Hindistan ve İran'daki ihtilâl hareketleri Sovyet Rusya için çok önemlidir. Zira ortaya çıkacak karışıklıklar nedeniyle müttefik kuvvetler Sovyet sınırlarındaki askerî kuvvetlerini çekmek zorunda kalacaklardır. Ayrıca bu hareketler dünya ihtilâlinin gelişmesine zemin hazırlayacaktır. Bu açıdan bakıldığında Türkistan, doğu ülkelerine yönelik ihtilâl ve isyan hareketlerinin kalesi olacaktır.35
Bu amaçların gerçekleştirilebileceğine bütün kalbiyle inanan Frunze, daha Buhara Emirliği'ne yönelik işgal planlarını hazırladığı bir dönemde, savaşın Buhara ötesine, Afganistan içlerine taşınması konusunda teklifler yapmaktaydı. Hatta Turkkomissia Başkan Vekili Kyubişev, Afgan Komünist Partisi'nin kuruluş planlarını çoktan hazırlamış ve bu partiye “Afganistan'daki despot yönetimin yıkılması ve yerine bir Sovyet Halk Cumhuriyeti kurulması” görevini bile vermişti. Fakat işler Sovyet yöneticilerinin istediği gibi gitmeyecek ve Kızıl Ordu'nun işgal hareketi Buhara ve Hive hanlıkları ile sınırlı kalacaktır.
Bu arada Türkistanlı kadrolar, Müslüman Bürosu aracılığıyla, Türkistan Komünist Partisi içerisinde yoğunlaşmaya ve sayılarını arttırmaya devam etmekteydiler. Büro, komünist partisi merkez yönetimi tarafından kendisine verilen gazete çıkarmak, propagandacı yetiştirmek ve komünist literatürü tercüme etmek gibi görevleri bir tarafa bırakmış, Türkistan'ın geleceği konusunda tartışmaların yapıldığı, projelerin üretildiği bir merkez haline gelmişti. Diğer Türk bölgelerindeki gelişmelere paralel olarak ve onlara benzer bir yaklaşımla, milliyetçi sosyalist bir Türkistan hedefi gündeme getirilmekteydi. Moskova yönetimi bu gelişmelerden hoşnut değildi. Fakat devam eden iç savaş ve kötü ekonomik koşullar, sert tedbirler almasını engellemekteydi.
1920 yılı başlarında Müslüman Bürosu, gelecekteki hedeflerini ve Türkistan için geliştirdiği temel politikayı çok açık olarak ortaya koydu. 12-18 Ocak tarihlerinde, birbirine paralel olarak yapılan Müslüman Bürosu'nun 3'üncü ve Tür
Abdullayev, “Central Asian Emigres in Afghanistan: First Wawe 1920-1931, Part 1", s. 31.
35
40HAREKETİN KAYNAKLARI
kistan Komünist Partisi'nin 5'inci kongrelerinde Turar Rızkulov, “Millî Meseleler ve Millî Komünist Şubeler” başlıklı bir bildiri sundu. Daha sonra Rızkulov ve arkadaşları Türkistan Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti isminin Türk Cumhuriyeti; Türkistan Komünist Partisi isminin de Türk Komünist Partisi olarak değiştirilmesi tekliflerini gündeme getirdiler. Kurulacak Türk Cumhuriyetinin kendi anayasası olmalı, ekonomik, mali, askerî alanlarda ve dış politika konularında bağımsız olmalıydı. Ayrıca Müslüman bir Türk ordusunun kurulması öneriliyor, Müslüman olmayan askerî birliklerin de Türkistan'ı terk etmeleri isteniyordu. Bu teklifler her iki kongre tarafından da oy çokluğu ile kabul edildi. 36 Kongrede kabul edilen bir diğer kararla, içerisindeki bütün Türklere, Orta Asya'da kurulacak olan bu Türk Cumhuriyeti etrafında birleşme çağrısı yapılmaktaydı. Türkistanlı komünistlerin ortaya koydukları büyük bir Türkistan Cumhuriyeti kurma arzusu ve Moskova'da büyük bir korkuya ve reaksiyona yol açtı. Sovyet yönetimi, Türkistan Cephesi Başkomutanı General Frunze'nin teklifiyle, Türkistan Komünist Kongresi'nde alınan kararı reddetti. Moskova, Türkistan Komünist Partisi'nin Rus Komünist Partisi'ne bağlı bir bölge teşkilatı olduğunu ve ondan kararlar alamayacağını bildirdi. Turar Rizkulov
Rusya oylarıyla girişimi, Partisi , bağımsız
1920 Haziran ayına gelindiğinde Sovyet yönetimini zorlayan meselelerin çoğu çözümlenmişti. Ukrayna'daki General Denikin ve Sibirya'daki General Kolçak meseleleri halledilmiş, Moskova-Orta Asya arasındaki tüm engeller ortadan kaldırılmıştı. Kızıl Ordu'nun Sibirya'daki büyük başarısından sonra, Sovyetler Birliği'nin askerî operasyonlarından sorumlu komiseri Troçki, gözlerini Türkistan'a ve güneydeki komşu ülkelere çevirmişti. Troçki'ye göre uluslararası durum, Paris ve Londra'ya gidecek yolun, Afganistan, Hindistan ve Bengal'den geçtiğini ispatlayacak bir yönde gelişmekteydi. Bunun için Türkistan'daki Basmacılık hareketinin sonlandırılarak Sovyet hâkimiyetinin pekiştirilmesi, Buhara
3 Hayit, Türkistan-Rusya ile Çin Arasında, s. 295.
41| HARİÇTE TÜRKISTAN MÜCADELESİ
ve Hive emirliklerinin yıkılması gerekliydi. Böylece Afganistan ve Hindistan'a giden yollar açılmış olacaktı. Bu hedefleri gerçekleştirebilmek amacıyla Troçki, General Frunze’yi Turkfrontkomutanlığına tayin etti ve geniş yetkilerle donattı. Frunze, dünya devrimiyle ilgili romantik hayalleri olmayan pragmatist bir komünistti. Rus dışı milliyetlerden oluşturulan silahlı kuvvetlerin başarısız olacağını düşünüyordu. Frunze’ye göre, bu bölgelerde devrim, ancak Rus askerleri aracılığıyla gelişip kök salabilirdi. Yerel siyasi kadrolara ve askerî güce ihtiyaç yoktu.
Muskom’daki gelişmeler ve büyük bir Türk Cumhuriyeti oluşturma girişimi, Frunze’nin Rus olmayan kadrolarla ilgili inançlarını daha da pekiştirmişti. Artık Türk Cumhuriyeti yaratmak hayali peşindeki Türkistanlı komünistlerin üzerine gitmenin zamanı gelmişti. Kısa bir süre sonra, Rus Komünist Partisi Merkez Komitesi, Türk Komisyonu, yani, Turkomissiya’da hiçbir Müslüman olamayacağına karar verdi ve yeni üyeler tayin etti. Kaganoviç, Georgi Safarov ve Yakob Peters gibi tanınmış komünistlerden oluşan yeni üyelerin görevi, Türkistan Komünist Partisi içerisinde geniş kapsamlı bir tasfiye gerçekleştirmekti. Turar Rızkulov ve Nizamhocayev gibi tanınmış liderler Türkistan Komünist Partisi'nden uzaklaştırıldılar.
Ayrıca Hükümet İcra Komitesi'ndeki görevlerinden de azledilmişlerdi. Onlardan boşalan yerlere ise deneyimsiz ve eğitimsiz Türkistanlı komünistler getirildi. Yeni icra komitesinin başına okuma yazması bile olmayan bir Türkistanlı, Rahimbayev atanmıştı. Rus Komünist Partisi, yeni görevlendirdiği Türkistanlıları “Özbek ve Kazak proleterlerinin hakiki temsilcileri” olarak ilan etti. Böylece milliyetçi komünistlerin Türkistan'da millî nitelikte bir Türk devleti kurma hayalleri de sona ermiş oluyordu.
Alaş Orda Otonomisi
Alaş hareketi, 1905 yılında, Türkistan'ın Kazakistan bölgesinde başlayan ilk siyasi hareket olmasına karşın, dönemin şartları gereği, faaliyetlerini yeraltında sürdürmüş ve ancak 1917'de açık siyasi çalışmalar yapma imkânını bulmuştur. 1917 yılının Temmuz ayında yapılan kurultaylarda Kazakistan'a otonomi verilmesi, bölgeye yönelik Rus muhacirlerinin göçünün durdurulması, Kazak gençlerinin cephelere işçi olarak gönderilme işleminden vazgeçilmesi gibi konular görüşülmüştü. Bu arada Ekim Devrimi başlamış ve bölgede tam bir kaos ortamı hâkim olmuştu. Kuzeydeki Omsk vilayeti, Kızıllara karşı savaşan Beyaz Rus Generali Kolçak'a bağlı kuvvetlerce ele geçirilmişti. Güneyde ise Taşkent Sovyeti ile Hokand Otonomisi arasında hakimiyet mücadelesi başlamıştı.
Bu karmaşık dönemde, 1917 yılı Aralık ayında, Üçüncü Kazak Kurultayı toplandı. Kazak Otonomisi'nin ilanına karar verilerek 15 üyeli bir Alaş Orda Hükü
37 Türk cephesi. 38 Türtsik.
42HAREKETİN KAYNAKLARI
meti kuruldu. Alihan Bükeyhanoğlu hükümet başkanı seçildi. Ruslar tarafından yıkılan Hokand Muhtariyet Hükümeti'nin ilk başkanı Muhammed Tınışbayoğlu da bu hükümetin içişleri nazırı olarak görevlendirilmişti. Kazakistan'ın geniş coğrafî yapısı nedeniyle, Bati ve Doğu olmak üzere iki millî merkez oluşturuldu. Ural bölgesini kapsayan Batı Alaş Orda’da, merkezî hükümet, Cihanşah ve Halil Dostmuhammedoğlu kardeşler tarafından temsil edilmekteydi. Alaş Orda Hükümeti hızlı bir şekilde askerî teşkilatlanmaya başladı. Orenburg, Turgay, Kustanay ve Semipalatinsk’te millî birlikler oluşturuldu. Bu arada Başkurdistan Hükümeti de merkezini Orenburg'a taşımıştı. Böylece iki hükümeti arasında ciddi bir iş birliği başladı. Diğer taraftan Alaş Orda Hükümeti, Sibirya’yı elinde tutan Amiral Kolçak ve Rus Kazakları lideri Dutov ile görüşerek silah ve teknik destek talebinde bulunmuştu. Ne yazık ki Amiral Kolçak, Kazak yönetimine silah vermek istemiyor, aksine, ordusunun ihtiyaçları için kendisine para verilmesini talep ediyordu. 1918 yılı ortalarında Amiral Kolçak daha da saldırganlaşmış, Alaş Orda ve Başkurdistan askerî birliklerinin dağılması ve bu hükümetlerin tasfiye edilmesi yönünde girişimlere başlamıştı. Fakat Kolçak'ın bu üstünlüğü kısa sürdü. 1919 yılı başlarında Frunze tarafından yönetilen Kızıl Ordu, Beyaz kuvvetleri mağlup ederek, önce Uralsk Şehrini, daha sonra da Orenburg'u ele geçirdi. Bu gelişmeler üzerine Alaş Orda yönetimi, Başkurdistan Hükümeti ile birlikte hareket ederek, Sovyet yönetimiyle uzlaşmak zorunda kaldı. 16 Şubat 1919'da Başkurt Hükümeti adına Zeki Velidi, Alaş Orda Hükümeti adına da Ahmet Baytursun Moskova'ya giderek bir antlaşma imzaladılar.39 İmzalanan antlaşmaya rağmen taraflar arasındaki güvensizlik devam etmekteydi. Nihayet Kasım 1919'da, Sovyet Askerî İhtilâl Konseyi, Alaş Orda yönetimi için bir genel af kararı çıkardı. Aynı yılın aralık ayı içerisinde Orenburg'da, Frunze ile yapılan iki haftalık görüşmeler sonrasında, Alaş Orda askerî kuvvetlerinin Beyazlarla tüm ilişkilerinin kesildiği ilan edildi ve askerî birlikleri Kızıl Ordu saflarına katıldı. 40
Aslında Moskova yönetimi, Alaş Orda ile çalışmasının uzun vadeli olamayacağını çok iyi bilmekteydi. Bu sebeple Alaş Orda’nın Kazakistan'daki etkinliğini dengeleyebilmek ve şartlar uygun olduğunda da bu millî teşkilatı tasfiye edebilmek için, kendileriyle birlikte çalışan bazı Kazak komünistlerini önemli görevlere getirmekteydi. Hristiyanlığı kabul etmiş bir Kazak Türkü olan Alibay Cangeldin, Kazak Eyaleti Fevkalade Komiserliği'ne, bir diğer Kazak Türkü, Muhammed Tungaçin de Milliyetler Meselesinden Sorumlu Halk Komiserliği'ne getirilmişti. 1919 yılı ortalarında Lenin, Kazak steplerinin yönetiminden sorumlu olacak bir İhtilâl Komitesi (Kirrevkom) kurulmasına karar verdi. Pestrovskii isimli bir Rus'un yönetiminde kurulan komitede Alibay Cangildin ve Mindaşoğlu gibi Kazaklara da görev verilmişti. Bu komite gelecekteki Kazak Hükümeti'nin çekirdeği olarak planlanmıştı. Bu arada, aralık ayında yapılan antlaşmaya rağmen, Alaş Orda kuvvetleri bazı bölgelerde Kızıl Ordu'ya katılmayı reddediyorlardı. Bunun
39 Togan, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi, s. 376. 10 Ollcott, The Kazakhs, s. 154.
43HARİÇTE TÜRKISTAN MÜCADELESİ
üzerine Kirrevkom, 11 Ocak 1920'de toplanarak Alaş Orda'nın Kırgız (Kazak)41 Devrim Komitesi ile birleştirildiğini ilan etti. Alaş Orda Hükümeti tarafından çıkarılan bütün yasalar iptal edilmişti ve bu hükümet tarafından kontrol edilen bölgeler Kirrevkom yönetimine geçirilmişti. Kirrevkom ayrıca, Kızıl Ordu'ya katılmayı reddeden Alaş Orda askerî birliklerine çağrı yaparak, en kısa sürede silahlarını teslim etmelerini bildirdi. Bolşevikler Kazakistan'a bir otonomi vereceklerinin göstergesi olarak da, Alaş Orda liderlerinden Ahmet Baytursun'u Kirrevkom üyesi yaptılar, Alihan Bükeyhanov'u Turgay Oblasti komiserliğine, Muhammed Tinışbayevi de Semireçi bölgesi komiserliğine getirdiler.
1920 yılı komünist yönetim açısından çok başarılı bir dönem oldu. Bu yılın ilk ayları boyunca Kızıl Ordu kuvvetleri geniş Kazak steplerindeki bütün direnişi kırmışlardı. General Dutov, Doğu Türkistan'a kaçmıştı. Kazakistan bölgesindeki sorunları çözen Kızıl Ordu generali Frunze, aşağıya, güneye doğru inerek, Türkistan Basmacıları üzerine yöneldi. Yıl boyunca Kazakistan'ın çeşitli şehirlerinde kongreler düzenleyen Bolşevik yönetimi, Nisan ayında, Rus Bolşevik Partisinin Kırgız (Kazak) Bürosunun kurulduğunu ilan etti. Kazakistan komünist yönetiminin çekirdeğini oluşturmak üzere kurulan bu büro, Kirrevkom’un bütün yetkilerini devralmıştı. Aynı yılın 4 Ekim tarihinde Kırgız (Kazak) Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilan edildi. Böylece Kazakistan'da Sovyet hâkimiyeti resmen tesis edilmiş oluyordu.
Bolşevikler tarafından çıkarılan bütün zorluklara karşın Alaş Orda hareketi, millî bir yönetimi uygulama konusunda kararlı davranmış, Kazakistan için yararlı çalışmalar yapmıştır. Beş yıl kadar sonra, Turar Rızkulov, iç savaş yıllarını değerlendirirken “Alaş Orda kurulduktan sonraki ilk yıllarında ilerici ve ihtilâlci bir karaktere sahipti” şeklinde bir değerlendirme yapacaktır.42 Sovyetler Birliği döneminde çıkarılan Kazak Sovyet Ansiklopedisi ise; “Alaş Partisi'nin programı Panislamizm ve Pantürkizm ideolojisini savunmaktaydı. Kazakistan'ın Burjuva otonomisini talep etti. Kazakların içişlerine karışılmasın diyerek merkezî yönetimi tanımadı. Vilayetlere kendi şubelerini açtı ve kendi gazetelerini çıkardı”43 şeklinde tenkit ederken, bir anlamda da, Otonomi Hükümeti'nin ülkesi çin yaptığı başarılı çalışmaları kabul etmiş olmaktadır.
Başkurdistan Otonomisi
1917 Ekim Devrimi'ni takip eden ay içerisinde, genel durumu müzakere etmek ve gerekli önlemleri almak üzere toplanan Başkurt Merkez Şurası, 29 Kasım günü muhtariyet ilan edilmesine karar vermişti.44 Yapılan toplantıda otonomi
41 O dönemde bugünkü Kazakistan bölgeleri “Kırgız”, bugünkü Kırgız bölgeleri ise “Kara Kırgız” bölgesi olarak tanımlanmaktaydı.
Age, s. 140. 43 Kazak Sovyet Ansiklopedisi, s. 242. 44 Eski takvime göre 17 Kasım gü
Türkiye adı, bazıları bugün bize şaşkınlık veren kimi anlamlar kazanmıştır. Örneğin Marco Polo, Küçük Asya’ya (Anadolu) Türkomanlar ya da Türkmenler, yani göçebe Türkler ülkesi anlamına gelen Türkmenistan, Lobnor’dan Kaşgar’a yani Çin Türkistan’ına “Büyük Türkiye” adını vermiştir. İbn Batuta ise Anadolu’ya “el Türkiye” diyecektir. Arap tarihçi ve coğrafyacılar da Türklerin sayıca az olmalarına karşın, Memluk Mısır ve Suriye’yi 1917’ye kadar “Devlet-ül Türkiye” yani Türklerin Devleti adıyla anacaklardır.
“Devrimler bulaşıcıdır. Bir istisna olmayan 1905 Rusya Devrimi de başta İran (1906), Türkiye (1908), Meksika (1910) ve Çin (1911) olmak üzere bir devrim dalgası fitilini ateşledi. Türkiye’deki devrim, takip eden 20 yıllık zaman diliminde Orta Doğu’yu dönüştürecek bir süreci başlattı.”
Stalin'in gulaglarında ölen 20 milyonu aşkın insandan, yıllar sonra Soljenitsin'in romanlarına konu olduğunda haberi oldu dünyanın. Çin'in ideolojiyle kalkınmasının kurbanı 70 milyon ölüyü, bunları "toprağımızın doğal gübreleri" diye açıklayan Mao'nun ölümünden otuz yıl sonra öğrendik.
Türkler kendilerini çok ciddiye alırlar, işlerini ise hiç ciddiye almazlar.
Kalkıp birde hem işveren olup hemde isg uzmanı olacağım demek o işletme için hiç iyi olmaz, herşeyi tek başına yapamazsınız. Alibaba sahibi site kodlamayı bilmeyen birisi ama takım oluşturup bu günlere gelmiş. Adam kodlama öğreneceğim diye uğraşşa alibaba bugünlü alibaba olmazdı.
Ordusuz general: Mirsaid Sultangaliyev
Gençlik dönemi Çarlık Rusyası’nın işgali altında bulunan Müslüman coğrafyada maarifçilik hareketinin en aktif olduğu dönemlere denk gelen Mirsaid Sultangaliyev, yetiştiği Müslüman kültürün de etkisiyle o dönem Rusya’yı etkisi altına alan sosyalist düşüncenin Müslümanları zilletten kurtaracağına inanıyordu. Lakin, dönemin Rusya Müslümanları arasında farklı politik eğilimlerin kendisini göstermesi ve Müslüman sosyalistlerin Rus Bolşeviklerle ortaya çıkan yorum farkı Sultangaliyev’i ciddi sosyal tabanı olmayan bir gerçeklikle karşı karşıya bırakıyordu.
Mirsaid Sultangaliyev Şubat Devrimi sırasında Bakü'deydi ve devrim sonrası Bolşevikler tarafından Moskova'ya çağrıldı.
1917 Şubatına kadar Rusya’da “Müslüman Sosyalizmi”nin neye tekabül ettiğini tam olarak ortaya çıkarmak oldukça zordur. Zira sosyalizmin İslâm topraklarında gerçekten hayat bulması, iyi yetişmiş gerçek Marksist grupların teşekkülü, Rus sosyalist grupların gönüllü ve bilinçli yardımları olmadan mümkün değildi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya’nın Tatar bölgelerinde Müslüman işçilerin sayı 5 bin civarındaydı. Dolayısıyla, nispeten sanayileşmiş Bakü dışında, Rusya’nın diğer Müslüman bölgelerinde sosyalist ihtilalin ana unsuru olan proletarya henüz çok zayıftı.
Rusya Müslümanlarının ilk partisi: İttifak-i Müslimin
1917 Ekim Devrimi’nde Rus Bolşeviklerle beraber Kazan’da Bahauddin Hamzin Vaisov tarafından kurulan Veysiler Tarikatı dışında savaşan başka bir Müslüman grup yoktu.
Ama Sovyet rejiminin ilk yıllarında Rusya’da İslâm’ın kaderi burjuva kökenli, dağınık, sosyalizmle ilişkisi de karmaşık olan ve henüz Cedid milliyetçiliği duygularından kurtulamamış olan bir grup aydın kişinin ellerinde bulunuyordu. Bu grubun sözcüsü ve en özgün düşünürü Mirsid Sultangaliyev idi. Eğitim bakımından Cedidci bir öğretmen olan Sultangaliyev 1920’ye kadar Bolşevik parti hiyerarşisinde en fazla nüfusa sahip Müslüman komünistti.
Mirsid Sultangaliyev (solda), eşi Fatma Erzin ve İsmail Kerimcanov Firdevs.
Mirsid Sultangaliyev 13 Temmuz 1892 yılında bugünkü Başkurdistan Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan Kırımsakal köyünde bir Tatar öğretmen ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Köyündeki mektepte ilk öğrenimini tamamladıktan sonra Kazan’daki Tatar Pedagoji Enstitüsü’nü bitirdi. O dönemlerde Sultangaliyev’in mezun olduğu bu okul genç, ilerici Tatar aydınların en aktif olduğu yerlerden birisiydi. Sultangaliyev ilk Marksist fikirleri burada edindi ve mezun olduktan sonra bir süre öğretmenlik yaptı.
Kremlin'in Arap Veziri: Kerim Hakimov
Genç yaşlarında Ufa kent belediye kütüphanesinde memur olarak çalışmaya başladı. Daha sonra Ufa’da yayınlanan Rusça “Ufimskiy Vestnik” ( Ufa Habercisi) ve Tatar Türkçesinde “Tormus” gazetelerinde farklı takma adlarla yazılar yazdı. Sultangaliyev 19 yaşında Moskova’da, Menşevik Ahmet bey Galikov’un sahibi olduğu “Musulmanskaya Gazeta”nın kadrosuna girerek gazetede çeşitli öyküler yazmaya başladı. Paralel olarak 1911-1914 yıllarında Moskova’da yayınlanan “Russkiy Uçitel” (Rus Öğretmen) gazetesinde “Halkın çocuğu” ve “Tatar öğrencisi” takma adlarıyla yazılar da yazıyordu.
Sultangaliyev, eşi Fatma Erzin ile beraber, 1919.
Sultangaliyev daha sonra dönemin en etkili Müslüman dergilerinden olan “Mir İslâma” (İslâm Dünyası) dergisinde de yazar olarak faaliyetini sürdürdü. Birinci Dünya Savaşı başladığında Bakü’ye giden Sultangaliyev Bakü Tatar Okulu’nda öğretmenlik yapmaya devam etti. Bakü’de olduğu dönemde Azerbaycanlı aydınlarla da sağlam ilişkiler geliştiren Sultangaliyev, Mehmet Emin Resulzade başında bulunduğu Müsavatçılara katılarak “Kavkazskoe Slovo” ( Kafkasın Sözü) gazetesinde “Kölgebaş” ve “Mirsid” imzalarıyla yazılar yazdı. Aynı zamanda dönemin etkin gazetelerinden olan “Söz”, “Vakit”,“Tormus”, “Tercüman” gibi gazetelerde yazılarını yayınlamaya devam etti.
Doğu Halkları Komünist Örgütleri Kongresi'nin delegeleri, Kasım 1918. (Sultangaliyev, ayakta duranlar, 1. sıra, sağdan ikinci)
Şubat Devrimi gerçekleştiğinde Sultangaliyev Bakü’deydi ve devrimden sonra kurulan Rusya Müslüman Kongresi’nin yürütme komitesi sekreterliği için Moskova’ya davet edildi. Kongreden sonra Kazan’a giden Sultangaliyev burada “Müslüman Sosyalist Komitesi”ne katıldı ve kısa sürede Molla Nur Vahidov’la birlikte komitenin en önemli iki isminden biri oldu. Kasım 1917’de Komünist Parti saflarına katılan Sultangaliyev, Stalin’le yakın işbirliği geliştirdiği Uluslar Halk Komiserliği’nde ikinci sekreterlik görevine atandı. Aynı dönemde Halk Komiserliği’nin resmi yayın organı olan “Jizn Natsionalnostey”nin (Milletlerin Hayatı) genel yayın yönetmenliği görevini üstlendi.
Sultangaliyev (oturanların ortasındaki beyaz kalpaklı olan) Doğu Halkları Komünist Örgütleri İkinci Tüm-Rusya Kongresi'nde Moskova'da, 15 Aralık 1919.
Ekim ihtilali bütün Rusya’da coşkuyla kutlanırken merkezi hükumet iktidarı eline geçirdiği andan itibaren Müslümanların sempatisini kazanmak için bir takım tedbirleri uygulamaya koydu. 24 Kasım 1917’de Lenin ve Stalin’in imzasıyla “Rusya Halklarının hakları beyannamesi” başlığı altında “Rusya’nın ve Doğu’nun bütün Müslüman işçilerine” hitaben özel çağrı neşr edildi. Sultangaliyev ve arkadaşlarını Bolşeviklerle işbirliğine götüren atmosferi anlama açısından bu çağrının içeriğini bilmek önemlidir:
“Rusya Müslümanları, Volga ve Kırım Tatarları, Sibirya ve Türkistan Kırgızları ve Sart’ları, Kafkas ötesinin Türk ve Tatarları, Çeçenler ve Kafkas Dağlıları, sizler!...Camileri ve ibadethaneleri yıkılmış, inanışları ve gelenekleri Çarlar ve Rusya’nın yıkıcıları tarafından boğulmuş olan sizler!...
İnanışlarınız ve gelenekleriniz, millî ve kültürel kurumlarınız bundan sonra serbesttir ve dokunulmazlık içindedir. Millî hayatınızı serbestçe ve müdahalesiz şekilde organize ediniz. Bu sizin hakkınızdır. Biliniz ki, haklarınız Rusya’nın tüm halklarının hakları gibi, İhtilal’in bütün gücü ve onun organları olan milletvekilleri, işçiler, askerler ve köylülerin Sovyetleri tarafından korunacaktır.
O halde bu ihtilali destekleyiniz!...”
Lenin ve Stalin, Gorki şehri, 1922.
Sultangaliyev’in sekreterlik görevi yürüttüğü Halk Komiserleri Konseyi, Rusya’da İslâm’ın en kutsal değerlerinden sayılan “Hz. Osman’ın Kur’ân'ı"nı Millî Kütüphaneden çıkararak Petrograd Müslüman Kongresi’ne transfer etti. Yapılan bu “sempatik” uygulamalar Çarlık rejiminden zulüm gören Rusya Müslümanlarınin birer birer Komünist Parti üyeliklerine geçmesine sebep oluyordu. Lakin, tüm bunlar Stalin için yeterli değildi. Stalin tüm Müslüman toplumu Bolşevikleştirmenin peşindeydi. Bu amaçla Ocak 1918’de kurulan Müslüman Halk Komiserliği’ne geniş yetkiler verilmişti.
Mirsid Sultangaliyev ve Narkomnats (Milletler Halk Komiserliği) Komiserleri, 1923. Soldan sağa: Gustav Kasparoviç/Gasparoviç Klinger - Grigori Broydo (Zamnarkom'dan) - Mihail Pavloviç (Komintern Doğu Halkları Seksiyonu Hareket Sovyeti Başkanı) - Mirsid Sultangaliyev.
Sultangaliyev’in başkanlığını yaptığı “Müslüman Merkez Askeri Heyeti”ni de Müslüman Halk Komiserliği’ne bağlayarak tüm yetkileri Molla Nur Vahidov ve Sultangaliyev’e verdi. Komiserliğe verilmiş genel görev Müslüman yığınları politik yönden uyandırmak ve onlara Bolşevik inancı aşılamaktı. Lakin Vahidov ve Sultangaliyev komiserliğe bambaşka bir hava katarak tüm Rusya Müslümanlarının çıkarlarını korumayı gaye edindiler.
Sultangaliyev ve Vahidov zamanla, bağımsız bir “Müslüman Komünist Partisi” organize edip, parti aracılığıyla Orta Volga bölgesinde büyük bir Tatar-Başkır devleti kurarak Rusya’dan ayrılmanın planlarını kuruyorlardı.
Aslına bakılırsa Sultangaliyev yeni bir doktrin getirme iddiasında değildi. Rus Bolşeviklerinin siyasî çizgilerine açıkça karşı gelmeden daha çok taktik ve stratejik planda Leninci tezlere bir takım düzenlemeler getiriyordu. Fikirleri en azından o dönemde Stalin’i çileden çıkaracak düzeyde değildi.
8 Mart 1918’de Sultangaliyev ve Molla Nur Vahidov Moskova’da “Rusya Müslüman İşçileri Konfernası”nı topladılar ve konferansta Rus Komünist Partisi’nden bağımsız “Müslüman Sosyalist –Komünist Partisi” kurmaya karar verdiler.
Bolşevikler Sultangaliyev ve arkadaşlarının bu tutumundan bir hayli endişelenmişlerdi, zira davranış milliyetçiliğin açık bir göstergesinden başka bir şey değildi. Yeni partinin Sultangaliyev, Vahidov ve Mansurov’dan oluşan lider kadrosu Müslümanları, kendilerini saf bir Müslüman komünist partisine adamaya ve Rus Komünist Partisine(Bolşevik) katılmaktan kaçınmaya çağırıyorlardı. “Müslüman Merkez Askeri Hey’et”in başkanı da olan Sultangaliyev yerli subayların idaresinde kurulmuş ve sayıları 50 bine yaklaşan “Kızıl Sosyalist Müslüman Ordusu” aracılığıyla Rusya Müslüman topraklarına sosyalist ihtilalini yaymayı planlıyordu. Sultangaliyev ve Müslüman Halk Komiserliği’nde bulunan arkadaşları önce komünizmi Rusya içindeki Müslümanlara istedikleri şekilde yaymak sonra İran ve Türkiye gibi diğer İslâm coğrafyalarına taşımayı hedef edinmişlerdi. Bunun için de öncelikle Müslüman, Sosyalist, milli bir devlet kurmak gerekiyordu.
Sultangaliyev’e göre İdil-Ural bölgesinde kurulacak Tatar-Başkır Sosyalist Devleti ihtilal kıvılcımını tüm Doğu’ya yayacaktı.
1918’de Bolşeviklerle karşı ihtilalciler arasında tüm Rusya’yı kasıp kavuracak iç savaşın başlanması Sultangaliyev ve arkadaşlarının tüm planlarını altüst etti. 1918’in kış aylarında karşı devrimciler İdil Ural bölgesine ulaşmışlardı. Kızıllar ve Beyazlar arasındaki iç savaş Tatar bölgesinde Vahidov ve arkadaşlarının büyük gayretleriyle ortaya çıkan sivil ve askeri Müslüman idaresini paramparça etmişti.
Bolşeviklerin gözde tarikatları: Veysiler ve Laçiler
Kızıl Ordu’nun Beyzalar üzerinde henüz kesin zafer kazanmadığı bir zamanda Stalin sıkışan Müslüman Komünistleri Moskova’da toplayarak onların büyük umutlar bağladığı Müslüman Merkez Komiserliği’ni lağvetti ve Müslüman Sosyalist –Komünist Partisi’nin de Rus Bolşevik Partisi ile birleşmesini kararlaştırdı. Moskova hükumeti birleşmiş bir Müslüman devleti yerine, önemli rol oynamayacak merkeze baş kaldıramayacak kadar zayıf olan Tataristan ve Başkurdistan adında iki küçük cumhuriyetin kurulmasına karar verdi.
Molla Nur Vahidov, ortada..
Ağustos 1919’da Kazan’ı ele geçiren Çekler Molla Nur Vahidov’u önce hapse attılar, sonra da kurşuna dizdiler. Molla Nur Vahidov’un öldürülmesi ve Sultangaliyev’in hayallerini kurduğu sosyalist Müslüman bir devletin kurulmasının engellenmesi Stalin için ilerde Müslüman komünistler tarafından oluşacak tehlikeyi önlemek adına paha biçilmez bir zaferdi.
Moskova’dan yayılan merkezîleştirme ağına zaman zaman Stalin’le yaşanan “soğuk savaş” ve sürtüşmelere rağmen 1920-1923 yılları arasında Sultangaliyev ve takipçileri Tatar cumhuriyetinin siyasî ve kültürel hayatına damgalarını vurdular. Tataristan Komünist Partisi Merkez Komitesi’ne ve aynı zamanda devlet bürokrasinin kilit konumlarını bu dönemlerde hep ellerinde bulundurdular.
Sultangaliyev’in “başına buyruk” hareket etme isteği ve Merkezi Komite yetkilileri tarafından gelen uyarıları kâle almaması sonunda bardağı taşırdı. Tam bu dönemlerde Komünist Parti’nin açık bir toplantısında Stalin, Sultangaliyev’le tüm ipleri koparacak şu konuşmayı yaptı:
“Sultangaliyev yoldaşın Panislamist ve Pantürkist görüşlerine partideki diğer arkadaşlarım dikkatimi çektiler. Ancak o dönemde ideolojik çalışmalarının suç sayılabilecek niteliği yoktu. Ancak onun Müslüman komünist şeflerle yasadışı mektuplaşıp partinin uluslar politikasına karşı çıkacak gizli bir örgüt kurmayı planladığı ortaya çıkınca ihanet belgelenmiş oldu.”
Sultangaliyev için sonun başlangıcı gelmişti artık. Komünist Parti’nin 1923 yılında gerçekleşen 4. Kongresine katılan Sultangaliyev, kongrede aleyhine yapılan ağır eleştiri ve suçlamalar sonrası burjuva milliyetçisi olmak, Sovyetler’in milletler politikasına karşı faaliyette bulunmak, Türkiye ve İran gibi ülkelerde bağlantılar tesis etmek gibi ithamlarla tutuklandı.
Mirsid Sultangaliyev'in 14 Aralık 1928'te tutuklandığında çekildiği fotoğrafı.
Lakin, aynı yıl Bolşevik devrime verdiği katkılardan dolayı hapisten çıkarıldı. Bu süreçten sonra Sultangaliyev’in faaliyeti gizli, zorlu ve tehlikelerle iç içe gelişmeye başladı. Tekrar tutuklandığı 1928 yılına kadar Sultangaliyev çeşitli devlet yayınevlerinde, özellikle Moskova’daki “Gosizdat”da çalıştı. 1923-1928 yılları arasında yoğun bir gözetim altında tutulan Sultangaliyev Tatar komünistleri bir arada tutmak ve yeniden toparlamak için gizli örgütsel çalışma içine girdi. İşte bu 5 yılda üzerine yeni bir teorinin temellerini atarak gizli bir karşı devrimci örgüt meydana getirdiği iddia edilir. Tüm bu gizli çalışmalar "cezasız" kalmadı ve Sultangaliyev 1928'de tekrar tutuklandı.
Ruslara tek başına direnen sultan: Süyün Bike
1929’da Sultangaliyev Moskova’da yargılanarak 10 yıl zorunlu çalışma cezasına çarptırıldı ve cezasını çekmek üzere Beyaz Deniz kıyısında Solovski kampına gönderildi. Sultangaliyev’in ölümü ile ilgili iki farklı iddia mevcut. Göçmen Tatarların verdiği bilgiye göre Sultangaliyev 1939’da salıverildi ama Kazan ve diğer cumhuriyetlerin merkezlerinde oturması yasaklandı. O da, Novosibirsk bölgesindeki Kuybishev şehrine yerleşti ama 1940 yılında izi kayboldu. Diğer bir iddiada ise Sultangaliyev 28 Ocak 1940 yılında Rusya’nın en ünlü hapishanelerinden olan Moskova’daki Lefortovo hapishanesinde kurşuna dizilerek öldürüldü. Her iki iddiayı da dikkate alırsak eğer 1940 yılından itibaren Sultangaliyev’den bir daha haber alınamıyor.
Lefortovo Hapishanesi, Moskova.
Gençlik dönemi Çarlık Rusyası’nın işgali altında bulunan Müslüman coğrafyada maarifçilik hareketinin en aktif olduğu dönemlere denk gelen Sultangaliyev, yetiştiği Müslüman kültürün de etkisiyle o dönem Rusya’yı etkisi altına alan sosyalist düşüncenin Müslümanları zilletten kurtaracağına inanıyordu.
Türkçü- Turancı bir bakışla Marksizm’i bir arada yorumlayıp bundan Rusya Müslümanları için bir kurutuluş reçetesi çıkarmaya çalışması Sultangaliyev’in mücadele çizgisinin ana eksenini oluşturuyordu.
Lakin, dönemin Rusya Müslümanları arasında farklı politik eğilimlerin kendisini göstermesi ve Müslüman sosyalistlerin Rus Bolşeviklerle ortaya çıkan yorum farkı Sultangaliyev’i ciddi sosyal tabanı olmayan bir gerçeklikle karşı karşıya bırakıyordu. General vardı ama generalin arkasınca yürüyecek bir ordusu yoktu. Bu sebepten Mirsid Sultangaliyev için kullanılan “ordusuz general” tanımı onun hayatının iki kelimelik özeti mahiyetinde…
Yorumlar
Yorum Gönder