deneme 218




Bu sabah konuşulması pek tercih edilmeyen bir yere parmak basıldı. Ben de kimi zaman işgal güçleri Hrıistiyan değil de Müslüman olsalardı yine Kurtuluş Savaşı için gerekli birlik sağlanabilirimiydi diye düşünürüm.
Güzel soru. Size hemen önümde yazıp durduğum tezimden bir paragraf göndereyim. Nizip Savaşı (1839) ertesi Bursa’dan Kütahya’ya geçen bir seyyah-diplomatın daha 7 sene öncesinde Kütahya’ya kadar ilerleyen Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa hakkındaki fikirleri:
Türkçesi, köylüler, İbrahim Paşa’nın çoktan İstanbul’u aldığını, oradan Rusya’yı fethe çıktığını ve Rus imparatorunun kızını kendine eş alacağına inanıyormuş. 1839’dan 1918’e bolca propaganda, göç vs ve İttihatçı devrim yaşanmış olsa da yine sanırım, sorunuzun yanıtı hayır, öyle+
bir direniş yaşanmazdı işgalciler müslüman olsaydı, olurdu. Anadolu insanının hanedana bağlılığı da -haklı olarak- zinhar bugün düşünüldüğü kadar değil. Saray dalkavuklarıyla Anadolu köylüsünü karıştırıyorlar.

Maccabi İstanbul’un kuruluşu
Daniel Ziffer, tarih öğretmeni. Her yaz olduğu gibi bu yaz da aile tarihini araştırmak için çok sevdiği Türkiye’ye geldi ve anne ile babasının evlendiği İstanbul Haydarpaşa’daki Hemdat İsrael Sinagogunu ilk kez ziyaret etti. Daha önceki gelişinde annesinin mezun olduğu Erenköy Kız Lisesinin yüzüncü kuruluş törenine katılmıştı. Sohbetimiz sırasında Şalom’dan sonra en uzun süreli Türk Yahudi yayını olan El Tiempo gazetesinin başyazarı David Fresko hakkında yeni bir kitabının yayınlanmak üzere olduğunun müjdesini verdi. Suadiye Otelinde bir araya geldiğimiz Daniel ile gerilere, ailesinin İstanbul’a taşınma kararı ile birlikte yön değiştiren yaşamlarını ve Maccabi Spor Kulübünün kuruluşunu konuştuk. İşte kendi anlatımıyla büyükbabasının yaşamı ve Maccabi İstanbul

İSTANBUL’A GELİŞ

1800’lerin sonlarında Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna bağlı Romanya’da Yahudilere karşı pogromlar artmıştı. Ziffer ailesinin küçük çocukları vardı ve güvenli bir yerde yaşamak istiyorlardı. O dönem Yahudiler için iki seçenek mevcuttu; Amerika veya Osmanlı. Baba Ziffer, İstanbul’da dükkanları olan bir tekstil şirketinde çalışıyordu. Patronu eğer İstanbul’u düşünürse, bu dükkanların işletmesini teklif etti. Müşterilerinden az çok Türkçe öğrenmişti, Rumca da biliyordu Romence ve Almancanın yanında, kabul etti. O dönem birçok dil duymak mümkündü İstanbul sokaklarında, dünyanın merkeziydi.

İlk önce ev fiyatları uygun olduğu için Arap Cami yakınlarındaki Yahudi mahallesinde oturdular, daha sonraları Galata’ya taşındılar. Aile, Daniel Ziffer’in büyükbabası Avraam’ı İngilizce öğrenmesi için İstanbul’da İskoç okuluna yolladı. Okulun müfredatında spor çok önemliydi; futbol, boks yaparlardı.

Zaten spora çok meraklı bir gençti. Abisi David ile birlikte Avusturyalıların birçok ülkede kurduğu bir jimnastik kulübü olan, Galata’daki Totonya’ya gidiyorlardı. Bu kulüp aynı zamanda Almanca konuşan kişileri bir araya getirecek kültürel faaliyetler de düzenlerdi. Alt katta jimnastik antrenmanları için kullanılan büyük salonda Almanya’dan gelen müzisyenler konserler verir, tiyatro piyesleri sergilenirdi. Ayrıca önemli bir basın merkeziydi. I. ve II. Dünya Savaşları sırasında ise casus merkezi oldu ve Türk Polisi birçok kez bu merkezleri kapattı. Bu kulübe herkes girebilirdi, Yahudiler bile.

Ancak 1885’te Viyana’dan gelen bir mektup her şeyi değiştirdi. Avusturya bir kanun çıkarmıştı, tüm Yahudilerin üyeliklerinin iptalini buyurdu. Ertesi gün Yahudi üyelerin kulübe girmesi men edildi. Almanlardan önce Avusturyalılar Aryan ırkının üstünlüğü üzerinde durmuş, filozoflar, düşünürler bu fikri geliştirmeye başlamışlardı. Yahudiler ile Aryanların bir arada olmasını engellemeye de spor kulüplerinden başlamışlardı.

Aynı dönemlerde Siyonizm’in babası Theodorl Herzl genç bir öğrenci olarak Viyana Üniversitesinde hukuk ve edebiyat okuyordu. Aynı mektup ona da geldiğinde Herzl okulun eskrim takımındaydı. Bu mektupla üniversitede spor yapması yasaklandı ve eskrim takımından kovuldu. Bu olay Herzl’in hayatında önemli bir nokta teşkil etti.

5 Ocak 1895’te, kulübe girmelerinin yasaklanmasından sadece birkaç gün sonra, Ziffer Kardeşler ve birkaç spor meraklısı arkadaşları, kendi Yahudi kulüplerini kurmaya karar verdi. O zamanlar Avraam henüz 17 yaşındaydı. Çok güçlü, yapılıydı ve başta jimnastik olmak üzere tüm spor dallarına ilgisi vardı. Bu konuda bir uzman oldu ama hiçbir zaman profesyonel sporcu olmadı. Hayatını hep spor dışındaki işlerde çalışarak kazandı.



KULÜBÜN KURULUŞU

Yahudi kulübü önce İstanbul’da Yahudilerin yoğun yaşadığı Galata’da kuruldu. O dönem Avraam, Avusturya Elçiliğinde çalışıyordu. Kapitülasyonlar sonucu Avusturya Osmanlı borçlarına karşılık tren istasyonları, pul ve tütün sektörünü elinde tutuyordu. Garip olan, bir Yahudi Avusturya Elçiliğinde çalışabiliyor ancak Avusturyalıların kurduğu spor kulübüne giremiyordu. İşin daha da ilginç yanı, Yahudi kulübünü kurmak için gereken bütçenin bir kısmını Avusturya Elçiliği karşıladı. Amaçları Yahudi gençleri sokaktan koparmak ve spora yönlendirmekti. Kulüp ilk önce Avusturya’nın tescilli okulu olan Goldsmith İlkokulunun binası ve bahçesini kullandı. Bu Yahudi okulunda Avraam öğrencilere jimnastik dersleri de verdi.

1908’de her şey değişti. Osmanlı hükümeti spor ve kültürel aktivitelerine daha fazla bütçe ayırmaya karar verdi. Osmanlı ve Yahudi fonlarıyla birçok Maccabi şubesi kurabildiler Balat, Hasköy, Galata, Moda, Haydarpaşa’da. İzin almaları da kolaylaştı, içişlerinin korumasındaydılar. Zamanla jimnastikten her türlü spora genişledi; futbol, basket, voleybol, hentbol, boks, eskrim, bisiklet… Ortaokul yaşındaki çocuklar hafif spor programıyla başlardı. Ağır jimnastiğe ancak 18 yaşında, vücut gelişimini tamamladıktan sonra geçilirdi.

Kızlar da farklı günlerde bu kulüplere devam edebiliyorlardı. Ancak aileler uzun kollu bluz ve diz altı etek giymelerini şart koşmuştu. Kız sporcuların olması önemliydi çünkü yılda birkaç kez müsabaka yaptıkları Yunan ve Bulgar Maccabi takımlarında kızlar da vardı.

1909’da Maccabi Filistin açıldı. Avraam onlar için jimnastik kurallarını içeren bir çalışma kitapçığı hazırladı. İstanbul dışında İzmir, Halep, Şam ve Beyrut’ta da Maccabi şubeleri açıldı. Hatta Beyrut üniformaların üretildiği merkez olmuştu.

Maccabi’de herkes spor yapabilirdi, Yahudi olma zorunluluğu yoktu. Mesela Selim Sırrı Tarcan jimnastiğe Maccabi İstanbul’da başlamıştı. Ordudayken diğer subaylarla jimnastik yapmaya gelirdi. Selim Sırrı haftada iki kere Harbiye’deki subaylara eskrim öğretmesi için Avraam’ı davet etti.



SAVAŞ YILLARINDA SPOR

I. Dünya Savaşı başladığında spor aktiviteleri de azaldı. Türk, Rum ve Yahudi takımlardan oluşan bir futbol ligi vardı o dönem, Fenerbahçe’de maç yaparlardı. 1919’da İngiliz ve Fransız subaylardan oluşan takımlar da lige katıldılar.

Avraam 1912’de Romanya’dan tanıdıkları bir ailenin kızı ile evlendi. Ancak İstanbul’da difteriye yakalanan gelin, 1917’de vefat edince kocasına kız kardeşi ile evlenmesini vasiyet etti. O yıllarda gelinin ailesi Viyana’da yaşıyorlardı. 1920’de Viyana’ya gidip evlenme teklif etti kız kardeşe, yani Daniel’in büyükannesine. Eşi altı ay kadar kaldığı İstanbul’a alışamadığı için Avraam Viyana’ya taşındı, kırtasiye işine girdi. Spor ve Maccabi ile bağları hâlâ çok kuvvetliydi. Viyana savaştan sonra Maccabi merkezi haline geldi ve Avraam Uluslararası Maccabi’nin başkan yardımcılığına yükseldi.



GERİ DÖNÜŞ

Cumhuriyet ilan edildiğinde Avraam Viyana’daydı. İlk anayasa ile Maccabi ve benzeri takımlar yasaklandı. Türk takımlarında spor yapabilirlerdi ancak. Maccabi bu şeklide bitti. Daha sonra Avusturya kökenli Bar Kohba kuruldu. Ancak nasıl izin aldıklarını bilmiyor Daniel. Yahudi sporcular, Türkiye’yi 1932 ve 1935 yıllarında düzenlenen Maccabiat Oyunlarında temsil ettiler.

Avraam ise, 1932’de bir şeylerin ters gittiğini ve Yahudilerin yaşamının Avusturya’da çok zor olacağını hissetti ve aile Türkiye’ye taşınmaya karar verdiler. İzmir’e taşındılar ve elektrik malzemeleri satan bir dükkan açtılar. Avraam’ın uzman jimnastik öğretmeni belgesi vardı. Bu belgeye sahip ilk kişiydi Osmanlı’da. Ünü Karşıyaka’ya ulaştı. Bir alt kümeye düşen Karşıyaka futbol takımına antrenör olarak çağırıldı. Ücretsiz olarak kabul etti, onları bir üst lige taşımaya söz verdi ve başardı. Takımla çektirdiği hatıra fotoğrafının arkasına “kişisel zaferim” olarak not etti o günü.

Daniel büyükbabasının öldüğü güne kadar spor yaptığını anlattı. Jimnastik eğitimini geliştirmek için yoga ve meditasyon kitabı okurdu ve bunu kendi jimnastik programına eklemişti. Yaşlılar yurdunda yaşadığı dönem bu bilgisini kullandı ve haftada iki kez yurdun sakinlerine yoga yaptırırdı. Oturdukları yerden, kasları çalışmaya devam etsin, kan dolaşımı artsın diye.



Köy Enstitüleri'nin ilk adımı 1934-1935 yıllarında daha Gazi Mustafa Kemal sağken atılmıştır. Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan'ın, İsmail Hakkı Tonguç'u ilköğretim genel müdürlüğüne getirmesiyle başlayan bir süreçtir. 17 Nisan 1940 tarihi Köy Enstitüleri'nin öğretmen okulu adı değiştirilerek yasayla kuruluş tarihidir. Köy Enstitüleri kurulduğu dönemde tüm dünyanın dikkatini çekmiş, araştırmalara konu olmuştur.

1( 
Dünyada başka bir örneği olmayan ülkemize has proje olan Köy Enstitüleri'nin kuruluşuna ilişkin kanun 17 Nisan 1940'da kabul edildi. İlkokullara öğretmen yetiştirme, Köylünün eğitilmesini, kalkınmasını ve toprağa bağlanmasını amaçlayan Köy Enstitüleri, 1946'dan sonra klasik öğretmen okullarına dönüştürüldü.

2( Hasan Ali Yücelin yöneticiliğini yaptığı köy enstitüleri İsmail Tonguç ile birlikte yaptıkları çalışmalar sonucu kurulmuştur. Yüzyıldır tasarımı değişmeyen Cumhuriyet Halk Partisinin altı ok logosunu  Köy Enstitülerinin mimarı İsmail Hakkı Tonguç tasarlamıştır. Günümüzde kurumsal kimliklerini yenilemek için logo değiştiren binlerce örneğe rağmen bir öğretmenin tasarımı yüz yıldır eskimiyor. İşte Atatürk'ün inşa ettiği cumhuriyet böyle bir cumhuriyetti.

3( Yücel’in Batıyı tanıma zorunluluğu, fikrinden yola çıkılarak 1940 yılında kurulan ve Nurullah Ataç, Sabahattin Ali, Enver Ziya Karal, Saffet Pala ve Sabahattin Eyüboğlu gibi isimlerin yer aldığı Tercüme Heyeti, 1946 yılının sonunda dünya edebiyatından 500’e yakın eserin çevirisine imza atmıştır. Bu dönemde çok sayıda önemli filozofun eseri de Türkçeye çevrilmiştir.

4(  Dünyaca ünlü Finlandiya eğitim sistemi köy enstitülerinden örnek alınarak oluşturulmuştur. İş içinde öğrenme yontemine dayalı sistem Cumhuriyet devriminin eğitim üretim içindir anlayışının vücut bulmuş halidir. 
Finlandiya eğitim sistemi der dururuz. Halbuki Genç Türkiye Cumhuriyet'inde daha iyisi vardı. Hemde yeni kurulan ve yokluk içindeki ülkede!


5( 32- BİR TÜRKİYE EFSANESİ: KÖY ENSTİTÜLERİ

“Köy Enstitüleri kapatılmasaydı eğer, bugün her şey çok farklı olurdu…”

“Köy Enstitülerinin kurulduğu yerlere birer meçhul öğretmen anıtı dikilmeli ve her kuruluş günlerinde (17 Nisan) saygı duruşunda bulunmalıyız.”
Uğur Mumcu

İsmail Hakkı Tonguç, önce bir köy araştırması yaparak eski yapılan çalışmaları incelemiş, buna bağlı olarak 2O yıllık bir plan taslağı oluşturmuştur. Bu plana göre 1954 yılına kadar, öğretmen, korucu, tarım teknisyeni ve sağlık hizmeti ulaşmayan köy kalmayacaktır. Ama bu plan çok da kolay olmayacaktır. Bunun iki nedeni vardır; eğitmen olarak konumlandırmak için okuryazar köy çocukları ve öğrenci bulmanın zor olmasıdır. Buna karşın Tonguç, askerliğini bitirmiş okuryazar gençlerden bir grup oluşturmuş ve bu grubu köylerde eğitmen olarak konumlandırabilmek amacıyla 1936 yılında Eskişehir’in Çifteler Çiftliği’nde 4 aylık bir kursa göndermiştir. Bu kursu tamamlayan 84 eğitmen başarılı olmuş ve bu kursların sayısı giderek artmıştır. Kurslarını tamamlayan eğitmenler kendi köylerine giderek, Köy Enstitülerinin ilk binalarını yapmışlardır. Görev tanımlarında, üç sene boyunca köy çocuklarının eğitimine destek olmak, köylüye modern tarım tekniklerini öğretmek, akşam okulları ile yetişkinlere okuma yazma hesap ve yurttaşlık öğretmekle de yükümlü tutulmuşlardır.
6( Amerika'nın önde gelen eğitim filozoflarından John Dewey, 1924 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün daveti üzerine Türkiye'ye gelerek Türk eğitim sistemi üzerinde incelemeler yaptıktan sonra kapsamlı bir rapor hazırlamıştır.
Ünlü eğitimci John Dewey, "Eğitim hayata hazırlık değil, hayatın kendisidir" demiş. 1930'lu yıllarda Atatürk'ün davetiyle ülkemize gelmiş, çok önemli tespitlerde bulunup, çok önemli önerilerde bulunmuştu.


Uygulamalı eğitime önem veren John Dewey, 1924 yılında Atatürk’ün davetiyle ülkemize gelmiş ve eğitim sistemimizle ilgili bir rapor kaleme almıştır. Hayallerinin çok ötesi köy enstitülerinde hayat bulmuştur.

Dewey’in raporu çok eliştirilmişti, Atatürk de eleştirmişti.Halkevleri ve Köy Enstitüleri fikri Dewey raporuyla değil,Atatürk,özellikle H.Ali Yücel,İ.Hakkı Tonguç gibi yerli eğitimcilerin fikriydi.Dewey’in katkıları oldu ancak Köy Enstitüleri işi, Dewey’i de aşan milli bir işti.

"Bugünün çocuklarını dünün yöntemleriyle eğitirsek yarınlarından çalmış oluruz" sözü de Dewey'e aittir ve müthiştir..😊👍

16- "Son yıllarda, hayalimdeki okullar Türkiye'de kurulmaktadır. O da Köy Enstitüleri'dir." [Prof. John Dewey]

"Köy ile şehir arasında uçurum açmışsınız. Birkaç Köy Enstitüsünü ziyaret ettikten sonra anladım ki, bu uçurum Köy Enstitüleri ile düzeltilebilir. Türkiye'de köylü ile şehirli, halk ile aydınlar arasındaki uçurumu doldurmak için bulunmuş pek maharetli bir çare." [Arnold Toynbee, İngiliz tarihçisi, 1948]
7(
8(
9( 10- Enstitüler mezunlarını verip bu öğretmenlerin eğittiği öğrencilerin ve köylülerin uyanışı siyasi iktidarın da işine gelmemeye başladı. Bu eğitim kurumları hakkında olmadık dedikodular üretilmeye başlandı. Bunlar genel olarak:

1. Buraları komünist yuvalarıdır,

2. Kız erkek birlikte okuyorlar, buraları fuhuş yuvası oldu,

3. Kızlar hamile kalıyor,

4. 1999 yılında da [Turkish Daily News] bu enstitülerin, Nazi benzeri eğitim sistemi uygulayarak ırkçı, faşist öğretmenler yetiştirdiği suçlamaları getirilmiştir. Daha farklı muhalif görüş ileri sürenlerin suçlamaları da dört grupta toplanabilir:
10( Evet Türkiye'de hiçbir başarı cezasız kalmaz. Aydınlanma yuvaları önce dönemin iktidarı tarafından siyasete kurban gider. Toprak ağaları sürekli Ankara'yı rahatsız eder. Önce ismi değiştirilir, 1954 yılında da tamamen kapatılır. 
Şimdi Haritadaki 21 yerde açılan köy enstitüleri gözümün önüne geliyor. Bir de şimdiki diplomadan başka birşey vermeyen üniversiteler. Belki Bu teknoloji çağında her şehire bir üniversite açma saçmalığı biter de köy enstitülerinin kurulduğu yerlerde daha güzel eğitim kurumlarını görmek nasip olur diyorum içimden. Hayal diyip geçmeyin Anadolu insanı için Cumhuriyette bir hayaldi.



‘İş için, iş içinde eğitim’ ilkesiyle 1946 yılına kadar %50 uygulamalı, %50 teorik eğitim-öğretimin devam ettiği Köy Enstitüleri, Yücel’in bakanlık görevinden ayrılmasıyla önce Köy Öğretmen Okullarına dönüştürülmüş, 27 Ocak 1954 yılında ise kapatılmıştır.

1946 yılına kadar toplam 21 enstitüde;

15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştır,
750.000 yeni fidan dikilmiştir,
1.200 dönüm bağ kurulmuştur,
150 inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ağır ve samanlık, 12 elektrik santrali, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane ve 100 kilometre yol yapılmıştır,
Enstitü öğrencileri, uygulamalı eğitimin yapıldığı çiftliklere sulama kanalları ile su gitmesini sağlamıştır.
Tamamen kapatıldığı 1954 yılına kadarsa, 17.000’in üzerinde köy öğretmeni yetişmiştir. Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Pakize Türkoğlu, Ali Dündar, Dursun Akçam ve Hatun Birsen Başaran gibi çok sayıda başarılı yazar ve düşünür Köy Enstitülerinde öğrenim görmüştür.

Biz kıvılcım olarak gönderilenlerin alev gibi yurda dönüp tüm ülkeyi aydınlattığı cumhuriyet neslinin varisiyiz, rahatsız olanla uyum içinde olmayız.
Atatürk 

35- Köy Enstituleri neden kapatıldı? Cevap kapattırandan (Kinyas Kartal) geliyor!! 

"Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200'e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar." 

Kinyas Kartal Bir gazete yazarının dönemin Van milletvekili Kinyas KARTAL ile yaptığı bir röportaj: 

"-- Köy enstitüleri komünist yetiştirdiği için mi kapatıldı? --Hayır. Beni babam Moskova Üniversitesi'nde okuttu. Komünizmin ne olduğunu ben gayet iyi biliyorum. Köy enstitülerinde komünizmi bilen kimse yoktu. 
--Peki, karma eğitimden dolayı mı kapatıldı? 
--Hayır. Bu da değil bütün dünyada okullar karma eğitim kız erkek beraber okuyor. 
--Peki ya neden? 
--Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200'e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı. Ama köy enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme köy enstitüsü mezunu geldi ve bu köylerden artık kimse bana gelip danışmamaya başladı. Ben düşündüm 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse benim ağalığım ne olur, sıfıra düşer! Böyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve doğudaki bütün ağalara telefon ettim onları topladım. 

Bir de batıdan buldum Eskişehir'den Emin Sazak. Sonra Menderes'le pazarlığa gittik. (Yıl 1950 seçimlerin olacağı zaman) Dedik ki köy enstitülerini kapatırsan şu gördüğün doğudaki tüm toprak ağaları ve batıdan Emin Sazak'ın oyları sana. Kapatmazsan oy yok ve Menderes'te 1950'de iktidara gelir gelmez köy enstitülerinin temelini sarsmaya başladı. Demokrat Parti iktidara geldikten sonra 27 Ocak 1954'te çıkarılan kanunla Köy Enstitüleri kapatılarak günümüze ve geleceğe ışık saçacak güneşimiz resmen batırıldı. 

Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, fırsat ve imkân eşitliği sağlanırdı. Ezberleyen öğrenci değil de okuyan, üreten, düşünen öğrenciler başarılı olurdu. Öğrenciler okullarına cep harçlıklarıyla değil emekleriyle "katkı" yaparlardı. Demokrasi sadece kitaplardaki tanımlarda değil yaşamın ta içinde olurdu. Daha nitelikli öğretmenler yetişirdi. Öğrenciler verilenle yetinmez, araştırır, bulur ve tartışırlardı. Boş zamanlarını müzik dinleyerek değil enstrüman çalarak; takım fanatikliği ile değil spor yaparak değerlendirirlerdi. Biz şu an sadece matematik problemlerini hızlı çözen çocuklar yetiştiriyoruz. Hepsi bu. Ötesi yok... "Köy Enstitülerinin bütün günahı omuzlarıma, sevabı başkalarına olsun. O kurumların günahı bile bana yeter." - Hasan Ali Yücel

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları