deneme 151


Gürcistan Rus göçü
Rus göçü ifadesi, genellikle 19. ve 20. yüzyıllarda Gürcistan'a yapılan Rus nüfus hareketlerini ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Gürcistan, tarihsel olarak Rusya'nın etki alanı içinde yer almış ve bir süre Rus İmparatorluğu'nun yönetimi altında kalmıştır. Bu dönemde Rusya, Gürcistan'a askeri ve idari yönetimle birlikte Rus nüfusunun da yerleştirilmesini sağlamıştır.

Özellikle 19. yüzyılın sonlarından itibaren Rus göçü Gürcistan'da artmıştır. Rusya'nın Gürcistan'ı Sovyetler Birliği'ne dahil etmesiyle birlikte bu göç hareketleri daha da hızlanmıştır. Sovyet döneminde Rusya'nın kültürel ve siyasi etkisi altında olan Gürcistan'da, Rus nüfusu artmış, Rusça yaygın bir dil haline gelmiş ve Rus kültürü etkili olmuştur. Bununla birlikte, Rus nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde bazı siyasi ve etnik gerilimler yaşanmıştır.

Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından, Rus nüfusunun Gürcistan'da azalması gözlemlenmiştir. Bu durum, Gürcistan'ın bağımsızlık süreciyle birlikte ortaya çıkan siyasi ve toplumsal değişimlerle ilişkilendirilebilir. Bugün Gürcistan, bağımsız bir ülke olarak Rusya'dan bağımsızlık ve egemenlik talep eden bir yönetim altında bulunmaktadır.


Türkiye'ye göçler üç başlık altında incelenebilir.

Osmanlının son yıllarında ve cumhuriyetin başlarında gelen göçler.
1960-70'li yıllarda Avrupa'ya çalışmaya giden işçilerin göçü.
1990 sonrasında yakın coğrafyadan başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere göçen yeni göçmenler: transit göçmenler, sığınmacılar, yüksek vasıflılar, Avrupalı emekliler,

Birinci Balkan Savaşı sırasında Balkanlar’dan göçen muhacirler (İstanbul, 1912)
Türkiye tarih boyunca; hem göç veren, hem göç alan, aynı zamanda transit geçiş ülkesi olmuştur.

19. yüzyıl sonu - 20. yüzyıl başı
Değiştir
Osmanlı Devletinin son yılları önemli göç hareketlerine tanıklık etti. Kaybedilen topraklardaki Müslüman tebaa Anadolu'ya akın ederken, gayrı müslimler Anadolu'dan ayrıldılar. Muhacir olarak isimlendirilen bu grubun göçü cumhuriyetin ilanından sonra da devam etti. Türkiye Cumhuriyeti dışarıdan genel bu göçü devlet politikası olarak desteklemiştir. Nüfusun askeri güç olarak görüldüğü yıllarda, savaşlar sonrası azalan nüfusun artması amaçlanmıştır.

Anadolu'ya gelen ve giden göçmenler Osmanlı ve Türkiye devletlerinin etnik, kültürel ve toplumsal yapısında büyük değişikliklere neden olmuştur[2].

1783'te Kırım'ın Rusya'nın eline geçmesiyle Anadolu'ya ilk büyük Müslüman göçü başlamıştır. Kırım kaybedilmeden önce küçük gruplar halindeki Kırım Tatar göçü kitlesel hale gelmiştir.

Osmanlı Devletinin Çerkes bölgelerini kaybetmesinin ardından, Anadolu'ya I. Dünya savaşına kadar sürede 2,5 milyon Çerkes göçmüştür. Büyük bir göçmen kitlesi (1 milyon) yolda ölmüştür.

Milyonluk başka bir göç dalgası da Acaralılar'ın (Gürcü) göçüdür. 93 Harbi'inden (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sonra başlayan göç, 1921'e kadar sürmüştür.

Azerbaycan'dan 19. yüzyıl başlarından itibaren başlayan göçler 93 Harbi ile artışa geçmiştir. Sadece Cihan Harbi sırasında 10 bin insan Anadolu'ya göçmüştür.

Arnavutlar ilk olarak Fatih Sultan Mehmet devrinde (1468) İstanbul'a getirilmiş, Arnavutköy'e yerleştirilmiştir. Balkanların kaybından sonra gelenlerle beraber günümüz Türkiye'sinde 5 milyon Arnavut yaşadığı tahmin edilmektedir.

Anadolu'ya Arap göçü İslamın yayılışı ve Osmanlı devrinde savaşlardan sonra geri dönmeyip burada kalanlarla başlamıştır. Baskı gören Arap Alevilerden bir kısmı Tarsus ve Adana çevresine yerleşmiştir. Şerif Hüseyin'in başlattığı Arap İsyanı neticesinde Mezopotamya, Hicaz ve Suriye çevresinden 5 bin aile Batı ve iç Anadolu'ya yerleştirilmiştir.

Bosnalı göçleri Bosna-Hersek'in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kontrolüne geçmesiyle (1878) başlamıştır. 1918 yılına kadar dört büyük göç dalgası olmuştur. Birinci göç Bosna'nın kaybedilmesinden hemen sonra olmuştur. İkinci göç 1882'de, üçüncüsü Dzabic hareketi nedeniyle 1900 yılında gerçekleşmiştir. 1908 yılında dördüncü göç dalgası gerçekleşmiştir.

Polonya'nın Rus topraklarına katıldığı 1830 yılından sonra göç eden 10 bin kişiden bir kısmı Osmanlı Devletine gelmiştir. Polonezköy bu muhacirlerin kurduğu yerleşim birimidir.

Cumhuriyet sonrası
Değiştir
Anadolu'ya göç hareketleri yoğunluğu azalsa da, Cumhuriyetin ilanından sonra da devam etmiştir.

Cumhuriyetten sonra ilk göç hareketi Yunanistan'dan olmuştur. Lozan anlaşmasının mübadele maddelerine dayalı olarak 1922-38 arası 384.000 kişi Türkiye'ye göçmüştür.

Makedonya'dan ilk göç hareketi 1924 yılında ülkedeki Türklerin Anadolu'ya göçü ile başlamıştır. İkinci göç dalgası 1936 yılında, üçüncü göç dalgası Türkiye-Yugoslavya arasında serbest göç anlaşması imzalandıktan sonra 1953 yılında gerçekleşmiştir.

Yugoslavya'dan 305.158 kişi (77.413 aile) Cumhuriyet devrinde Türkiye'ye göçmüştür. 14.494 kişiyi devlet iskan etmiş, kalanları serbest göçmen olarak kendileri Anadolu'ya yerleşmişlerdir.

Bulgaristan Türkiye'ye büyük kitlesel göç gönderen bir ülkedir. 1989'a kadar 800.000 kişi dört dalga halinde Anadolu'ya ulaşmıştır. Türkiye-Bulgaristan ikamet sözleşmesiyle (1925) 218.998 kişi 1949 yılına kadar göçmüştür. 1946'da Bulgaristan Halk Cumhuriyeti'nin ilanı ve 1949-1951 arasında 156.063 kişi Türkiye'ye göçmüştür. 1968-1979 arasında Türkiye-Bulgaristan arasındaki yeni göç anlaşması ile 116.521 kişi Türkiye'ye göçmüştür. 1989 yılında Bulgar devletinin Müslüman Türk vatandaşlarına yaptığı etnik baskıdan dolayı büyük bir göç dalgası yaşanmıştır.

Romanya'dan Türkiye'ye 1923-1949 arasında 79.287 kişi iskanlı göçmen, 43.271 kişi serbest göçmen olarak gelmiştir.

Balkanlardan 1923-45 arasında toplam 800.00 kişi Türkiye'ye göç ettirilmiştir.

1950 yılında bağımsız devlet olan Doğu Türkistan Cumhuriyeti, Çin işgaline uğradığında Türkiye'ye göç gerçekleşmiştir.

II. Dünya Savaşında Nazi birlikleri ile birlikte savaşa katılan Doğu lejyonlarından bazıları Türkiye'ye yerleşmiştir. Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Balkar, Karakalpak, Karaçay, Azeri, Çeçen, İnguş, Dağıstan gibi Müslüman kökenli insanlardan bir kısmı Anadolu'yu yeni yurt olarak seçmiştir.

1979 İran Devriminden sonra 1 milyon kişi (Azeri ve Fars) Türkiye'ye göç etmiştir.

Afganistan'ın Sovyet Rusya tarafından işgali ile birlikte Türk kökenli toplumlardan Özbek, Kazak, Uygur ve Kırgızlar Türkiye'ye göç etmiştir.

Suriye'den 1945, 1951, 1953 ve 1967 yıllarında toplu göçler olmuştur.İskenderun, Kırıkhan ve Adana şehirlerine iskan edilmiştir. 2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı sonucunda Türkiye'ye 2.733.784 mülteci kişi göç etmiştir[3].

Irak'ta 1988 Halepçe katliamı sonrasında 51.542 kişi göç etmiştir. 1991'deki Körfez savaşında 467.489 kişi Türkiye'ye göç etmiştir.

Anadolu'ya son iki yüzyılda 6 milyon kişi göç etmiştir.


Bu saydığın ülkelerden kazanan üçlü yani en başarılı örnekler, (🇨🇦🇳🇿🇦🇺) İngiliz manda ülkeleri değil bizatihi İngiliz ülkeleridir ve İngiliz kraliçesinin şimdiki kralın mülküdür hali hazırda ve babasının yaptığı binada ayrı eve çıkan evlatları gibidir. Eğer eski manda ülkesi arıyorsan Mısır, Hindistan, Afganistan, Nijerya gibi ülkelere bakacaksın. Birbirini yiyorlar. Belini doğrultan tek işgal ülkesi Malezya idi onu da Çinli tüccarlar ve Hintli zanaatkarlar adam etti. Malezyalı tembel ve toprak sahibidir ve konumu sebebiyle ekmek yer. Unutmuşsun diye söyleyeyim. Ayrıca İrlanda bağımsız olmadan önce İngiliz işgali döneminde kıtlıktan nüfusunun yarısını kaybetti kalanın yarısı da ABD'ye göç etti. Bağımsızlık sonrasında da göç sürdü. 1990'lardan itibaren yazılım sektörüne yatırım yapmamış olsalardı şimdi bkunda oynuyordu İrlanda. Ha hemen ilave edelim İrlanda'nın devlet sistemi de İngiltere'ye göre değil Fransa'ya göre örnek alınarak dizayn edilmiştir. Yani İngilizlerin hiçbir şeyini örnek almadılar. Bu arada kürt sorunumuz yoktur kürtçü sorunumuz vardır ve İngiltere'nin girip çıktığı (halkı İngiliz olmayan)her ülkede sorunlar en üst seviyede devam etmektedir. Hindistan'da Keşmir, tamil, assam, maharaştra ve karnataka dahil tüm eyaletlerde ayrılıkçı hareketler vardır. Güney Afrika Cumhuriyetinde de sosyal adalet hâlâ sağlanmış değil hâlâ Beyazlar ülkenin kaymağını yiyor. Şimdi bu kadar yazdım, daha da yazardım ama yemeğe oturacağım... ayrıca düşük IQ sahibi olanlara fazla yorum yazmıyorum ama arada bu prensibi es geçtiğim oluyor, okuyanlar kusura bakmasın. Bir de Koray, senden beklediğimiz tek başına yardımsız tuvaletini yapabilmen ve düz, iki ayak üzerinde yürüyebilmen iken böyle dünya bilgisi ve coğrafya gerektiren meselelere girmek sana zulüm olmuyor mu canımın içi?

Abdülmecid'i Öldürüp Abdülaziz'i Tahta Geçirmeyi Amaçlayan Darbe Girişimi: Kuleli Olayı 

  
Tanzimat Dönemi'nin en önemli olaylarından biri Sultan Abdülmecid'i öldürüp yerine kardeşi Abdülaziz'i getirmeyi amaçlayan darbe girişimi Kuleli Vakası idi.
Abdülmecid & Abdülaziz
tanzimat döneminin ve ali paşa sadaretinin en önemli olaylarından biri de şüphesiz doğrudan abdülmecid’i (saltanatı 2 temmuz 1839 – 26 haziran 1861) hedef alan kuleli olayı’dır. tanzimat ve ıslahat ile beraber gelen yenilikler ve gayrimüslim haklarındaki düzenlemelere, kırım savaşı’nın getirdiği mali bunalıma, saray harcamalarının yüksekliğine, devletin beyoğlu sarraflarına varıncaya kadar borca batmasına ve alafranga hayata karşı olan tepkiler abdülmecid’e karşı bir takım muhalif seslerin çıkmasına yol açmıştı. bundan başka, istediği mevkiye getirilmeyen bir kısım asker ve bürokratın da bu durum karşısında muhalif bir konumda yer aldığı görülmekteydi. bunun sonucunda iş gizli bir cemiyet kurmaya kadar gitti. 1859 başlarında kurulan ve “fedailer” olarak anıldığı bilinen cemiyetin kurucusu ise musul süleymaniye sancağından bayezid medresesi müderrisi süleymaniyeli şeyh ahmet’tir. bu cemiyetin amacı “abdülmecid’i öldürerek yerine şehzade abdülaziz’i getirmek ve yeni bir hükümet kurarak devleti içinde bulunduğu durumdan kurtarmak” olarak belirtilmektedir.

bu gizli cemiyette kafkasya kökenli askeri erkandan bab-ı seraskeri dar-ı şura reisi hüseyin daim paşa, arnavut cafer-dem paşa, tophane müftüsü bekir efendi, imalat meclisi azasından binbaşı rasim efendi, tophane katiplerinden arif bey, fatih medresesi hocalarından nasuhi efendi, hazergradlı şeyh feyzullah efendi ile tophane müşirliğine mensup yaklaşık otuz kişi bulunmaktaydı. hatta tanzimat şairlerinden şinasi’nin de bu cemiyete üye olduğu bilinmektedir. gerçekleştireceği bir saltanat darbesi ile ülkenin kaderini değiştireceğine inanan cemiyet reisi ahmet efendi, ferik rütbesinde olduğu için nüfuz ve parasından yararlanmak amacıyla hüseyin daim paşa’yı da ikna etmiş ve onu başkan vekili yapmıştır. cemiyetin en faal üyesi ise genel sekreter konumunda bulunan tophane-i amire katiplerinden arif bey’dir. kendisi cemiyetin propagandasını yapmakta ve taraftar toplamaktadır. cemiyetin propaganda aracı olarak, en fazla, tanzimat yenilikleri ile gayrimüslim tebaanın haklarındaki düzenlemeleri topluma negatif olarak yansıtılmasını kullandığı görülür.

abdülmecid’e yönelik tasarlanan darbenin başarılı olması için askeri bir desteğe ihtiyacı vardı ve cemiyet bunun için cafer-dem paşa ve rasim paşa gibi emrinde pek çok asker bulunan önemli kumandanları ikna etmeyi başardı. hazergradlı şeyh feyzullah ve kütahyalı şeyh ismail gibi nüfuzlu kişiler de toplum desteğini kazanmak için kullanılıyordu. cemiyete üyelik, şeyh ahmet ile yapılan bir ahitname ile tamamlanmaktaydı. ahitnamede “süleymaniyeli şeyh ahmet ile aramdaki ahdi kabul ettim ve ben mücahit bir fedaiyim “ ibaresi geçmekteydi.

böyle bir yapıya sahip olan cemiyetin faaliyetleri ve amacı, mirliva hasan paşa tarafından hükümete ihbar edildi. kumanda ettiği birliklerden taraftar toplanması esnasında durumdan haberdar olan hasan paşa, arif bey tarafından cemiyete davet edilmişti. hasan paşa taraftar görünerek arif bey’den bilgi aldı ve durumu serasker rıza paşa’ya bildirdi. böylece cemiyet 14 eylül 1859 tarihinde kılıç ali paşa cami’sinde toplantı halinde iken suçüstü yakalandı. ihbarı yapan hasan paşa ferikliğe yükseltildi. yakalananlar da çengelköy’de kuleli kışlası’na konuldu. soruşturma ve yargılama burada yapıldığı için olay kuleli vakası olarak adlandırılmıştır. cemiyet üyelerin yargılanması için sadrazam mehmet emin ali paşa başkanlığında, şeyhülislam mehmet saadettin efendi, serasker rıza paşa, meclis- i ali tanzimat reisi mehmet paşa, meclis- i vala reisi yusuf kamil paşa ve dar-ı şura-yı askeri reisi mustafa zarif paşa’dan oluşan olağanüstü bir heyet oluşturulmuştur. mahkeme katibi de o zamanlar meclis- i vala katibi olan mithat efendi (daha sonra paşa) dir.

birinci derece suçlu bulunan şeyh ahmet efendi, ferik hüseyin daim paşa, cafer-dem paşa, arif bey ve binbaşı rasim bey idama mahkum edildi. diğerleri de sürgün, kürek, kalebent gibi cezalar aldılar. bu sırada idam cezaları abdülmecid tarafından henüz suikast eylemine geçmedikleri için müebbet kalebentliğe çevrildi. yalnız cafer-dem paşa’nın bab- ı seraskeri’deki sorgusundan sonra kuleli’ye getirilirken denize atlayarak idam ettiği belirtilir. diğer sanıklardan ordu hizmetine mensup olanlara da sürgün ve hapis cezaları verilmiştir. bir kısmı limni’ye bir kısmı da rodos’a sürülmüştür.

sorgulardan anlaşılacağı üzere ayaklanma başlayınca elçilere, patrikhaneye ve şehir halkına hitaben arif bey vasıtasıyla yazılan bildiriler dağıtılacak, cafer-dem paşa, arnavut askerlerle kontrolü sağlamaya çalışacak, imalat meclisi reisi rasim bey, fedai grubu ile telgraf tellerini keserek dışarı ile haberleşmeyi önleyecek, tophane müftüsü bekir efendi de gereken desteği sağlayacaktı. ferik hüseyin daim paşa ise 1859’da kafkasya’dan istanbul’a göç eden ve o sırada işsiz durumda olan çerkezleri kolaylıkla ikna ederek cemiyet saflarına katacaktı. cemiyet şeriat için çalıştığını ifade ederek ulema ve halkı da saflarına katmaya çalışacaktı.

1856 ıslahat fermanı ile gayrimüslimlerin haklarındaki düzenlemelerden rahatsız olanların başlattığı bu hareket gerçekleşemeden önlenmiş; ama daha sonra yeni osmanlılar ve jön türkler ortaya çıkan hareketlerde de kısmen etkili olmuştur. nitekim namık kemal de kuleli vakası’nı bir hürriyet hareketi olarak yorumlamıştır. olayı düzenleyenlerin vekiller heyetince gizlice muhakeme edilmesinin gülhane hatt-ı hümayunu’ndaki hukuki esaslara aykırı olduğunu ifade etmiştir.

Yakın Gelecekte Gürcistan İçin Büyük Sorun Teşkil Edebilecek Bir Olay: Rus Göçü 
  
Savaştan kaçan Rus vatandaşlarının oluşturduğu göç, Gürcistan'ı yok edecek mi? Bu soruya kişisel yorumlarla desteklenen bir yazıyla cevap arayalım.

gürcistan... şubat’ta başlayan rus akınının eylül’de arşa çıktığı, zaten kırılgan iç sosyal ve ekonomik dengesinin bozulmaya başladığı, yakında siyasi dengenin de bozulacağını görmek için kahin olmaya gerek olmayan ülke.
 
rusya kimsenin komşu olmak istemeyeceği bir ülke
bunun birinci sebebi imparatorluk hülyasından vazgeçmemesi. rus'un taktiği çok basit ve çok sıradan: bir yere rus doldur, onlar huzuru bozsun, sonra huzuru bozanları "korumak için" oraya gir. kazaklar boşuna korkmuyor, gürcistan'da bu görüldü ve baltık ülkeleri de aynı şekilde tehdit ediliyor.

ruslar eski fransızlar gibi, herkesin rusça bilmesi gerektiğini filan düşünüyorlar ama bu kadar değil. gittikleri yerde biz türkler gibi ortama karışmak yerine kendilerini olduğu gibi götürüyorlar. hadi yerele saygı yok, anladık. insana da saygı yok. gece üçte bağıra bağıra parti yapıp "yatıyoruz ananızı avradınızı s*keyim" dedirtiyor, sonra zaten sarhoş kafayla hır gür çıkarıyorlar. en komik ve önemli olansa şu: rus halkının "muhalifi" de nihayetinde rus. kaçtıkları rejimi arıyor ve bekliyorlar arkasında.

bu bilgilerle gürcistan'a döneyim
ülkede hatırı sayılır bir rus popülasyonu oluştu dedim. sokakta önceden bire beş rusça duyuluyorduysa şimdi bire bir oldu oran. paralılar avrupa'ya gitti, az paralılar türkiye'ye filan geldi, hepten boktan olanlar gürcistan veya ermenistan gibi yerlerde. nüfusu dört milyon kadar olan gürcistan'da bir milyon rus vardır şimdi - eksiği var da fazlası yok bu tahminin. ve gelen öyle geçici olarak filan gelmiyor ülkeye. arabasına atlıyor, alıyor itini, eşini, çocuğunu filan ve öyle geliyor.

bunun direkt sonucunun ne olduğu belli. ülkeyi boka sokacak olansa ikinci sonuç:

bir ülkede mobilizasyon, yani seferberlik ilan edilmişse görevden kaçan vatana ihanetten yargılanır. bunlar toplanır ve yargılanır, yasaya göre hapisle veya idamla cezalandırılır. rusya ise şimdi "kaçanlara" dokunmuyor. gürcistan sınırında bildiğin kilometrelik araç ve insan kuyruğu var. yani putin sözde mobilizasyon dedi ama özde böyle bir şey yok.

şu bilgiyi ekleyelim: zaten durumu olan şubat ve sonrasında ülkeyi peyderpey terk etti. şimdi "kaçanlar" putinci kesim. öncekiler de çok farklı değil ya, şimdikilerin tümü öyle. ve bunlar dazır dazır iki artı bir ülkeye gidiyor: gürcistan, türkiye ve kazakistan.


bunun sonucu ne olacak?
bana göre putin 2008'de bitiremediği işi bitirmeye bakıyor. gürcistan'a savaştan kaçan, savaşmak istemeyen değil gelecekte "korunması gereken" ruslar geliyor. bunlar bizim afganlar gibi: aralarında kadın yok şimdi. çocuk yok. eli silah tutacak genç erkekler bunlar.

2008 Güney Osetya Savaşı: Ağustos 2008 tarihinde Güney Osetya - Rusya - Gürcistan ve son olarak Abhazya'nın katılımı ile gerçekleşen, gerilim ve çatışmalarla başlayan savaştır.
daha da güzeli: hadi iki aylık paraları var diyelim. sonra? ceplerindeki para bitecek. gürcistan göt kadar yer, kendi halkını doyuramıyor daha. özellikle şehirlerde kiralar bok gibi arttı ve oteller doluyor. peki, otele para veremeyince ne olacak? yemek yemesi lazım bunların. bir senede %20'den fazla artan nüfusa yemek mi dayanır?

ülkede ruslar aleyhine konuşmalar çoktan başladı. sokakta tartışmalar dolu. "savaştan kaçan mazlumlar" ülkeyi rusya'ya şikayet etmeye başladılar bile.


yarın bu göçmenlerin parası bitince ne olacak?
klasik. suç artacak, failler de belli. sonra ruslara karşı hareketler olacak. bu "kaçan" mazlumları korumak için de putin artık hükumet mi değiştirir askeriyle girip yoksa direkt ilhak mı eder, o da kendi seçimi.

bu arada, bu putin'le alakalı bir şey değil. rusya bu işi devlet siyaseti olarak görüyor. yani putin gitse de rusya'nın davranışı değişmeyecek.

gürcistan, ukrayna sonrası (tekrar) birinci mesele olacak. osetya referandumu için "az durun, şu işi bitirelim sizle sonra ilgileneceğiz" dedi adamlar. o da bahanesi olur artık. osetler referandum yapar, gürcistan tanımaz (de facto durum bu zaten), sonra tiflis'te ruslara eziyet ediliyor olur ve bu sefer tiflis'in kapısında durmak yerine içine girip bir ayastefanos anıtı da buraya dikerler.

ukrayna nüfusu 40 milyon civarı, oradaki "başarısızlık" biraz da nüfus yüzünden. gürcistan ise 1.5 milyonu tiflis'te, kalanı köylere filan dağılmış 4 milyon nüfusa belki sahip. kimse bilmiyor, devlet bile bilmiyor nüfusu. anlayın. yani bunların direnme şansı da yok. ancak ellerine atom bombası verecekler, gürcüler de onu atacak da ülkeyi koruyacak. en baba silahları da versen eti budu belli yani, bir bok olamaz. zaten osetya üstünden doğudan, abhazya üstünden de batıdan girecek ruslar. bitecek gidecek.

bir ülkenin yok oluşunu izliyoruz gibime geliyor. göreceğiz.

ekleme: milyon deyip abarttım resmen diye düşündüm de tiflis, kutaisi ve batum'da adım başı rus var. yine de yarısı demek daha doğru şu anda sınırda olanlarla beraber.

Rusya-Ukrayna Savaşı İçin Belirleyici Konumdaki Protokol: Minsk Anlaşması
Kağıt üzerinde de olsa aslında Minsk Anlaşması'nın (Minsk Protokolü) 2014'ten beri iki ülkenin ilişkilerini düzenlemesi gerekiyordu ancak pek de öyle olmadı. Neyin nesiymiş, bir öğrenelim.
Göç

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları