deneme 160
Yirmisekiz Mehmet Çelebi'nin Fransa'da opera ile tanışması;
"Paris şehrine mahsus bir oyun var imiş. Opâre derler imiş. Acaip san'atler gösterirmiş. Ol şehre mahsus imiş. Şehrin kibarları varırlar, vasi dahi ekseriya varır, kral bile ara sıra gelir imiş."
Avrupa Nasıl Oldu da Dünyanın En Gelişmiş Medeniyetlerinden Biri Haline Geldi?
Avrupa medeniyeti, günümüzde belki de tüm dünyanın en gelişmiş uygarlıklarından biri. Her kültürden insan için ilgi çekici bir merak unsuru olan bu medeniyetin gelişimini Sözlük yazarı "iwillshowyouwhatitmeans" akıcı bir şekilde özetlemiş.
avrupa'nın dünyanın efendisi olmasının nedenleri, çok karmaşık ve içiçe geçmiş nedenlerin ortaya çıkardığı bir durumdur. batı avrupa bir bütün olarak, 15.yy'a kadar dünyanın geri kalan uygarlık merkezlerinden gerek ekonomik gerekse sosyal yönden çok farklı değildi. 15.yy'a kadar gelişkin uygarlık merkezleri akdeniz havzası ve mezopotamya ile çin ve hindistandı(sayarsak aztek ve inkaları da sayalım ama onlar çok çok izoleydiler ve dünyanın geri kalanında bir etkileri yoktu). bu merkezlerin ortak özelliği ılıman iklimde bulunmaları, topraklarının tarıma çok elverişli olması ile deniz ticaretine imkan verecek limanları olmasıydı.
amerika'nın keşfi, avrupa'nın dünya siyasetinde ön plana çıkışında önemli rol oynasa da, 15yy'ın büküm noktası olmasının belirleyici nedeni değildir. asıl nedenleri, daniel deudney'nin ortaya koyduğu şekliyle sıralayalım:
1) coğrafi konum: jepolitik teoride, asıl uygarlığın çıktığı yer olarak kabul edilen avrasya'ya göre batı avrupa'nın konumu, oradaki diğer uygarlıklarla etkileşimi hem çok kolay hem de çok ucuz kılacak denli iyiydi. hem karasal hem de akdeniz havzasıyla denizden ulaşım oldukça kolaydı ve bu diğer uygarlıklardan teknolojik ve yeni ortaya çıkan hastalıkların yayılması açısından geri kalmamasını sağlıyordu. kara veba salgını ve barutun avrupa'ya gelmesi feodal sistemi yıkıp insanların, kapitalist burjuvazinin gelişmesine olanak sağlayan şehirlere akmasına ve merkezi devletlerin gelişmesine neden oldu. ayrıca gene coğrafi konumu ve sık orman örtüsü, o dönem tüm avrasya'yı kasıp kavuran moğol istilasından korunmuş tek kara parçası olmasını sağladı.

tüm bunlar avrasya'dan izole olan amerika ve okyanusya kıtalarındaki az gelişmişliği açıklar. oradaki aztek ve inka uygarlıkları her ne kadar gelişmiş bir siyasi yapılanmaya ulaşmışlarsa da, avrasya'da gelişmiş teknolojiden ve de salgın hastalıklardan izole kaldıkları için, avrupalılar 15.yy'da amerika'ya ulaştığı zaman, onlara karşı koyma kapasiteleri olmamıştır.
2) denizlere bağlantısı: erken dönem avrupa kapitalizminin ekseninde geliştiği ticaret deniz yollarıyla birebir ilişkiliydi. avrupa'nın kıyı/arazi oranı, girintili çıkıntılı yapısı, yarımadaları, adaları vesairesiyle çok fazla olduğundan, kıtanın içlerinde yaşayan insanların dahi denize bağlantı yolu çok uzak olmuyordu. bunun yanında kıtanın içlerine kadar ulaşan ve şelalesiz, girdapsız, sakin ve debisi yüksek nehirleriyle kıta içlerinden deniz kıyılarına ve oralardan da başka diyarlara ulaşım ve ticaret, dünyanın başka yerlerine kıyasla inanılmaz kolay ve ucuzdu. önce italyan kent devletleri ve hansa birligi, ardından da 15.yy'la birlikte okyanus aşırı ticaretin gelimesiyle ingiltere, hollanda, fransa, ispanya ve portekiz'in gelişmesi bu şekilde açıklanabilir.
diğer yerlerin kıyı/arazi oranının düşüklüğü ile özellikle afrika'daki bol şelaleli, kanyonlu, bataklıklı ve girdaplı akarsuların ticarete elverişsizliği ve buralarda bol miktarda yırtıcı hayvanın yaşaması gibi olumsuzluklar, avrupa'yı öne çıkaran etkenlerdir.

3) iklim: avrupa ılıman kuşakta oluşu ve çok değişik iklimsel özellikleri (dağ, step, orman, okyanus, akdeniz) barındırması nedeniyle her türlü tarıma dayalı ticari ürünü üretebilmesi, bu gibi ürün kalemlerinde hem başkalarına muhtaç olmamasına hem de bu geniş çeşitlilikteki ürünleri başkalarına pazarlayabilmesine olanak tanımıştır.
ılıman iklimin bir başka özelliği de kış mevsimlerinin bulunmasıdır. bu mevsimler ılıman bölge insanını iklimsel zorluklarla başa çıkma, planlama ve biriktirme (yiyecek, malzeme) özellikleri aşılamıştır. ayrıca kışlar hastalık taşıyan zararlı parazitlerin her yıl ölmesine neden olmaktadır. böylece süreğen bir hastalık döngüsüyle iyice coşan ve yaşamı yer yer sürdürülmesi imkansız hale getiren salgın hastalıkların yayılımı önemli şekilde yavaşlar, hatta kaybolur.
iklimsel çeşitliliği çin, hindistan veya ortadoğu'da bulamayız. tropik bölgelerdeyse (afrika, güney asya) yiyeceğin sürekli ve bol olarak bulunması, sıcak ve nemli olması oralarda yaşayan insanların biriktirme, barınma, giyinme vs gibi sorunlarını önemli ölçülerde hafifletmiştir.

aynı şekilde gene tropik bölgelerdeki hastalıklar insanların yaşam sürelerini ve kalitelerini etkilemiş, gelişmelerine engel olmuştur (bkz: hastalık perdesi). yine benzer şekilde sıcak ve nemli havanın insan fizyolojisinde "mayıştırıcı" etkisi olduğunu ve sıcak bölge insanlarının (bizden mi bahsediyor yoksa?) daha tembel ve sakin oldukları iddiaları ortaya atılmıştır.
4) avrupa'nın parçalı topografisi: bol dağlı, ormanlı, geniş nehirlerle bezeli avrupa'nın coğrafyası, bu coğrafya üzerinde ulaşımı zorlaştırdığı için, geniş arazilere hükmedebilen tek parça politik birimlerin doğmasını engellemiştir. oluşan daha ufak birimler, yakınlıkları dolayısıyla sürekli olarak etkileşim ve rekabet içerisindedir, dolayısıyla bir izole kalma durumundan söz edilemez ama bu tip bir topografi, bağımsız birimlerin kolayca ele geçirilmesini de zorlaştırmıştır. gerçekten de, bugün bile dünya siyasi haritasında en küçük parçalı politik birimlerin(ülkelerin) avrupa'da kümelenmiş olduğu kolayca farkedilebilir. aynı şekilde en fazla ulus ve en fazla çeşitlilik gösteren diller de gene avrupa kıtasında bulunmaktadır.
coğrafyanın sonucu olarak doğmuş bu "etkileşimli çoğulcu devlet sistemi" özel mülkiyet ve kapitalizm kavramlarının doğmasına yol açmıştır zira birikmiş sermaye ve nitelikli işgücünün, eğer bulunduğu devlette rahatı kaçarsa, hemen bir yandaki ülkeye kaçabilmesi çok kolaydır, bu da devletleri mutlakiyetçi bir anlayıştan daha liberal bir politika izlemeye zorlamış, bu da demokrasiyi doğurmuştur.
aynı şekilde böyle bir yapı zayıf kalanın anında yandaki devlet tarafından ezilmesi durumunu getirmiş ve bu nedenle ölümüne bir rakabetçi anlayışı yaratmıştır. bu durum teknolojik gelişmleri kamçılamak yanında avrupa'nın kurumsal yapısının gelişmesini de tetiklemiştir.
geniş düzlüklerin yer aldığı asya steplerinde, ortadoğu'da, çin'de veya hindistan'da aynı tip bir politik parçalanmışlıktan söz edilemez.
IV. Haçlı Seferi ve Konstantinopolis’in Sarılamayan Yaraları
Byzantion, Konstantinopolis, Konstantiniyye, İslâmbol, İstanbul… Ne derseniz diyin, ne kadar adını değiştirirseniz değiştirin bu kentin geçmişte tanıklık ettiği şeyler göz ardı edilemeyecek kadar büyük zararlara yol açmıştır. Bugün, hepimizin ortaokul ve liselerde öğrendiği dogmatik tarih bilgilerini biraz kıracağız; işin aslına inerek IV. Haçlı Seferleri’nin Konstantinopolis kentinde nelere mâl olduğunu tartışacağız.
Öncelikle Haçlı Seferleri’nin gelişiminden başlamanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Bana kalırsa, Bizans ile bağdaştırılan bir “Haçlı Seferleri” anlayışı kırılması gereken bir olgudur. Çünkü Doğu Roma ile Batı’daki Roma devleti arasında dinsel kabullerin yanı sıra politik girişimler de her zaman bir anlaşmazlık konusu olmuştur. Bu durum da iki ayrı toplum arasında birçok farklı sosyolojik sonuçlar yaratmıştır; hayat koşulları, felsefi bakış açıları gibi. Üstelik Haçlı Seferleri, Bizans tarafından hiçbir zaman benimsenmemiştir, ki bu konudaki yaklaşımları birazdan IV. Haçlı Seferleri’nden bahsederken doğruluğunu kanıtlayacak.
Haçlı Seferleri kaynağını Müslümanlar’ın dünya üzerinde etkinliğini arttırdığı dönemlerden alır. Kudüs’ü ele geçirmeye yaklaşan amaçların doğrultusunda Latinler yavaştan kıpırdanmaya başlar ve bu da Haçlı Seferleri’nin habercisi olur.
I. ve II. Haçlı Seferleri belirtilen amaçlara hizmet eder; öncelik yalnızca Müslümanlar’ı alt etmektedir başlangıçta. Fakat III. Haçlı Seferleri ile aslında Latinler, bir taşla iki kuş vurabileceklerini fark ederler. Bilinen dünyanın en zengin, en göz alıcı, en gelişmiş kenti olan Konstantinopolis’e karşı kin dolmuştur Latinler; yükselen bir Roma İmparatorluğu’nun kendi imparatorlukları, yükselen bir Roma kentinin de kendi Roma kenti olmalarını istemişlerdir. Biraz hırs seziyoruz.
Yüzyıllar öncesine dayanan iki Roma devleti arasındaki siyasi çekişmelerin vereceği zararların yaklaştığını seziyoruz yavaş yavaş.
Dönemin imparatoru Alexios Komnenos’un temel hedefi, Konstantinopolis üzerinden ilerleyen haçlıların yol hattında kente ve imparatorluğa zarar vermemelerini sağlamaktır. Haçlılar, en önemli Bizans din merkezlerinden biri olan Antakya’yı Müslüman kuvvetlerin elinden almışlardır. Fakat burada asıl felaketin fragmanı yayınlanır aslına bakarsanız, bir Bizans kenti olan Antakya asıl ülkesine iade edilmemiştir. Haçlı Seferleri’nin gerçekleşmesi sırasında Bizans’ın en önemli şartıdır bu ; Bizans toprakları Müslümanlar’ın elinden alındığı anda Bizans’a iadesi sağlanacaktır fakat iş Latinlere düşünce, pek de öyle gelişmemiştir olaylar.
Böylece Haçlıların asıl emelleri anlaşılmıştır kısacası. Sonrası, felaket.
Tabii ki sonrası. Antakya’nın iki arada bir derede kalmışlığından daha da sonrası. 1204.
I. Haçlı Seferi ile ilgili bilgileri doğrudan bizlere ileten Türkçe’ye kazandırılmış iki önemli kaynak vardır. Bunlardan birisi Robert De Clari adındaki bir Fransız askerin anılarıdır, diğeri ise Geoffroi De Villehardouin ile Henri De Valenciennes’in tuttuğu IV. Haçlı Seferi Kronikleri’dir.
Robert de Clari üzerinden konuşacağız bugün.
Haçlılar, İtalya topraklarından çıkıp da Kudüs’e ilerleyecek yeterli kaynağa ve bütçeye sahip değiller o dönemde. Bu nedenle de İtalyan kentlerinden yardım istemişlerdir; Pisa ve Cenova. Bu kent devletler ise 87 bin Mark ile elde edilen yağma malların yarısını istemişlerdir. Bunu ödemekte sorun yaşayan Haçlılar, Venedikliler tarafından hoşgörü ile karşılanmışlardır ve geri kalan meblayı zapt edilen ilk yerde vermeleri şartıyla yardım edeceklerini belirtmişlerdir.
Suriye ya da İskenderiye’ye ulaşmak için yine de yeterli erzak ve bütçeye sahip olmayan Haçlı ordusu başlangıçta Yunanistan’dan kaynaklarını sağlamak istemiştir. Fakat önemli bir rütbeye sahip olan haçlı Marki’nin kentten intikam isteği sonucunda orduyu yönlendirmesiyle Konstantinopolis’te yaşanan taht kavgasından yararlanmak için yola koyulmuşlardır. Aleksios III. Angelos tahta geçme amacındadır, bu nedenle de iki yüz bin mark, filonun bir yıllık masrafı, mukaddes topraklar olan Kudüs’ün bakımını üstleneceği on bin askeri vaad etmiştir ve filo Konstantinopolis’e doğru yola koyulmuştur. Elbette fikir ayrışmaları oldukça çok yaşanmıştır burada.
Robert de Clari’nin eserinde beni içten oldukça yaralayan bir ifade vardı.
Eugène Delacroix – 1840, Musée Du Louvre
“Haçlılar, gemileri öyle süsleyip püslediler ki, seyrine doyum olmuyordu. Konstantinopolis halkının böyle güzel bir filoyu görünce parmağı ağzında kaldı. Bu harikayı seyretmek için surların, evlerin üstüne çıkmışlardı. Filodakiler ise hem enine hem boyuna kocaman olan şehrin azametine bakıp şaşkına döndüler.”
O an iki ayrı duygu karşı karşıyaydı; İyi ile kötü, aşk ile nefret, hayranlık ile tiksinti, ya da ne derseniz deyin. Birbiriyle iç içe geçmiş, birbiri ile eşit güçte fakat birbirinden bir o kadar da farklı iki güç. Bir taraf birazdan olacaklardan o kadar emin, kin oldu ve hırslı iken diğer tarafın birazdan gerçekleşecek faciadan bir haberi bile olmadan, hayranlıkla bu gösteriyi izlerken… Bu sahneyi gözümde canlandırmak beni derinden yaralamıştı.
“İyi savaş yoktur, kazanılmış ve kaybedilmiş savaş vardır.” Diye bir söz duymuştum. Ne demek istediklerini yeni anlıyorum.
Venedikliler gemilerinde hazırladıkları merdiven ve köprülerle şehir surlarının üzerine çıkmışlar, kentin içine ok ve taş yağdırmışlar ve şiddetli bir saldırı ile Konstantinopolis’i alevler içinde bırakmışlar. Onca can, onca tarih, onca uğraş yalnızca birkaç saat içinde yok olmuş, yalnızca küller…
Jacopo Robusti Tintoretto – The Capture of Constantinople, Ducal Palace, Venice.
Bu büyük yıkımın ardından skor Haçlılar 1 – 0 Konstantinopolis olmuş. O dönemdeki tarihi yarımadaya yerleşen haçlılardan kaçan Bizans insanları Galata ve çevresine yerleşmişler. “Şehirde kalamadılar” ibaresine bakılırsa Galata ve çevresi pek de şehrin sınırlarına girmiyormuş anlaşılan.
Kentin bu denli yağmalanması dahi Haçlılar için yeterli olmamış. Sözlerini tutmayıp Haçlılar’ı geçiştiren yeni imparator Aleksios III. Angelos nedeniyle Haçlılar Konstantinopolis’i işgale başlamış ve Aleksios III. Angelos ile emperyal ailesi kentten kaçmak zorunda kalmış.
Haçlılar tarafından bazı kilise ve manastırlara el konulmuş fakat kent o kadar metruk, o kadar döküntü bir hale dönüşmüş ki… Birçok eser çalınarak Venedik’e götürülmüş, zarar gören imarlı alan kaderine terk edilmiş, kamusal yapıların kullanılmayanları bakımsızlıktan çökmüştür.
1261’e dek İznik, Trabzon, Mistra ve Epiros gibi yerlerde despotluklar halinde yaşayan Bizans; 1261 yılında bir sefere giden Paleologos Hanedanı üyelerinin Konstantinopolis’in bakımsız, yıkık dökük ve yaraları sarılmamış halde olduğunu görünce kenti yeniden almak için harekete geçmesine dek başkentsiz kalmıştır.
Başkente verilen zarar, tahribat bir iki yapıyla ya da eserle tanımlanabilecek kadar kısıtlı değildir. Fakta bunlardan en çok öne çıkanı ise orijinalleri müzede yer alan ve bugün St. Marcus Katedrali’nin girişinde replikaları bulunan dört at heykelidir.
Kentin imarlı çevresi ise çok büyük tahribata uğramıştır ve bu tahribatın yol açtığı yaralar da 1261’de kentin geri alınışına dek sarılmamıştır. Kayıplar ise oldukça fazladır; dönem kaynaklarına bakılırsa 1000’den fazla mimari eserin neredeyse yarısı yok olmuştur.
Fakat, şu kabul edilmelidir ki 1261’de geri alınan Konstantinopolis, 1204’te alevler içinde bırakılan Konstantinopolis öncesindeki kent gibi değildir. Hepimiz Bizans’ın 1453’te bittiğini biliriz fakat Doğu Roma İmparatorluğu 1453’te ölmeden önce 1204’te kör ve dilsiz bırakılmıştır.
Robin Sharma”yı birçok kişi“Ferrarisini Satan Bilge”kitabıyla tanıyor.Sharma;iyi bir avukatken mesleğini bırakıp yazarlığa geçişiyle ilgili olarak ilhamı Konfüçyus'ün şu sözü;
”İki tavşanı birden kovalayan hiçbirini yakalayamaz”
Oysa biz birçok şeyi bir arada yapmaya çalışıyoruz.
+Bir zamanlar İsviçreli paralı askerler saray muhafızı olarak tercih edilirdi. Örneğin 18nci yüzyıl ilk yarısı Fransa kralı ve sarayını İsviçreli muhafızlar korudu
Fransızlar da Guyana'yı kullanıyorlar. Yakıt tasarrufu ve başarılı bir fırlatma için Ekvator'a en yakın hava üssünü kullanmak her zaman daha tercih edilesidir. Dünya'nın kutuplardan basık olmasından ötürü, Ekvator'da yerçekimi daha zayıf.
Tekstilde güçlü olmamızın sebebi cheap labour. .
Bunları Sondakika diye vermesi gereken kanallar altyazı bile geçmiyor
Fransızcada “Damnant quod non intelligunt” diye bir cümle var. “Anlamadıkları şeyi suçlarlar” manasına geliyor. Bunun hakkında sayfalarca yazmak isterdim ama Peyami Safa iki cümleye sığdırmış: “Suçlamak, anlamaktan daha kolaydır. Çünkü anlarsan değişmen gerekir.”
Kürt çocuklarını Seyit Riza gibi toprak ağası feodalistlerin, Şeyh Said gibi gerici tarikat şeyhlerinin tasallutundan kurtaran Cumhuriyet...çok yaşa
İl sayısı yeniden coğrafya ve nüfus oranına göre tespit edilmelidir.Şu anki sistem yeterli değildir.Yalova da il dir.Konya ve Sivas da.Bazı ilçeler kendi iline 100 km den daha uzak ama komşu ile 25-30 km.Bu konuda yeniden halkında düşünleri alınarak yeni bir uygulama yapılmalıdır
G7
Dünya'nın ekonomisi en büyük yedi ülkesinin bulunduğu uluslararası organizasyon
G7 (Group of Seven), yedi ülkenin arasında uluslararası bir birliktir. Grup Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, İtalya, Fransa, Japonya ve Kanada olmak üzere yedi ülkeden oluşmakta olup Avrupa Birliği de G7 içinde temsil edilmektedir. Üye ülkeler net küresel zenginliğin %64'ünü (263 trilyon $) oluşturmaktadırlar.[1]
G7 ve Avrupa Birliği
Almanya (2022 dönem başkanı)
Şansölye Olaf Scholz
ABD
Başkan Joe Biden
Birleşik Krallık
Başbakan Rishi Sunak
Fransa
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron
İtalya
Başbakan Mario Draghi
Japonya
Başbakan Fumio Kishida
Kanada
Başbakan Justin Trudeau
Avrupa Birliği
Konsey Başkanı Charles Michel
Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen
Çalışmaları
Değiştir
1975'ten bu yana, grup ekonomik politikaları görüşmek üzere yıllık olarak zirve görüşmelerinde toplanmaktadır; 1987'den beri, G7 Maliye Bakanları bağımsız toplantılarda yılda en az iki ile dört kez toplandılar.[2]
1996 yılında, G7; 42 Yüksek Borçlu Fakir Ülkeler (İngilizce: heavily indebted poor countries - HIPC) için bir girişim başlattı.[3]
1997 yılında G7, Çernobil'de bulunan reaktörün erimesini engelleme çabalarına 300 milyon dolar verdi.[4]
1999'da G7, 1999'da daha önce oluşturulmuş Finansal İstikrar Forumu ile ve büyük sanayi ve gelişmekte olan pazar ülkeler arasındaki diyalogu teşvik etmek için "zirveyi takiben oluşturulan G-20" ile daha önce kurulan Finansal İstikrar Forumu aracılığıyla "uluslararası para sisteminin yönetilmesine" daha doğrudan katılmaya karar verdi.[5] G7 ayrıca, HIPC'nin iki taraflı borcunun %90'ını ve toplam 100 milyar dolarlık çok taraflı borcu iptal etme planlarını açıkladı. 2005 yılında G7 "duruma göre" müzakere edilecek "%100'e kadar" borç indirimlerini açıkladı.[6]
2008'de G7, Amerika Birleşik Devletleri'nin Washington eyaletinde iki kez bir araya geldi[7] ve Şubat 2009'da Roma'da[8][9] 2007-2008 küresel mali krizleri tartışmak üzere, Maliye bakanlarında oluşan grup, krizi sona erdirmek için "gerekli bütün adımları" atma sözü verdi.[10]
2 Mart 2014'te G7, "Rusya'nın Ukrayna'nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü ihlal etmesini kınadı.[11] G7, "Politika tavsiyesi ve finansmanı yoluyla, ihtiyaç duyulan reformlara şart koşan Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) Ukrayna'nın ekonomisine acilen ve en iyi şekilde yardım için en iyi hazırlanan kurum olduğunu belirtti ve G7’nin “Ukrayna’ya makroekonomik, düzenleyici ve yolsuzlukla mücadele konusundaki zorlukları ele almak için hızlı teknik yardımları seferber etmeye kararlı” olduğunu belirtti.[11] 24 Mart 2014'te, G7; Rusya Federasyonu’nun, Kırım’ı ilhakını resmi ilânına, Hollanda'nın Lahey şehrindeki Catshuis’de Hollanda Başbakanlık resmi ikametgâhında acil bir toplantı düzenledi. Bu yer, tüm G7 liderleri, Hollanda'nın ev sahipliği yaptığı 2014 Nükleer Güvenlik Zirvesine katılmak üzere hazır orada bulunduklarından seçildi. Bu zirve, G7 ülkesi olmayan bir ülkede gerçekleşen ve ev sahibi ülke liderinin zirveye katılmadığı ilk toplantıdır.[12] 4 Haziran 2014'te Brüksel’deki G7 zirvesindeki liderler Moskova’yı, Ukrayna’nın egemenliğini “sürekli ihlal ettiği” için ortak açıklamasında kınadılar ve Rusya’ya daha fazla yaptırım yapmaya hazır olduklarını belirtti. Bu toplantı, Rusya’nın Mart ayında Kırım’ı ilhakının ardından G8’den çıkarılmasından bu yana yapılan ilk toplantı oldu.[13]
Yıllık G7 liderleri zirvesine hükûmet başkanları katılır.[14] G7 başkanlığını yürüten üye ülke, yılın zirvesini düzenlemek ve ev sahipliğinden sorumludur. Yıllık seri zirveler, zirveler için ev sahibi ülke dizisinin zaman içinde ve serilerde tekrar ettiği gibi, tartışmalı bir şekilde farklı kronolojik olarak ayrıştırılabilir.[15] Genellikle her ülke her 7 yılda bir zirveye ev sahipliği yapar.
Yorumlar
Yorum Gönder