deneme 115



"Hangi soyadları alınamaz?
Madde 3 – Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmıyan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz."


Serdengeçti: Ukala, menfi ruhlu yıkıcı bir nesil yetiştiriyorlar

Osman Yüksel Serdengeçti'nin de hedefinde mütemadiyen Köy Enstitüleri vardı.

Onun isnatlarının merkezinde de komünistlik davası vardı;

Sözde Köy Enstitülerinin hazin manzarası hepimizin malumudur. Bu topraklar üzerinde bu toprağın insanına yabancı, bilgisiz fakat her şeyi ben bilirim iddiasında bulunan, ukala, menfi ruhlu yıkıcı bir nesil yetiştirmek milletimizin geleneklerini, manevi kıymetlerini çiğneterek mevcut mülk nizamını altüst etmek gayesini güttüler. Ali ve Tonguç Babaların dedikleri olsaydı, Türkiye belki de bugün, Sovyetler Birliğinin Cumhuriyeti olacaktı. Bugün köyümüz ve köylümüz her bakımdan geridir.

Necip Fazıl Kısakürek: Yaman bir komünizma tezgâhı

Necip Fazıl Kısakürek, ideoloji olarak şüphesiz karşı çıkan aydınların bayraktarlığını yapanlardandı. Ona göre Köy Enstitüleri; "Köy Enstitüleri, Anadolu çocuğunu ruh kökünden ayırmak için kurulmuş yaman bir komünizma tezgahı… Hasanoğlan Köy Enstitüsü ise öbür Köy Enstitülerine öğretmen yetiştirmek gayesiyle kurulan merkez ve ocak ana mihrak... Zehir dağıtım üssü" ifadelerinden de anlaşılacağı üzere Kürek konuyu bir savaş ve mücadele diskuru içerisinde değerlendirmekteydi. 

Talip Apaydın: Kızlı erkekli eğitim kafası hep kötüye çalışan softayı çıldırttı

Türkiye’de dondurma pazarının yüzde 77’sini Algida’nın domine etmesine inanamıyorum. Memleketin çok sağlam markaları olmasına rağmen yabancı bir markanın piyasaya hakim olması çok tuhaf. Geçen gün Tarım Kredi marketten Karpedo dondurma aldım, Algida yanından geçemez. 

Tekel oluşturmuş marketlerle anlaştığı için olabilir. Ayrıca Algida'nın reklam politikaları da önemli. Ayrıca yanlış hatırlamıyorsam algıda buzdolabı bedavaya veriliyordu.

Nuri Bey, Algida'nın İngiltere 'ye sattığı Twister ürününün süt oranı %11 iken vatanımıza gönderdiği ürünün süt oranı%1 'ın altında. Memleketimiz sahipsiz olmasa bunu yapmaya cesaret edemezler. Maalesef güçlü oligark firmaların ucuz ve sağlıksız ürünleriyle neslin sağlığı bozuldu

Avrupa'daki oranları burada uygulasa markette o fiyatla tutunamaz. Bizim vatandaşımız satın alamaz. Almanya'da meşhur EgeTürk sucukları vardır, Türkiye pazarına girmesiyle çıkması bir oldu zamanında


Bu tamamen alım gücü ile alakalı TR de daha fazla dondurma satabilmek için fiyatı ve kaliteyi düşürüyorlar. Sadece yabancılar değil tüm firmalar yapıyor maalesef bunu gramajdan malzemeden çalarak. Algida ayrıca Çorlu ve Konya'da üretiyor dondurmaları.


Amerika Birleşik Devletleri
Dünyada en fazla göçmene ev sahipliği yapan ABD’de, 2020 verilerine göre, 50 milyonun üzerinde yabancı uyruklu ülke sakini yaşıyor.

Neredeyse 350 milyonluk toplam nüfusun %15’inden fazlasını göçmenler oluşturuyor.

Almanya
Dünyada göçmen nüfusunun en çok olduğu 10 ülke arasında ikinci sırayı Almanya alıyor.

Avrupa Birliği’nin en büyük nüfusuna sahip olan ülkede, nüfusun neredeyse %15’ini göçmenler oluşturuyor. Ülkede en çok kullanılan göçmen dillerinin Türkçe, Lehçe, Balkan dilleri ve Rusça olduğu tahmin ediliyor.


Suudi Arabistan
13 milyonu aşkın göçmen nüfusuyla dünyada en fazla göçmene ev sahipliği yapan üçüncü ülke konumundaki Suudi Arabistan’da, göçmenler çoğunlukla Orta Doğu, Asya ve Afrika ülkelerinden geliyorlar.


Rusya
Neredeyse 12 milyon göçmene ev sahipliği yapan Rusya’da en fazla eski Sovyet ülkelerinden gelen göçmenler yaşıyor.



Birleşik Krallık
10 milyona yakın göçmen nüfusuyla, dünyada göçmen nüfusunun en çok olduğu 10 ülke arasında beşinci sırayı Birleşik Krallık alıyor.

1948 yılından sonra Afrika, Karayipler ve Güney Asya’dan önemli miktarda göç alan ülkede, bugün dünyanın pek çok farklı ülkesinden gelen göçmenler yaşıyor.


Birleşik Arap Emirlikleri
BAE’de nüfusun neredeyse %90’ını göçmenler oluşturuyor. Ulusal nüfusa oranla dünyanın en çok göçmen nüfusunun yaşadığı ülkede, resmi dil Arapça olsa da eğitimde ve iş hayatında genellikle İngilizce kullanılıyor.


Fransa
Avrupa Birliği’nin en fazla göç alan ülkelerinden biri olan Fransa’da, dünyanın dört bir yanından gelen 9 milyona yakın göçmen yaşıyor.



Kanada
Aldığı göçler sebebiyle dünyanın hem etnik hem de kültürel açıdan en çok çeşitliliğe sahip ülkelerinden biri olan Kanada, aynı zamanda dünyada kişi başına düşen en yüksek göç oranına da sahip ülkelerinden biridir.

Bugün Kanada’da 8 milyonu aşkın göçmen yaşıyor.


Avustralya
8 milyona yakın göçmenin yaşadığı Avustralya, listemizin 9. sırasında bulunuyor.


İspanya
Neredeyse 7 milyon göçmenin yaşadığı İspanya, Avrupa Birliği’nde en fazla göçmene ev sahipliği yapan ülkelerden biri.


Ahmet Bey’in çağrısının sebebi olan iyi niyeti görmekle birlikte dengelemek adına birkaç not eklemek istiyorum. 

Eğer karakter olarak “otantik ve çalışkan” biriyseniz ve üzerine “enteresan” bir insan olma cesaretiniz varsa her alanda çok güzel işler bulursunuz. 

Enteresan dediğim, bohem veya marjinal biri olmak değil. Kendi tadında, kendi sesinde, kendi yeteneklerini geliştirmeyi başaran, esnek bir insan olmak. 

Örneğin Arkeoloji. Eğer henüz lisanstayken alanınızdaki farklı kaynaklara kafayı takarsınız, yurtiçi ve yurt dışında bağlantılar kurarsanız, çeşitli uluslararası staj imkanlarını takip eder ve modern & antik bir dil öğrenirseniz, inanıyorum ki mutlaka dişe dokunur bir gelir kaynağı üretebilirsiniz.

Sayısal bilimlerden mezun olmayan çok yakın bir dostum şu an geçici olarak Varşova’ya taşındı ve 20’li yaşlarında dolarla maaş alıyor. Ne Boğaziçi ne de mühendislik mezunu. Fakat gıpta ettiğim yegane bir özelliği var: durdurulamaz bir atiklik. 

Benim kodum şu: yabancı dil + müfredat dışı öğrenmeyi kesmemeniz ve tuhaf bir insan olma cesaretiniz olduğu sürece bir şekilde doğrulacağınıza inanıyorum.

Ha, elbette size gerçek dışı bir dünya vaat etmiyorum. Hiç sıkıntı çekmeyeceksiniz de demiyorum. Ülkemizdeki ekonomik şartlar belli.

Sadece demek istediğim şu’dur: başarılı olmak için x üniversitede y bölümü okumuş olmanız gerekmez. Eğer övülen sayısal bölümlerde değilseniz sizin için hikaye bitmiş de değildir. Ümidinizi kesmeyin. 

Kurduğunuz bir iş, giriştiğiniz bir akademik ağ, yeni bir şeyler deneme ve farklı bağlantılar kurma becerisi size oldukça güzel kapılar açabilir. 

Umudunuzu kesmeyin, bunu da aşağıda değerli bulduğum bakış açısına dengeleyici bir yazı olması amacıyla yazdım.

Egzotik Ne Demek?

Kökeni Fransızca olan bu kelimenin Türkçedeki karşılığı TDK açısından, ‘yabancıl’ biçiminde değerlendirilmektedir. Ancak aynı zamanda daha geniş bir tabirle anlatmak gerekirse, ‘İçinde bulunduğu yerde doğal olarak yer almayan, ya da yetiştirilmeyen bir tür veya organizma’ şeklinde ifade etmek mümkün.

 Bu ifade aynı zamanda herhangi bir yiyecek ya da bir yer ile beraber eşyalar üzerinden de ele alınabilmektedir.

 ‘’Sonra, tuzu kuru insanlar değişiklik ararlar, egzotik tatlara da bayılırlar.’’ A. Ağaoğlu

 ‘’Bu egzotik meyve Türkiye'de yetişmemektedir.’’



Dünya tarihi bir sıfatın sadece Mustafa Kemal’e verildiğini yazar..
Dünyada O'ndan başka hiçbir liderin alamadığı bir sıfattır bu..
Hangi sıfat mı?

Bir insan doğumundan ölümüne kadar ya bir askerdir, ya bir devlet adamıdır, ya çevrecidir, ya tiyatrocudur, ya sanatçıdır, ya arkeologdur, bir şeydir. Ama bunların hepsi birden olabilen dünyadaki tek lider Mustafa Kemal ATATÜRK olduğu için dünyada; “KÜLTÜR ANTROPOLOĞU” sıfatı verilebilen tek lider de Mustafa Kemal’dir.

'KÜLTÜR ANTROPOLOĞU nedir, ne değildir?Uzun uzun başınızı ağrıtmayacağım. Hadi gelin 5 Mayıs 1935, Ahlatlıbel’e gidelim.

Ahlatlıbel Ankara yakınlarındaki kazıların başladığı yer biliyorsunuz. Bütün arkeoloji kazılarının yapılma emrini veren Mustafa Kemal, müzelerin açılma emrini veren de Mustafa Kemal. Ama bugünkülerde olduğu gibi açın, kazın, imza, öyle değil. Nasıl yetişmiş inanın, 25 yıllık araştırmacıyım hiç anlamadım..😞

Bakıyorsunuz Efes kazıları başlıyor iki kere gidiyor. Konya‘da Asar kazıları başlıyor başında. Bir de bakıyorsunuz Ahlatlıbel kazıları başlamış başında. Toprak alıyor, ölçüyor, biçiyor. “Ya, ne yapıyor Mustafa Kemal?” diyorlar. Çankaya’ya gidiyor, Çankaya’da üç gün üç gece hiç uyumadan; uyumamak için alnına ıslak bezler koydurmuş, birilerini çağırıyor, telefonlar ediyor, bir heyecan, bir telaş...

Üç gün sonra; “Gelin, diyor Ahlatlıbel’e gidiyoruz”. Hemen geliyor, diyor ki; “arkeologlar toplanın..”

Biliyorsunuz başlarında büyük arkeoloğumuz Zübeyir KOŞAY var. Bu Zübeyir KOŞAY’ın bire bir anısıdır. Toplanıyorlar. Mustafa Kemal heyecanla;
“Kazdığınız yer yanlış, şurayı kazmanız gerekir” diyor.

Yabancı arkeologlar; “El insaf paşam. Anladık iyi askersin, iyi devlet adamısın ama yani bu iş de bizim işimiz, niye karışıyorsun” der gibi aralarında birkaç şey oluyor ama emir büyük yerden..

Başlıyorlar Mustafa Kemal’in gösterdiği yeri kazmaya. Sonuç mu?
Bütün bulgular oradan çıkar..

İnat uğruna, ceplerinden ödeyip kendi dedikleri yeri kazarlar hiçbir bulguya rastlanamaz.

Bunun üç gün sonrası, ATATÜRK Galip ARCAN’ın yazdığı “Sırat Köprüsü” adlı piyese davetlidir. Piyesin başında mutludur, biraz sonra sinirlenmeye başlar, bir müddet sonra bitince;
“Bana Galip ARCAN’ı çağırın!” der.

Galip ARCAN gelince;
"Bu piyesi siz mi yazdınız?" der. “
" Evet paşam, ben yazdım”.
" Hayır, bu bir "Bolunun Flor Doranj" adlı Boldvilin'in aynen çevirisi. Neden bunu belirtmediniz? Hakkınızda soruşturma açtırıyorum” diyecektir.

Buna benzer pek çok anıyı da okuyunca ne dedim biliyor musunuz? Samimi konuşacağım inanın sizlerle. Dedim ki;
“A be Atam, Boldvilin’e varıncaya kadar ne zaman okursun?
Ne zaman kafanda tutarsın?”

Ve o sırada ne yaptım biliyor musunuz? Yirmi yıllık araştırmacıydım, ATATÜRK’le iddiaya girmek gibi, dedim ki; “Senin başında durmadığın, ilerletmeye çalışmadığın bir alan bulmak benim boynumun borcu olsun..”

O sırada da “Sanat ve ATATÜRK” adlı araştırmamı yapıyorum. Baktım resimde Türk tarihinde ilk resim sergisini o açıyor, heykelde dinin etkisini kaldırıyor!!!

Ama karşıma yedinci sanat dalı geldi. Ne? Sinema. Dedim; “herhalde burda iddiayı kazandım”.

Heyhat, baş yönetmen Cezmi AR, başrolde Mustafa Kemal, film çekiyorlar. Ve Cezmi Ar Mustafa Kemal’e tabi Cumhurbaşkanı ya, diyemiyor; şöyle dur, böyle dur, diye. Diğer oyunculara şiddetle bağırıyor. Atatürk; “Gel Cezmi gel, diyor. Burda başkomutan sensin, ben bu işi bilmem. Önemli olan işin iyi çıkması. Bana da aynı şiddet ve hiddetle bağıracaksın..”

Cezmi AR hayatının son günlerinde “Ben bir daha asla öyle bir oyuncuyla çalışmadım..” diyecektir.....❤


Türkçe dünyada ki en matematiksel dildir. Dolayısıyla hem Türkçe öğrenenler matematiksel bir zihin yapısına sahip olur, hem de Türkçe konuşanlar özellikle belirli bir eğitim  ve kültür düzeyine sahipse ister istemez mantıksal  söz dizilime çok  riayet etmek durumunda kalır. Çünkü dikkatli bir kimse mantık hatalarını Türkçede kolaylıkla yakalayabilir.

Özellikle bizim bilgisayar bölümlerinde Boolean Cebri  ismi anlattığımız matematiksel bir konu vardır. Bu mantık ile matematiksel fonksiyonları birleştiren önemli bir konudur. Dolayısıyla bizler bilgisayarcı olarak bir hizmeti görmek üzere geliştirdiğimiz yazılımlarda önce akış diyagramını, yani algoritmayı oluştururuz. Daha sonra bu algoritma üzerinden kullanacağımız programlama dilinin komutlarını sırayla yazarak programı yani yazılımı meydana getiririz.

Yazılımda syntax denen dizilim kuralları vardır,  Türkçe ‘dekine çok benzer. Siz bu dizim kurallarına uyduğunuz zaman kolaylıkla kodlama yapabilirsiniz.  Hatta çok yaygın olan BASIC dilinin geliştirilmesi sırasında Türkçe cümle yapısı dikkate alındığı hususunda bir tevatür de vardır. Belki de o yüzden Türk gençleri bilgisayar programlamayı çok kısa zamanda öğrenebiliyorlar.

Burada Türkçenin kuralları çok belli, sistematik bir dil olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Öyle ki fikir üretemeyen, yorum yapamayan, elektronik bir düzenek olan bilgisayarlar dahi sistematik bir dille çalıştırılıyor.

Türkçe Fakir Bir Dil midir?

Türk Dil Kurumu’nun güncel Türkçe sözlüğünde 117 000 kelime olduğu, bunun yaklaşık 14 bininin diğer dillerden dilimize geçtiği şeklinde bir bilgi mevcuttur.

Tabii İngilizcede 400.000, Almancada 500.000, Fransızcada 600.000, Rusçada 1 milyon 100 bin, Ukraynacada 1.300.000, Arapçada 1.500.000 gibi rakamlara internette ulaşabilirsiniz. Bazı aklı evveller Türkçe’nin kelime sayısının az olması nedeniyle Türkçe’nin fakir bir dil olduğunu iddia ederler. Benim şahsi kanaatim der ki bu insanlar Türkçe ile ve Türklerle sorunu olan insanlardır. Her zaman, her fırsatta Türkleri ve Türk çocuklarını aşağılamaktan onları değersizleştirmeye çalışmaktan büyük bir zevk alırlar.

Bu insanlar bu toprağın suyunu içer, Bu toprağın ekmeğini yer ama bu toprağı kanlarıyla canlarıyla bağımsızlığına eriştiren insanlara, ekmeğini paylaşan insanlara, ırzını namusunu koruyan insanlara ihanet etmekten geri durmaz. Gerçmişte yaşadığı coğrafyada kim Rus’tan,  kimi Rum’dan, kimi Bulgar’dan, kimi Yunandan, kimi Arap’tan eziyet görmüştür ama gelir burada Türk’e düşman olur. Bu da çok ilginç bir durumdur. Neyse biz konumuza dönelim.

Türkçe eklemeli bir dildir. Dolayısıyla her farklı cisim durum ya da herhangi bir şey için yeni bir kelime bulmak gerekmez,  kolaylıkla kelime üretilebilir. Çünkü eklemeli bir dil olduğu için her durumu ifade eden bir ek vardır. Dolayısıyla akılcı olan matematiksel olan, mantıklı olan da budur.  Geçenlerde sosyal medyada bir paylaşım önüme düştü.

Diyor ki

“Dil Devriminin Muhteşem Özeti

Aleni, aşikâr, bariz, ayan, bedihi, vazıh, salih, müstehcen, münhal, üryan, defisiter, mübin kelimelerinin hepsinin karşılığına “açık” yazılmış. Yani bu kelimeler Türkçeymiş dil devrimi ile hep senin karşılığına “açık” kelimesi getirilmiş. Altında da şöyle yazıyor “Bu dram dünyanın en zengin dillerinden biri olan Türkçe’nin kasten felç edilme dramıdır.”

Şimdi bunun neresinden tutarsınız? Söylenen kelimelerin hepsi Arapça ve Farsça kelimeler. Ben hiç vazıh kelimesini kullanmadım, defisiter kelimesini kullanmadım, mübin kelimesini kullanmadım. Kullanmak gerekir mi? Bence hiç de gerekmez. Şimdi bunlar Türkçe kelimeler olmuş oluyor, açık kelimesi öz Türkçe bir kelimedir ve tabiî olarak halk biraz önce saydığımız kelimelerin karşılığı olarak açık kelimesini bilir. Adam buradan bile Türkçeyi felç etme durumu olarak izah edip Arapça ve Farsça kelimelerinin kullanılmasını bir zenginlik olarak addediyor. Zaman İngilizce ve Fransızca kelimeler de zenginlik demektir. Böyle bir mantık olabilir mi?

Elimizde dünyanın en mantıklı ve matematiksel dili var. Bir kelimeden 22 farklı kelime üretebiliyoruz ve biz tutturmuşuz hala bu mükemmel dili değersizleştirerek çeşitli nedenlerle başka dillerin başka ülkelerin hayranlığı ile bilakis kendimizi küçük düşürüyoruz.

İnsanımızın özellikle de 50 yaşın üstündeki insanımızın artık aklını başını almasını tavsiye ediyorum.

Bir örnek verelim mesela orman kelimesinden ormanlık, ormancı, ormanlı, ormansız, ormancık, ormandaş, ormansı, ormansıl şeklinde bir çırpıda 8 kelime kolaylıkla türetilebilir ve karşıdaki kimsede çok kullanılsın ya da kullanılmasın kolaylıkla anlar.

Muhteşem Dil

İşte muhteşem dil budur yani Türkçedir. Bu dil bir takım kötü niyetli kimseler tarafından bilim dili değil diye aşağılanmıştır. Gerçekten bu dünyada Türk olmak ve Türkçe konuşmak zordur. Eğer Türk’seniz herkes size düşman olur, herkesin sizinle hesabı olur. Ya özünüzü ve ruhunuzu satacaksınız ya da bunları bilerek dik duracaksınız gözünüze sahip çıkacaksınız. Biz zor olanı seçtik dik duruyoruz özümüze sahip çıkıyoruz. Kimsenin önünde eğilmedik, kimseye kul olmadık, olmayacağız. Atatürk’ün mirasını yerine getireceğiz Fikri Hür Vicdanı Hür, bilimle, akılla ahlakla hareket eden insanlar olacağız. Böyle insanlarla birlikte yol alacağız.

Türkçe İngilizce Yerine Dünya Dili Olmalıdır

Evet Türkçe’nin bu güzel ve muhteşem özelliğini ifade ettikten sonra çok daha önemli bir sayfaya gelelim. Türkçe İngilizce yerine dünya dili olmalıdır.

Neden?  Çünkü az kelimeyle çok kelime üretebiliyorsunuz. Yapım eklerini bildiğinizde her türlü kelimeyi üretebilirsiniz. Çekim eklerini bile kullanmazsanız karşınızdaki insan sizi anlayabilir. Türkçe’nin bir Lite versiyonunu geliştirip uluslararası iletişim dili olarak sunulmalıdır. Bu Türkçe versiyonu 2 hafta içerisinde kelimeleri ve ekleri ile birlikte öğrenilebilecek şekilde tasarlanmalıdır. Dolayısıyla dünyanın her tarafındaki insanlar bu muhteşem ve matematiksel dili az sayıda kelime ve ek öğrenmek suretiyle edinebilecektir.

Bu teknikle Türk Cumhuriyetleri ile aramızdaki lehçe farklılıkları çok kısa zamanda ortadan kalkacak birkaç günlük çalışma ile tüm Türkler birbiriyle anlaşabilir hale gelecektir.

Dünyanın En Hızlı Yazdıran Klavyesi: TEZEREN 

Ayrıca bizim ödül de aldığımız çalışma ile bilim dünyasına kazandırdığımız TEZEREN isimli Türkçe klavye kullanımı sayesinde yazım hızı artırılabilecek çok daha verimli ve hızlı işler çıkarılabilecektir.

TEZEREN’i geliştirirken Türkçe internet sitelerinde kullanılan takribi 1.300.000 kelimeyi inceledik ve en çok kullanılan harf dizilimlerini çıkarttık.  Elin fizyolojisini göz önüne alarak yerleştirdiğimiz klavye üzerindeki harf dizilimleri ile çok daha kolay kullanılabilen bir klavye elde ettik. Bu klavye özellikle sürekli klavye kullananlarda gelişen Tünel Karpat Sendromu denen meslek hastalığının da oluşmasını engelleyecektir.

Türkçe klavye olan F klavye 20 Ekim 1955’te bakanlıklar arası standardizasyon komitesi tarafından onaylanmış, bu tarihten itibaren kullanılmaya başlanmıştır. F klavyeyi geliştiren, daktilo öğretmeni İhsan Sıtkı Yener’dir. İhsan Sıtkı Bey o dönemki güncel 30.000 kök kelimeyi ilkel şartlarda, büyük emekle  analiz ederek klavye üzerinde bugün F klavye diye bilinen harf dizilimi oluşturmuştur. 

Dil zaman içerisinde değişime uğrar, 1955 yılında kullanılan kelimelerin bir kısmı günümüzde kullanılmamaktadır. F klavyede esas satır denen, orta satıra elinizi yerleştirdiğinizde 100 harfin 77sini işaret parmaklarınız, esas satır üzerindeki diğer parmaklarınızla basabiliyorsunuz. Boğaziçi Üniversitesi tarafından geliştirilen E klavyede ise bu 78  harfe çıkıyor. Bizim geliştirdiğimiz TEZEREN de ise elinizi kaldırmadan basabileceğiniz harf sayısı 92. Yani 8 harf dışında parmaklarınız sadece bir satır üzerinde duruyor, işaret parmaklarınızın de yardımıyla 100 harfin 92 sinin rahatlıkla basabiliyorsunuz. Düşünün F klavyede esas satır basım oranı %77 iken, yarışmalarda her yıl birinci olan Türk ekibi her  TEZERENİ kullansa kırılamaz rekorlar elde edecektir.

Klavye Kullanan Meslekler için Geliştirildi

Biz bu klavyeyi geliştirirken özellikle bilgisayar mühendisleri, gazeteciler ve katipler gibi sürekli klavye üzerinde yazı yazmak durumunda olan meslek gruplarına katkı sağlamayı hedefledik. Bir meslek elemanı klavye tuşları arasında geçişlerdeki yavaşlık kişi bazında bakıldığında toplam meslek hayatı boyunca aylara, ülke bazında bakıldığında on binlerce saatlik iş kayıtlarına karşılık gelmektedir.   Bizim gibi gelişmekte olan bir ülkede verimliliği artırmak açısından son derece önemli bir konudur.

Türkçeyi Bize Miras Bırakan Atalarımıza Minnettarız

Elimizdeki imkânların ve nimetlerin kıymetini bilmemiz lazım. Türkçe gibi mükemmel bir dili bahşeden atalarımıza minnettarım, Allah hepsine rahmet eylesin, mekânları cennet olsun. Rahat uyusunlar evlatları, bizler emanetlerine sahip çıkıyoruz. Bu ülkenin güzel gençleri Bu ülkenin, bu milletin, bu devletin kıymetini biliyor. Aldatılanları, aldananları biliyor, her şeye rağmen Ata’nın vasiyeti üzere Türk İstiklalini ve Cumhuriyetini İlelebet muhafaza edecektir

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları