deneme 146


Ali Erbaş: El-Harezmi algoritmayı bulmasaydı, İbnü'l-Heysem matematikle uğraşmasaydı, sıfırı Müslümanlar bulmasaydı, batının aydınlanması belki de çok gecikecekti. Batılı insaflı bilim adamları bunu söylüyor

Maçı 4-0 kaybetmişsin ama sabah akşam ilk 15 dakikada yaptığın presi anlatıyorsun.


"Agnostisizm (Türkçe: Bilinemezcilik),[1] ilahi veya doğaüstü varlıkların bilinmediğini, bilimsel olarak ispatlanamadığı ve gözlemlenemediğini, bu yüzden bilinemez olduğunu savunan felsefi fikir akımıdır. Bu fikir akımının destekçilerine agnostik (bilinemezci) denir."

"Determinizm, belirlenircilik, gerekircilik veya belirlenimlilik evreninin işleyişinin, evrende gerçekleşen olayların çeşitli bilimsel yasalarla, örneğin fizik yasaları ile, belirlenmiş olduğunu ve bu belirlenmiş olayların gerçekleşmelerinin zorunlu olduğunu öne süren öğretidir. "

La dilbilim (linguistics) okumamışsın, anlambilim (semantics) okumamışsın, sözcük kökenbilim (etimology) okumamışsın, karşılaştırmalı dilbilgisi (comperative grammer) okumamışsın, structure (dil yapı bilgisi) okumamışsın, dil ve edebiyat tarihi okumamışsın.

 
Türkiye kendine özgü bombok bir ülkedir. Ancak Afganistan değildir. Celal Şengör sosyal bilimleri ilgilendiren yorumları mahalle kahvesinde oturan Zühtü dayıdan farklı değildir. Bilen adam ilk önce bilmediğini bilir, bilmediği konuda yarak kürek konuşmaz. Celal Şengör soytarıdır.


DADALOĞLU
(ö. 1868 [?])
Türk saz şairi.
İlişkili Maddeler
Mensup olduğu boy
AVŞAR 
Türkiye Türkleri’nin ataları olan Oğuz elinin en tanınmış boylarından biri.
Etkisi görülen kişi
DEDE KORKUT
Türk edebiyatında kendi adıyla anılan hikâyelerin anlatıcısı yarı efsanevî bilge kişi.

Müellif:
NURETTİN ALBAYRAK
Oğuzlar’ın Avşar (Afşar) boyundan olup Âşık Mûsâ’nın oğludur. Güney Anadolu’nun Toroslar yöresinde yaşadığı bilinen şairin asıl adı ve doğum tarihi belli değildir. Şiirlerinde Veli adını kullanmış olması asıl adının bu olduğunu düşündürmekteyse de sözlü gelenekte bu ad bazan Ali, bazan da Mustafa olarak geçmektedir. Daha çok Dadaloğlu ve Dadal ismini kullanan şairin doğum yılı sırasıyla 1790-1791, 1785 ve 1765 olarak gösterilmesine rağmen bunların hepsi birer tahminden ibarettir. Ancak XVIII. yüzyılın son çeyreğinde doğduğu söylenebilir. Şairin doğum tarihi gibi ölüm tarihi de kesin olarak belli değildir. Üzerinde büyük bir çoğunlukla birleşilen 1868 yılı da tahminden öte bir değer taşımamakta, mezarının da nerede olduğu bilinmemektedir.

Dadaloğlu’nun mensup olduğu Avşar boyunun göçebelikten vazgeçmesi için çeşitli yerlere iskân edilmesi bu boyun devlete karşı tavır almasına sebep olmuş, Avşarlar’ın sözcüsü durumunda bulunan Dadaloğlu da iskân olayına karşı çıkarak zaman zaman bunu şiirlerinde dile getirmiştir. Bu şiirlerden hareketle bazı çevreler tarafından Dadaloğlu devlete baş kaldırmış bir âsi gibi gösterilmeye çalışılmıştır.

Daha çok eski Türk ozanını hatırlatan Dadaloğlu’nun şiirlerinde tabii ve samimi bir söyleyiş vardır. Bugüne kadar 130 civarında şiiri tesbit edilmiş olmakla beraber bunların uzun bir hayat sürmüş olan Dadaloğlu’nun şiirlerinin tamamını teşkil etmediği sanılmaktadır. Birkaçı dışında hemen bütün şiirleri sözlü derlemeye dayanmakta, bu durum Dadaloğlu’nun birçok şiirinin kaybolduğu veya başkalarına mal edildiği ihtimalini akla getirmektedir.

Elde mevcut bütün şiirlerinde koşma, türkü, semâi, varsağı, destan gibi halk nazım şekillerini kullanan Dadaloğlu’nun manzumelerini muhteva bakımından sevda şiirleri, yurt güzellemeleri ve kavga şiirleri olarak üçe ayırmak mümkündür. Kavga şiirlerinde Köroğlu’nun, sevda şiirlerinde ve yurt güzellemelerinde Karacaoğlan’ın ve Dede Korkut’un etkisi görülür. Dili kavga şiirlerinde sert ve pervasız, diğer şiirlerinde ise içli, samimi ve sadedir.

Türk halk şiirinin büyük isimlerinden Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihnî, Everekli Seyrânî ve Dertli ile çağdaş olan Dadaloğlu’nun hayatında, “rüyasında gördüğü sevgiliyi aramak için” gurbete çıkış yoktur. Dadaloğlu mahallî karakterini korumasını bilmiş, bunun sonucunda Ruhsatî, Âşık Gündeşlioğlu, Serdârî, Sümmânî ve Seyrânî’yi etkilemiştir. Şehir hayatından uzak kaldığı için XIX. yüzyılın tanınmış birçok halk şairinden ayrı olarak divan şiirinden etkilenmemiştir. Şiirleri şekil bakımından devamlılık göstermediğinden pek çok eski ve yeni saz şairinin, özellikle Cingözlü Seyyid Osman başta olmak üzere Âşık Veli, Âşık Deli Aziz ve Karacaoğlan’ın şiirleriyle karıştırılmıştır.

Dadaloğlu tam anlamıyla kabilesinin şairidir. “Biz” zamiri onda bir estetikten ziyade belirli bir zümre anlayışının ifadesidir. Şiirlerinde atasözleri ve deyimlerden faydalandığı gibi Çukurova-Toroslar yöresinde yaygın olan bazı efsanelere de telmihte bulunmuştur. Şekil olarak daha çok üç-yedi hâneden kurulu şiirler yanında on birli hece ölçüsünü tercih eden Dadaloğlu kafiye yönünden de fazlaca başarılı değildir. Bu durum, birçok şiirinde kafiyelerin zamanla değişmesi yanında genel olarak halk şairlerinin hemen hepsinde görülen kafiye kusurlarından kaynaklanmaktadır.

Güney Anadolu’da anlatılan halk hikâyelerinden büyük bir kısmının manzum ve mensur bölümleri derlenerek halk hikâyesi halinde düzenlenmesi Dadaloğlu’na mal edilmektedir. Ali Rıza Yalman’ın (Yalkın), bazı halk hikâyelerini onun tasnifi olarak vermesinden sonra (Cenupta Türkmen Oymakları, II, 53-75) pek çok araştırmacı bu fikri benimsemiştir. Ancak daha sonra yapılan araştırmalar başta “Hurşîd ile Mâh Mihrî” hikâyesi olmak üzere bu hikâyelerin bir kısmının Dadaloğlu tarafından düzenlenmediği kanaatini doğrulamıştır (Boratav, Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği, s. 169; Sakaoğlu, Dadaloğlu, s. 52). Aslında pek heyecanlı ve hareketli olaylar arasında yaşayan şairin “Hurşîd ile Mâh Mihrî” gibi uzun hikâyeler düzenlemesi pek mümkün görünmemektedir. Ayrıca şaire mal edilen “Gâvur Kızı”, “Kral Kızı”, “Emmi Kızı” ve “Îsâ Güzeli” gibi hikâyeler gerçek anlamda hikâye değil birer şiirin söyleniş hikâyesini anlatmaktadır. Şairin yaşadığı bölge olan Toroslar’da hikâye anlatma geleneğinin pek gelişmemiş olması ve bu yörede anlatılan hikâyelerin olay ve şiirlerini derleyerek halk hikâyesi şeklinde düzenleyen kişilerin bilinmemesi de Dadaloğlu’nun halk hikâyesi düzenlemediği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Ancak başta “Hurşîd ile Mâh Mihrî” olmak üzere Dadaloğlu’nun birçok hikâyeyi nakleden iyi bir anlatıcı olduğu sanılmaktadır. Bu da anlattığı birçok hikâyenin ona mal edilmesine sebep olmuştur.

Dadaloğlu’nun hayatı, sanatı ve şiirleri üzerinde en geniş çalışmayı Saim Sakaoğlu yapmıştır (bk. bibl.).

 
Fransız Edebiyatının Özellikleri

Fransız edebiyatının ilk örneklerini destanlar oluşturur.
Bu edebiyatın en önemli destanı Chanson de Röland des­tanıdır.
Fransız edebiyatında, 12. yüzyıldan, özellikle de Rönesans’tan sonra büyük gelişmeler görülür.
Fransız Edebiyatının Önemli Sanatçıları 

MONTAİGNE (1533 – 1592)

“Denemeler” adlı üç ciltlik eseri vardır.
Bu eseriyle deneme türünün kurucusudur.
Eseri: Denemeler
CORNEILLE (1606 – 1703)

Klasisizm akımının tiyatro yazarlarındandır.
İlk büyük trajedi şairidir.
Eserleri: Le Cide, Horace
LA FONTAİNE (1621 – 1685)

Fabl türünün usta ismidir.
Klasisizm akımına bağlıdır.
Didaktik şiirler yazmıştır.
Fabllarının konusunu Eski Yunan ve Latin yazarlarından almıştır.
Özellikle fabl türündeki eserleriyle tanınan Aisopos (Ezop)’tan etkilenmiştir.
Eseri: Fabllar
RACİNE (1639 – 1699)

Klasisizm akımına bağlıdır.
Trajedi şairidir.
Eserleri: Andromaque (Andromak), İphigenia (İfijenya), Phedre (Fedra)
MOLİERE (1622 – 1673)

Dünya edebiyatının en önemli komedya yazarlarındandır.
Komedyalarında güldürürken düşündürmeyi amaçlamıştır.
Töre ve karakter komedilerinin başarılı örneklerini vermiştir.
Komedyalarında, cimriliği, ikiyüzlülüğü, sonradan görmeliği vs. anlatmıştır.
Eserleri: Gülünç Kibarlar, Kocalar Mektebi, Kadınlar Mektebi, Tartüffe, Bilgiç Kadınlar, Zoraki Hekim, Zoraki Evlilik, Kibarlık Budalası, Scapin’in Dolapları, Cimri, Hastalık Hastası
LA BRUYERE (1645 – 1696)

Portre türündeki eserleriyle tanınmıştır.
İnsanları daha iyi hale getirmeyi amaçlamıştır.
Eseri:  Karakterler
BOİLLEAU (1636 – 1711)


 
Klasisizmin kuramcısıdır.
Şair ve eleştirmendir.
Eseri: Şiir Sanatı
VOLTAİRE (1694 – 1778)

Yazar ve düşünce adamıdır.
Roman, hikâye ve tiyatroları da vardır.
Eserleri: Henriade (Destan), Candide (Roman), Brutus (Trajedi), Milletlerin Töre ve Ruhuna Dair (Deneme)
J. J. ROUESSEAU (1712 – 1778)

Şair ve düşünce adamıdır.
Eşitlik, özgürlük gibi düşünceleriyle Fransız Devrimi’nin hazırlayıcısı olmuştur.
Romantizmin hazırlayıcısı, öncüsüdür.
Eserleri: Bilimler ve Sanatlar, Üstüne Söylev, Toplum Sözleşmesi, İtiraflar, Emile (Çocuk eğitimiyle ilgili roman)
LAMARTİNE (1790 – 1869)

Romantizmin önemli şair ve romancısıdır.
Romantik şiirin öncüsüdür.
Eserleri: Şairane Düşünceler (Şiir) Grazielle (Roman)
VİCTOR HUGO (1802 – 1885)

Romantizm akımının önemli sanatçısıdır.
Şiir, tiyatro ve roman türlerinde eserler vermiştir.
Cromwell adlı yapıtının ön sözünde romantizmin kurallarını ortaya koymuştur.
“Sefiller” adlı ünlü romanında ekmek çaldığı için beş yıl kürek cezasına çarptırılan Jean Valjean’ın kaçmaya çalış­tığı için on dokuz yılı bulan mahkûmluğundan sonra peşini bırakmayan geçmişi konu edilir.
Eserleri:

Şiir: Sonbahar Yaprakları, Seyirler, Cezalar, Yüzyılların Efsanesi
Tiyatro: Hemani, Kral Eğleniyor, Ruy Blas, Cromwell
Roman: Sefiller, Notre Dame’ın Kamburu
ALEKSANDRE DUMAS PERE (1802 – 1870)

Romantizme bağlı roman yazarıdır.
Tarihi ve polisiye (serüven) romanlar yazmıştır.
Eserleri: Üç Silahşorler, Monte Kristo Kontu
HONORE DE BALZAC (1799 – 1850)

Realizmin öncüsü olmakla birlikte, eserleri romantik özellik­ler de taşır.
“İnsanlık Komedyası” adlı doksan altı romandan oluşan romanlar dizisi vardır.
Çocuklarına sevgiyle bağlı bir babanın, Mösyö Goriofun dramını anlattığı “Goriot Baba” eseri realist romanın ba­şarılı örneklerindendir.
Eserleri: Eugenie, Grandet, Goriot Baba, Vadideki Zambak, Gobseck
STENDHAL (1783 – 1842)


 
Realizmin büyük romancısıdır.
Romanlarında psikolojik tahlillere yer vermiştir.
Stendhal, bir gazete haberinden yola çıkarak yazdığı Kır­mızı ve Siyah’ta Julien Sorel adlı hırslı bir gencin yaşadık­larını, onu idama götüren mevki düşkünlüğünü anlatır.
Eserleri: Kırmızı ve Siyah, Parma Manastırı
GUSTAVE FLAUBERT (1821 – 1880)

Realizmin kuramcısı, ünlü bir romancıdır.
Gözlemlerinden yola çıkarak gerçekçi tipler ortaya koymuştur.
Emma’nın yani Madame Bovary’nin mutsuz evliliğini, ya­sak aşklarını, özentilerini anlattığı Madame Bovary roma­nıyla tanınmıştır.
Eserleri: Madame Bovary, Salambo
EMİLE ZOLA (1840 – 1902)

Natüralizmin ve “deneysel roman” anlayışının öncüsüdür.
Romanlarındaki kişileri, soyaçekimlerin, içgüdülerin ve sosyal koşulların bir ürünü olarak anlatmıştır.
Eserleri: Nana, Germinal, Toprak, Doktor Paskal, Hakikat, Meyhane
ALPHONSE DAUDET (1840 – 1897)

Natüralizmin önemli temsilcilerindendir.
Roman ve öykülerinde gözlemci yönü öne çıkar.
Eserleri:

Öykü: Değirmenimden Mektuplar, Pazartesi Hikâyeleri
Roman: Taraskonlu Tartaren, Jack
GUY DE MAUPASSANT (1850 – 1893)

Natüralizmin önemli sanatçılarındandır.
“Maupassant tarzı öykü” adı verilen “olay öyküsü”nün kurucusudur.
Eserleri:


 
Öykü: Tombalak, Ayışığı
Roman: Bir Hayat, Güzel Dost
CHARLES BAUDELAİRE (1821 – 1867)

Sembolizmin öncü şairidir.
Şiirleri dışında öykü, deneme ve eleştirileri de vardır.
Eserleri: Kötülük Çiçekleri, Paris Sıkıntısı
ARTHUR RİMBAUD (1854 – 1891)

Sembolizmin öncülerindendir.
Empresyonizme de öncülük etmiştir.
“Sarhoş (Esrik) Gemi” şiiriyle tanınmıştır.
Eserleri: Cehennemde Bir Mevsim, İlhamlar
ALBERT CAMUS (1913 – 1960)

Roman türündeki eserleriyle tanınır.
Varoluşçuluk akımını felsefi alandan edebiyata taşıyan isimlerdendir.
Eserleri: Veba, Yabancı
JEAN PAUL SARTRE (1905 – 1980)

Varoluşçuluk akımının öncülerindendir.
Deneme, öykü, roman, tiyatro türlerinde eserleri vardır.
Eserleri:

Hikâye: Duvar
Roman: Bulantı

Olympias İskender'in annesi

Olympias (Grekçe: Ὀλυμπιάς, Grekçe telaffuz: [olympiás], y. MÖ 375–316[2]), Epir Kralı I. Neoptolemus'un en büyük kızı, Epir Kralı I. Aleksander'in kız kardeşi, Makedonya Kralı II. Filip'in dördüncü karısı ve İskender'in annesidir. İskender'in hayatında son derece etkili oldu ve İskender'in fetihleri sırasında Makedonya'nın fiili lideri olarak tanındı.[3] Oğlunun ölümünden sonra, İskender'in oğlu IV. Aleksander adına savaştı ve Adea Eurydice'i başarıyla mağlup etti.[4] Sonunda Cassander tarafından mağlup edildikten sonra, orduları onu idam etmeyi reddetti ve sonunda onun hayatını sona erdirmek için Olympias'ın daha önce öldürdüğü aile üyelerini çağırmak zorunda kaldı.[4] MS 1. yüzyıl biyografi yazarı Plutarhos'a göre, o, Dionysos'un şehvet düşkünü yılana tapan kültünün dindar bir üyesiydi ve onun yatağında yılanlarla yattığını öne sürer.[5]

Olympias

Olympias'lı Roma madalyonu, Selanik Müzesi
Makedonya Kraliçesi
Hüküm süresi
y. MÖ 357–316
Doğum
MÖ 375
Molossia, Epirus, Antik Yunanistan[1]
Ölüm
MÖ 316
Makedonya
Eş(ler)i
II. Filip
Çocuk(lar)ı
İskender
Kleopatra
Babası
I. Neoptolemus
Dini
Antik Yunanistan'da din
Kökeni
Değiştir
Olympias, Epirus'ta Antik Yunan kabilesi olan Molossianların kralı I. Neoptolemus'un en büyük kızı ve I. Aleksandr'ın kız kardeşiydi. Ailesi, Akhilleus'un oğlu Neoptolemos'un soyundan geldiğini iddia eden Epirus'un saygın bir ailesi olan Aeacidae'a bağlıydı. Görünüşe göre, Plutarhos'ın Moralia adlı eserinde bahsettiği gibi, başlangıçta ismi Polyxena idi, bilinmeyen bir gizem kültüne başlamasının bir parçası olarak II. Filip ile evlenmeden önce Myrtale olarak değiştirdi.[6]

Olympias adı, onun tanıdığı dört ismin üçüncüsüydü. Muhtemelen bunu, haberi İskender'in doğumuyla aynı zamana denk gelen MÖ 356 Olimpiyat Oyunlarında Filip'in zaferinin bir kabulü olarak kabul etti (Plut. Alexander 3.8).[7] Sonunda, MÖ 317'de Eurydice'ye karşı kazandığı zaferin ardından Olympias'a eklenen bir sıfat olan Stratonice adını aldı.[6]

Makedonya kraliçesi
Değiştir
I. Neoptolemus MÖ 360 yılında ölünce Moloss tahtına kardeşi Arymbas geçti. MÖ 358'de Arymbas, Makedonya'nın yeni kralı II. Filip ile bir antlaşma yaptı ve Molosyalılar Makedonların müttefiki oldular. İttifak, MÖ 357'de Arymbas'ın yeğeni Olympias ve Filip arasındaki diplomatik bir evlilikle pekiştirildi. Olympias'ı Makedonya'nın kraliçe eşi ve Filip'i kral yaptı. Her ikisi de Semadirek adasındaki Büyük Tanrıların Kutsal Alanı'ndaki Kabeiroi'nin gizemlerine inisiye edildiğinde, evlilikleri büyük ölçüde politik olmasına rağmen, Filip'in Olympias'a aşık olduğu iddia edildi.[8]

Bir yıl sonra, MÖ 356'da Filip'in yarış atı Olimpiyat Oyunları'nı kazandı; bu zafer için o zamanlar Myrtale[9] olarak bilinen karısı Olympias adını aldı. Aynı yılın yazında Olympias ilk çocuğu İskender'i doğurdu. Antik Yunanistan'da insanlar, büyük bir adamın doğumuna alametlerin eşlik ettiğine inanıyorlardı. Plutarhos'ın anlattığı gibi, evliliklerinin tamamlanmasından önceki gece Olympias, rahmine bir yıldırım düştüğünü ve büyük bir ateş yakıldığını, alevlerinin etrafa dağıldığını ve sonra söndüğünü gördü. Evlendikten sonra Filip, aslan figürü olan bir alet ile karısının rahmine bir mühür koyduğunu hayal etti. Aristander'in yorumu, Olympias'ın doğası gereği cesur olan ve aslan benzeri bir erkek çocuğa hamile olduğuydu.[10] Filip ve Olympias'ın ayrıca Makedonya ve Epirus arasındaki diplomatik bağları ilerletmek için amcası I. Aleksander ile evlenen Kleopatra adında bir kızları vardı.

Birincil kaynaklara göre, Filip'in hovardalığı ve Olympias'ın hırsı ve kıskançlığı nedeniyle evlilikleri çok fırtınalıydı ve bu da artan yabancılaşmaya yol açtı.[11] MÖ 337'de Filip tarafından Eurydice adı verilen Attalos'un yeğeni olan asil bir Makedon kadın olan Kleopatra ile Filip evlendiğinde işler daha da çalkantılı hale geldi. Evlendikten sonra bir toplantıda Attalus, İskender'in Makedon tahtına olan iddiasının meşruiyetini tehdit ettiğinde, Filip'in bunu savunamaması, Filip, Olympias ve İskender arasında büyük gerilimlere neden oldu.[11] Olympias, İskender ile birlikte Epirus'ta gönüllü sürgüne gitti ve o sırada kral olan kardeşi I. Aleksander'in Molossian sarayında kaldı.

MÖ 336'da Filip, Olympias'ın kızı Kleopatra'ya evlilik teklifinde bulunarak Epirus'lu I. Aleksander ile bağlarını güçlendirdi; bu, Olympias'ı artık erkek kardeşinin desteğine güvenemeyeceği için daha fazla tecrit etmesine neden olan bir gerçekti. Ancak Filip, düğüne katılırken kişisel koruması olan somatophylakes üyesi Pausanias tarafından öldürüldü ve Makedonya'ya dönen Olympias'ın suikastını desteklediğinden şüphelenildi.[11][12]

İskender'in hükümdarlığı ve Diadochi Savaşı
Değiştir
Bazı eski tarih anlatımlarına göre Olympias'ın emir verdiğine ya da suç ortağı olduğuna inanılan II. Filip'in ölümünden sonra, Olympias'ın İskender'in haklı Makedonya krallığı konumunu güvence altına almak için Eurydice ve çocuğunun infazını denetlemekle de uğraştığı iddia edilir. İskender'in seferleri sırasında düzenli olarak onunla yazıştı. Oğlunun Mısır'da babasının Filip değil Zeus olduğu iddiasını desteklemiş olabilir. Olympias ve İskender arasındaki ilişki samimiydi, ancak oğlu onu siyasetten uzak tutmaya çalıştı. Ancak, Makedonya'da büyük bir nüfuza sahipti ve krallığın naibi Antipatros'un başına bela oldu. MÖ 330'da Epirus'a döndü ve kardeşi I. Aleksander'ın güney İtalya'daki bir sefer sırasında ölmesi nedeniyle Epirote eyaletindeki kuzeni Aeacides'in naibi olarak hizmet etti.

Büyük İskender'in MÖ 323'te Babil'de ölümünden sonra karısı Roksana, IV. Aleksander adındaki oğlunu dünyaya getirdi. IV. Aleksander ve İskender'in engelli olabilecek üvey kardeşi III. Filip Arrhidaeus ile birlikte, Antipatros'un kızı Nicaea ile evlenerek konumunu güçlendirmeye çalışan Perdikkas'ın naipliğine tabi tutuldular. Aynı zamanda, Olympias Perdikkas'a onun ve Filip'in kızı Kleopatra'nın naibi olmasını teklif etti. Perdikkas'ın Kleopatra'yı seçmesi, diğer birkaç Diadohoi ile ittifak kuran Antipatros'u kızdırdı, Perdikkas'ı devirip kendisini naip ilan etti, ancak yıl içinde öldü.

Polyperchon, MÖ 319'da Antipatros'un yerine naip olmayı başardı, ancak Antipatros'un oğlu Cassander, II. Filip'in oğlu III. Filip Arrhidaeus'u kral yaptı ve Polyperchon'u Makedonya'dan çıkmaya zorladı.[4] Daha önce Olympia'nın himayesine bırakılmış olan Roksana ve oğlu IV. Aleksander'ı yanına alarak Epirus'a kaçtı. Başlangıçta Olympias bu çatışmaya karışmamıştı, ancak kısa süre sonra Cassander'ın yönetimi durumunda torununun tacı kaybedeceğini fark etti ve MÖ 317'de Polyperchon ile ittifak kurdu. Makedon askerleri onun dönüşünü desteklediler ve Polyperchon ve Olympias'ın Aeacides hanedanıyla birleşik orduları, Cassander'ı iktidardan uzaklaştırmak için Makedonya'yı işgal etti.

III. Filip'in karısı Adea Eurydice'nin ordusunu kendi safına geçmeye ikna ederek savaşı kazanan Olympias, MÖ 317 Ekim'inde ikisini yakalayıp idam etti. Ayrıca Cassander'ın erkek kardeşini ve onun yüzlerce yandaşını da ele geçirdi.[4] Cassander kısa süre sonra Pydna'daki Olympia'yı ablukaya aldı ve kuşattı. Teslim şartlarından biri Olympias'ın hayatının bağışlanmasıydı, ancak Cassander onu idam etmeye karar verdi, sadece geçici olarak Roksana ve IV. Aleksander 'ın hayatlarını kurtardı (Daha sonra birkaç yıl sonra MÖ 309'da idam edildiler). Pydna kalesi düştüğünde, Cassander Olympias'ın öldürülmesini emretti, ancak askerler Büyük İskender'in annesine zarar vermeyi reddetti. Sonunda, birçok kurbanının aileleri, aynı zamanda cenaze törenini reddettiği söylenen Cassander'ın[13] onayı ile onu taşlayarak öldürdüler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları