deneme 103
Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının 'Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum.
Mustafa Kemal ATATÜRK
Anadolu’nun en değerli köy ozanlarından Homeros, büyük İlyada Destanında gölgesine sığındığı heybetli zeytin ağacına soruyor “Senin sahibin kim?” ağaç, cevabı Homeros’un kulağına fısıldıyor; “Ben herkese aidim kimseye ait değilim, sen gelmeden önce de buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım...”
Zeytin ağacı, güzel ülkemizin olduğu Anadolu topraklarının her yerinden fışkıran zenginliklerden sadece bir tanesi ancak değeri ve anlamı, yeri doldurulamayacak kadar. Mardin’den Çanakkale’ye Ege ve Akdeniz’in baş tacı. Buralarda kime sorarsanız sorun mutlak zeytin ağacının o kucaklayıcı gölgesinde dinlenmiş, güneşin yapraklarını ışıldattığı sırada soluklanmıştır. Binlerce yıldır insanlığın ve doğanın hizmetinde olan bu zenginlik ülkemizin temel geçim kaynaklarından.
Her yıl yüzbinlerde aile geçimini zeytincilikten sağlıyor. Üreten Türk köylüsünün simgesi ve umudu haline gelmiştir. Zeytincilik bu topraklarda bir gelenek. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında bizzat Atatürk tarafından yürürlülüğe konulan Zeytincilik yasası ülkemizin zeytin ağaçlarını korumuş, zeytinciliği geliştirmiştir. Ülkemizi dünyanın en büyük zeytinyağı üreticilerinden biri haline getirmiştir. Ancak bu yasa değiştirilmek istenmektedir. “Zeytinliklerin bulunduğu alanın içinde veya 3 kilometre yakınına kimyasal atık oluşturacak tesis yapılamaz, işletilemez” ibaresinde oynamalarla zeytinliklerimiz yok edilmeye çalışılmaktadır. Bir dönüm alanda 15’ten az zeytin ağacı varsa, o alan zeytinlik kabul edilmez ibareleriyle Anadolu’nun binlerce yıllık zeytin ağaçları tehdit edilmektedir. Yeni yasa tasarısıyla zeytinlikler ateşe atılmakta, rant kapısı haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Cumhuriyet Devriminin Parolası: Üreten Türkiye
Cumhuriyet devriminden sonra gerçekleştirilen ekonomik politikaların tamamında üretim esas alınmış, çıkarılan kanunlarla üretim arttırılmaya çalışılmıştır. “Üreten köylü milletin efendisidir” şiarıyla tarım alanında büyük atılımlar gerçekleştirilmiştir. Tarımı, toprağı, üreten köylüyü koruyan kanunlar çıkarılmıştır. Cumhuriyetimizin aydınlanma merkezlerinden Köy Enstitüleri kurulmuştur. Bütün bu politikalar sonunda Türkiye’de ekilen arazi miktarı 1925’te 1.829.000 ton iken,1938’de 6.802.000 tona yükseldi. Zeytincilik bu üretimin önemli bir kesimini oluşturmaktaydı. Bugünde zeytincilik Türkiye’nin önemli bir gelir kaynağını oluşturmaktadır. Ülkemiz yıllardır Atatürk’ün, Cumhuriyetin üretim ekonomisinden kopuşun sonuçlarını yaşamakta, ekonomik olarak büyük bir krize yuvarlanmaktadır. Bu krizden kurtuluşun tek yolu vardır: Üretim! Üretimin, en önemli ayaklarından zeytinciliği yok etmek ise bir intihardır.
Vatan İçin Üretim, Üretim İçin Zeytin
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin
Demiş; şair Nazım Hikmet. Bu topraklar için dikmekten, ekmekten, üretmekten ve çalışmaktan vazgeçmeyen Türk Gençliği olarak Türkiye’nin en güzel yerlerindeki binlerce yıllık tarihin şahidi zeytin ağaçlarımızın, yok edilmesine izin vermeyeceğiz. Üreten Türkiye’yi kuracağız, dostluğun ve barışın simgesi zeytinimizi, zeytin üreticilerimizi baş tacı edeceğiz. And olsun!
Namütenahi
Sıfat özelliğinde olan kelimemiz Farsça “na”, Arapça “mütenahi” köklerinden türetilmiştir. Anlam olarak, sonsuz, ucu bucağı ve nihayeti olmayan demektir. Aslında Arapça olan mütenahi sonlu anlamına gelir. Başına gelen -na eki ile bu kelime olumsuzlaştırılmış yani sonu olmayan anlamı kazandırılmıştır. Sevgili Sait Faik Abasıyanık namütenahi kelimesini bir dizesinde şu şekilde kullanmıştır.
“Öğleye yakın bu sis dağılınca gökyüzü namütenahi açılıyordu.”
Zevahir
Yine Arapça kökenli bir kelime var sırada. Zahir kelimesinden türetilen zevahir, dış görünüm anlamına gelir. Bir kişinin veya bir eşyanın dışarıdan görünen dış yüzü demektir. Günümüzde ise sıklıkla “zevahiri kurtarmak” şeklinde kullanılır. Yani bir kişinin karizmasını düzeltmesi veya yapılan bir işte alelacele durumu toparlamak olarak kullanılır. Kelimemiz, ses sanatçısı Seden Gürel’in yıllar önce söylediği bir şarkıda şu şekilde geçiyor;
“Çalkala hadi adamım
Devrine, durumuna göre çalkala
Hadi kitabına uyduralım
Hadi aleme karşı zevahiri topla”
Ehvenişer
Arapça kökenli olan kelime, kötülerin arasında daha iyisi anlamı içerir. Günümüzde bu kelimeyi kötünün iyisi ifadesiyle kullanırız. Kötü şeyler arasında seçim yapıldığında, daha az kötü olanlar için ehvenişer kelimesi kullanılır. Yani iki kötü arasında daha hafif olanıdır. Bu kelimeyi ilk kez, Türkiye’nin ilk kadın romancılarından biri olan Halide Edip Adıvar, Birinci Dünya Savaşı sonlarında şu cümle içerisinde kullanmıştır:
“Bütün eski ve yeni Türkiye hudutlarına şamil olmak üzere, muvakkat (geçici) bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz.”
Tavsiye Ederiz: Dünyada Yok Olmak Üzere Olan 10 Dil
5Zeyrek

Uyanık, akıllı, güçlü hafızalı, anlayışlı ve zeki anlamına gelen zeyrek kelimesi dilimize Farsçadan geçmiştir. Halk arasında işinin ehli, eli uz ve usta gibi anlamlarda kullanılan zeyrek kelimesi bir de keten tohumu anlamında kullanılır. Erkek ismi olarak da kullanılan zeyrek kelimesini bir cümle içinde kullanarak anlamı kuvvetlendirelim.
“Sınıftaki esmer, uzun boylu çocuk her soruya verdiği kusursuz cevaplarla ne kadar zeyrek biri olduğunu gösteriyor.”
Meyus
Üzgün, ümitsiz, karamsar ve kederli gibi anlamları olan kelimenin kökeni Arapçaya aittir. Ümitsizlik anlamındaki “yeis” kelimesi ile aynı kökten gelmektedir. Daha çok olaylar karşısında düşülen bıkkınlık, yorgunluk hali ve karamsarlığı ifade eder. Meyus kelimesini şöyle bir cümle içinde kullanacak olursak;
“KPSS’de aldığı puanla bu yıl da atanamayınca, yeni dönem için yazıldığı dershaneye meyus bir şekilde gitti.”
Girift
Farsça kökenli olan kelimemiz genel olarak karışık anlamına gelir. Eş anlamlısı girişik olan girift kelimesi; iç içe girmiş, karmaşık, birbirine dolaşmış ve çapraşık gibi anlamlar içerir. Farsçadan gelen kelime aynı zamanda neye benzeyen, üflemeli bir çalgı türü için de kullanılır. Bu müzik aletini çalan kişiye ise giriftzen adı verilir. Girift kelimesini basit bir cümle için şu şekilde kullanabiliriz;
“Öğrenci sınav kağıdını öyle girift bir şekilde yazmış ki, ne okuyabildim ne de anlayabildim.”
Haddizâtında
Aslına bakacak olursak, esasında, aslında anlamları içeren kelime dilimize Arapçadan geçmiştir. Kelimenin etimolojisini inceleyecek olursak; had Arapçada sınır demektir, zat ise kişilik ve öz anlamlarına gelir. Bu anlamları göz önünde bulundurursak, herhangi bir konu hakkında açıklama yaparken, aslında kelimesi ile hem önceki cümlelerden ayrılmış hem de kişinin kendi görüşlerinin dile getirildiği yeni bir açıklama yapılacağının işareti verilmiş olur. Bu güzel kelimeyi cümle içinde kullanarak daha iyi anlamaya çalışalım.
“Ne dostluk, ne sevgi ne de arkadaşlık, haddizâtında günümüzde gerçek olan tek şey, kişinin kendi menfaati olmuş.”
Safderun
Günümüzde sıradan kelimelerle anlatılan ifadeler, eskiden ne kadar da zarif bir şekilde kullanılmış öyle değil mi? Safderun da işte bu güzel kelimelerden biri. Saf, temiz kalpli, kolayca aldatılabilen anlamlarına gelen kelimemiz kökenini Arapça ve Farsçadan alıyor. Arapça “saf” ve Farsça “derun” kelimelerinin birleşiminden oluşan safderun temiz yürekli kimse anlamına gelmektedir. Türk edebiyatına sayısız şiir ve roman vermiş olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu safderun kelimesini bir dizesinde şu şekilde kullanmış;
“Tabanlarına indirilecek sopaların canını daha ziyade acıtacağını anlamayacak kadar da safderun değildi.”
Feriştah
Bir işi yapan en iyi kişi, işin ehli, uzmanı ve en yetkili kimse anlamına gelen feriştah kelimesi de Farsçadan dilimize geçmiştir. Günümüzde belki de en sık kullanılan eski Türkçe kelimeler arasında yer alır. En üstün ve en iyi anlamına gelen kelime melek anlamındaki “firişte” kelimesinden türetilmiştir. Anlamı pekiştirmek adına kelimemizi bir cümle içerisinde kullanalım.
“Feriştahı gelse bu dersi benden daha iyi anlatamaz.”
Canhıraş
Farsça kökenli olan kelime yürek parçalayan, iç tırmalayan ve dayanılamayacak şekilde üzüntü veren anlamlarına gelir. Bildiğimiz can kelimesi ile, tırmalayan anlamındaki hıraş kelimelerinden oluşmuştur. Anlamını bilmeseniz bile, duyduğunuz anda bir hüzün hissi uyandıran canhıraş kelimesine cümle içinde de yer verelim.
“Adana’daki şehit cenazesinde öyle canhıraş feryatlar kopuyordu ki… Teröre bir kez daha lanet etmekten başka elimizden bir şey gelmedi.”
Vaveyla
Yine feryat anlamı içeren bir kelime var sırada. Ancak, çığlık ve bağırma anlamlarına da gelen vaveyla kelimesi, canhıraş gibi elem içermiyor. Kökleri Arapçaya dayanan vaveyla kelimesini daha çok, herhangi bir olay karşısında duyulan şaşkınlık ve acı karşısında atılan çığlıklarda kullanırız.
“Evde hırsızı görünce öyle bir vaveyla basmışım ki, tüm komşular sesime koştu.”
Munis
Dilimize Arapçadan giren munis kelimesi; cana yakın, yumuşak, sevimli, sıcakkanlı, uysal ve uyumlu gibi anlamlara gelmektedir. Sıfat olarak ise alışılmış ve yabancı olmayan gibi anlamları içerir. Büyüklerimizin zaman zaman kullandığı munis kelimesini bir cümle içinde kullanarak, siz değerli okuyucularımızın aklında netlik kazanmasını sağlayalım.
“Yeni gelen öğrenci o kadar munis bir çocuk ki, tüm sınıfla kısa zaman içerisinde arkadaşlık kurmayı başardı.”
Fevkalbeşer
Kelimemiz insanüstü anlamına geliyor. Dilimize Arapçadan gelen fevkalbeşere; fevk kelimesiyle üstünlük anlamı kazandırılmış. Dilimizde daha çok; elimden gelenin fazlasını yaptım, var gücümle çalıştım gibi anlamların yerine kullanılır.
“Evin taşınmasında fevkalbeşer bir güçle yardım eden kuzenime ne kadar teşekkür etsem azdır.”
Sarfınazar
Türkçemize Arapçadan gelen kelime; görmezden gelme, vazgeçme, dikkate almama gibi anlamlara gelmektedir. Eğer kendinden önce gelen kelime -den ekiyle bitiyorsa cümleye; hesaba katılmasa da, sayılmasa da, göz ardı edilse de anlamları katar. İsim türünde olan kelime sarf ve nazar kelimelerinin birleşiminden oluşur. Kelimemizin cümle içerisinde kullanımı şöyle;
“Makale üzerindeki yanlışları söylememe rağmen, sarfınazar tavrıyla yine aynı hataları yapıyordu.”
Berceste
Farsça kökenli olan berceste kelimesi; güzel, seçilmiş, değerli anlamlarına gelir. Ber üzeri anlamını karşılarken, ceste ise sıçramış demektir. Bu iki kalıbın birleşiminden oluşan berceste kelimesi bu nedenle seçilmiş anlamında kullanılır. Aynı zamanda bir kadın ismi olarak kullanılabilen berceste kelimesi edebiyatta; ince anlamlı, latif, güzel, kolayca hatırlanan, sanat değeri yüksek ve yapısı sağlam dizeler için kullanılır. Örneğin Osmanlı’nın en önemli padişahlarından biri olan Kanuni Sultan Süleyman’ın ünlü sözü; “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” cümlesi, bir berceste örneğidir.
“Türk divan edebiyatının en önemli şairlerinden biri olan Şeyh Galip, en ünlü dizelerini birer berceste örneği olarak yazmıştır.”
Hissikablelvuku
Türkçemize Arapçadan girmiş olan hissikablelvuku, önsezi demektir. Olacakları önceden hissetmek, tahmin etmek ve içine doğmak gibi anlamlara gelir. Günümüzde bu kelimeye benzer olarak altıncı his ifadesi kullanılmaktadır. Peyami Safa şu dizelerinde hissikablelvuku kelimesine yer vermiştir.
“Kamil o adamlardan biridir ki hayatının her anında harikulade bir vakanın hissikablelvukuunu taşır. Her adımda başına mühim bir şey geleceğini hisseder.”
Pâyidar
Kökeni Farsça olan pâyidar kelimesi; ölümsüz, sonsuza kadar yaşayacak olan, kalıcı ve devamlı anlamlarına gelir. Genelde bir kişi tarafından yapılan cami, okul, yardım vakfı için bu kelimeyi kullanırız. Pâyidar kelimesiyle cümleye, yapılan iyiliğin sonsuza kadar yaşayacağı anlamı katılmaktadır. Türk edebiyatının usta kalemi Yaşar Kemal, 1955 yılında yazdığı İnce Memed kitabında pâyidar kelimesini şu cümle içerisinde kullanmıştır:
“Zulüm hiçbir zaman pâyidar olamamıştır.”
Tumturak
Tumturak kelimesi; ihtişam, gösteriş, debdebe ve görkem anlamlarına gelmektedir. Kelimenin kökeni için bazı kaynaklar Arapça, bazıları Farsça olduğunu söylemektedir. Bir anlamı kuvvetlendirmek için kullanılan gereksiz yabancı kelimeler için de tumturak ifadesi kullanılır. Usta şair Attilla İlhan, Elde Var Hüzün adlı şiirinde tumturak kelimesine yer vermiştir.
“Ah nerde gençliğimiz
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün”
23Müşkülpesent

Zor beğenen, her şeye kusur bulan, titiz, bahaneler uyduran kimseler için müşkülpesent kelimesi kullanılmaktadır. Kelime Arapça müşkil (zor) ile, Farsça pesend (beğenen) kelimelerinin bir araya getirilmesi ile oluşmuştur. Günümüzde müşkülpesent kelimesinin kullanımına sıklıkla rastlarız. Şöyle bir cümle içinde kullanarak, akılda daha kalıcı olmasını sağlamaya çalışalım.
“O kadar müşkülpesent bir insan ki, tüm gün dolaştık ama yine de bir koltuk takımı beğenemedi.”
Lâyetezelzel
Telafuzu oldukça zor olan kelime dilimize Arapçadan girmiş. Sarsılmaz ve güvenilir gibi anlamlar içeriyor. Kelimenin bileşimindeki tezelzül sarsıntı anlamına gelmektedir. Daha çok Osmanlı Dönemi’nde kullanılan kelimeyi en güvendiğimiz dostlarımız için kullanabiliriz.
“Çağrı kadar lâyetezelzel bir dost daha tanımadım ömrümde.”
Efsunkâr
Farsça kökenli olan efsunkâr kelimesinin anlamı; büyülü, karşı konulamayacak kadar etkileyici demek. Efsun kelimesini sanırım hepimiz biliyoruz; büyü anlamına gelir. Sonuna gelen -kâr eki, kelimeyi “büyülü” olarak değiştirmiştir. Günlük kullanımdan ziyade şiirlerde yer verilen efsunkâr kelimesine Namık Kemal, Hürriyet Kasidesi’nde şu şekilde yer vermiştir:
“Ne efsunkâr imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyet,
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten.”
26Perdebîrun

Farsça kökenli olan perdebîrun kelimesi; açık saçık konuşan, utanması olmayan, edepsiz, terbiyesiz şeyler söyleyen kişiler için kullanılan bir sıfattır. Kelimenin köklerindeki perde bildiğimiz perdedir, bîrun ise dış anlamına gelir. Reşat Nuri Güntekin kaleme aldığı şu satırlarında perdebîrun kelimesini daha net bir şekilde anlamamızı sağlıyor.
“Kadın meclisinde olduğumu unutarak biraz perdebirunane konuştum galiba… Kusura bakmayın, ben artık ihtiyar bir adamım, bazen nerede olduğumu unutuveriyorum.”
27Feveran

Dilimize Arapçadan geçiş yapan feveran kelimesi; kaynama, coşma, fışkırma anlamlarına gelir. Daha anlaşılır bir şekilde açıklayacak olursak; birdenbire öfkelenme ve parlama demektir. Fevri davranış sergileyen kişiler için kullanılır. Duygusal feveranlardan uzak durmanızı önererek, kelimeyi bir cümle içinde kullanalım. Bu arada Bengü’nün Feveran isimli şarkısı da size armağanım olsun.
“Evliliğimiz onun feveranlıklarına rağmen, 18 yılını geride bıraktı.”
28Mutabık

Eski olmasına rağmen günümüzde en çok kullanılan kelimelerden bir diğerine daha geliyoruz. Anlaşma, birbiriyle uzlaşma, ortak karara varma gibi anlamlar içeren kelime dilimize Arapçadan geçmiştir. Kelimenin kökenindeki “tabk” uygun gelmek demektir. Sabahattin Ali’nin satırlarında mutabık kelimesi şöyle kullanılmıştır;
“Ömer onunla konuşmaktan garip bir zevk alıyordu. Hiçbir şeye inanmamak hususunda mutabık gibiydiler.”
29Şikemperver

Bir sıfat olan şikemperver kelimesi Farsçadan geliyor. Boğazına düşkün, yemek yemeyi seven, yemek yerken zevk alan kişiler için kullanılmaktadır. Kelimenin etimolojisini incelediğimizde; şikem karın demektir, perver ise besleyen. Günümüzde aslında şikemperver insanlara çok rastlıyoruz. Hani günümüzün en popüler sosyal ağlarından biri olan Instagram var ya, sadece yemek fotoğraflarından oluşan birçok galeri görebilirsiniz. Dilerseniz bunu bir cümle içerisinde kullanalım.
“Kızın Instagram paylaşımlarına baktığınızda, ne kadar şikemperver biri olduğunu hemen anlayabiliyorsunuz.”
30Âmiyâne

Arapça ve Farsça kökene sahip olan kelimemiz; basit, sıradan, bayağı ve alelade gibi anlamlara gelmektedir. Aynı zamanda kabaca veya kibarca olmayan gibi anlamlara da gelen kelimeyi neredeyse hepiniz kullanmışsınızdır. Bir konuyu anlatırken ince ifadeler bulamadığımızda, “âmiyâne tabirle” der, en düz ve kaba şekliyle açıklarız.
“Bu kadar âmiyâne bir projenin üzerinde durmamı beklemiyorsunuz değil mi?”
31Lafügüzaf

Bazen bunlar çok boş laflar demeyiz de, lafügüzaf deriz. Farsça kökenli kelimemiz boş söz, faydasız laf, gereksiz lakırdı demektir. Dedikodu için de kullanılan kelime söyleniş şekliyle zarif olsa da, aslında olumsuz bir anlam içeriyor.
“Bunlar hep lafügüzaf kardeşim, bana milletin için şimdiye kadar neler yaptın ondan haber ver!”
32Tufeylî

Herkesin etrafında mutlaka bir tufeylî kişi vardır. Dilimize Arapçadan geçen tufeylî asalak ve parazit anlamlarının dışında, başkasının sırtından geçinen insanlar için de kullanılır. Kelimenin kökenindeki tıfıl, küçük çocuk ve parça anlamına gelir. Reşat Nuri Güntekin ünlü romanı Dudaktan Kalbe’de tufeylî kelimesine şu şekilde yer veriyor;
“Giren çıkan, çalan kaçan belli değil… Etrafında bir sürü tufeylî var ki, çocuklarının rivayetine göre servetinin son parçalarını kemâl-i afiyetle yiyorlar.”
33Babayani

Baba kelimesinden türetilen babayani dilimize Farsçadan geçiş yapmıştır. Dış görünüşe ve gösterişe önem vermeyen, görmüş geçirmiş, hoşgörülü, babacan insanlar için kullanılan bir sıfattır. Kelimemize bir cümle içerisinde şu şekilde yer verebiliriz;
“Cevdet amca o kadar babayani bir adam ki, onunla saatlerce sohbet etsem de sıkılmıyorum.”
34Perestiş

Dilimize Farsçadan giren kelime; tapmak anlamındaki perestiden türetilmiştir. Taparcasına ve delicesine sevmek anlamına gelir. Şimdilerde böyle büyük sevgiler var mı bilemem ama, eskiden çok şiddetli sevgiyi ifade etmek için perestiş kelimesi kullanılırmış. Bu aşk dolu kelimemize, hicaz makamında söylenen bir şarkının dizelerinde rastlıyoruz…
“Ömrüm artar sana baktıkça perestişle benim
Cânımın cânı mısın rûhum musun şûh-i şenim”
35Merdümgiriz

Farsça kökenli olan kelime birleşik sıfat özelliği taşıyor. Kalabalığı sevmeyen, insanlardan kaçan, yalnızlığı seven kişiler için kullanılır. Bu kelimeyi bazı kaynaklar hümanizmin zıttı olan mizantrop için de kullanmıştır. Yani insanlardan nefret etme, ürkme ve onları sevmeme gibi özelliklerle karakterizedir.
“Bu merdümgiriz haliyle üniversite hayatına uyum sağlayamaz diye çok endişeleniyorum.”
36Meymenet

Sırada yine çok fazla kullandığımız bir kelime var. Dilimize Arapçadan geçiş yapan meymenet kelimesi; bereket, kutluluk ve uğurluluk anlamlarına geliyor. Aynı zamanda iyi özellik ve nitelik anlamına gelen meymenet kelimesinin zıt anlamlısı nuhuset yani uğursuzluk olarak geçiyor.
“Ben hayatımda böyle meymenetsiz bir insan tanımadım. Girdiği yerde ne bereket kalıyor ne huzur.”
37Dilhun

Eski kelimeler sanki ya aşırı üzüntüyü ya da mutluluğu simgeliyor gibi gelir bana. Dilhun kelimesi de okuduğunuzda zihninizde ilk olarak hüznü canlandırmıyor mu? Kalbi yaralı, içi kan ağlayan, büyük üzüntü içinde olan anlamlarına gelen kelime dilimize Farsçadan girmiş. Yaşar Kemal dizelerinde dilhun kelimesine şu şekilde yer veriyor;
“Seni öyle bir takdim etti ki doktor, herkes beğendi, dinleyenlerin hepsi dilhun oldu. Neredeyse hepimizin gözlerinden kanlı yaşlar dökülecekti.”
38Tevekkeli

Listemizde bu kez bir belirteç yani zarf olarak kullanılan tevekkeli kelimesini görüyoruz. Sebepsiz, boş yere, rastgele, boşuna anlamlarını içeren kelime Türkçemize Arapçadan geçmiştir. Genellikle olumsuz ifadelerde kullanılan tevekkeli kelimesini bir cümle içerisinde kulla
Yorumlar
Yorum Gönder