Olmayasın Üç Beldenin Birinden Hikayesi
"Merd-i kıpti şecaatin arzederken sirkatin söyler (Çingene erkeği yiğitliğini anlatırken hırsızlığını
söyler)" beyti darb-ı mesel olmuştur.
Koca Ragıp Paşa ( Sadrazam )
Bazı rivayetlerde beş belde olarak geçer. Ancak burada değişmez üç yerin ’Divriği, Darende ve
Gürün’ olduğu ısrarla vurgulanır.
Arapkir, Eğin, Darende, Divriği ve Gürün ilçelerinde nesilden nesile, dilden dile anlatıla gelen bir beş
belde hikayesi vardır. Araştırmalarımız sonucunda hikayenin en az dört farklı versiyonu olduğunu
gördük. Bunlardan ikisi Koca Ragıp Paşa’ya dayandırılırken, diğeri Konya üzerinden
anlatılmaktadır. Ortak nokta ise bu olayın Osmanlılar zamanında gerçekleşmiş olmasıdır. O günden
sonra da bu soru tekerleme olarak günümüze kadar gelmiştir.
Birinci Rivayet:
"Olamazsınız beş beldenin birinden"
1698 yılında İstanbul’da doğmuş olan Koca Ragıp Paşa aslen Arapkirlidir. 1740’ta Dış İşleri Bakanlığı’nda Reisülküttaplığa getirilen Paşa, 1743’te de Mısır valiliğine atanmıştır. Sayda, Rakka ve Halep valiliklerinden sonra 11 Ocak 1757 - 8 Nisan 1763 tarihleri arasında sadrazamlık yapmıştır. İyi bir tahsil gören Paşa’nın, şairliği ve edipliği de vardır. "Merd-i kıpti şecaatin arzederken sirkatin söyler (Çingene erkeği yiğitliğini anlatırken hırsızlığını söyler)" beyti darb-ı mesel olmuştur. Şiirlerinin toplandığı "Divan", diplomasi, siyasi ve sosyal mevzuuları ihtiva eden "Münseat", "Tahkik ve Tevfik", "Sefinetü’r-Ragıp" ile birçok manzum ve nesir yazılarını ihtiva eden "Mecmua" adlı eserleri vardır. Kitap okumaya ve kütüphaneye çok düşkün olan Paşa Kütüphane gibi hayır müesseseleri kurmaya çok meraklıdır. İstanbul Kosko’da çok mükkemmel bir kütüphane kurmuştur. 1763 yılında ölen Koca Ragıp Paşa’nın mezarı da kendi adını taşıyan bu kütüphanenin bahçesindedir. Ragıp Paşa bu iyi alışkanlığını şimdi Malatya’ya bağlı, eskiden de Sivas’a bağlı bir sancak durumundaki memleketi Arapkir’e, Sivas’a bağlı Divriği sancağının kazası Darende’ye Darende kazasına bağlı Gürün’e ve Eğin (Kemaliye) olarak bilinen bölgeye de birçok hayırlı hizmetler yapmış, kitaplıklar ve okullar açtırmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu’nda medrese, medresede okuyan öğrenciler, cami ve kitaplıklar hakkındaki sayımlar ilk defa Koca Ragıp Paşa’nın sadrazamlığı zamanında yapılmıştır. Sayım sonuçlarının divanda görüşülmesi sırasında Divriği, Arapkir, Egin, Darende ve Gürün’ün emsali yerlere nispeten medresesi, okuyanı ve alimi çok olduğu görüşmüş ve bu durum dikkat çekmiştir. Nüktedan ve hazır cevaplı biri olan Paşa önceden kulağına gelen, "Arapkir’den geldi devlete erdi" diye arkasından laf atıp, dedikodusunu yapanlara, karşılık olarak: "Divriği’nden, Egin’den, Arapkir’den, Darende’den Gürün’den olamazsınız bu beş beldenin birinden" diyerek kendini çekemeyenlere cevap vermiştir.
İkinci Rivayet:
"Olmayasın beş beldenin birinden"
Aslen Arapkirli olduğunu söylenen Koca Ragıp Paşa’nın, biri Arapkirli, diğeri de Eğinli olan iki
hattatı vardı. Paşa, 11 Ocak 1757 yılında Sadrazam olunca, işlerin yoğunluğu sebebiyle üç hattatın
daha alınmasını emreder.
Yapılan sınav sonucunda seçilen üç hatta, Paşa’nın huzuruna çıkarılır. Paşa yeni hattatların yazılarına
bakar, çok beğenir. Önceki hattatlarından çok memnun olan Paşa, yeni hattatlara "Olmayasun
Arapkir’den, Eğinden?" diye sorar. Yeni hattatlardan biri Gürünlü, diğeri Divriğili, üçüncüsü
Darendeli olduklarını söylerler. Zamanın şairlerinden de olan Paşa duygulanır ve "Olamayasun beş
beldenin birinden, Güründen, Darende’den, Divriği’den, Eğin’den, Arapkir’den illa da Arapkir’den."
der ve yeni seçilen hattatlara göreve başlamalarını bildirir. Paşanın bu sözü, sonraları olumsuz bir
deyimmiş gibi algılanır.
Oysaki Paşa, "Olamayasun(olmayasın) Arapkir’den, Eğinden" sözüyle, "Arapkirli veya Eğinli
misiniz?" demek istemiştir. Ayrıca Paşa’nın yeni hattatlarının yazısına benzerliği karşısında,
hattatlarının memleketi olan beş belde insanını bu sözüyle övmüştür.
Konya Rivayeti:
"Olmayasın beş beldenin birinden"
Mevlana Celalettin-i Rumi döneminde ülkenin çok yerlerinden öğrenciler öğrenim için Konya’ya
giderlermiş. Bunlardan Arapkir, Eğin, Darende, Divriği ve Gürün’den gelenler daha başarılı ve etkin
olurlarmış. Bir gün keskin zekalı, başarılı bir çocuk daha gelmiş Hoca merakla (ve olumsuz soru şekli
ile) "Oğlum, sende olmayasın beş beldenin birinden yani Arapkir’den, Eğin’den, Darende’den,
Divriği’den, Gürün’den" diye sormuş.
Darende Rivayeti:
"Olmayasın beş beldenin birinden"
Sözünün gelişi bir menkıbeye dayanmaktadır. Çok zaman önceleri, bu belde mensupları, Osmanlı
Sarayı’nda oldukça hatırı sayılır mevkilerde bulunuyorlarmış. Bir gün sarayda çözümü güç bir
sorunla karşılaşır. Padişah kimi çağırdıysa istediği sonucu elde edemez. En sonunda huzuruna alınan
bir kişi, padişahı rahatlatan bir çözüm önerir. Bunun üzerine padişah çok memnun kalır ve
karşısındakine sorar; "Olmayasın beş belde’nin birinden? Darende’den, Divriği’den, Arapkir’den,
Eğin’den, Gürün’den." Bu, o zamanın, Osmanlıdaki konuşma dilidir ve bir soru şeklidir. Soruna
çözüm bulan kişi "Darendeliyim Hünkârım" diye cevap verir. Bunun üzerine Padişah, "Dile benden
ne dilersen" der. O kişi de: "Sağlığınızı dilerim Hünkârım" yanıtını verir. Padişah bu sözler üzerine
daha da memnun kalır ve ona büyük ihsanlarda bulunur.
söyler)" beyti darb-ı mesel olmuştur.
Koca Ragıp Paşa ( Sadrazam )
Bazı rivayetlerde beş belde olarak geçer. Ancak burada değişmez üç yerin ’Divriği, Darende ve
Gürün’ olduğu ısrarla vurgulanır.
Arapkir, Eğin, Darende, Divriği ve Gürün ilçelerinde nesilden nesile, dilden dile anlatıla gelen bir beş
belde hikayesi vardır. Araştırmalarımız sonucunda hikayenin en az dört farklı versiyonu olduğunu
gördük. Bunlardan ikisi Koca Ragıp Paşa’ya dayandırılırken, diğeri Konya üzerinden
anlatılmaktadır. Ortak nokta ise bu olayın Osmanlılar zamanında gerçekleşmiş olmasıdır. O günden
sonra da bu soru tekerleme olarak günümüze kadar gelmiştir.
Birinci Rivayet:
"Olamazsınız beş beldenin birinden"
1698 yılında İstanbul’da doğmuş olan Koca Ragıp Paşa aslen Arapkirlidir. 1740’ta Dış İşleri Bakanlığı’nda Reisülküttaplığa getirilen Paşa, 1743’te de Mısır valiliğine atanmıştır. Sayda, Rakka ve Halep valiliklerinden sonra 11 Ocak 1757 - 8 Nisan 1763 tarihleri arasında sadrazamlık yapmıştır. İyi bir tahsil gören Paşa’nın, şairliği ve edipliği de vardır. "Merd-i kıpti şecaatin arzederken sirkatin söyler (Çingene erkeği yiğitliğini anlatırken hırsızlığını söyler)" beyti darb-ı mesel olmuştur. Şiirlerinin toplandığı "Divan", diplomasi, siyasi ve sosyal mevzuuları ihtiva eden "Münseat", "Tahkik ve Tevfik", "Sefinetü’r-Ragıp" ile birçok manzum ve nesir yazılarını ihtiva eden "Mecmua" adlı eserleri vardır. Kitap okumaya ve kütüphaneye çok düşkün olan Paşa Kütüphane gibi hayır müesseseleri kurmaya çok meraklıdır. İstanbul Kosko’da çok mükkemmel bir kütüphane kurmuştur. 1763 yılında ölen Koca Ragıp Paşa’nın mezarı da kendi adını taşıyan bu kütüphanenin bahçesindedir. Ragıp Paşa bu iyi alışkanlığını şimdi Malatya’ya bağlı, eskiden de Sivas’a bağlı bir sancak durumundaki memleketi Arapkir’e, Sivas’a bağlı Divriği sancağının kazası Darende’ye Darende kazasına bağlı Gürün’e ve Eğin (Kemaliye) olarak bilinen bölgeye de birçok hayırlı hizmetler yapmış, kitaplıklar ve okullar açtırmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu’nda medrese, medresede okuyan öğrenciler, cami ve kitaplıklar hakkındaki sayımlar ilk defa Koca Ragıp Paşa’nın sadrazamlığı zamanında yapılmıştır. Sayım sonuçlarının divanda görüşülmesi sırasında Divriği, Arapkir, Egin, Darende ve Gürün’ün emsali yerlere nispeten medresesi, okuyanı ve alimi çok olduğu görüşmüş ve bu durum dikkat çekmiştir. Nüktedan ve hazır cevaplı biri olan Paşa önceden kulağına gelen, "Arapkir’den geldi devlete erdi" diye arkasından laf atıp, dedikodusunu yapanlara, karşılık olarak: "Divriği’nden, Egin’den, Arapkir’den, Darende’den Gürün’den olamazsınız bu beş beldenin birinden" diyerek kendini çekemeyenlere cevap vermiştir.
İkinci Rivayet:
"Olmayasın beş beldenin birinden"
Aslen Arapkirli olduğunu söylenen Koca Ragıp Paşa’nın, biri Arapkirli, diğeri de Eğinli olan iki
hattatı vardı. Paşa, 11 Ocak 1757 yılında Sadrazam olunca, işlerin yoğunluğu sebebiyle üç hattatın
daha alınmasını emreder.
Yapılan sınav sonucunda seçilen üç hatta, Paşa’nın huzuruna çıkarılır. Paşa yeni hattatların yazılarına
bakar, çok beğenir. Önceki hattatlarından çok memnun olan Paşa, yeni hattatlara "Olmayasun
Arapkir’den, Eğinden?" diye sorar. Yeni hattatlardan biri Gürünlü, diğeri Divriğili, üçüncüsü
Darendeli olduklarını söylerler. Zamanın şairlerinden de olan Paşa duygulanır ve "Olamayasun beş
beldenin birinden, Güründen, Darende’den, Divriği’den, Eğin’den, Arapkir’den illa da Arapkir’den."
der ve yeni seçilen hattatlara göreve başlamalarını bildirir. Paşanın bu sözü, sonraları olumsuz bir
deyimmiş gibi algılanır.
Oysaki Paşa, "Olamayasun(olmayasın) Arapkir’den, Eğinden" sözüyle, "Arapkirli veya Eğinli
misiniz?" demek istemiştir. Ayrıca Paşa’nın yeni hattatlarının yazısına benzerliği karşısında,
hattatlarının memleketi olan beş belde insanını bu sözüyle övmüştür.
Konya Rivayeti:
"Olmayasın beş beldenin birinden"
Mevlana Celalettin-i Rumi döneminde ülkenin çok yerlerinden öğrenciler öğrenim için Konya’ya
giderlermiş. Bunlardan Arapkir, Eğin, Darende, Divriği ve Gürün’den gelenler daha başarılı ve etkin
olurlarmış. Bir gün keskin zekalı, başarılı bir çocuk daha gelmiş Hoca merakla (ve olumsuz soru şekli
ile) "Oğlum, sende olmayasın beş beldenin birinden yani Arapkir’den, Eğin’den, Darende’den,
Divriği’den, Gürün’den" diye sormuş.
Darende Rivayeti:
"Olmayasın beş beldenin birinden"
Sözünün gelişi bir menkıbeye dayanmaktadır. Çok zaman önceleri, bu belde mensupları, Osmanlı
Sarayı’nda oldukça hatırı sayılır mevkilerde bulunuyorlarmış. Bir gün sarayda çözümü güç bir
sorunla karşılaşır. Padişah kimi çağırdıysa istediği sonucu elde edemez. En sonunda huzuruna alınan
bir kişi, padişahı rahatlatan bir çözüm önerir. Bunun üzerine padişah çok memnun kalır ve
karşısındakine sorar; "Olmayasın beş belde’nin birinden? Darende’den, Divriği’den, Arapkir’den,
Eğin’den, Gürün’den." Bu, o zamanın, Osmanlıdaki konuşma dilidir ve bir soru şeklidir. Soruna
çözüm bulan kişi "Darendeliyim Hünkârım" diye cevap verir. Bunun üzerine Padişah, "Dile benden
ne dilersen" der. O kişi de: "Sağlığınızı dilerim Hünkârım" yanıtını verir. Padişah bu sözler üzerine
daha da memnun kalır ve ona büyük ihsanlarda bulunur.
Yorumlar
Yorum Gönder