Bir zarafet merkezi Yenişehir Fener

Osmanlı döneminin parlayan yıldızı Yenişehir Fener, benzer Balkan şehirleri gibi, Türk yönetimi sonrası çok renkli ve ışıltılı konumunu kaybetti. Yine benzer örnekler gibi başta mimari olmak üzere Osmanlı dönemine ait neredeyse her şey hoyratça ortadan kaldırıldı.


Mustafa İsen / Yazar

Geçmişte şehir tarihimizin çok önemli bazı merkezleri vardır ki bugün hafızamızdan kayıp gitmiştir. Ancak sınırlı sayıda uzmanın belleğinde yaşayan bu tür şehir örneklerinden biri de Yenişehir Fener'dir. Bugün Larissa adıyla bilinen Yenişehir, Yunanistan'da Tesalya ovasında yer alır. Aynı adı taşıyan başka şehirlerle karıştırılmaması için Osmanlılar zamanında Yenişehr-i Fener olarak adlandırılmıştır. Şehir Osmanlı döneminde Vardar Yenicesi, Vidin ve benzeri konumdaki bazı şehirler gibi bir akıncı merkezi idi. Osmanlı döneminde (1386-1881) elliden fazla camii, önemli medreseleri ve pek çok tekkesiyle imparatorluğun Avrupa'daki en büyük şehirleri arasında bulunuyordu. Yerleşik tarihi eski çağlara kadar iner. Yunanistan'ın en önemli ekonomik eksenini oluşturan Selanik-Atina yolunun (günümüzde otoyol) buradan geçmesi önemini arttırır.

Yenişehir'in de dâhil Doğu Tesalya, 1386'da bölge fatihi Gazi Evrenos Bey tarafından feth edildi. Onun, Batı Anadolu'dan getirdiği Türkleri, boş, ancak verimli olan topraklara yerleştirdiği bilinmektedir. 1420'den itibaren öne çıkan Rumeli akıncılarından Turahanoğulları ailesi Yenişehir'i ve bütün Tesalya'yı 100 yıldan fazla bir süre yönetti. Aile bölgeye cami, okul, hamam, kervansaray, köprü, tekke gibi elliden fazla büyük bina yaptırdı; beldeyi yeniden imar etti. Bölgedeki akıncı beylerine sağlanan olağanüstü yetki ve vakıf imkânlarıyla başka örnekler gibi Yenişehir de kısa sürede çok önemli bir askerî, ticarî aynı zamanda kültürel merkeze dönüştü. Daha 1446 yılında Turahan Bey vakfiyesine göre Yenişehir'de bir cuma camii, bir medrese, bir zaviye, bir hamam, büyük bir boyahâne, pirinççi, sabuncu, helvacı ve kasap dükkânları, Köstem Nehri üzerinde su değirmenleri ve bunların yanında çok sayıda bahçe mevcuttu.

44-0505202324803328.jpg

50 bin kişilik namazgah

Evliyâ Çelebi yetmiş bir mescidden ve 50 bin kişiyi içine alabilecek bir namazgâhtan söz eder. Şehrin on hankahı ve tekkesi yanında ancak önemli şehirlerde karşımıza çıkan âsitane konumunda bir de Mevlevîhânesi bulunmaktaydı. Kısacası bir akıncı merkezi olmanın şehre sağladığı bütün avantajlara Yenişehir de sahipti. Bu yüzden müstesna bir şehir olarak ortaya çıktı. Bu özel durumu nedeniyle hem avlanmak hem de o sıralarda kuşatma altında bulunan Girit'teki gelişmeleri yakından takip etmek için IV. Mehmed (d.1642- ö.1693) bazı yıllar burada kalmıştı.

Balkanlarda bir Osmanlı medeniyetinden bahsedilmesine imkân veren asıl unsur Rumeli şehirleridir. Osmanlı Devleti, günümüzde önemli şehirler olarak bilinen pek çok yerleşim merkezinin büyük bir kısmını ilk defa kurduğu gibi var olanları da kendi şehir mimarisi tarzına dönüştürdü. 15. yüzyıldan itibaren fethedilen bu topraklarda iç karışıklıklar dolayısı ile büyük ölçüde tahrip edilmiş mekânlar, önce Balkanlar tarihinde görülen en uzun süreli güvenlik şemsiyesi altına alındı. Ardından Balkan coğrafyasının zor yol imkânları, var olanların iyileştirilmesi, olmayanlar için ilk defa inşası ile ulaşıma açıldı. Geçişe imkân vermeyen dağlar aşıldı, nehirler, pek çoğu bugün de ayakta olan abidevî köprülerle ulaşımın bir parçası haline geldi. Bu yolla beşerî ilişkiler gelişti, farklı kültürler birbirini tanımaya başladı. İşte bu imkânlarla Osmanlılar Anadolu'da gelişmiş bulunan şehir birikimini güncelleyerek bölgeye taşıdı. Sanayi devrimi öncesi üretimin başlıca merkezi olan zanaatçılığı ve bunların pazarlamasını yapan esnafı şehrin ana unsuru haline getirdi. Böylece Balkan yarımadasında çok sayıda yeni kasaba ve şehir camileriyle, mektep ve medreseleriyle, tekke, han ve hamamlarıyla, şark tipi çarşıları ve yeni zanaatlarıyla ortaya çıktı. Bu şehirler bir ihtiyaç analizi ile ortaya çıktığı için hemen tamamı önemli yol güzergâhlarında ve stratejik mevkilerde kuruldu. Osmanlılar, kendi memurlarını, askerî birliklerini, göçmen ve zanaatçılarını beraberinde getirip bu şehirlere yerleştirdi. Onlar için gerekli olan maddî ve manevî yapılar oluşturuldu. Yenişehir bu çerçevenin karakteristik örneklerinden biridir. Zengin Teselya ovasında ilk kez kurulduğu için adı Yenişehir'dir. Osmanlı şehirlerinin pek çoğu gibi merkezinde kurucuları olan Turahanoğulları'nın kurduğu çarşı camii bulunur. Bunun etrafında çeşitli zanaatçılardan müteşekkil çarşılar, dükkânlar, kavşaklar ve muhtelif din ve mezheplerin mensuplarının ayrı ayrı oturdukları mahalleler yer alır. Camilerin etrafında medreseler, kütüphâneler, hanlar, hamamlar, imarethâne ve diğer idarî binalar bulunur. Bunlar güçlü vakıflarla desteklenir. Bu yapının tamamlayıcı unsuru tekkelerdir. Buralarda dervişler toplanır, kendi usullerine göre eğitilir, şeyhin yönetimi altında dinî ve sosyal hayatın düzenlenmesinde rol üstlenirler.


Yumuşak güç olarak tasavvuf

Bu şehirlerde bir anlamda toplumun akli tarafını medreseler, irfani ve kalbi tarafını da tekkeler oluşturur. Bu kurumların şehir içindeki rollerine göre de bazen medreseler ve bilginler ağırlıklı yer tutarken bazılarında da irfani tarafın temsilcileri olan dervişler o yörenin gidişatında etkin olurlar. Yenişehir ikinci gurup içinde değerlendirilmesi gereken yerleşim yerlerindendir. Tasavvuf bu bölgelerde farklı kültürler arasında iletişimi sağlayan çok önemli bir yumuşak güç olduğu gibi Müslüman kesimler arasında sosyal dayanışmayı, kültürel gelişmeyi sağlayan önemli bir etkendi. Yenişehir'de etkin olan tarikat Mevlevîliktir. Osmanlı coğrafyasında Mevlevîhâneler, zaman içinde yayılmıştır. Yenişehir'de Mevlevîhâne 17. yüzyılda kuruldu. Genel olarak Mevlevîhâneler, iki şekilde kurumlaşmıştır. Bunlardan ilki 1001 günlük eğitim ile çile çıkarılıp "dede" olunabilen ve âsitâne olarak isimlendirilen Mevlevî tekkeleridir. Diğeri ise daha çok bir misafirhâne statüsünde olan küçük Mevlevî zaviyeleridir. Yenişehir Mevlevîhânesi Balkanlardaki tek âsitanedir. Bu konumuyla da bu şehirde bulunan pek çok ismin yetişmesine imkân hazırlamıştır. Balkanlardaki tasavvufî hareketlerin genelinde olduğu gibi Yenişehir Mevlevîhânesi'nde de Melamî neşe ön plandadır. Yenişehirli herkesi tesiri altına alıp onlara temel tasavvufî bilgileri vererek belli bir şekle sokan gelenek, oradan yetişen aydınların hemen tümünde görülen ortak özellikleri de onlara kazandıran ocak olmuştur. Buradan yetişen çoğu şair Yenişehirli kadro, tam da Yenişehir tarzıdiyebileceğimiz şekle ait titizlikten âzâde tavırları, samimi ve derinliği olan ruh halleri, hep yükseklerde gezen kayıt tanımayan aldırmaz edaları ile dikkat çekerler. Yenişehir'de çerçevesi çizilen bu rint tipinin en karakteristik temsilcisi Yenişehirli Avnî Bey ile onu yetiştiren Hasan Nazif Dede'dir (d. 1794 - ö. 1860).


Şems kolu müntesipleri

Mora Yenişehiri'nin Oganlı kasabasında doğan Nazif Dede, iyi bir öğrenim görüp müderris oldu. Fakat küçük yaşlardan itibaren ilgi duyduğu Mevlevîliğe yönelip şeyhliğe kadar yükseldi. Önce Yenişehir Fener'de sonra Beşiktaş Mevlevîhâne'sinde şeyhlik yaptı. Yenişehirli Avnî'nin kayınpederi, Fahrî mahlasıyla şiirler kaleme alan Hüseyin Fahreddin Dede'nin (ö.1911) babasıdır. Mevlevîlikte sözleri ve fiilleri daha coşkun olan kimseler Şems kolu müntesipleri olarak değerlendirilmiştir. Hasan Nazif Dede bu geleneğe mensup kabul edilebilir. Bu yüzden onun Ehlibeyt sevgisi hakkındaki tutumu ve vahdet-i vücûd çizgisindeki coşkulu ifadeleri, kendi devrindeki bazı Mevlevîler tarafından dahi imtina ile karşılanmıştır.

Yenişehirli Avnî Bey'in (d. 1826 - ö. 1883) asıl adı Hüseyin olup babası Ebu Bekir Sıdkı Paşa'dır. İyi bir öğrenim görerek yetişti. Avnî Bey farklı mizaçta, dikkate değer yeteneklerden biriydi. Bu konumdaki insanlar bir yere yerleşip kalamayan, çevreleriyle uyum içinde olamayan özellikler gösterirler. Tekdüze hayat onlar için bir azap vesilesidir. Çoğu kez bu huzursuzluktan kurtulmak için içkiye sığınırlar. Böyle bir yaşantı da onları çevrelerinden koparır. Avnî Bey içki dışında bu gerilimden tasavvufa sığınarak kurtulmaya çalıştı. Samimi bir Mevlevî ve Mevlanâ hayranı olana Avnî'de tasavvuf deyimleri şiirin iç ve dış âhengini sağlayan estetik unsurlar halindedir. Türk şiirinin gelenekle ilişkilerinin tartışıldığı bir dönemde yaşamış olan Avnî Bey, asırlar boyunca yavaş yavaş oluşmuş bir şiir estetiğine zarar vermeden yenileşmeyi denemek isteyenlerdendir.

Mevlevilik yanında bölgede fetih aşamasından itibaren kendini gösteren Bektaşî kültürü de Yenişehir'deki insan yetiştirme merkezlerinden biridir. Bu kurumlar aynı zamanda bölgedeki Türk şiirinin de üretim merkezleridir. Mahzunî Muharrem Baba (ö. /1867/1869?), Fennî (ö. 1888) ve Hadice Bacı (d. 1865 / ö. 1936) bu geleneğin yetiştirdiği isimlerdendir.

Yenişehir sahip olduğu bu kültürel atmosferiyle bura doğumlu isimler yanında şehre görevle gelenleri de etkilemiş önemli merkezlerdendi. Burası benzer Rumeli şehirleri gibi Türk, Rum, Bulgar, Makedon, Ulah, Arnavut, Müslüman, Hristiyan, Yahudi gibi farklı ırk ve dinlerin bir arada yaşadığı gerçek anlamda çok kültürlü bir yapı gösteriyordu. Yenişehirli Avnî Bey'in şahsında görülen ve Rumeli üslubu diyebileceğimiz Melamî neşveye sahip eda, rintçe tavırlar, tasavvufî tevekkülün doğurduğu dünyaya aldırmama, az veya çok bu şehirde yaşayanların ortak özelliğidir. Nitekim Vahid Mahtumî (ö. 1733) ve Muallim Nacî (d.1850- ö.1893) gibi bu şehirde doğmamış olmakla birlikte bu üslup ve atmosfere yatkın isimlerin de Yenişehir'deki görevleri esnasında hem buradaki ortamdan etkilenmeleri hem de buraya artı değer katarak olumlu çabalarda bulunmaları ilginçtir. Kadı ve müderris gibi çok sayıda aydın görevlinin de aynı şekilde bu havadan etkilendikleri gibi buraya değer kattıklarını kaynaklar bize göstermektedir.

Bu önemli konumuyla Yenişehir pek çok Osmanlı mimari eserinin vücut bulduğu, tasavvuf ve edebiyat tarihi temsilcisinin, bilim insanının, plastik sanat mensuplarının ve musiki üstadının doğduğu, yaşadığı ya da hizmet verdiği yerdir. Bunların edebiyat boyutunu sayıyla ifade etmek gerekirse bura doğumlu 32 şair/yazar karşımıza çıkar Ayrıca Muallim Nacî ve Vahid Mahtumî gibi 39 ilginç ismin burada görev yapmış olması da dikkat çekicidir. Bu tabloyla şehir Osmanlı Rumelisi'nin gerçekten en önemli zerafet merkezlerinden biriydi.

Üzülerek belirtmek gerekir ki Osmanlı döneminin parlayan yıldızı Yenişehir Fener, benzer Balkan şehirleri gibi, Türk yönetimi sonrası bu çok renkli ve ışıltılı konumunu kaybetti. Yine benzer örnekler gibi başta mimari olmak üzere Osmanlı dönemine ait neredeyse her şey hoyratça ortadan kaldırıldı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları