deneme 229



İkinci Mahmud dönemi (1808-1839), Osmanlı İmparatorluğu'nda önemli bir reform hareketi olan Tanzimat'ın başladığı bir zaman dilimini kapsar. Tanzimat reformları, Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşme çabalarını temsil eder ve devletin hukuk, yönetim, eğitim ve askeri alandaki bir dizi reformu içerir.

II. Mahmud, 1839'da Tanzimat Fermanı'nı ilan etmiştir. Bu ferman, Osmanlı hukuk sistemini modernize etmeyi, vatandaşların haklarını korumayı, eşitlik ilkesini güçlendirmeyi ve devlet yönetiminde şeffaflığı artırmayı amaçlıyordu. Aynı zamanda, devletin güçlendirilmesi ve ordunun modernleştirilmesi gibi alanlarda da reformlar içermekteydi.

Tanzimat reformları, Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli zorluklarla başa çıkma ve daha güçlü bir devlet haline gelme çabalarının bir parçası olarak görülmektedir. Ancak, bu reformlar uygulama açısından zaman içinde değişkenlik göstermiş ve tam anlamıyla başarıya ulaşamamıştır. Bu dönemdeki reform çabaları, Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşme sürecinin başlangıcını temsil eder.

Nizip muhaberesi

gerek prusya ekolünün, gerekse alman tarihinin en saygın ve en büyük generallerinden biri olan feldmareşal.

osmanlı tarihinin en utanç verici yenilgilerinden birisi olan nizip savaşı‘nda, gerçekle bağını koparmış olan serasker* ve ulema takımı, “cuma günü savaşılmaz, gece yarısı haydut gibi baskın yapılmaz” diyerek savaş kazandıracak tüm önerilerini reddetmiş, kuşatılmak üzere olan orduyu nizip’ten birecik’e geri çekme önerisi de “ben şerefsizce savaş meydanından kaçıp geri çekilmem” diyen serasker tarafından kabul görmeyince osmanlı ordusunun kepaze bir şekilde ağır yenilgi alması kaçınılmaz olmuştur.

almanya’ya geri döndüğünde ise kariyer basamaklarını başarıyla tırmanıp şansölye otto von bismarck ve savaş bakanı albrecht von roon ile genelkurmay başkanı sıfatıyla kan ve demir mottosu üzerine kurulan imparatorluğu zaferden zafere koşturmuş, avrupa’nın en güçlü ordusu haline getirmiştir.

1839’da osmanlı ordusunda yüzbaşı rütbesiyle danışman bir kurmay subayken, 1871’de sedan savaşı‘nda son fransız imparatoru üçüncü napolyon’u * kendi anavatanında esir alan ve paris’e yürüyen ordunun muzaffer başkomutanıdır.
federiko cunti
19.08.2022 00:03

3 entry daha

her zamanki görünüme dön

sorunsallar
hiç soru sorulmamış...
  
iletişim şeffaflık raporları sözlük kuralları reklam kariyer kullanım koşulları gizlilik politikamız sss istatistikler sub-etha instagram twitter facebook

1( Bu ailenin yurtdışına gönderilmesi çok radikal bir adım. Çok ciddi sebepleri olması lazım. Atatürk’ün bu adımı çok da isteyerek attığını düşünmüyorum. O Lenin gibi hanedanı alçakça katlettirmedi. Atatürk bir cani değildi. Vatanını kaybetmiş bir insan olarak sürülmenin acısını da iyi biliyordu. Aynı acıyı Osmanlı ailesine tattırmayı çok istediğini sanmıyorum. “Ben bir memuru halife yapıyorum” diyebilirdi. Öyle yapmadı. Halifeliği sürdürme vazifesini hanedana bıraktı. Eminim ümidi, Osmanlı hanedanın bu yeni konumunu yeni toplum içine işlemek, bu konuda da sürekliliği bir şekilde sağlayarak toplumun geçmişiyle bir şekilde barışık olmasını da temin etmekti. Abdülmecit Efendi’nin akılsızlığı diyeyim ben, işi istenmeyen bir noktaya vardırdı.
2(
3(
4(
5(

Elmalılı  Hamdi Yazır, (1878-1942) Atatürk'ün yazdırdığı Kur'an Tefsirinin özsözünde kendini anlatıyor;

"Ben halis Anadolulu Öz Oğuz, Yazır Türkü'yüm. On beş yaşında İstanbul'a geldim. Ne Arabistan'a gittim ne Türkistan'a. Ne İran'ı gördüm ne Frengistan'ı. Öğrendiğimi bu vatanda öğrendim.

Yazır'ın Kayı, Kınık, Bayındır, Eymir, Avşar gibi büyük Oğuz kabilelerinden biri olduğunu da Divan-ı Lügati't-Türk’ten öğrendim. İran'da çıkan yünden, Avrupa'da bükülen ipten, Türk tezgâhında dokunan halıyı Türk malı tanıdım.

Bir binanın mimarisi Türk olmak için bütün kerestesi yerli olması lâzım değildir diye işittim. Afrika madenlerinden çıkmış altının üzerinde bir Türk sikkesi gördüğüm zaman ona Afrika'nın değil, bizim altınımız dedim. Ruhî-i Bağdadî'nin:

"Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler / Yevme lâ yenfeu’da kalb-i selîm isterler..."
(Ey hoca sanma ki senden altın ve gümüş isterler. Hiçbir şeyin fayda vermeyeceği günde tertemiz ve sapasağlam bir kalp isterler).

Sözünü duyduğum vakit bunu Türkçe'den başka bir lisanın edebiyatına kaydedemediğim gibi Türkçe'nin en güzel sözlerinden tanımakta tereddüt etmedim.."

Atatürk’e atılan iftiralardan biri de “ Atatürk döneminde Kuran yasaklandı “ yalanıdır.

Aksine Atatürk döneminde Kuran Türkçeye çevirilerek anlaşılması sağlanmıştır.

Ayrıca da Kuran’ın Türkçesi 9 cilt halinde halka ücretsiz dağıtıldı.                                                                

Kur’an’da olmayanlar:

Başörtüsü, türban, çarşaf, peçe.
Kadına dayak.
Kadın haklarının kısıtlanması.
Kadınların çalıştırılmaması, yöneticilik yapamaması.
Bir erkek şahit eşittir iki kadın şahitin günümüzde geçerli olması.
Haremlik, selamlık.
Hadisler, dinin hadislere dayandırılması.
Mezhepler, tarikatlar.
Halifelik, şeyhülislamlık, dini liderlik.
Allah’la kul arasında aracı, ruhban sınıfı, hoca, hocaefendi, evliya, molla, şeyh, şıh gibilerinin olması.
Dini kıyafet.
Türbe.
Kabe dışında kutsal mekan.
Erkeklerin sünnet olması.
Arapça ibadet zorunluluğu.
Hafta tatili.
Namazla ilgili 5 diye bir rakam.
Bayram namazlarının farz oluşu.
16 rekat Cuma namazı.
Teravih.
Namaz kılmayanın cezalandırılması.
Namaz kılmayanın cehennemde azap çekeceği.
Cuma namazı kılmayanın dinden çıkarılacağı.
Kadınların cuma namazı kılmaması.
Kabe’ye dönülmeden kılınan namazın geçersiz olması.
Kadın ve erkeğin birlikte namaz kılması.
Namazın Allah ile Peygamber arasında pazarlıklarla belirlendiği.
İmam, müezzin, vaizlerin kadrolu ve maaşlı olması.
Yahudilerin lanetli olduğu.
Ölülerin 7-40-52. geceleri.
Mevlüt.
Vekaletle ölüler yerine hacca gitmek.
Dini nikah ya da imam nikahı denilen resmi olmayan kayıtsız nikah.
Çok eşliliğin bütün toplumlar ve zamanlar için geçerli olması.
Cariyelik.
Takı, heykel, resim, müzik yasakları.
Mehdi, deccal.
Alkolün içki dışında da haram olması.
Adet halindeyken namaz kılanamayacağı.
Adet halindeyken oruç tutulamayacağı.
Abdestsiz Kur’an okunamayacağı.
Deniz mahsullerinin haram olması.
Zemzemin şifalı olduğu.
Kutlu doğum haftası.
Ramazan ve Kurban Bayramları dışında dini günler ve kutlamalar.

İlahiyat Profesörü Yaşar Nuri Öztürk

Papaz nedir? Papaz ne iş yapar?

rahip (ing. monk), ruhban sınıfına ait demektir. teoride dünyevi hayatla uğraşmayan, manastırda diğer rahiplerle ya da tek başına izole bir şekilde yaşayan, mal mülk sahibi olmayan, kendini dini bilimlere, meditasyona ya da topluma hizmete adamış kişidir. istediği yaşta manastır hayatına katılabilir. ancak katıldıktan sonra manastır düzeni ve kurallarına harfiyen uymakla yükümlüdür. ömrü boyunca manastırda kalabilir. yükselerek manastırdan sorumlu başrahip olabilir ya da din adamlığı eğitimini alırsa papazlık yapabilir.

papaz, kiliselerde görev yapan hristiyan din adamıdır. belli bir dini eğitimden geçerek ve metropolitin atamasıyla bu mertebeye gelir. evlenebilir, mal mülk sahibi olabilir. bir kiliseden, mahalleden, şehirden sorumlu olabilir. ayinleri, evlilik seremonilerini, kilisedeki hayır işlerini yönetir ve bazen de kilise hukukuna göre kişiler arasındaki anlaşmazlıkları giderir. bulunduğu komünite için aile reisi gibi olduğu için peder de denir.

küçükten büyüğe rütbe sıralaması: papaz, piskopos, başpiskopos (metropolit) ve (katolik kilisesinde) papa şeklindedir. bu rütbeler kabaca islam'daki imam (lokal komuniteden sorumlu), şeyhülislam (bölgeden sorumlu), ve halifeye (tüm islami camiadan sorumlu) denk gelir.

papaz, piskopos gibi din adamlarının dini kanunu yapma, değiştirme ve yorumlama yetkisi vardır. rahiplerin (yine teoride) böyle bir kaygısı, katkısı yoktur. tabii ki teolojik konularda eğitimleri çok şıkıdır ve ruhban camiasının dini literatüre katkısı büyüktür.

ruhban sınıfında kadınlar (rahibeler) öldüğü gibi kilise ve komünite yönetiminde de özellikle erken hristiyanlık döneminde çokça kadın görev almıştır.

bir de, hristiyanlıkta rahiplik antik yunan dönemi filozoflarının bir uzantısı olarak devam etmiştir, her ne kadar retorikte yunan (pagan) filozoflarına karşı çıkmış olsalar da. aynı şekilde islam da hristiyan rahiplerine karşı literatürde sert bir tavır almıştır. birçok erken islam alımı "la rahbaniyat fi-l islam" hadisini öne sürerek islam'da manastır hayatı ve dünyadan elini eteğini çeken rahiplere yer olmadığını iddia eder. lakin zuhd ve evliyalık literatürü, özellikle sufizm, hristiyan rahipleri tarafından oturtulan birçok değeri aynen aktarmış ve desteklemiştir.

Budist Rahiplerin Yıllarca Süren Uğraşla Kendini Mumyalama İşlemi: Sokushinbutsu

Budist Rahiplerin Yıllarca Süren Uğraşla Kendini Mumyalama İşlemi: Sokushinbutsu
İnsan kendi kendini nasıl mumyalar diye merak ediyorsanız, Budist keşişlerin yıllarını vererek gerçekleştirdiği bu işin incelikleri için sizi böyle alalım.

Türkistan tarihinin 20. yüzyılbaşındaki en mühim hadiselerinden biri sayılan
Ceditçilik hareketi yeni veya yenilik taraftarı olmak değil, bilâkis “yeni tefekkür”, “yeni insan”, “yeni nesil” gibi geniş manaları ifade etmektedir.

Ortaya çıktıktan kısa bir süre
sonra Cedidizm, Çarlık Rusyası içerisinde yaşayan Müslüman Türk gruplarda, toplumsal reform ve değişim taleplerini yansıtan bir deyim olarak kullanılmaya başlanmış, İsmailbey Gaspıralı’nın “Dilde, Fikirde, İş’te Birlik” sloganı ile birlikte bu
terim, Panslavizm karşıtı ve Türk dünyasını asgarî müştereklerde birleştirmeyi amaçlayan siyasî bir akım hâline dönüşmüştür.
Cedit hareketine sahip çıkan, yönlendiren pek çok Türkistanlı aydın gibi Özbekistan ve Merkezî Asyanın meşhur devlet adamı Feyzullah Hocayev de bu hareketi sadece bir cephesiyle değil neredeyse bütün esasları çerçevesinde benimseyen ve bu esasların hâkim olduğu bir yönetim şeklinin tesisi için samimi bir şekilde mücadele eden güzide insanlardandır.
O, kırk yıldan biraz fazla süren ömründe sadece Özbeklerin değil Merkezî Asya’nın diğer mukimlerinin de hayatlarında derin izler bırakmıştır.
Hayatı kimi zaman karmaşıklıklarla, kimi zaman zıtlıklarla çepeçevre kuşatılan Feyzullah Hocayev, Buhara Emirliği’nin en varlıklı insanlarından birinin oğludur. O, Buhara Cumhuriyeti Hükûmetini, kuruluşundan ortadan kaldırılmasına kadar olan süreçte yönetmiş, daha sonra bu topraklarda teşkil edilen Özbekistan hükûmetinde de 12 yıldan fazla bir süre üst düzeyde çeşitli görevler yapmıştır. Onun milletine hizmet arzusuyla geçen mücadelelerle dolu hayatı 1938 yılında Stalin usulündeki işkencehanelerde elim bir şekilde son bulmuştur.
1896 yılı Temmuzunda Buhara’da dünyaya gelen Feyzullah Hocayev’in babası, Rusya ve başka ülkelerle deri ticareti yapan tüccar Ubeydullahhoca Kâsımhocayev’dir.
Buhara Medresesinde iki yıl başlangıç eğitimi alan Feyzullah’ı babası 1907’de Moskova’ya götürür. O, burada kaldığı beş yıl boyunca eve özel olarak getirilen Rus öğretmenlerden dersler alır.

Feyzullah Hocayev, 1912 yılında Buhara’ya döndükten sonra toplumun yenilenmesi amacıyla yapılan mücadele sürecine dâhil olur. O, kendisine, ülkesinde sosyal, siyasi ve
iktisadi yeniliklerin tesis edilmesini, ülkesinin gelişmesini engelleyen durgunluk ve geri kalmışlıktan kurtularak demokrasi ve terakki yoluna yönelmesini esas amaç olarak
belirler. Hocayev, Buhara’da hüküm sürenbu geri kalmışlık ve durgunluğun sebebini o dönemin yöneticisi Buhara Emiri’nin müstebitliğinde görür; ona karşı mücadeleye Buharalı Ceditçilerin arasında başlar. Kısa zamanda da çalışmaları ve mücadele azmiyle Buhara’daki Cedit hareketinin yönünü tayin edenlerden birisi hâline gelir, bu şekilde tanınır.
1912 yılında Yaş Buharalılar Partisinin, 1913 yılında da Merkez Komite Partisinin üyesi olan Feyzullah, 1913 yılından başlayarak milletini geri kalmışlıktan kurtarmak
için mücadele yoluna girer. Ülkesinin sosyal, siyasi ve ekonomik gelişmedeki durgunluktan, demokrasi ve terakki vasıtasıyla çıkabileceğini düşünen ve bunun gerçekleştirilmesini kendisine asli amaç olarak belirleyen Hocayev, bu münasebetle babasından kalan mirasın büyük bir kısmını yeni usul mekteplerin açılmasına ve Yaş
Buharalıların siyasi faaliyetlerine harcar.

FeyzullahHocayev’in de içerisinde yer aldığıBuhara Cedit hareketi, sosyal, siyasi ve iktisadi şartları dikkate almak suretiyle başlangıçta, ülkesindeki monarşi sistemini ortadan kaldırmak yerine; öncelikle ıslahatlar vasıtasıyla Buhara Emirliği’ni kapitalizmin yoluna yönlendirmeye çalışır.

Ceditler ve Feyzullah Hocayev’in yapmak istediği ıslahatlar, dinî mekteplerin yerine modern usulde eğitim veren Avrupai sistemde mektepler açmak, modern matbuatı oluşturmak, ekonomide müteşebbisliği ülkeye geniş
bir şekilde yaymaktı. Onların nazarında bu ıslahatların yapılabilmesi ve sürekliliğinin
sağlanabilmesi için yapılması gereken, bunları doğrudan doğruya hukukun teminatı altına almaktı. Bunun için o, Buhara’da Yaş Türkçilerin9 yol göstericiliğinde anayasayı yürürlüğe koydurtmayı amaçladı. Bu çerçevede Buhara Ceditlerinin 1917 yılına kadarki
faaliyetleri, esas olarak eğitim öğretim çerçevesinde yeni usuldeki mektepler teşkil etmeye ve cedit matbuatını oluşturmaya yönelmiştir. Ceditçilik hareketi Buhara Emirliği’ndeki halkın menfaatlerini dile getirir. Feyzullah Hocayev, o dönemde hâkim olan yönetime karşı tek siyasi güç olarak Buhara toplumunun istikbalinin yolunu arar ve bu sebeple buradaki demokratik,terakkiperver
mahiyetteki grupları bir araya getirme mücadelesi verir.
Yirmili yaşlardaki Feyzullah, Buharalı diğer Ceditçiler gibi Rusya’daki Şubat
Devriminin zaferini büyük bir sevinçle karşılar. Çar hükûmetinin yıkılmasıyla yönetime gelen iktidar, Yaş Buharalılarda, Buhara Emiri’den talep ettikleri demokratik ıslahatlara
erişme ümidini uyandırır. Bu maksatla onlar Geçici Rus Hükûmetinden faydalanmak amacıyla Petrograd’a Buhara Emiri’ni ıslahatlara davet edilmesini talep eden bir telgraf
çekerler.

Bunun neticesinde 7 Nisan 1917’de Buhara Emiri’nin sarayında toplumun
farklı temsilcileriyle yapılan büyük katılımlı toplantıda “Said Âlimhan Manifestosu” ilan edilir.Her ne kadar bu manifestodayapılması istenilen ıslahatlar çerçevesindemonarşi
sisteminin esaslarına dokunulmamış olsa da onun ilan edilmiş olması dahi Buhara toplumunu hareketlendirir. Yaş Buharalılar bu manifestoyu alkışlayarak desteklerler.
Feyzullah Hocayev’in liderliğindeki “Yaş Buharalılar Guruhi”13 8 Nisanda Buhara Emiri’nin ilan ettiği ıslahatları desteklemek ve diğer taleplerini dile getirmek amacıyla gösteri yaparlar. Ancak bu gösteri Emir tarafından kana bulanır. Ülkedeki tepki sert bir
şekilde yükselir. Bu süreçten sağ kurtulan Feyzullah Hocayev de dahil olmak üzere Yaş Buharalılar, bu olaylar sebebiyle Taşkent ve Semerkant’a hicrete mecbur kalırlar.

Islahat taleplerine Buhara Emiri’nin cevabının oldukça sert olması, Yaş
Buharalıların Hocayev başkanlığındaki “sol” kısmını Emir’in sistemiyle mücadelede Sovyet Türkistanının yardımını talep etmeye yönlendirir.
Bu maksatlarla Yaş Buharalılar Partisi, 1917 yılının Aralık ayının başında Bolşevik
M. A. Preobrajenski’nin “tavsiyesi”yle Türkistan Halk Komiserleri Konseyi başkanı Bolşevik F. İ. Kolesov’a,Buhara Emiri’ne karşı yürüttükleri mücadelede kendilerine
askeri yardım yapması talebiyle müracaat ederler.

Yaş Buharalılar delegasyonunu temsilen Feyzullah Hocayev ve Mirza Muhittin Mansurov,6 Aralıkta 1917’deTaşkent’e gelirve burada F. İ. Kolesov’la görüşürler.
Bunun neticesinde 1918 yılının martında F. İ. Kolesov, Kızıl Gvardiyave az sayıdaki
silahlı Yaş Buharalıyla“Kolesov yürüyüşü”nü yapar. Bu yürüyüş Buhara’da mevcut yönetimi devirmek teşebbüsünden öteye gidemez.
“Kolesov yürüyüşü”nden sonra Buhara’daki reaksiyonun daha da arttığı görülür. Emir yönetiminin asıl darbesi, Yaş Buharalılar ve demokrasi arzusundakilere yönelir.
Feyzullah Hocayev’in bildirdiğine göre bu süreçte 1500’e yakın insan Emir’in
adamlarınca öldürülür. Tutuklanma ve cezadan kurtulan Yaş Buharalılar Türkistan’ın değişik bölgelerine muhacir olurlar.Mart ayındaki bu olaylarından sonra Feyzullah
Hocayev, 1918 yılı yazında Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti hükûmetinin
desteğini almak için Moskova’ya gider. 1918 yılı Ekiminde Hocayev, bu hükûmetle paralel çalışan Turkrespublika temsilciliğindeki Yaş Buharalılar MerkezKomitesi’nin
Moskova temsilciliğinin başkanı olur.
Moskova’da bulunduğu dönemde Feyzullah Hocayev’de, Buhara halkının, Emir’in yönetiminden kurtulmasının sadece silahlı mücadele vasıtasıyla değil Bolşevik
Rusya’nında desteğini almak suretiyle olabileceğine inancı artar. Bu münasebetle Moskova’da kaldığı iki yıl boyunca söz konusu iktidarın desteğini almak için gerekli
çalışmaları yapar. 1920 yılının Ocak ayında Taşkent’e dönen Feyzullah Hocayev, Yaş Buharalıların sol kısmından Yaş Buharalı İnkılapçılar Partisini teşkil eder. Onun
hazırladığı parti programında demokrasi vurgulanmış, ülkenin kendine mahsus tarihî ve millî durumuna dikkat çekilmiştir. Bu parti ülkede demokratik cumhuriyetin olmasının, bütün emekçileri içine alan halk hâkimiyeti esasındaki “yeni adil sistem”in kurulmasının taraftarı olur.
Yapılan mücadeleler neticesinde 29 Ağustos 1920’de Said Âlimhan Buhara’yı terk etmek zorunda kalır. 1920 yılının 6 Ekiminde yapılan 1. Genel Buhara Halk Vekilleri Kurultayında Feyzullah Hocayev BHSR Halk Nazırları Sovyeti’nin başkanlığına seçilir.
O, yeni görevine oldukça zor ve karmaşık şartlar altında başlar. Bu tarihten başlayarak ülkesindeki geri kalmışlığı ortadan kaldırmak arzusuyla ekonomik, sosyal ve siyasi
çalışmalarında Moskova’daki merkez yönetimin talimatlarına, kendi idaresindeki topraklarda mevcut olan muhaliflerin oluşturduğu sıkıntılara rağmen o, 1938 yılına kadar mücadelesine devam eder.
Komünist sistemin hükümran olduğu zor şartlarda, emir ve talimatlar esasında çalışan sistemde, Stalin’in şahsını yüceltme döneminde Feyzullah Hocayev ve onun gibi
düşünen diğer yöneticiler, kendi milletlerine samimi bir şekilde hizmet
ederler.Yönetimde yer alan bu düşüncedeki insanların iktisadi ve sosyal hayatta yaptıkları pekçok çalışmanın yanı sıra 1925’li yıllardan itibaren ülkedeki genel mekteplerin, teknik okulların ve yüksek tahsil kurumlarının sayısında büyük bir artış
görülür; halk için geleneksel olan dinî tahsil merkezi mahiyetindeki mektep ve medreseler kapatılır. O dönemde millî aydınlar, teknolojik, bilimsel ve yaratıcı saha temsilcileri hızlı bir şekilde yetiştirilir.
Millîlik ve müstakillik mahiyetindeki “başkaca düşünce”yi ifade eden, merkezin Özbekistan’daki müstemlekeci siyasetinden memnun olunmadığını dile getiren,
“SSCB”yi “kızıl imparatorluk” olarak adlandıran, ülkelerinin müstakilliği ve kendine mahsus yolu için mücadele eden; manevi miras, millî değerler, kendi halkının örf ve âdetlerini muhafaza etmeye ve geliştirmeye çalışan Özbek aydınları,1930’lu yılların başlarından itibaren geniş mahiyette sürgün edilir yahut katledilir. Bu mahiyetteki bir yönetimin ve düşüncenin ilham kaynağı ve yönlendiricisi FeyzullahHocayev’e de diğer yol arkadaşlarına yapıldığı gibi yönetim tarafından “burjuva milliyetçisi”, “Panislamist”, Pantürkist”, “halk düşmanı” yaftaları vurulur.
Bu isnatlar çerçevesinde Hocayev, 9 Temmuz 1937’de Moskova’da tutuklanır.
Yargılanma sürecinde ona “Sovyetlere karşı faaliyetlerin içerisinde olduğu, “Millî İttihat” teşkilatının çalışmalarını yönlendirdiği, “Basmacılık” hareketine ve Korbaşılara sahip çıktığı, bu hareket içerisinde bulunanları ve bu hareketi desteklediği; Fıtrat,
Çolpan, Abdullah Kadirîgibi Özbek aydınlarına sahip çıktığı yönünde suçlar isnat edilir ve kurşuna dizilmesine hükmedilir. Hüküm Moskova yakınlarındaki Butovo’da infaz edilir.

Hocayev devlet adamı, tarihçi ve iktisatçı âlim, gazeteci yazar olarak önemli bir miras bırakmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları