deneme 211





3. Selîm döneminde İngilizler, İstanbul önlerine kadar geldiler. Fransa'dan yardım istendi. 2. Mahmûd döneminde Ruslar, Erzurûm'a kadar geldi. İngilizlerden yardım istendi. Yine 2. Mahmûd döneminde Mısır vâlisi Kavalalı, Kütahya'ya kadar geldi. Ruslardan yardım istendi. >>>
>>> 2. Abdûlhâmid zamânında Ruslar, doğuda Erzurûm'a, batıda Yeşilköy'e kadar geldi. İngilizlerden yardım istendi. Kıbrıs'ın İngilizlere verilmesiyle Rusların İstanbul'a girmesi engellendi. Hürriyet ve İ'tilâf Fırkası iktidârında Bulgarlar, Çatalca'ya kadar geldiler. >>>
>>> İttihâdçılar ne yaptı? Balkan cüceleri karşısında 40 günde dağılan Osmanlı'yı, 1,5 yılda 10 farklı cephede, 4 yıl boyunca İngiltere, Fransa ve Rusya ile savaşabilecek hâle getirdi. İstiklâl Savaşı'nı kazanan orduyu kurdular. >>>
>>> 600 yıllık Osmanlı'yı yıkmışlar. Osmanlı, son 120 yılında kendi kendisini koruyabilecek güçten uzakken, İttihâdçılar, 1,5 yıl bunu sağladılar. İttihâdçılar, bu vatanın ve milletin gerçek vatanseverleri ve millîyetçileridir. Bu milletin gerçek kahramânlarıdır, onlar.

İkinci mahmudun kurduğu askeri rüştiye den mezun oldu 
Şemsi efendi mektebi  
Dine bakış açısı 
Ekonomik faaliyetleri
İttihatçımıydı 
Çanakkalede harita bilgisi

1( Selanik

"Mustafa Kemal Paşa, hem bir Balkanlı hem de bir Makedonyalı Türk'tür. Kişiliğini şekillendiren unsurlardan biri bu coğrafyadır. Atatürk'ün Balkan kökenleri, kültürel kökenleri, bu minvalde oldukça mühimdir... O dünyanın politikacısı ve o dünyanın askeridir. Zira Makedonya, büyük devlet adamlarının ve askerlerin ülkesidir. Büyük İskender, Justinyen, hep Makedonyalıdır. Ve tabii Atatürk de...

2(
3(1928 deki ekonomik buhrandan sonra liberal politikaları rafa kaldırıp devletçi politikaya geçmiş fakat o zaman onu gerektirdiği için geçmiş. Yoksa kendiside gayet liberal bir adamdır. Arkasından gelen kafasızlar geçici devletçilik politikasını ilke haline getirmişler.
Atatürk 
4( Cumhuriyetten evvel, Türkiye'de kadın hareketlerinde, kadının aydınlanmasında bir atılım söz konusu olsa da Cumhuriyet bu hareketleri yönlendirmeyi, kanunlaştırmayı, sistemleştirmeyi başardı. Dolayısıyla kadının toplum hayatındaki yerini, üstelik birçok batı toplumundan önce kadınlara seçme seçilme hakkı vererek sağlamlaştırmış olması, Cumhuriyet'in en önemli kazanımlarından biridir. 
5( Reisi cumhur Gazi Mustafa Kemal Hazretleri Türk köylü ve çiftçisine örnek ettikleri çiftliklerinde bizzat meşgul olmakta, ziraat hayatımızın inkişafına yardım edecek tetkiklerde bulunmaktadırlar. 
(Milliyet Gazetesi 15 Temmuz 1929) 
Atatürk  

"Türkiye Cumhuriyeti tarihinin başlangıcında, her yeni rejimin başlangıcında oldugu gibi, burtakım sertlikler, aşırılıklar ve haksızlıklar da olmamış değildir. Fakat bu aşırılıklar Fransız ve Rus inkılapları ile ölçüştürüldüğü zaman oldukça yumusak ve çok insanca kalır.
Atatürk  
6( İran Afganistan etkilenen ülkelere rol model oldu. Şah Rıza Pehlevi ve Amanullah han bulundukları dönemde ulu onderden etkilenmislerdir. Yalnız kendilerinden sonra gelenler devrimleri sekteye uğramıştır. 

7( Türklüğe en büyük hizmeti yapmıştır Başbuğ Atatürk. Bastırdığı paranın üzerine Bozkurt koydurdu. Yakın arkadaşlarına Bozok, Bozkurt gibi soy isimler verdirdi.
Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu’nu kurdu.Türk Tarih tezini hazırlattı.İbrahim Çallı’ya “Ergenekondan Çıkış” tablosunu yaptırdı.Petrol Ofisi’ne Göktürk simgesi olan Bozkurt logosu ekliyor.
Anadolu’da, unutulmuş, sinmiş, hor görülmüş Türklüğü şahlandırdı.
 Asırlar sonra Türk adını vererek Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.
İşte bu yüzden adı Atatürk oldu.

8( Hitler zulmünden kaçan Yahudilere kucak açmıştır.

9( Geometri kitabının yazarı açı dikdörtgen gibi 48 şeye isim veren lider. geometri kitabı 1936/44sayfa
Geometri Kitabı


Dil araştırmalarına başladıktan kısa bir süre sonra; sözcük türetme, öz Türkçe yeni sözcük geliştirme ve kural belirleme konusunda usta bir dilbilimci durumuna gelmişti. Bilim adamlarıyla tartışıyor, görüş geliştiriyor ve Dil Komisyonu’na önerileriyle yol gösteriyordu.

Eriştiği düzeyi gösteren en açık belge, 1936’da yazdığı Geometri Kılavuzu adlı kitaptı. Bu kitap, yalnızca dil yenileşmesi için değil; onunla birlikte bilim, kültür ve eğitim açısından da değerli bir çalışmaydı.

Geometri Klavuzu’nu yazmadan önce, eski terimle hendese olarak bilinen geometrinin hiçbir terimi Türkçe değildi; ya Arapça ya da Farsçadan alınmıştı. Açı’ya zaviye, artı’ya zait, bölü’ye taksim, çap’a kutur deniyordu. İç ters açılar’ın adı, zâviyetân-ı mütekabiletân-ı dâhiletân; eşkenar üçgen’in adı, müselles-i mütesâviyül adlâ’ydı. Geometri öğreniminin önünü tıkayan bu güçlüğü aşmak için bulduğu terimler, tümüyle Türkçe kök ve eklerden çıkarılmıştı.22

Geometri Klavuzu’nda yayınladığı geometri terimlerinin bir bölümü şunlardı: “Açı, açıortay, alan, beşgen, boyut, çap, çekül, çember, dışters açı, dikey, dörtgen, düşey, düzey, eğik, eşkenar, içters açı, ikizkenar, kesit, konum, köşegen, oran, orantı, paralelkenar, teğet, taban, türev, uzay, üçgen, yamuk, yatay, yöndeş”.23



10( "Atatürk bir ihtilalci miydi?
-Hayır, bir inkılapçı, bir ıslahatçıydı. İhtilal kısa vadeli, geçici bir müdahaledir, İnkılap, toplumun yapısını, uzun bir süre boyunca değiştiren, ona eski müesseseler yerine yeni müesseseler getiren, aydın bir önderin, bir önder kadrosunun disiplin ve heyecanından gıda alan bir toplum hareketidir. Atatürkçülük buydu"
İkinci mahmudun açtığı yolu o tamamlamıştır. 



Üzerimde, Atatürk öldüğü dakika "başkomutan yaversiz gidemez" diyip odasında kalbine doğrulttuğu silahla intihar eden Salih Bozok deliliği var. 

Atatürk 
Atatürk'ün her dediği çıktı mı.?
Çıktı..
O zaman korkmayın..! 
" Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." da demişti..!
Atatürk 

Nutuk’ta yok sanki? Okullarda “mavi göz, sarı saç, karga kovalamaca” öğreteceklerine “Nutuk” okutsalar bu zibidilere ekran kalmaz. Net, tane tane yazmış Atam.

Atatürk Cumhuriyetinin düşmanları varsa bekçileri de var. Meydan boş değil. Az kaldı.
Atatürk 
"Atatürk her geçen gün tarihteki yerini büyütecektir.Bazıları zaman geçtikçe değer kaybeder.O olaylar devam ettikçe ve zaman geçtikçe değerini artıracaktır!" Z.V.Togan

Her milletin bir karakteristik özelliği vardır. Türk nedir diye sorarsan özeti, zirvesi Atatürktür. Yada Türk ne yapmalıdır diye sorarsan yine cevabı Atatürk’tedir. 

İnsanlar herşeyi çabuk unutur. Türk halkı da öyle. Resmini her yerde görüyoruz diye Atatürk'ü unutmadığımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.


Atatürk'ün dedeleri konya karamandan bugünkü Makedonya'nın debre sancağına göç etmişler ordanda Selanike. Dedeleri hep hafizdir. Annesi Feyzullah Ağa'nın kızı Zübeyde hanımda aynı yerden göçmüş debreye.  

Atatürk din karşıtı değildi. Sadece son zamnalrina doğru Türkçe ezan fazla kabul görmedi. Onu da döneminde değerlendirmek lazım. Ezan İslam coğrafyasınin ortak dilidir. Halbuki Atatürk meclisi açtıktan ben sonra elmalı Hamdi Yazıra Kur'an'ın Türkçe tefsirini meali işini veriyor insanlar anlayarak okusun diye .

Ya kardeşim ne kaybetmesi,adamlarin kendi yerleriydi geri aldılar böyle bakmak lazım. Elbet kaybolacaktı,Yugoslavyaya bakın 7 ülke oldu içinden sana mı bırakacaklardı? Üstelik çogu da milliyetçi halklar.Asimile etmemişsim,dil dayatmamişsin birkaç cami,medrese vb ile olmazdı zaten

İlber Ortaylı Osmanlının fiilen 1912de yıkıldığını söyler.
Ayrıca Osmanlı Balkan temelli bir devletti. Osmanlı mirasının büyük çoğunluğuda Balkanlar üzerinde kalmıştır.


bana tipik bir merkez / kuzey avrupalıyı tarif et deseler; onları duygularından kopuk, hissettiklerini iyi ifade edemeyen, gereğinden fazla şüpheci ve yalnız diye tanımlardım. bizim balkanlılığımız, akdenizliliğimiz çok kıymetli.


müslümanlar ramazanda sadece kendilerine hoşgörü bekliyorlar karşıdaki belki gayrimüslim amk sen de onu hoşgörsene

Ekonomik kriz derinleşip de pahalılık arttıkça insanların AKP'ye karşı tavır alacağını düşünmek ahmaklıktır. Bu analizi ancak Kadıköy'deki Starbucks'ta kahve içerken kendini duayen sosyolog sanan, ömründe gittiği en ücra Anadolu köşesi de coğrafik olarak yine bu Starbucks olan pembe götlüler yapar.

Ekonomik krizin insanları olumsuz etkilemesi ve onların yaşam kalitesini aşındırması için, evvela bu insanların yaşamayı biliyor olması lazım. Çoğunluğu Orta Anadolu ve Karadeniz'e kümelenmiş kemik AKP kitlesi başta olmak üzere Türk halkı zaten yaşamak denen şeyin ne olduğunu bile bilmiyor. Yeni bir film çıkınca sinemaya gidip seyredeyim, arkadaşlarımla haftada bir buluşup yemek yiyeyim, herhangi bir hobi edineyim, tuttuğum takımın maçlarını kaçak yayından 144P izlemek zorunda kalmayayım, senede bir hafta tatil yapayım, her sene bir antik kent ve kültür varlığı göreyim vs. gibi talepler zaten halkın ekseriyetinde yok. Bu bilindiği için, para ne kadar değer kaybederse ve fakirlik ne kadar artarsa artsın AKP'nin kemik kitlesine hiçbir şey olmuyor. Bu adamlar ekmek arası bulgurunu yer, 8 tane çürük dişle televizyonun karşısına oturur, 1 haftadır giydiği çoraplarını ayağından çıkarıp kanepenin kenarına attıktan sonra da KAAN uçağıyla ilgili haberlere bakıp orgazm olur. Bu insanların tatil yapmak dediği bile memleketlerine gidip 40 derece güneşin altında tarlada çalışmak, sonra da amele yanığı olmuş kollarını yanaklarının altına koyarak evde yatmaktır. Bir de zor çekiş yapan bir Renault-12 Toros marka araca cümbür cemaat doluşup, kucak kucağa oturarak gittikleri bir dağ başında iki adet tavuk kanadı kemirip bunun adına da piknik derlerse ne âlâ, o zaman onlardan kralı yok.

Bütün bu hengamede, ekonomik darboğazın tüm ağırlığı eskisi kadar yaşayamasa bile az çok nasıl yaşanacağını bilen şehirli seküler kesimin sırtına yıkılıyor. Zira hobi edinme peşinde koşan da bunlar, tatil yapmak isteyen de bunlar, yabancı ülke görmek isteyen de bunlar. Paranın değeri düştükçe bu insanlar ellerindeki bu imkanları yitiriyor, böylelikle koca bir ekonomik enkazı kendileri sırtlamak zorunda kalıyor. Seçim zamanı da bulgur ekmek yemekten beyni tezeğe dönmüş Anadolu orkları tarafından bir tur daha kırbaçlanıyorlar. Yetmiyor, nohut beyinli köpekçiler tarafından "Aday milliyetçi olsa ve eliyle köpek işareti yapsa kazanırdınız kanzi." diye nutuk dinliyorlar. Üstüne üstlük sayısal olarak nüfusa oranla düşük kalsalar da ödedikleri vergiyi toplam alınan vergiye oranladığımız zaman ülkeyi ayakta tutan yine bunlar.

Sözün özü arkadaşlar, ekonomik yıkım arttıkça az çok yaşamayı bilen sıradan insanlar olarak bunun ceremesini bizler çekeceğiz. Kafasına tencere koyup Diriliş Ertuğrul izleyen Anadolu hayvanları için değişen hiçbir şey yok. -SON-


Akp den önce Bursa/ Akp den sonra Bursa 
Önce çölleştirdiler sonra çöldekileri getirdiler

Hani bir hikaye vardı, bir bankadan hırsızlar 10 milyon dolar çalmışlar ama haberlerde 90 milyon dolar çalındı diye geçiyordu. Çalınanları da bunlara yüklemişlerdi. Aklıma geldi işte.
türkiye'de yüksek enflasyon altında gelir dağılımı bozukluğu sorunu var o kadar
--- spoiler ---

okumuş çocuk tabi...düşük gelirlilerin anasını s.kiliyor diyememiş...ama "ekonomik göstergelerde negatif yönde bir artış var" demek de aklına gelmemiş.

paran varsa harca, bugünlere bir kere geliyoruz. ekonomiye ne olursa olsun keyfimi bozmayacağım krizdir.
(bkz: survival of the fittest)
(bkz: hodri meydan)

konuşarak bir şeyler anlatmaya çalıştık yıllarca ama artık umrumda değil krizin olup olmaması.

Türk Reformları: III. Selim, II. Mahmut ve Mustafa Kemal Üzerinden Bir Değerlendirme

Türk Reformları: III. Selim, II. Mahmud ve Mustafa Kemal Üzerinden Bir Değerlendirme 

Yirmi sekizinci Osmanlı Padişahı III. Selim tahta geçtiğinde aynı anda hem Rusya hem de Avusturya’yla savaş halinde olan Osmanlı Devleti cephelerde oldukça yorgun bir vaziyetteydi. Bu yorgunluk ve daha da önemlisi askerin isteksizliği, başarısızlığı sonucunda mağlup olunmuştu. Bu mağlubiyetler sonucu Rusya ile Yaş ve Avusturya ile Ziştovi antlaşmalarının imzalanması sonrasında III.Selim, askeri sistemde köklü bir değişiklik yapmak gereğini duydu. Ordu, çağın gerisinde kalmıştı.1793’te, Nizam-ı Cedid (Yeni Düzen) ordusu ki aynı zamanda kendisi döneminde yapılan tüm ıslahatların genel adı da budur, yeni hedeflerle kuruldu. Ancak dönemin askeri sisteminin belkemiği durumunda bulunan yeniçeriler için bu durum kendilerinin tamamen tasfiyesi manasına geldiğinden Nizam-ı Cedid ordusunun varlığına sebep olan III. Selim’e karşı isyan düzenlendi, kendisi tahttan indirildi ve Nizam- Cedid ordusu da dağıtıldı. Yerine geçen ve III. Selim’in tahttan indirilmesinden bir sene sonra idam hükmünü veren padişah IV. Mustafa’nın ise orduyu ıslah etmek gibi güçlü bir ideali olmadığından ve yeniçeriye çokça tavizler verdiğinden yeniçeri ordusu, Nizam-ı Cedid ordusunun yerini daha kolay şekilde (tekrar) doldurmayı başarabildi. IV .Mustafa, III. Selim’in bu ıslahatına sahip çıkmamıştı. Ardından tahta geçen IV. Mustafa bir sene tahtta kalabildi. Yerine II. Mahmud tahta çıktı. Otuzuncu Osmanlı Padişahı olan II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nın ıslahı konusunda III. Selim gibi düşünüyordu ve onun izlediği yol ve akıbetini göz önünde bulundurarak yeniçeri ordusunu “kanlı” bir şekilde ortadan kaldırdı. Haziran 1826’da meydana gelen bu olay Vakayi Hayriye (Hayırlı Olay) şeklinde adlandırılmıştır.

Hem III. Selim hem de II. Mahmud, genel perspektifte Osmanlı Devleti’nin Avrupa devletlerine karşı geri kaldığını net bir şekilde kavrayıp, çözüm geliştirmeye çalışan padişahlardandır. III. Selim, aradığı çözümü uzun bir sürece yaymak isterken öldürülmüş, II.Mahmud ise süreci tamamlayıp (kendisinin vefatından birkaç ay sonra ilân edilen Tanzimat Fermanı hariç), öyle vefat etmiştir. Ancak II. Mahmud’un sorunları şunlardı; henüz yerleşmiş bir devrim olamayacak kadar sade şekilde bulunan (1826, Yeniçeri Ocağının kaldırılması hariç) ıslahatlarını devam ettirecek haleflere sahip olmaması, ıslahat yanlısı haleflerinin de devletin içinde bulunduğu vaziyetin hem iç hem de dış meseleler sebebiyle gereken önlemleri alamaması ve ıslahatların bir nevi anlık sorunlar için çıkarılmış kurallar olarak kalmasıdır. Ayrıca halkın bu ıslahatları net bir şekilde kavrayamaması da (öyle ki II.Mahmud’u “gavur padişah” olarak niteleyenler de vardı) önemli bir eksiklik ve sorundu .Devrimci kişiliklerin, öncelikle bu sorunları gözardı etmemesi ve hatta üstesinden gelmesi gerekmekteydi.

 II. Mahmud’un saltanatının ardından onlarca yıl geçtikten sonra başlayan I. Dünya Savaşı neticesinde Osmanlı Devleti mağlup olmuş ve Fransa’nın Sevres şehrinde imzalanan “barış” antlaşması sonucu, Orta Anadolu’nun bir kısmına hapsolunmuştu. Son padişah Vahideddin, devletin ve saltanatın devamı için bu antlaşmanın imzalanmasını doğru buldu. Ancak antlaşma imzalanmadan önce Anadolu’da, bu antlaşmayı geçersiz kılmak için bir direniş başlamıştı. Bazı Osmanlı subayları, işgale karşı toplanmış olan güçleri organize ederek, bu direnişi, milli bağımsızlık sürecinin başlangıcı haline getirmişti. Anadolu’ya müfettişlik görevini gerçekleştirmek üzere giden Mustafa Kemal, bu hareketin lideri oldu. Ancak Mustafa Kemal, 1920’de İstanbul’daki hükümet tarafından görevden alınarak isyancı bir subay konumuna da gelmişti.

Otoritesi diğer Osmanlı komutanları tarafından da kabul edilen Mustafa Kemal’in genel idaresindeki önceleri düzensiz, ardından düzenli ordular, öncelikle İzmir’de işgalci konumunda bulunan ve İzmir’i ilhak etmek niyetinde olan Yunan Krallığı’na karşı zaferler elde ederek onları Anadolu’dan çıkardı. Bu olayların ardından yeni Türk Devleti’nin temsilcisi sıfatıyla, önemli bir diğer Türk subayı olan İsmet Bey, Sevres Antlaşması’nın yerine İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalanan ve aynı adla anılan antlaşmayı imzaladı ve Anadolu’daki Türk varlığını bu antlaşmayla tescillemiş oldu.

Bağımsızlık elde edildikten sonra sıra reformlar yapılmasına, devletin ve kurumlarının şekillendirilmesine gelmişti. Kendisi de Osmanlı reform çağının etkileri altında doğmuş biriydi ve tıpkı Osmanlı gibi yüzünü Batı’ya döndü. Milli hayatın her alanında Batılılaşmayı amaçlayarak, devrimlerini oluşturmaya koyuldu. Devrimleri, Kemalizm olarak da bilinen altı ilkeden oluşuyordu: İnkılapçılık, cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik, halkçılık ve devletçilik. Gerek Osmanlı Devleti’nin yönetim anlayışından dolayı, gerekse geriye kalan ilkelerin işletilebilmesi için gerekli olan ilke cumhuriyetçilik de olsa, kendisinin asıl merkezi unsur olarak gördüğü ilke laiklik ilkesiydi. Bu sebepten dolayı saltanat ailesinin ülke dışına çıkarılması ve hilafetin kaldırılması ile işe başlanmıştır. İslam Hukuku’na dayanan Mecelle yerine İsviçre Medeni Kanunu’nun kabul edilmesi, İslam Hukuku yerine insan ilişkilerinin her alanda ön plana çıktığı laik Avrupa yasalarının benimsenmesi anlamına geliyordu. Ayrıca Gregoryen takvimin kabulü, Avrupai şapka takılması için çıkarılan Şapka Kanunu, Soyadı Kanunu gibi birçok kanun ve düzenlemelerle, uzunca yıllar saltanat ve hilafetle yönetilen topraklardaki halkın yüzü, Batı’ya çevrilmeye çalışıldı. Mustafa Kemal’in hedefi İslami kurumların, toplum üzerindeki siyasal etkisini azaltmaktı. İslamiyeti kaldırmak veya İslam’a bir düşmanlık beslemekten ziyade, onu özellikle devletin kurumlarından ve toplumun işleyişinde düzenleyici olarak baş unsur olmaktan çıkarmayı hedeflemiştir. Ancak bu işleyişin, yüzlerce yıllık eski bilinci bir seferde kıramayacağını gördüğünden, öncelikli olarak bunları kısa sürede halka benimsetme ve kullanılır hale sokması gerekiyordu. Bu yüzden, toplumun geneline hitap eden ve devletin çehresini değiştiren diğer yenilikçi liderler gibi(III. Selim ve II. Mahmud), bu kanunların işleyişini uzun sürelere yavaşça yaymak veya yeniliklerin halk nezdinde kabulünü uzun sürelere yaymak ve beklemek gibi bir yol izlemedi. Öncelikle toplumda bir şok etkisi yaratacak kadar hızlı şekilde inkılapları yürürlüğe koydu. Sonrasında ise aklındaki Batılı modern sistemin kendisinin vefatından sonra da geçerli olması için bunun propagandasını çok sıkı bir şekilde yaptı. Örneğin kendi izini izleyecek nesiller oluşturdu ve okullarda Türk İstiklal Savaşı ve Atatürk devrimleri anlatılmaya başlandı. Yeni kurulan Dil ve Tarih kurumlarıyla, Osmanlıcılık veya Ümmetçilik yerine Türklük bilincinin uyanmasını sağlamaya çalıştı. Fakat en önemli mirası olan ilkelerinin, vefatının ardından yönetime geçen halefi İsmet İnönü tarafından işletilmesine ve ilerletilmesine çalışılması, devrimlerinin Anadolu’da, kendisinin vefatıyla beraber silinip gitmesini önlemiştir. Kendisinin vefatından yalnızca bir yıl sonra başlayan II. Dünya Savaşı’nda ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti, onun ilke ve inkılaplarına tutunmuş bulunarak en az zararı almayı başarabilmiştir. Tüm bu sonuçlar ve yansımalarını ise III.Selim ve II.Mahmud’un memleketi refaha kavuşturma adımlarına borçluyuz. Bugün Nizam-ı Cedid’in askeri safhası genellikle başarısız ve çağında etkisiz kalmış bir girişim olarak görünse de, III.Selim’in Osmanlı Devleti’nin artık çağında geri kalmaya başlamış olduğunun bilincine varması ve çeşitli ıslahatlara girişmesi belki basit ama çok önemli bir adımdır. Unutulmamalıdır ki; her maraton tek ve basit bir adımla başlar. 
Herkes çok tanrılı çağın Yunanistan’da başladığını bilir ama aslında Adıyaman’da Tanrıların şehridir. Bağrında nice tanrılar çıkarmış antik inançlar şehridir. Selçuklu devletini yenen Alevi halk isyanı Babailerin de merkezidir Adıyaman. Ali Sizer, Adıyamanlı Kürd Alevi sanatçı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları