deneme 236
Tabii ki de katılıyoruz. Türk toplumu bir karbonhidrat toplumudur. Proteine ulaşamadığı ve karbonhidrat ağırlıklı beslendiği için zihinsel melekeleri körelmiş, basit muhakeme yeteneklerini kaybetmiştir. Bu da sistemin bir planıdır. Zira ancak basit muhakeme yeteneklerinden yoksun ve propaganda bombardımanıyla oradan oraya sürüklenebilen bir topluluk zenginlerin kasası için ölmeye marş söyleyerek gider ve bunu şehadet masallarıyla kutsar.
Türkiye'nin ekonomik durumu kötüleştikçe, yurt dışında yaşamakla ilgili "hayal satan", Türkiye'deki insanların "sıkışmışlığını" etkileşime dönüştürmeye çalışan bir cenah oluştu.
Hollanda'da herhangi bir kuryenin böyle bir evde yaşaması mümkün değil.
Mimar Sinan'dan sonra yetişmiş en büyük Türk mimar olarak anılan Mimar Kemalettin, hem Osmanlı son dönemi hem Cumhuriyet döneminde, kamuda görev yaptı. Evkaf (Vakıflar) başmimarı olarak, kamuda kendisine bağlı olan mimar personeli, "Kemalettin Okulu" olarak anılan disiplinle yetiştirdi. İlk fotoğraf, kendisinin 1927'de tasarladığı Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü binası
Tasarlar, eğitim verir, profesyonel fotoğraf çeker, suluboya ile tasarımlarını resimlerdi. Ülkemiz sınırları içinde 80 i aşkın anıtsal yapısı var, bugünkü ülke sınırları dışında da Kudüs başta olmak üzere birçok eseri var.
Eski jenerasyonlar bilgiye zor ulaşıyordu ama dikkat dağıtıcı unsur yoktu.
Z jenerasyonu bilgiye sahip olarak doğdu ama ilgisini sosyal medyaya kaybetti.
Hocam daha beter olaylarda var bir erkek beğendiği kızı sokağın ortasından alıp kaçırp zorla evleniyor. Kızın aileside bu duruma razı geliyor. Bizim tengrici eşekler bu insanları Avrupalı gibi gösteriyorlarda öyle bir şey yok.
Osmanlı Devleti ilk buharlı gemiyi nereden almıştır?
II.Mahmut döneminde İngiltere'den alınan, Osmanlı Devleti'nin ilk buharlı gemisi olan Swift'in adı daha sonra 'Buğ Gemisi' olarak değiştirildi. Daha sonra Padişah II. Mahmut, bu vapurla zaman zaman Marmara Denizi'nde geziler yaptı.
Undercover cop” ın Türkçesi “sivil polis”
Kolonya ismi Alman şehri Köln'den gelmektedir.
Köln'de "eau admirable" (Hayranlık uyandıran su) ismiyle üretilen bir kokudur. Cologne ve Kolonya adı da Buradan gelir. "Eau de Cologne" "Köln Suyu" demektir. Köln Tıp Fakültesi'nin bu kokuyu tıbbi ürün olarak onaylamasının ardından kolonya Avrupada yaygınlaşmıştır.
Kaynak: Tarih kulübü
15 yılımı verdim bu işlere hobi olarak...Sırf Almancamı I.Dünya Savaşını daha iyi okumak için geliştirdim.Ben bile 15 sene sonra hadi ya bu da mı varmış derken bu çocukların bitmek bilmeyen kibri beni mahvediyor.İkinci lisanları bile yok.Sıfır araştırma...yazık.
Kayzer Wilhelm'in direkt mektubu var Birinci Dünya Savaşı öncesi Alman elçisine,"Osmanlı ile ilişkilerimiz eskiye nazaran çok kötü ve düzeltilmesi gerekiyor" minvalinde emri var.Alman subayların Almanya'ya şikayet telegrafları var Enver Paşa hakkında.Bunu bile bilmiyor bu çocuk.
Kırım hanlığına bakiyordum
Protokelde padişahtan sonra sadrazamdan önce geliyormuş
Evet 4 murat zamanında tahta geçmesi için kırım hanı ve Mevlevi tekkesi postnişini düşünülmüş
Netice itibariyle al-i cengiz soyundan geldiği için
Kırım hanedanı cengiz han soyundan kabul edilir
Kırım hanları her ne kadar sevilse de
Hanedana alternatif olduğu için
Sürekli göz altında tilutulmus
Hatta bakmışlar olmayacak
Demişler dersaadete getirelim
17 yy da
İstanbul'a getirilmiş
Zoraki ikamete mecbur bırakılmış
Son viyana kuşatması mevzuunde bir ihanet var
Osmanlı - Moskova Knezliği
Osmanlı padişahı, kendine tabi Kırım hanları vasıtasıyla Kazan'ı himayesi altına aldı. Fakat öbür taraftan, Osmanlılar siyaseten Kırım Hanlığı'nın çok kuvvelenmesini de istemiyordu.
Sahib Giray, büyük han 1532-1551 arasında, bir taraftan kendi soyundan girayı, Safa Giray'ı Kazan tahtına oturttu, Nogayları bağımlı hale getirdi. Başka deyişle, kendisi Batu Han soyundan olduğu için adeta meşru han olarak, Doğu Avrupa'da Altınordu Hanlığı'nı ihya etti. Osmanlı Divanı bundan endişelendi. Sahib Giray'ın büyük hanlığın sahibi olması, Kırım'ın güneyindeki Osmanlı toprakları için tehlike oluşturuyordu. Sahib Giray açıkça bu kıyı bölgesi üzerinde hakimiyet iddiasında bulunmak tedbirsizliği gösterdi. Bunun üzerine padişah, Sahib Giray'ın aleyhine döndü ve Moskova ile paralel bir siyaset gütmeye başladı. Sahib Giray'ı hanlıktan atmak için bir komplo düzenledi. İstanbul'dan Devlet Giray adlı hanzade, han tayin edildi ve Kırım'a geldi. Sözde Kazan'ı Ruslardan kurtarmak için tayin edilmişti. Fakat aslında Sahib Giray'ı bertaraf etmek için gönderilmişti. Osmanlı planı için kabile aristokrasisi kazanılmıştı. Karaçu kabileleri Sahib Giray'ı terk ettiler; Devlet Giray, Sahib Giray'ı yakalayıp ortadan kaldırdı (Bu sırada kabile beyleri sarayı basıp Sahib Giray'ın çocuk yaştaki çocuklarını ve torunları dahil tüm sülalesini kılıçtan geçirdi.) ve böylece Kazan ile Astrahan'da Tatarların Moskova'ya karşı olan kolu kırılmış oldu.
...Osmanlı Devleti, Kırım - Moskova üstünlüğünü sağlamakla, şüphesiz Moskova'nın siyasi yükselişini sağlamıştır.
... kuvvetli bir orduyla Oka üzerinde Kırımlıların yeni istilasını beklerken, padişahın elçisi Manguplu İskender, efendisinin dostça duygularını sunmak üzere Moskova'daydı. Keza Kefe ve Azak paşaları, Vasil ile dostça ilişkide bulunuyorlar ve hanın sefer hazırlıkları hakkında gizlice haber gönderiyorlardı.
Kitabı okudu
Kırım Hanlığı Tarihi Üzerine Araştırmalar 1441-1700
Halil İnalcık
·
Kimse
@Fikirmadencisi
·
10ay
15. yüzyıla kadar tarih sayfasında bir varlık gösterememiş, yüzyıllarca Deşt-i Kıpçak bölgesindeki Türklerin vassalı olmuş Rusların yükselişinin tarihi...
Bir yorum yazın...
/gonderi/199922176?oku=1
Akış
Ara
Mesajlar
Bildirimler
13
Kaydedilenler
Ne Okusam?
Premium
7 gün ücretsiz deneyin
Gönderi Oluştur
Profil
Daha Fazla
Alışveriş
Reklamlar
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
Daha Fazla
1000Kitap Android Uygulaması
ÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
Şartlar
Gizlilik
Topluluk Kuralları
Hakkımızda
Reklam Verin
İletişim
Kütüphaneciler
Dizinler
Çerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.35.22
"
https://1000kitap.com/gonderi/199922176#:~:text=G%C3%B6nderi,Web%20Uygulamas%C4%B1%20%C2%B7%202.35.22
KAZAN VE ASTRAHAN IN KAYBEDİLMESİ NEDEN ÖNEMLİ
*KAZAN ( TATARİSTAN IN BAŞKENTİ )
***ASTRAHAN (ALTINORDA İMPARATORLUĞU'NUN BAŞKENTİ, LİMAN ŞEHRİ)
*İKİSİ DE VOLGA(İDİL) NEHRİ KIYISINDADIR.
Kırım hanlarının ikincisi Mengli Giray Han’ın torunu, Mübarek Han’ın oğlu olan Devlet Giray Han 918 / 1517 tarihinde dünyaya geldi. Babası, Yavuz Sultan Selim zamanında Mısır fethinde 30 yaşında şehit oldu. Bundan sonra Devlet Giray’ın annesi sırasıyla amcası Mehmed Giray ve Saâdet Giray ile evlendi. Saâdet Giray, han olduktan sonra Devlet Giray taht varisi anlamına gelen kalgay ilan edildi (İnalcık 2001: 259). Sâhib Giray’ın hanlığı süresince Saâdet Giray’la birlikte İstanbul’a geldi. Burada Osmanlı yönetimi teşkilatını yakından inceleme fırsatı buldu. 953/1546 tarihinde Safâ Han’ın ölümü üzerine boşalan Kazan hanlığına Sâhib Giray tarafından aday gösterildi. 1 Şevval 958 / 2 Ekim 1551 tarihinde Kazan hanlığına geçiyor gibi görünen Devlet Giray Osmanlı ordusu ile, Gözleve’de karaya çıktı ve Bahçesaray’ı ele geçirdi. Kanunî’nin fermanını göstererek Kırım ileri gelenlerine otoritesini kabul ettirdi. O sıralar bir seferden dönmekte olan Sâhib Giray’ı ve beş çocuğunu öldürüp Kırım hanlığındaki yerini de sağlamlaştırdı (Türk Ansiklopedisi 1966: 158.; İnalcık 1994: 241). Bu durum Kırım’da Osmanlı etkisinin artmasını sağladı. Devlet Giray, diğer Kırım hanları gibi Rus karşıtı bir politika izledi. Ruslar 958/1551 tarihinde Kazan ve 963 / 1556 tarihinde ise Astrahan'ı işgal ettiler. Bu işgalleri engelleyemeyen Devlet Giray, Moskova üzerine seferler yaptıysa da bu seferler sonuçsuz kaldı. 977/1569 tarihinde Astrahan’ı almak için Osmanlılar doğrudan burayı işgal etmek istediler. Bu sebeple Sokullu Mehmed Paşa tarafından, Don ve Volga nehirlerini birleştirecek bir kanal için çalışmalar başlatıldı. Devlet Giray, kanalın tamamlanması ile alınacak Kazan ve Astrahan’ın Osmanlı idaresine geçebileceği endişesi ile isteksiz olarak katıldığı savaşın ortalarında askerlerini çekti ve Aşağı Volga bölümü Rus kontrolüne girdi (Fischer 1978: 45). Devlet Giray, bu yerlerin kendi kuvvetleri ile alınabileceğine inanıyordu. Aşağı Volga bölümünde hakimiyet kaybeden Osmanlılar buraların alınmasını Devlet Giray’a bıraktılar (İnalcık 1991: 179).979/1571 tarihinde Devlet Giray Oka suyu yakınlarındaki Rus müdafaasını yarıp Moskova’ya kadar geldi. Moskova’yı ateşe verip geri döndü. İstanbul’da büyük bir sevinç yaşatan bu başarıdan sonra Devlet Giray Han, taht alan anlamında “taht algan” ünvanına sahip oldu. Moskava’yı ateşe verdikten sonra Çardan Kazan ve Astrahan’ın yönetimini istemesi olumsuz karşılandı. Bunun üzerine 959 / 1552 tarihinde Moskova üzerine tekrar sefere çıktı. Rus ordusuyla yaptığı savaşı kaybetti. Bu arada Lehistan’ın krallık seçimiyle ilgili Osmanlı tarafında yer alması başarı ile sonuç verdi. Bu olaydan bir süre sonra 985 Safer / 1577 Mayıs’ında 67 yaşında vefat etti (İnalcık 1994: 241). Şemsettin Sâmî (1341: 2184), Devlet Giray’ın vebadan öldüğünü söyler. Devlet Giray, Bahçesaray’da Han Camisi haziresine defnedildi. Kırım hanlarının altıncısı olan Devlet Giray (Sâmî 1307: 2184), Kanunî Sultan Süleyman’ın tahta olduğu dönemde Kırım hanlığını yönetti. 958 -1551/ 985-1577 tarihleri arasında tahta olan Devlet Giray, 26 yıl hanlık yapmıştır.
teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/dev...
·
Büyük İskender kimdir?
Genel Bilgiler
Doğum tarihi : 22.Temmuz.0356
Ölüm tarihi : 13.Haziran.0323
Büyük İskender kaç yaşında öldü
: -33
Büyük İskender doğum yeri : Pella, Makedonya
Ölüm yeri : Babil
Büyük İskender kimdir?
Büyük İskender, adı Doğu efsanelerinde yaşayan, o zamanki dünyanın yarısını 13 yılda fethetmiş, Pers İmparatorluğu'nun güçlü ordularını yenmiş, M.Ö. 336-323 yılları arasında Makedonya kralı ve tarihteki en büyük komutanlardan biri.
Tarihin gelmiş geçmiş en ünlü atı sayılan Busefalus, satılmak üzere kral II. Filip (Makedonya Kralı)'e getirildiğinde, en usta biniciler bile hayvanı yatıştırmak için boşuna uğraştılar, Genç prens Iskender, bunun üzerine hayvanı yularından tutarak güneşe çevirerek gölgesinden ürkmesini önleyerek sakinleştirdi ve azgın ata egemen oldu. Kral Filip bunu görünce "Oğul" diye seslendi; "Sen kendine layık bir krallık kurmaya bak , çünkü Makedonya senin için pek ufak."
Kralın sözleri adeta bir kehanet niteliğindeydi, çünkü azgın ata hakim olamayı beceren genç prens, aradan yirmi yıl bile geçmeden, Iran'ı da fethedecek ve Doğu'da çok büyük bir imparatorluk kuracaktı.
Kral Filip, M.Ö. 356'da, parlak bir askeri başarı kazandığı sırada, üç ayrı haberciden, üç ayrı haber almıştı. Ünlü kumandanlarından Parmeinon, savaşta İlliryalıları altetmişti; atlarından biri Olimpiyat Oyunları'nda zafer kazanmıştı ve karısı Olempia, oğlu İskender'i dünyaya getirmişti. Kahinler krala, yeni doğan oğlunun savaşlarda yenilmek nedir bilmeyen bir komutan olacağını söylediler.
Genç İskenderin öğretmenleri arasında ünlü düşünür Aristotales da vardı. Aristo'da aldığı eğitimin, İskender'in kişiliğinin oluşmasında büyük etkisi oldu. Genç prens, savaş sanatını iyice öğrenmişti. İlyada'nın bir kopyasını başucundan hiç eksik etmezdi.
Savaş alanlarında ilk başarılarını kazandığında henüz 16 yaşında bir delikanlıydı. Babası seferdeyken ayaklanan Medyalıların üstüne yürümüş, şehirlerini yerle bir etmişti. M.Ö. 338 yılında Eski Yunan'ın en kuvvetli iki devleti olan Atina ve onun müttefiki Thebes'e karşı kazanılan Keronea Savaşı'nda da Makedonya ordusuna İskender komuta ediyordu.
Kral Filip, suikaste kurban gidip öldükten sonra kral olduğunda İskender, henüz yirmi yaşına bile varmamıştı. Filip, yetenekli bir yönetici ve usta bir askerdi. Fakat sarayında dönen entrikalara engel olamamıştı. Eşi Olimpia'yı saraydan uzaklaştırmış, Kleopatra adında Makedonyalı bir kızla evlenmişti. Düğün sırasında, gelinin amcası Attalos içkiyi fazla kaçırıp sarhoş olunca, soyluları, tahta 'meşru bir veliaht' kazandırmaları için tanrılara dua etmeye çağırdı. İskender, bunun üzerine annesine hakaret eden adamın suratına öfkeyle şarap kadehini atmış, kendisini kaybeden Filip de oğluna hançer çekmişti. Ancak sendeleyip düştü ve bir şey yapamadı.
Babasının öldürülmesinde İskender'in parmağı olduğunu ileri süren tarihçi ve yazarlar da vardır; fakat bu suçlamayı doğrulayacak sağlam ipuçları yoktur. Annesinin komploya karışmış olması daha akla yakın gelmektedir. Ayrıca Olempia'nın, Kleopatra'ya, intihar etmesi için emir verdiği bilinmektedir. Kleopatra'nın dünyaya getirdiği çocuk da tanrılara kurban edilmiştir.
Tahta geçtiği zaman henüz yirmi yaşında bile olmayan İskender, öldüğü zaman da daha otuz üç yaşındaydı. Fakat aradaki on üç yıl boyunca öylesine parlak ve büyük fetihler gerçekleştirdi ki, ihtişamı yirmi üç yüzyıl boyunca dilden dile dolaştı.
Tahta çıktığında, Trakya'da, Thebes'te, İlirya'da ve Teselya'da kargaşa vardı. İskender, duruma hemen el koydu. Teselyalıların üzerine yürüdü ve kansız bir zafer kazandı. Yalnız Teselya'yı almakla kalmadı aynı zamnda diğer Yunan devletlerinin de arasını buldu. Bunun üzerine Korent'te toplanan kongre, babası zamanında tasarlanan Asya'nın fethini gerçekleştirmek için Yunan ordularının baş kunamdanlığına İskender'i getirdi.
İskender, Korent'te bulunduğu sırada ünlü düşünür Diyojen'le tarihe geçen konuşmasını yaptı. Genç kral, düşünüre kendisinden bir şey istemesini söyleyince, Diyojen, "Gölge etme başka ihsan istemem" karşılığını verdi. İskender'in bunun üzerine dostlarına, " İskender olmasaydım Diyojen olmak isterdim" dediği rivayet edilir.
İskender'in, Pers İmparatorluğu üzerine sefere çıkmasından önce başkaldıran Trakyalılara bir ders vermesi gerekiyordu. Trakyalılar, Şipka diye bilinen geçitte savunmaya geçmişlerdi. Makedonyalılar'ın ise buradan geçmeleri gerekiyordu. Trakyalılar, savaş arabalarını istilacıların üzerine yuvarlamak için doruklarda toplanmışlardı. Fakat İskender'in kullandığı taktik, bu tehlikeyi kolayca ortadan kaldırdı; Piyadelerine safları iyice açarak ilerlemeleri emrini verdi. Böylece arabalar yuvarlanarak bu boşluktan geçip gitti. Taktik başarılı oldu ve geçit ele geçirildi. Böylece, o zamanlar İster diye anılan Tuna'ya kadar ilerledi ve kuzey kıyısını aştı.
Asya'nın fethi
Pers kralı Darius, Thebes halkını Makedonyalı'lara karşı ayaklanmaları için kışkırttı. İskender şehre yürüdü ve 6.000 kişilik nüfuzu kılıçtan geçirdi. Korent Birliği, şehrin yerle bir edilmesi ve kadınlarla çocukların köle olarak satılması kararını aldı. Böylece isyancılar, oldukça ağır bir cezaya çarptırılmış oldu. Thebes ile Yunan devletleri arasında barışın sağlanmasıyla, İskender'in Avrupa'daki işi bitti ve gözünü Asya'ya çevirdi.
İskender hayatının büyük bir bölümünü Asya'da geçirdi. Askerleriyle birlikte konakladığı yerlerde yalnız bir ordugah değil, aynı zamanda Yunan uygarlığını buralara taşıyarak kültür ve sanat merkezleri de kuruyordu.
İskender, 30.000 piyade ve 5.000 süvariden oluşan ordusuyla M.Ö. 334'te Helespon'u ( bugunkü adıyla Çanakkale Boğazı) aştı. Granikos nehrinde büyük bir Pers ordusuyla karşılaştılar. İskender, savaş arabasının içinde, miğferinin iki yanındaki beyaz tüyler nedeniyle kolayca tanınıyordu. Bu yüzden ani bir saldırıya uğradı. Ama arkadaşı Kleitus, komutanının imdadına koştu ve kılıcını ustaca kullanarak İskender'in hayatını kurtardı. Daha sonra İskender Kleitos'u kılıçla vurarak öldürecekti.
Yolu üzerinde geçtiği bütün şehirler ve kaleler düşüyordu. Frigya topraklarından geçerken, Gordiyon'da (bugünkü Sakarya nehri civarlarında olduğu sanılan Frigya kenti) ünlü kördüğümü kılıcıyla keserek çözdü. Eski bir inanca göre, bu düğümü çözen, Asya'ya egemen olacaktı.
İskender, mola verdikleri bir sırada serinlemek için Sindus ırmağına girdi fakat üşüterek ateşlendi. Hayatından umudun kesildiği bir sırada, Akarnania'lı Filip adında biri ortaya çıktı ve kralı iyi edecek ilacı hazırlayabileceğini söyledi. İlaç hazırlanırken çıkagelen bir haberci, Darius'un, İskender'i zehirlemek için Filip'i gonderdiğini söyledi.
Kral mektubu okuduğu sırada şifacı Filip de yanına girdi. İskender, uzatılan kupayı alırken mektubu da Filip'e uzatarak "Oku!" dedi ve kupanın içindeki ilacı bir dikişte içti. İskender, gösterdiği güvenin karşılığında kısa sürede iyileşip ayağa kalktı.
Kendisine "Büyük" lakabı takan Darius, kendisini dünyanın en büyük hakimi sayıyordu. Bütün batı Asya ve Mısır onun egemenliği altındaydı. Darius'un ordusu İskender'inkinden beş kat daha güçlüydü. Ne var ki sayıca üstün olmanın, ustalık ve disiplin karşısında pek anlamı olmadığı çabuk anlaşıldı. İki ordu bugünkü İskenderun yakınlarındaki İssos yaylasında karşı karşıya geldiler. İskender'in ordusu kesin bir zafer kazandı. Darius ise ailesini bile savaş alanında bırakarak kaçtı.
İskender, tutsak kadınlara, toplumsal durumlarına uygun davranılması emrini verdi.
Darius, İskender'in teslim olma teklifini reddetti ve bunun üzerine İskender, İran'a ilerleyip Darius'un işini bitirmeye karar verdi. Fakat daha önce Suriye'nin üzerine yürüdü. En çetin direnişle, bir liman şehri olan Tire'de karşılaştı. Kanlı bir kuşatma sonucunda Tire kalesi de düştü.
Daha önce Filistin ve Mısır da işgal edilmiş, İskender adını ölümsüzleştiren ve kendi adını taşıyan büyük İskenderiye şehrini kurmuştu. Mısır ve Suriye'nin yeni efendisi, M.Ö. 331'de Tire'ye geri döndü ve İran'a yapılacak olan seferin hazırlıklarına başladı. Darius, bir milyon olduğu söylenen ordusuyla İskender'i karşıladı. Makedonyalıların ordusu ise 50.000 kadardı. Ninova yakınlarındaki Arbela'da başlayan savaş, İskender'in zaferiyle sonuçlandı. Darius, bu sefer de savaş alanından kaçmayı becerdi. Fakat o zamana kadar tarihin en büyük imparatorluğu olarak bilinen Pers İmparatorluğu'nun kaderi çizilmiş oldu. Babil ve Susa şehirlerinin kapıları Büyük İskender'e açıldı. Daha sonra, dünyanın en zengin şehri olarak bilinen başkent Persepolis de İskender'in egemenliği altına girdi.
İskender, Darius'u yakalamaya çalışsa da, Darius hainler tarafından yaralandı ve hastalanarak öldü. Ölmeden önce İskender'e, ailesine cömert davrandığı için teşekkür etti.
Birkaç ay sonraki, Sogdian kayalığının fethinden sonra, o zamana kadar kadınlarla pek ilgilenmemiş olan İskender, buranın kralı Oksiyartes'in kızına aşık oldu ve ülke geleneklerine uygun olarak evlendiler.
Hindistan'ın fethi
İskender, o zamanlar pek az tanınan Hindistan'ı fethetmeyi düşlemeye başladı. Ele geçirdiği topraklardan topladığı askerlerle gelişmiş bir ordu kuran İskender, M.Ö. 327 yazında Bak-triane'den ayrıldı. İndus nehrini aşınca, Porus adlı Raca'nın ordusuyla savaştı ve sonunda düşmanını esir aldı. Tutsağa nasıl davranılacağı sorulduğunda İskender, "Kral gibi" karşılığını verdi. Porus'a topraklarını geri vererek, devleti Makedonya'nın egemenliğine aldı.
İskender'in, Hindistan'da daha fazla ilerlemesini engelleyen şey, Makedonyalı savaşçılarının artık kılıç sallamaktan yorulmaları ve ana vatanlarına geri dömek istemeleri oldu.
Büyük İskender, M.Ö. 323'te, büyük bir şölenden sonra hastalandı ve birkaç gün içinde de Babil sarayında 33 yaşındayken öldü.
İskender'in, dünyanın en büyük askeri dehaları arasında sayılmasının yanı sıra, Yunan medeniyetinin yayılmasında ve Helenistik uygarlığın yükselmesinde de büyük payı vardır.
Yorumlar
Yorum Gönder