deneme 113



İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı

Kısaltmaları GİGM
Kuruluşu 15 Ekim 2008
Merkezi Ankara
Anakuruluşu İçişleri Bakanlığı
Türü Devlet Kurumu
Websitesi http://www.goc.gov.tr/

İçişleri Bakanlığı Müsteşarlık Makamına bağlı olarak görev yapan İltica ve Göç Mevzuatı ve İdari Kapasitesini Geliştirme ve Uygulama Bürosu 15 Ekim 2008 tarihli Bakanlık Onayı ile kurulmuştur. Sözkonusu Büro, 04/04/2013 tarihli ve 28615 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile, yeniden yapıulandırılarak, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) adını almıştır.

29 Ekim 2021 tarihli ve 31643 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 85 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile de Genel Müdürlüğün statüsü Başkanlık olarak değiştirilmiştir ve Göç İdaresi Başkanlığı (GİB) adını almıştır.


Görevleri;

1) Göç alanına ilişkin, mevzuatın ve idari kapasitenin geliştirilmesi konularında çalışmalar yürütmek ve Cumhurbaşkanınca belirlenen politika ve stratejilerin uygulanmasını izlemek ve koordine etmek

2) Göçle ilgili iş ve işlemleri yürütmek

3) 19/9/2006 tarihli ve 5543 sayılı İskân Kanununda Bakanlığa verilen görevleri yürütmek

4) İnsan ticareti mağdurlarının korunmasına ilişkin iş ve işlemleri yürütmek

5) Türkiye’de bulunan vatansız kişileri tespit etmek ve bu kişilerle ilgili iş ve işlemleri yürütmek

6) Uyum süreçlerine ilişkin iş ve işlemleri yürütmek

7) Geçici korumaya ilişkin iş ve işlemleri yürütmek

8) Düzensiz göçle mücadele edilebilmesi amacıyla kolluk birimleri ve ilgili kamu kurum ve kuruluşları arasında koordinasyonu sağlamak, tedbirler geliştirmek, alınan tedbirlerin uygulanmasını takip etmek

9) Kamu kurum ve kuruluşlarının göç alanına yönelik faaliyetlerinin programlanmasına ve projelendirilmesine yardımcı olmak, proje tekliflerini değerlendirmek ve onaylamak, yürütülen çalışma ve projeleri izlemek, bu çalışma ve projelerin uluslararası standartlara uygun şekilde yürütülmesine destek vermek

10) Mevzuatla verilen diğer görevleri yürütmek

Kurumlar
BMMYK · İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı · Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi · Uluslararası Göç Örgütü · FRONTEX · TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu · Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri


Türkçülük ve Turancılık
Türkçülükle Turancılığın farklarını anlamak için, Türk ve Turan topluluklarının sınırlarını belirlemek gerekir. Türk, bir milletin adıdır. Millet, kendisine özel bir kültüre sahip olan topluluk demektir. O halde, Türk’ün yalnız bir dili, bir tek kültürü olabilir.

Oysa ki Türk’ün bazı kolları Anadolu Türklerinden ayrı bir dil, ayrı bir kültür yapmağa çalışıyorlar. Mesela, Kuzey Türkler‘inden bir kısım gençler bir Tatar dili, bir Tatar kültürü oluşturmaya çalışmaktadırlar. bU hareket, Türklerin başka bir millet, olması sonucunu verecektir. Uzata bulunduğumuz için, Kırgızların ve Özbeklerin nasıl bir yol izleyeceklerini bilmiyoruz. Bunlarda birer ayrı dil ve edebiyat, birer ayrı kültür oluşturmaya çalışırlarsa, Türk milletinin sınırı daha daralmış olur. Yakıtlarla Altay Türkleri daha uzakta bulundukları için, bunları Türkiye Türkler‘in bulundukları için, bunları Türkiye Türkleri’nin kültürü dairesine almak daha güç görünüyor. 

Bugün kültürce birleşmesi kolay olan Türkler, özellikle Oğuz Türkleri yani Türkmenlerdir. Türkiye gibi, Azerbaycan, İran, Harzem ülkelerinin Türkmenleri de Oğuz uyruğundandır. Bundan dolayı, Türkçülükteki yakın idealimiz (Oğuz Birliği) yahut, (Türkmen Birliği) olmalıdır. Bu birlikten amaç nedir? Siyasi bir birlik mi? Şimdilik, hayır! Gelecek hakkında bugünden bir yargıya varamayız. Fakat bu günkü idealimiz Oğuzların yalnız kültürce birleşmesidir.

Oğuz Türkleri, bugün dört ülkede yayılmış olmakla beraber, hepsi birbirine yakın akrabadırlar. Dört ülkedeki Türkmen illerinin adlarını karşılaştırırsak, görürüz ki, birinde bulunan bir ilin veya boyun diğerlerinde de dalları vardır.

Mesela, Harzem’de Tekeler’le Sarılar’ı ve Karakalpaklar’ı görüyoruz. Yurdumuzda Tekele, bir sancak teşkil edecek kadar çoktur; hatta, bir bölümü zamanında Rumeli’ye yerleştirilmiştir. Türkiye’deki Sarılar, özellikle Rumkale’de otururlar. Karakalpaklar ise, Karapapak ve Terekeme adaların alarak Sivas, Kars ve Azerbaycan yörelerindedir. Harzem’de Oğuz’un Salur ve maralı boylarıyla Çavda ve Göklen (Karluklardan Kealin) illeri vardır. Bu adlara Anadolu’nun çeşitli yerlerinde rastlanır. Göklen, kendi adanı Van’da bir köye Gök oğlan şeklinde vermiştir.

Oğuz’un Bayat ve Afşar boyları da gerek Türkiye’de gerek İran’da ve Azerbaycan’da vardır. Akkoyunlular ile Karakoyunlular bu üç ülkede yayılmışlardır. O halde Harzem, İran, Azerbaycan ve Türkiye ülkeleri, Türk etnografyası açısından aynı uruğun yurtalırdır. Bu dört ülkenin bütününe Oğuzistan (Oğuz ili) adanı verebiliriz. Türkçülüğün yakın hedefi, bu büyük ülkede yalnız bir tek kültürün hakim olmasıdır.

Oğuz Türkleri, genellikle oğuz Han’ın torunlarıdır. Oğuz Türkleri, birkaç yüzyıl öncesine gelinceye kadar, birbiriyle yakından ilgili bir aile biçiminde yaşarlardı. Mesela Fuzuli, bütün Oğuz boyları içinde bilinen bir Oğuz şairi idi. Korkut Ata Kitabı Oğuzlar’ın resmi Oğuznamesi olduğu gibi, Şah İsmail, Aşık Kerem, Köroğlu kitapları gibi hak eserleri bütün oğuz iline yayılmıştır.

Türkçülüğün uzak ideali ise, Turan‘dır. Turan, kimilerinin sandığı gibi, Türklerden başka, Moğolları, Tunguzları, Finuvaları, Macarları da içine alan kavimler karması değildir. Bu zümreye bilim dilinde Uralo – Altay topluluğu denilir. Bununla beraber, bu sonuncu topluluğun içindeki kavimlerin dilleri arasında bir akrabalık bulunduğu da henüz ispat edilememiştir. Hatta bazı yazarlar Ural kavimleriyle Altay kavimlerinin bir birinden ayrı iki topluluk oluşturduğunu ve Türklerin Moğollar ve Tunguzlarla beraber Altay grubunu Finuvanlarla Macarların da Ural gurubunu oluşturduklarını iddia ediyorlar. Türklerin Moğollarla ve Tunguzlarla dil akrabalığı olduğu da henüz ispat edilmemiştir. Bugün bilim açısından tartışılmaz olan bir gerçek varsa, o da Türkçe konuşan Yakut, Kırgız, Özbek, Kıpçak, tatar, Oğuz gibi Türk boylarının dilce ve gelenekçe kavmi bir birliğe sahip olduğudur. Turan kelimesi, Türlar yani Türkler demek olduğu için, sadece Türkleri içine alan bir birliğin adıdır. O halde, Turan kelimesini bütün Türk boylarını kapsayan Büyük Türkistan’a karşılık kullanmamız gerekir. Çünkü Türk kelimesi, bugün, yalnız Türkiye Türkleri’ne verilen bir isim haline gelmiştir. Türkiye’deki Türk kültür dairesinde olanlar elbette yine bu adı alacaklardır. Benim inancıma göre bütün Oğuzlar, yakın bir zamanda bu isimde birleşeceklerdir. Fakat, Tatarlar, Özbekler, Kırgızlar ayrı kültürler oluştururlar ise ayrı milletler durumuna geleceklerinden yalnız kendi isimleriyle anılacaklardır. O zaman, bütün bu eski akrabaları kavmi bir topluluk halinde birleştiren müşterek bir isme gerek duyulacak, iste bu ortak isim Turan kelimesidir.

Türkçülerin uzak ülküsü Turan adı altında birleşen Oğuzları, tatarları, Kırgızları, Özbekleri, Yakutları, dilde, edebiyatta, kültürde birleştirmektir. Bu idealin bir gerçek haline geçmesi mümkün mü, yoksa değil mi? Yakın idealler için bu yön aranırsa da, uzak idealler için aranmaz. Çünkü uzat ideal ruhlardaki heyecanı sonsuz bir dereceye yükseltmek için, ulaşılmak istenilen, çok çekici bir hayaldir. Mesela, Lenin, Bolşeviklik için kayın ideal olarak “Kollektivizmi”, uzak ideal şeklinde de “Komünizmin ne zaman uygulanacağını şimdiden kestirmek mümkün değildir. Bu Hazret-i Muhammed’in cenneti gibi, ne zaman ve nerede görüneceği bilinmeyen bir şeydi.”

İşte, Turan ideali bunun gibidir. Yüz milyon Türk’ün bir millet halinde birleşmesi, Türkçüler için en güçlü bir heyecan kaynağıdır. Turan ülküsü olmasaydı, Türçülük bu kadar hızla yayılmayacaktı. Bununla beraber, kim bilir? Belki, gelecekte Turan idealinin gerçekleşmesi de mümkün olacaktır. Ülkü geleceğin yaratıcısıdır. Dün Türkler için hayali bir ülkü olan milli devlet, bugün Türkiye’de bir gerçek halini almıştır.

O halde Türkçülüğün, idealinin büyüklüğü noktasından, üç dereceye ayırabiliriz:

1) Türkiyecilik
2) Oğuzlar veya Türkmencilik
3) Turancılık,

Bugün, gerçekli sahasında, yalnız “Türkiyecilik” vardır. Fakat, ruhların büyük bir özleyişle aradığı Kızıl Elma, gerçeklik sahasında değil, hayal sahasındadır. Türk köylüsü, Kızıl Elma’yı hayal ederken, gözünün önüne eski Türk ilhanlıkları gelir. Gerçekten, Turan ülküsü geçmişte bir hayal değil, bir gerçekti. Milattan 210 sene önce Kun hükümdarı Mete Kunlar (Hunlar) adı altında bütün Etürkelir birleştirdiği zaman Turan ülküsü bir gerçek haline gelmişti. Hunlardan sonra Avarlar, Avarlardan sonra GökTürkler, GökTürklerden sonra Oğuzlar, bunlardan sonra Kırgız-Kazaklar, daha sonra Kur Han, Cengiz Han ve sonuncu olmak üzere Timurlenk Turan idealini gerçekleştirmediler mi?

Turan kelimesinin anlamı bu şekilde sınırlandırıldıktan sonra, artık Macarların, Finuvaların, Moğolların, Tunguzların Turan ile bir ilgilerinin kalmaması gerekir. Turan, Türklerin geçmişte ve belki de gelecekte bir gerçek olan büyük vatanıdır.
Turanlılar, yalnız Türkçe konuşan milletlerdir. Eğer Ural ve Altay ailesi gerekten varsa, bunun kendisine özel bir ismi olduğundan “Turan” adına ihtiyacı yoktur.

Bir de bazı Avrupalı yazalar, Batı Asya’da aslen Samilere veya Arilere mensup olmayan bütün kavimlere “Turani” adını veriyorlar. Bunların anacı bu kavimlerin Türklerle akraba olduğunu belirtmek değildi. Yalnız Samilerle Arilerden başka kavimler olduğunu anlatmak içindir.

Bundan başak, bazı yazarlar da, Şehname’ye göre “Tür” ile “İrec” in kardeş olduğuna bakarak, Turakh’ı eski İran’ın bir kısmı saymaktadırlar. Oysa ki, Şehname’ye göre, Tür ile İrec’in üçüncü bir kardeşleri daha vardır ki adı “Selem” dir. “Selem” ise, İranlı bir boyun dedesi değil, bütün Samilerin müşterek atasıdır. O halde Feridun’un oğulları olan bu üç kardeş, Nuh’un oğulları gibi eski etnografik ayırımların adlarından doğmuştur. Bundan anlaşılıyor ki “Turan“, İran’ın bir parçası değil, bütün Türk illerini8n hepsini içine alan Türk topluluğundan ibarettir.

Kaynak: Türkçülüğün Esasları – Ziya Gökalp, Toker Yayınları, 2002

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ II ÇIKMIŞ SORULAR 

1) 1932 yılında kurulan ve Türk Dil Kurumu’nun ilk nüvesini oluşturan cemiyet aşağıdakilerden hangisidir?
a) Atatürk Araştırma Merkezi
b) Türk Tarih Kurumu
c) Darülfünun
d) Darülelhan
e) Türk Dili Tetkik Cemiyeti
Cevap : E 
 
2) 1931 yılında kurulan ve Türk Tarih Kurumu’nun ilk nüvesini oluşturan cemiyet aşağıdakilerden hangisidir?
a) Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti
b) Atatürk Araştırma Merkezi
c) Türk Dil Kurumu
d) Darülelhan
e) Darülfünun
Cevap : A
 
3) Hangisi Türk sanat müziği sanatçısı değildir?
a.Zeki Müren
b.Safiye Ayla
c.Muhsin Ertuğrul
d.Müzeyyen Senar
e.Münir Nurettin Selçuk
Cevap : C
4) Aşağıdakilerden hangisi 1980 yılı öncesinde Türkiye’nin Orta doğu ülkeleri ile ilişkilerinin zayıflığını gösteren olaylardandır?
A) Arap ülkelerinin Kıbrıs konusunda Rum yönetimini desteklemeleri
B) Irak Başbakanı’nın Türkiye ziyareti ve iş birliği görüşmeleri
C) Türkiye’nin İslam Konferansı Örgütü toplantılarına katılması
D) Türkiye’nin Cezayir’in bağımsızlığını desteklemesi
E) Türkiye’nin İsrail ile savaşta Mısır, Suriye ve Ürdün’e yardımda bulunması
Cevap : A
 
5- Köy enstitülerinin kurulması ve yaygınlaştırılması hangi Millî Eğitim Bakanı döneminde olmuştur?
A) Tahsin Banguoğlu
B) Abidin Özmen
C) Hasan Âli Yücel
D) Vasıf Çınar
E) Reşat Şemsettin Sirer Soruyu
Cevap : C
6- Aşağıdakilerden hangisi balkan antlaşmasına dahil olmamıştır?
 
Cevap : – Bulgaristan
 
7- Ragıp Gümüşpala’nın vefatı sonrası Adalet partisi genel başkanlığını üstlenen isim?
 
Cevap : Süleyman Demirel
8- 2. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin Batı bloğuna yakınlaşmasının en temel sebebi?
 
SSCB’nin boğazlardan üs talebi ile montrö Antlaşmasını tartışmaya açması ve Türkiye’nin Güvenliğe yönelik çeşitli tehditleri
9- 1955 yılında Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında Kıbrıs sorununun görüşüldüğü Londra konferansı hangi olay yüzünden sonuçlanmadan dağılmak zorunda kalmıştı?
 
Cevap : İstanbul’da yaşanan 6-7 Eylül Olayları
10- Aşağıdakilerden hangisi 1980 yılı öncesinde Türkiye’nin Orta doğu ülkeleri ile ilişkilerinin zayıflığını gösteren olaydır?
 
Cevap : Arap ülkelerinin Kıbrıs konusunda Rum yönetimini Desteklemeleri
İnkılap Tarihi 2 2020 Final Soruları
11- Aşağıdakilerden hangisi ünlü bir Türk ressamdır?
 
Cevap : Fikret Mualla
12- Türkiye’de ilk siyasi koalisyonlar hangi seçim sonrası oluşmuştur?
 
Cevap : 1961
13- Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’ndaki tutumu ne olmuştur? Tarafsız kalmaya çalışmış, sonuç belli olunca
 
Cevap : Almanya’ya savaş ilan etmiştir.
14- Lozan Konferansında halledilemeyen Musul meselesinin çözümü için Türk nasıl bir yol haritası tayin edilmiştir?Mesele Türkiye ve İngiltere arasında görüşmeler yoluyla çözümlenecek, sonuca varılmazsa Milletler
 
Cevap : Cemiyetine havale edilecektir.
15- Türk müziği eğitimi vermesi için 1975 yılında açılan Devlet Türk Müziği Konservatuarı bugün hangi üniversitenin bünyesinde faaliyet göstermektedir?
 
Cevap : İstanbul Teknik üniversitesi
16- Aşağıdakilerden hangisi 12 Mart 1971 muhtırasını verenlerin gerekçeleri arasında sayılmaz. Siyasilerin tek tip insan modeli talebine karşı çoğulcu ve farklı görüşlerin her türlü faaliyetlerinde serbest
 
Cevap : Olmaları gerektiği
17- Türkiye ile Sovyet Roma arasında 2. Dünya savaşı sonlarına kadar devam edecek olan tarafsızlık ve birbirleri aleyhine ittifaklara katılmama politikası hangi antlaşma ile sağlanmıştır
 
Cevap : 1925 Türk- Sovyet dostluk ve saldırmazlık antlaşması
18- Cumhuriyet senatosu ne zaman kurulmuştur?
 
Cevap : 1961 Anayasası ile
19- Türkiye milletler cemiyetine hangi yıl üye olmuştur?
 
Cevap : 1932
20- Aşağıdakilerden hangisi 1980 yılı ve sonrasında Türkiye ile Yunanistan arasındaki temel sorunlar arasında gösterilemez?
 
Cevap : Bağdat Paktı’nın kurulması
21- Aşağıdakilerden hangisi Bağdat Paktı’na dahil olan ülkelerden değildir?
 
Cevap : Brezilya
22- İnönü döneminde sosyo-kültürel hayata egemen olan ana düşünce hangisidir?
 
Cevap : Avrasyacılık
23- Türkiyede ilk siyasi koalisyonlar hangi seçim sonrası oluşmuştur?
 
Cevap : 1961
24- 12 Eylül 1980 Tarihinde Ülkede yönetime el koyan “Milli Güvenlik Konseyi” başkanı ve anayasanın hazırlanması sonrası da Cumhurbaşkanlığı…
 
Cevap : Kenan Evren
25- Aşağıdakilerden hangisi 2. Dünya Savaşı’nın mağlup devletlerinden biridir?
 
Cevap : Almanya
26- Lozan’ın ardından Adana-Mersin demir yolunun millileştirilmesi sebebiyle Türkiye hangi ülke ile sorun
yaşamıştır?
 
Cevap : Fransa
27- Eğitim Öğretim hayatında ikiliği ortadan kaldıran, öğretimin birleştirilmesi anlamına da gelen yasa hangisidir?
 
Cevap : Tevhid-i Tedrisat kanunu
 
28- Aşağıdakilerden hangisi dünyadaki ünlü dil bilimcilerinin dikkatini çekerek bu konudaki araştırmaların artmasını sağlamak ve tarihte önemli bir millet olduklarını kanıtlamak için ortaya atılan teoridir?
 
Cevap : Güneş- dil teorisi
29- Şapka ve soyadı kanunları,…….. değişikliği hedefleyen adımlar arasında sayılabilir. Boş bırakılan yere hangisi gelmelidir?
 
Cevap : Sosyal yapıda
30- Atatürk’ün Türk tarihi ile ilgili çalışmalara verdiği önemin temelinde aşağıdakilerden hangisi fikir ya da duygu olamaz?
 
Cevap : Avrupa tarihine beslediği hayranlık
31- Cannes Film festivali’nde ödül almış olan “üçmaymun” filmi kimindir?
 
Cevap : Nuri bilge ceylan
32- İkinci dünya savaşı’nın sebep olduğu olağan üstü şartlar nedeniyle ekonomiyi kontrol altında tutmak için 18 ocak 1940 tarihinde çıkan kanun hangisidir?
 
Cevap : Milli korunma kanunu
33- Türkiye’ye Jüpiter füzelerinin yerleştirilmesi ile başlayan küba krizi hangi iki ülke arasında yaşanmıştır?
 
Cevap : Amerika- soyetler birliği
34- Türkiye’nin dışa açık politika üretmesini sağlayan NATO üyeliği hangi savaşın ardından gerçekleşmiştir?
 
Cevap : Kore Savaşı
35- Aşağıdakilerden hangisi Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitim alanında yapılan atılımların Milli mücade döneminden itibaren başlatıldığının göstergesidir?
 
Cevap : 1921 yılında toplanan Maarif Kongresi 
36- 12 eylül 1980 de yönetime el koyan “Milli güvenlik konseyi” nin başkanı kimdir?
 
Cevap : -Kenan evren
37- 1931 yılında kurunan Türk tarih kurumunun ilk nüvesini oluşturan cemiyet Aşağıdakilerden hangisidir?
 
Cevap : Türk tarih tetkik cemiyeti
38- Turgut Özal’dan sonra Türkiye Cumhuriyeti Cumhur başkanı olan isim aşağıdakilerden hangisidir?
 
Cevap : Süleyman demirel


Mareşal Fevzi Çakmak kimdir

1876 yılında İstanbul'da doğdu. 1895 yılında Teğmen rütbesi ile Harp Okulu'nu bitirdikten sonra, aynı yıl girdiği Harp Akademisi'ni 1898 yılında bitirerek Kurmay oldu. Bu tarihten itibaren ordunun çeşitli kademelerinde karargah ve birlik komutanlığı görevlerinde bulundu.1914 yılında Tümgeneralliğe yükseldi. Çeşitli birliklerde Kolordu Komutanlığı, Anafartalar Grup Komutanlığı ve Ordu Komutanlığı görevlerinde bulundu. 6 Ocak 1918 tarihinde Genelkurmay Başkanlığına atandı. 28 Temmuz 1918 tarihinde Korgeneralliğe yükseldi. 27 Mayıs 1919 tarihine kadar bu görevi yürüttü. 1 nci Ordu Müfettişliği'nden sonraki Harbiye Nazırlığı görevinden 21 Nisan 1920 tarihinde istifa ederek Anadolu'ya geçti. Milli Müdafaa Vekili ve Heyeti Vekile Reisliği görevine atandı. 3 Nisan 1921 tarihinde Orgeneral, 31 Ağustos 1922 tarihinde de Büyük Zafer'in kazanılmasındaki yüksek hizmetlerini takdiren Mareşalliğe terfi ettirildi.12 Temmuz 1922 - 3 Mart 1924 tarihleri arasında Genelkurmay Başkanlığı Vekilliği, 3 Mart 1924 tarihinden 12 Ocak 1944 tarihine kadar Genelkurmay Başkanlığı yaptı. 12 Ocak 1944 tarihinde yaş haddinden emekli oldu.Fransızca, İngilizce, Almanca bilir. Evli 2 çocukludur.Arnavutluk Harekatı ve İsyanı'na, İtalya, Balkan, 1 nci Dünya ve Kurtuluş Savaşları'na katıldı.12 Nisan 1950 tarihinde vefat etti. Eyüp Sultan'da toprağa verildi.


Tüm Reklamları Kapat
kendini sosyokültürel açıdan fazlasıyla geliştirmiş,mühim bir kişiliktir.

Mustafa Fevzi Çakmak (12 Ocak 1876, İstanbul - 10 Nisan 1950, İstanbul), Türkiye'nin Mustafa Kemal Atatürk'ten sonraki ikinci ve son mareşali. İlk Millî Savunma Bakanı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Cumhuriyet dönemindeki ilk genelkurmay başkanıdır.

Mareşal Fevzi Çakmak, 12 Ocak 1876'da İstanbul Rumeli Kavağı'nda Çakmakoğullarından Topçu Albayı Ali Sırrı ile Hesna Hanım'ın oğlu olarak dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Kuleli Askeri Lisesi'nde tamamladıktan sonra 29 Nisan 1893'te Harp Okulu’na kaydolarak 28 Ocak 1896'da Piyade Teğmen rütbesiyle mezun oldu. Akabinde "Mekteb-i Erkân-ı Harbiye"ye girerek 25 Aralık 1898'de Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle bitirdi.


Tüm Reklamları Kapat
Bir süre Erkan-ı Harbiye (Genelkurmay) 4. Şube'de görev yaptıktan sonra 1899'da 3. Ordu'ya bağlı Metroviçe'deki 18. Fırka'nın kurmay heyetinde görevlendirildi. Balkanlar'daki Sırp ve Arnavut çetelere karşı verilen mücadeleye katıldı. Kısa aralıklarla terfi ederek 1907'de miralaylığa (albay) yükseldi. 1908 yılında İkinci Meşrutiyet ilan edildiğinde 35. Fırka Komutanı ve Taşlıca Mutasarrıfıydı. 1910'da Arnavutluk'ta çıkan ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilen Kosova Kolordusu'nun kurmay başkanlığı'na atandı. 1911'de Trablusgarp Savaşı başlayınca Rumeli'nin savunmasıyla görevli Garp (Vardar) Ordusunun kurmay başkanlığına getirildi. Balkan Savaşı (1912-1913) sırasında 21. Fırka Komutan Vekilliği ve Vardar Ordusu 1. Şube (Harekat Şubesi) Müdürlüğünü yaptı.

Fevzi Çakmak'ın, Balkan Savaşları çıktığı dönemde 21. Yakova Nizamiye Fırkası K. Vekilliğinde; 6 Ağustos 1912'de Kosova Kuvay-ı Umumiye Kurmay Başkanlığı'nda; 29 Ekim 1912'de de Balkan Harbi Seferberliği'nin başlangıcında Vardar Ordusu K. I. Şube Müdürlüğü'nde görevlendirildiğini daha önce de belirtmiştik. Sırp Cephesi'nde Vardar Ordusu Harekât Şube Müdürü olarak bulunan Fevzi Paşa'nın başarılı askerî faaliyetlerine rağmen, Garp Vilayetleri'nde 10 Mayıs 1913'ten itibaren Türk Hakimiyeti sona ermiştir.

1913'te 5. Kolordu Komutanlığı'na atandı. Mart 1915'te rütbesi mirlivalığa yükseltildi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları