deneme 203


Neden şarap içilir? Alkol olduğu birincil ödül, yani dopamin. Ama kesme şeker de aynı işi görür. Ama şık bir bardakta içtiğinizde statü hissi yaşanır, yani serotonin. Bununla ilgili çok deney var. İçtiğiniz bardak, marka logosu, oturma pozisyonuna kadar hazzı farklı etkiliyor.

Statü hissi yaşamamışsın, zevk almamışsın. Lıkır lıkır musluktan su içer gibi şarap içmişsin. Tamamı boşa gitmiş. Bizim iş yerindeki çocuklar kahveyi fincanda, çayı cam bardakta içmediklerinde kıyameti koparıyorum. Biraz şık bir insan olup bedavadan serotonini alıp bu serotonini statüye dönüştürüp sonra ince zevkler sahibi biri olarak bitmek bilmez bir döngü yaratabilirsiniz. Hayatı öğrenci evinde gibi yaşamayın, öğrenci evinde bile şık yaşayın.

*ömrümde şarap içmedim ama prensiplerin serotonin-statü döngüsü yaratmasını çok kullanırım

Bir hanedan düşünün, Avrupa'daki rakipleri çok önceden veraset kaideleri getirir dört dörtlük bir nizama bağlarken, başlarda aklına gelen tek çözüm bebek öldürmek. Hangi bebeğin öldürüleceğine karar veren bir yasa da yok, bir avuç simsar kimi seçtiyse kalanı ölüyor. Bu sistemin devam edemeyeceği görülünce olabilecek en kötü sistemle ikame ediliyor: En yaşlıyı başa geçirmek.

Bir hanedan düşünün, Avrupa'daki rakiplerinin hayal dahi edemeyeceği kadar güç teksifi yapmış, otoriteyi tek elde toplamış. Bu kadar güçle memleketini dönüştürmüyor bile. Yalnız kendi keyfini sürüyor, yalnız kendine çalışıyor. Yüz binlerce gözükara Türk akıncısının ona hediye ettiği saltanatın karşılığında yalnız sefillik, cehalet ve fakirlik veriyor.

Bir hanedan düşünün, o dönem dalga geçilecek kadar küçük ve cahil zümreler üzerinde efendilik yapan basit bir Hollanda yahut Danimarka soylusu nispetinde dahi vizyonu yok. Osmanlı hanedanında Fatih, Yıldırım, Yavuz gibi tipler istisnadır. Takribi 200 yıllık bir fütühat - ki zikrettiğim gibi sebebi Türk Milleti, akabinde 450 yıllık bir inilti ve can çekiş.

Osmanlı'yı Türk tarihinden bir kesit, belki de en önemli ve etkili kesit kabul etmek lazım. Fakat bu kesit öyle özenilecek, asr-ı saadet benzeri bir kesit değil - ibret alınası bir kesit. Cumhuriyet düşmanlığını açıktan yapamayanlar Osmanlı övgüsüyle kendilerini perdeliyorlar. Dünyanın her imkanı elinin altındayken kokuşmayı ve içinden muhteşem Türk subayları çıkmasaydı Hindistan benzeri bir müstemlekeye döneyazmayı becermek övünülecek, özenilecek bir şey mi?

Hacı kervanı soyan Avşar dedelerim Türk'ün kanıyla kazandığı ganimetlerin Arabistan'a akmasını engelleyerek çok daha faydalı bir iş yapıyorlardı.

Fransız İhtilâli'nde Kral Louis ve şürekası giyotine vuruldu. Bolşevik İhtilâli'nde ise Romanovlar kurşuna dizildi. Oysa Türk İhtilâli, hanedan mensuplarını sade sürmekle yetindi.

Bu merhametin diyeti ve mevcut müstemleke zihniyet, Şevki Yılmaz'a; Halaskârgâzi Mustafa Kemal Atatürk ve Gazî Meclis'e alenen hakaret etme cüretini vermektedir. Köhne idârenin boyunduruğu altındaki cumhuriyet savcılarının, kurucu kadrolara soysuz diyen bir soysuza yaptırım uygulamalarını beklemek ise abesle iştigaldir.

çok centilmen bir satranç ustası, maç esnasında dokuz saattir hamle yapmayan rakibine, (içerleyerek) "ne zaman oynayacaksınız?" diye sorduğunda, "sıra sizde değil mi?" cevabını almıştı. insan ilişkileri de böyledir: iletişimsizlik, anlamsız kırgınlıklar ve zaman kaybı demektir.

Türkiye'nin doğusunda, kışın 9 ay sürdüğü, arabanın tekerleğinin kışın iki kere döndüğü, çatıdan buz düşerek ölen birinin doğal ölüm olarak karşılandığı, aylarca yakıt yakmak zorunda olduğumuz, gayrisafi milli hasılanın ülkenin pek çok yerine göre düşük kaldığı bir şehirde yaşıyorum.

Bir ağabeyim bana "biz burada hayat yaşamıyoruz. bu topraklar vatan olmaktan çıkmasın diye başını bekliyoruz" demişti.

Biz bu topraklara kan döktük. Ceddimizin son 1000 yıllık hizmeti bereketine Allah bayrağı düştüğü yerden kaldırmamıza vesile olur ümidiyle biz Türkiye'nin başını bekliyoruz kardeşim.

150 sene önce yapılması gerekenleri bir anda yapmaya çalıştı.elinden geleni yaptı ama kurtaramadı devleti.toprağı bol olsun.
O ölmedi sadece yarışı bizden önce bitirdi

Selanik'in Aya Dimitriya Mahallesi, Apostolu Pavlu Caddesi 75 numaradaki evin bitişiğinde Türk Konsolosluğu bulunuyor.

Yalnızca binanın yan sokağa bakan cephesinde, kapının sağ köşesine 1933 yılında yerleştirilen, binanın, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün dünyaya geldiği ev olduğunu belirten, Türkçe, Elence ve Fransızca olarak, ''Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadının müzahiri Gazi Mustafa Kemal burada dünyaya gelmiştir. İş bu levha Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu yıl dönümü münasebetiyle konulmuştur. Selanik, 29 Birinciteşrin 1933'' yazılı mermer bir plaka göze çarpıyor.

Mustafa Kemal Atatürk'ün 1896-1899 yılları arasında öğrenim gördüğü Makedonya'nın Manastır (Bitola) kentindeki Askeri İdadi de Türk turistlerin önemli uğrak yerleri arasına girdi.

müzahir
arka çıkan, arkalayan, yardımcı olan.

Uygur Atasözü derki, "Köyün itleri birbirine küs olsalar da kurdu görünce birleşirler.”

"Fark" diye öne çıkan bir şey "dünya görüşü": Kurduğu düzen (order) ve yaşam kolaylaştırıcı mühendisliği ile Roma kendisine bir 'ilahi' görev biçiyor ve 'hak' görüyor idi, komşu halklara da 'düzen' götürmekte ve 'ilah'lar adına diretiyor olmakta. Filistin'de de böyle çatışıldı.
Erkeklerin mental olarak çok zayıf varlıklar olduğunu düşünüyorum dert edindikleri şeylerin çoğunu kadınlar pehlivan gibi sırtlıyor

Hiç para kaybetmemiş, hiç savaş kaybetmemiş, hiç aşkta kaybetmemiş, iş batırmamış kovulmamış insanla işim olmaz.
Bana anlatacak 8 iyi hikayesi, 2 de büyük pişmanlığı olsun.

Gerçi ülkenin vatandaşının ekseriyeti ahlâklı değil ki siyasisi ahlâklı olsun. Sonuçta o da içimizden çıkıyor. Nasıl yaşarsan öyle yönetilirsin.

İttihat Terakki'de;
🔸Batıcı-laik Abdullah Cevdet 
🔸İslamcılığın kurucusu Said Halim Paşa
🔸Türkçü Cemal Paşa
🔸Abdülhamid Han’a düzenlenen suikasttan sonra Romanya’ya kaçan Balkan milliyetçisi İbrahim Temo  🔸Ermeni bölücü Taşnak Partisi’nden 14 vekil vardı.

Türklerin insanlık tarihine geçmiş önemli eserleri bırakmaları İslamiyet sonrasında olmuştur. İslam öncesi Türkler Orta Asya'da çadırda yaşayıp göçebe bir hayat süren, ana geçim kaynakları da yağma olan bir topluluktu.

Bir de İslam Türkleri yüceltmedi demiş. Türklerin iki taşı üst üste koymayı başarması dahi İslam sayesinde olmuştur. Bugün Balkanlar'dan Orta Asya'ya kadar ayakta kalmış irili ufaklı Türk eserlerine dönüp bir bakın, neredeyse tamamı İslamiyet sonrasıdır.

Böyle bilimsel konuşuyormuş gibi saçmalayıp, Ateizm propagandası yapmak için çadırda yaşayıp cinlere tapan tarih öncesi bir topluluğu uygarlık timsali diye tanıtanlara itibar etmeyin.

Her yerde, her zaman değişim olur. İslamiyet de Türkleri elbette etkilemiştir. Fakat Türkleri medeniyet ailesine katıp da Batı Avrupa sahillerini yağmalamak hariç hiçbir vasfı olmayan Vikinglerden ayıran İslamiyet'tir.

Türk milleti Selimiye ya da Süleymaniye camileri gibi devasa uygarlık eserlerini Mekkeli yetim koyun çobanı Muhammed'in dini sayesinde vermeyi başarmıştır. Bu gerçeğe alışacaksınız. Kemalist zırvalıkların baştan yazmaya ve çarpıtıp bozmaya çalıştığı tarihî hakikatlerin üstünü örttürmeyiz.

Elma, armut kıyası olmuş. Biri yerleşik, diğeri göçebeydi. Bakın Moğollar ne yapmış şöyle izah edeyim. Müthiş bir atlı posta teşkilatı kurmuşlar. Budapeşte'den Şangay'a bir postayı en fazla 5 haftada ulaştırıyorlarmış. Bu şekilde dünyanın en büyük imparatorluğunu yönetmişler.

Roma gibi bir imparatorluk ile göçebe bozkır kabilesini karşılaştırmak uygun değil. Roma gittiği her yere medeniyet enstrümanları götürmüştür. En önemli özelliği bence "yol".  Tüm yollar Roma' ya çıkar...

Tarlanın on yerini bir metre kazan değil, bir yerini on metre kazan su buluyor. Stratejik olmayan çoğaltılmış nitelikler entelektüel amaçlar için yararlı, iş bulmak için değil. Sistemin bir yerde iş vermemek için bahanesi kalmamasını umarak ömür boyu üniversite okumak çözüm değil. Tüm sektörlerde işin gerçek yönü işe girdikten sonra öğrenilir. İşe girene kadar yapılan her şey sadece bunu ertelemenin başka yoludur.

40 yıl önce lise mezunu olmak, iş bulmak için yeterliydi. Bizim kuşakta bile "sadece ODTÜ, Boğaziçi belki İTÜ okuyorsanız garanti iş var, diğer her türlü sürünürsünüz" anlayışı vardı. Bir sonraki nesil her nasılsa "üniversite mezunu iş bulur" hissine kapıldı. Şartlar daha iyiye gitmediği halde nasıl eğitim=meslek veya diploma=iş anlayışı yerleşti bilmiyorum. Halbuki son 20 yılda meslek sayısı iki üç katına çıktı.
Z kuşağı değil zort kuşağı

Nerde yürümen, nerde koşmanın nerde durman gerektiğini bilen liderdir

O tanriydi
Yada gördüğüm şeyler içinde ona en yakın olanı
Ona Tiran demek kolay
Hiçbir Tiran halkına bu kadar çok şey vermedi

"Moltke'nin mektupları olabildiğince tarafsız bir gözden olabildiğince çok detay ile Osmanlı İstanbul'unu, Türkiye'sini ve yaşayışını anlamaya yardımcı oluyor. Okullarda okutulması gereken ancak asla okutulmayacak bir eser."
XIX. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili, gözleme dayanılarak yazılmış yansız ve seçkin bir eser."

Feldmareşal Helmuth von Moltke 1800 yılında Almanya'da doğdu; eski bir aristokrat aileye mensuptu. 1836-1839 yılları arasında gezmek üzere geldiği Türkiye'de askeri uzman ve danışman olarak kaldı. Başta İstanbul ve Boğaziçi olmak üzere birçok yerin haritasını yaptı. Osmanlı İmparatorluğu'nun birçok yerini gezdi, doğu illerinde küçük askeri hareketlere katıldı; Mısır ordusuyla Nizip'te yapılan ve bozgunla sonuçlanan savaşta aktif rol aldı, ama bütün çabalarına rağmen sonucu önleyemedi. 1858-1888 yılları arasında Prusya devleti genelkurmay başkanlığına atandı.

1891'de Berlin'de ölen Moltke, alışılagelmiş komutan tiplerinden fazla, bir bilgine benzerdi; çok az konuşur, gözlemlerinde yanılmaz ve bunları arı bir dile yansıtırdı.

Özgün adıyla Türkiye'deki Olaylar ve Durum Üzerine Mektuplar olan bu eser, Moltke'nin aile ve dostlarına Türkiye'den yolladığı mektupların bir araya toplanmasıyla meydana gelmiştir.

Kitap oku, maval okuma!

""İfade edilmemiş duygular asla ölmez; sadece diri diri gömülür ve sonradan daha korkunç şekillerde tezahür ederler."

Her İnsan Gördüğü Rüyanın Tabiridir"

divanü lugati't-türk
içinde türk dünyasını gösteren bir harita bulunur
araplara türkçeyi öretmek amacıyla 11. yüzyılda 645 yayınlarından çıkmıştır

araplara türkçeyi öğretme amacı güttüğü için arapça yazılmıştır.

nasıl yazıldıgına bir türlü karar verilemeyen, ugruna sürekli yeni yeni baslıklar acılan hede.

yapıtın çevirmeni besim atalay'ın önsözünden bir bölüm:

"(orhun ile yenisey anıtlarının yazıldığı dönemde) türk dili kendi yapısı içerisinde kendi kökünden aldığı hızla yürümekte iken hintten gelen uysal ve uslu buda dini türk kültürü ve türk dili için bir korku doğurmıya başlamıştı.
(...)
bu fırtınadan sonra batıdan daha sert ve daha yıkıcı yeni bir fırtına gelmiştir. arap fırtınası.

bu kasırga pek ezici ve öldürücü oldu. islam tarihçilerinin de anlattıklarına göre 'türklerin tapıncakları yıkıldı. bilginleri öldürüldü. kitapları yakıldı' (...) böylelikle türk kültürüne ve türk diline korkunç bir yumruk indirilmiş oldu. herkes arap gibi konuşmıya, arap gibi düşünmiye zorlanıyordu. artık türk dili karışıyordu, bozuluyordu.
(...)
bundan sonra uzun zaman türkçe işi unutuldu. her okuyan arap gibi okumıya, fars gibi söylemiye çalıştı. osman oğulları bu işe hiç el sürmediler, bunlar türkü unuttukları gibi türkçeyi de unuttular."
devamını okuyayım
keziban
14.05.2003 13:25 ~ 29.11.2005 00:38

sözlükte 7,500’ün üzerinde türkçe sözcük vardır. sözlük ilk kez sadrazam talat paşa’nın emriyle, 1915 yılında elde bulunan tek kopyayı korumak amacıyla tıpkı basımı yapılarak, öğretmen rıfat efe’nin denetiminde çoğaltılmıştır. daha sonra yarıda kalmış çeviriler de toplanarak türk dili’ne büyük emekleri geçmiş, dil bilimci besim atalay tarafından günümüz türkçesine çevrilip dört ciltte toplanmıştır.
dünya üzerinde tek kopyası olan bir eserin kültürümüzden tam kopmak üzereyken rastlantı sonucu ona sahip çıkan insanlar tarafından nasıl bulunduğuna:
1910 yılında istanbulda "sahaflar çarşı"sında, dönemin soylu ailelerinden bir kadın kitapçı burhan bey’e gelerek, bir el yazması kitap satmak ister. burhan bey’de kitabı alıp doğruca milli eğitim müdürlüğü’ne götürür. kitabın değerli bir yapıt olduğunu ve sahibinin otuz sarı lira istediğini söyler. milli eğitim yetkilileri "ne olduğu belirsiz bir kitaba avuç dolusu para vermeyeceklerini" söyleyerek, burhan bey’i uğurlarlar. kitapçı burhan bey bu işten vazgeçmez ve kitabı bu kez fatih millet kütüphanesinin kurucusu ve ilk müdürü olan ali emiri bey’e götürür. ali emiri bey eseri inceledikten sonra, kitapçıyı kütüphaneye kilitleyerek hemen dışarıya fırlar ve tanıdık tanımadık herkesten para toplamaya başlar. sonunda borçlanarak da olsa parayı denkleştirir ve kitabı önce kültürümüze sonra da fatih millet kütüphanesine kazandırır.
devamını okuyayım
daha
05.06.2003 11:54

divanü lügat-it-türk, 11. yüzyılda karahanlılar arasında çıkmıştır.
türkçe’yi araplara öğretmek amacıyla yazılmıştır.
türkçe’nin ilk sözlüğüdür.
arap alfabesiyle yazılmıştır.
türkçe kelimelerin yanına arapça karşılıkları konmuş ve kelimeyle ilgili açıklamalar yine arapça olarak yapılmıştır.
kelimelerin kullanımlarını göstermek için verilen örneklerin pek çoğu halk edebiyatı ürünlerinden seçilmiştir.
kaşgarlı mahmud, orta asya’da yaşayan türk boylarını gezerek, halk arasında yaşayan atasözlerini, deyimleri, destanları, ağıtları, koşukları, vecizeleri derleyerek eserinde bunlara yer vermiştir.
bu çalışma, en eski halk edebiyatı ürünlerimizin, günümüze ulaşmasını sağlamıştır.
türk dili ve edebiyatının olduğu kadar türk tarihinin, coğrafyasının, kültür ve medeniyetinin de eşsiz hazinelerinden biri olan eser, çağının ilk ve en muhteşem örneğidir.
7500 türkçe kelimeyi kapsar.
3 cilt halinde bulunur.
o dönemki türkleri ve komsularını gösteren bir harita bulunur.

kaşgarlı mahmut sözlüğünü 1072 yılında yazmaya başlamış ve 1074 yılında, iki yıl gibi kısa bir sürede de bitirmiştir. eserin kendi el yazması olan ilk kopyasını da bağdat’ta, abbasi halifesi billah’a vermiştir. bugün elimizde bulunan elyazması kitap, kaşgarlı mahmut’un kendi el yazması değildir. onun ölümünden 192 yıl sonra, şamlı mehmet adında bir hattat tarafından aslından çoğaltılmış tek kopyadır. tabi türkçemizin de en değerli, el yazması ürünlerinden biri.

http://www.obl.bilkent.edu.tr/…malari/edebiyat5.htm
daha
05.06.2003 11:57

(ara: lügat)
miyaf
24.06.2003 14:49

(bkz: divina lugatu t turk)
eternity
24.06.2003 15:16 ~ 26.06.2003 10:44

o zamanlar "lügat" sözlük değil lisan anlamına geliyordu.

divan-ı lügat-it türk = türk dili divanı
anlamına gelir.

kelimeler alfabetik sıra yerine kısa kelimeden uzun kelimelere doğru dizilmiştir. ama tdk basısında alfabetik dizin de mevcuttur.

Karabük Dosyası: Demografik yapı

Karabük’te art arda ortaya çıkan hastalık iddiaları, öğrenci şikayetleri ve halktan gelen serzenişler sonucu durumu yerinde gözlemlemek amacıyla Karabük’e 2 günlük bir ziyaret gerçekleştirdim.

Ziyaret sırasında yabancı öğrencilerle, Türk öğrencilerle, akademisyenlerle, esnafla, yerel gazetecilerle ve diğer vatandaşlarla röportaj yaptım.

Bu röportajlarda edindiğim bilgilerin bir kısmını aşağıda sizlere aktaracağım ama önce Karabük hakkındaki verileri okumak gerekiyor.

*****

Karabük, sosyal medyada ve çeşitli medya kuruluşlarında günlerce konuşuldu ve hala da konuşuluyor.  

Peki, Karabük neden gündem oldu ve aslında neden gündem olmalı?

Karabük, yabancı öğrenci sayısının en yoğun olduğu şehir olarak karşımıza çıkıyor.

YÖK’ün 2022-2023 istatistiklerinden oluşturulan haritaya göre, Karabük’te yabancı öğrenci oranı yüzde 28’in üzerinde. Şehirde gördüğünüz her 5 öğrenciden biri, yabancı öğrenci.

Karabük’te sadece yabancı öğrenciler konuşulduğu için diğer statüde olan yabancıların oluşturduğu nüfus gözlerden kaçıyor ama gelin sayılara bakalım.

Karabük’ün nüfusu 255 bin 242 (TÜİK 2023). Karabük Üniversitesi 2023 Faaliyet Raporu’ndaki verilere göre, Karabük’te 11 bin 890 yabancı öğrenci bulunuyor. Ayrıca şehirde 11 bin 746 (TÜİK 2023) yabancı nüfus bulunuyor ve bu sayının içerisinde sığınmacı statüsünde bulunan Suriyeliler dahil değil.

Karabük’te bin 235 Suriyeli (Göç İdaresi) olduğu da bu sayılara eklenirse, Karabük’te toplamda 24 bin 871 yabancının yaşadığı hesaplanıyor.

Valiliğin ilçe nüfus verilerine göre, şehrin ilçelerinde 114 bin 630 kişi yaşıyor.

Yukarıda Karabük Valiliği’nden, Göç İdaresi Başkanlığı’ndan, TÜİK’ten ve Karabük Üniversitesi’nin verilerinden ortaya konulan istatistiklere göre, şehrin %21.70’ini yabancı nüfus oluşturuyor.

Ki bu sadece yetkililerin önümüze koyduğu verilerden elde edilen bilgiler.

Bir de şehirde oturum izni olmayan yabancıları ve vatandaşlık almış yabancıları da düşünürsek, Karabük’ün demografik yapısının bozulmaya başladığını direkt olarak veriler ortaya koyuyor.

KARABÜK’TE YABANCILAR VE YEREL HALK İLİŞKİSİ

Karabük’te gözlemlerim sonucunda ise yabancıların artık sadece işçi değil esnaf olarak da şehirde varlık gösterdiğini gördüm.

Meydandaki sosyal yaşam merkezinin içerisinde yer alan tüm esnaf neredeyse yabancı ve ürünlerin etiketleri de Arapça.

Arapların işlettiği marketteki ürünler

Arapların işlettiği marketteki ürünler
Dışarıya karşı şehrin ve üniversitenin imajının kötü çizilmemesi adına yabancılar ve yerel halkın “kaynaşmış olduğu” gösterilmek isteniyor.

Ancak burada yerel gazetecilerle, öğrencilerle, esnafla ve diğer vatandaşlardan aldığım görüşlere ve de kendi gözlemlerime göre, şehirde birçok ülkeden yabancı bulunuyor ancak yerel halkla bir kaynaşma söz konusu değil.

Bu hem öğrenciler için geçerli hem de üniversite dışındaki yerel halk için geçerli.

Öğrenciler aynı sınıfta olmalarına rağmen birbirleriyle etkileşim halinde değiller.

İstisnalar tabii ki var ama üniversitede yüzde 28’den fazla yabancı öğrenci olmasına rağmen “arkadaşlık” olarak adlandırabilecek bir ilişki yok.

Günlük yaşamda da yabancılar ve halk arasında sosyal değil ticari ilişkiler söz konusu.

Tabii yabancılar sadece kendi milletinden birisinden alamayacağı malı Türk esnaftan alıyor. Onun haricinde ticari ilişki de söz konusu olamıyor.

Afrikalılar Afrikalılarla, Araplar Araplarla, Suriyeliler Suriyelilerle bir arada.

Entegrasyon da söz konusu değil.

Yabancılar genel olarak Türkçe bilmiyor, kendi yerel kıyafetlerini giyiyorlar ve kendi ülkesinden olanlarla kendi ülkesinden olan insanların çalıştığı ya da işlettiği mekanlarda sosyalleşiyorlar.

Burada insanlar öğrenciler sayesinde gelir sağlıyor, özellikle esnaf bu yüzden de yaz ayı geldiğinde işlerinin kötü gittiğini dile getiriyor. Yabancılardan rahatsız olsa dahi bunu pek de dile getirmek istemiyor. Ama sohbet biraz ilerlediğinde şikayetlerini söylemekten de kendilerini alıkoyamıyorlar.

Özetle, şehirde her yabancı kendi ülkesinin kolonisini kurmuş durumda ve Karabük, yabancı öğrencilerin ve diğer yabancı nüfusun yoğun olduğu şehir olması nedeniyle ve şehrin demografik yapısının artık bozulmaya başladığı gerçeğiyle gündeme gelmeli.

KARABÜK İSTATİSTİKLERİ:

Karabük Üniversitesi 2023 Faaliyet Raporu’na göre 11 bin 890 yabancı öğrenci

Göç İdaresi Başkanlığı’na göre bin 235 Suriyeli sığınmacı

TÜİK’e göre 11 bin 746 yabancı nüfus

Valilik verilerine göre ilçelerin nüfusu:

Eflani 8 bin 352 nüfus (Üniversitenin olduğu ilçe)

Eskipazar 12 bin 767 nüfus

Ovacık 3 bin 731 nüfus

Safranbolu 70 bin 409 nüfus (Yabancılardan rahatsızlık duyanların evlerini kiraya verip taşındığı ilçe)

Yenice 19 bin 371 nüfus

Not: Bu yazı Karabük Dosyası’nın giriş yazısı. Öğrencilerle yaptığım röportajlar ve diğer usulsüzlük iddiaları ayrı yazılarda ele alınacak.

TwitterFacebookLinkedInRedditThreadsCopy LinkEmail
Kategori:Uncategorized
karabükyabancı öğrenci
Önceki Yazı
Afrika’dan gelen yabancı öğrenci tehlikesi: Neden geliyorlar
Daha Yeni Yazı Yok
Bloğa Dön
gamzedag.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları