deneme 164
En iyi vaiz yürek,
En iyi öğretmen zaman,
En iyi kitap Dünya,
En iyi arkadaş Tanrı
Birçok iktisatçının belirttiği üzere Türkiye'de bir ekonomik kriz yok, yoğun bir servet transferi var.
Döviz yükseliyor, faizler yükseliyor, iç tüketim baskılanıp ihracat teşvik ediliyor. Birçok temel ihtiyaç ürün ve hizmetinin fiyatı artıyor ama asgari ücret zammıyla, sosyal yardımlarla bu artışlar sübvanse ediliyor. Alt gelir grubu ve taşrada yaşayanlar açısından yaşam standartlarında ciddi bir değişiklik hissedilmiyor. Hatta kamu çalışanıysanız pahalı büyükşehirler haricinde epey bir iyileşme söz konusu.
Üst gelir grupları, büyük sermaye sahipleri ve tüccar ise zenginliğine zenginlik katıyor. Hele ki faizler enflasyonun altında olduğu için, büyük miktarda banka kredisi vb. kullanabilenler oturdukları yerden, tek bir kredi sözleşmesine imza atarak servetlerine servet kattılar. Dövizi olanlar yaşadıkça yaşadı. Döviz kazanan zenginler kârlarını katladıkça katladı.
Kim yoksullaştı? Çok temel ihtiyaçlar dışında lüksleri (!) olan ve ücretli çalışanlar, beyaz yakalılar, alt-orta gelir grupları, pahalı büyükşehirlerde yaşayıp eğitimle sınıf-statü atlamaya çalışanlar: haftada bir eşiyle dostuyla güzel bir yemeğe çıkanlar, yazın güneye tatile gitmek isteyenler, biraz para biriktirip yılda 1-2 yurtdışına gitmek isteyenler, orta düzey ve üzerinde telefon, bilgisayar, müzik enstrümanı alanlar, motor-araba almak isteyen bordrolular, sinema-konser-tiyatro-festival sevenler, eğitim-sertifika-hobi meraklıları...
Özetle yaşanan ekonomik dönüşüm orta veya ortaya yakın gelir gruplarını asgari ücrete indiriyor, sadece temel ihtiyaçlarla ve kişisel gelişim/zevklerden vazgeçerek yaşamaya zorluyor, eğitimle sınıf atlama umudunu ortadan kaldırıyor, ev-araba sahibi olma beklentisi olan şehirlilerin bu ihtimalini sıfırlıyor.
Alt gelir grupları ve bordrolu çalışmaya bağımlılığı az olan kesimler (taşrada-köyde yaşayanlar) standartlarını sürdürüyor, hatta yer yer iyileşiyor. En zenginler daha da zenginleşiyor. Kentlerde yaşayan ara gruplar iyice mülksüzleşiyor. Ekonomi büyüyor, sadece bizim gibilerin pastadan aldığı pay küçülüyor. Güvencesiz ve geleceksiz hâle geliyoruz. Kriz yok, para el değiştiriyor.
Bu servet transferi iktidar açısından sorunsuz gerçekleşmiyor tabii. AKP'nin oyları 35'e geriliyor, büyükşehirlerde, önemli kent merkezlerinde oy kaybediyor. Ama iktidarı kaybedecek kadar değil... Saydığım nedenlerle çevrede gücünü koruyor. Kültürel faktörler ve propaganda gücü sayesinde oy kayışını dengeliyor.
1789 Yılında Tahta Çıkan III.Selim, Nizam-ı Cedit adı verilen askeri alanda ıslahata gitmek istemiştir. Sebebi ise o dönemde;
Yeniçeriler'in disiplinsizliği ve ocak devlet içindir anlayışı yerinde devlet ocak içindir anlayışını benimsemişlerdir.Sizde hatırlayacaksınız ki Yeniçeriler'in işi sadece askerlik olması gerekiyordu.Yeniçeriler bu dönemde başka mesleklerde icra ediyorlardı.Savaş olmadığından ganimet elde edilmediğinden ocakta dağınıklık ve disiplinsizlik söz konusuydu.Halktan zorla vergi toplamak, devlet adamlarını işlerine ters geldiği durumda infaz etmek, ve hazineden sürekli altın talep etmek ve almaları o dönem için büyük bir eziyetti.
1450-1570 Yıllarına baktığımızda Yeniçeriler korkulan asker birimleri arasındaydı.Halka bağlılığı ve kaybedecek bir şeyi olmayan asker kitlesi olarak devlete büyük ganimetler kazandırmışlardır.
Lakin bu dönemde yeniçerilerin sayısı oldukça fazla olmasına rağmen savaşlarda hiç bir şekilde başarı sağlayamıyorlardı.Çünkü gerçek yeniçeriler 1658 yılında ocağa isteyenin girmesi maddesinden sonra son bulmuştu.İsmin görkemini haketmeseler de bir süre ekmeğini yemişlerdir.
Nizam-ı Cedit ordusunu kurmak istemesindeki en büyük neden o zaman için yeniçerileri ıslahat etmek yada kaldırmak mümkün olmadığından batı tarzındaki bu orduyu kurmaya karar vermişti.
Orduya hazineden özel bütçe hazırlayan Selim, Aynı zamanda avrupadan getirdiği komutanlar aracığı ile eğitim almalarını sağlamıştır.
Yeniçeriler hazine payın başka ordu için harcandığını duyduklarında Bu selimin sonu olmuştu...
III.Selim'i tahttan indirerek öldürmüşlerdir.Bu isyanın adı da Kabakçı Mustafa isyanıdır.
Selim öldürüldükten sonra IV. Mustafa’yı Padişah ilan ettiler.
İsyan sonrasında reformcu devlet adamlarının bir kısmı öldürülmüş, bazıları görevlerinden uzaklaştırılmış,
bir bölümü de Tuna Cephesi Komutanı ve Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa’ya sığınmıştı. Alemdar Mustafa Paşa, Nizam-ı Cedit’i açıktan destekleyen ve batılılaşma yanlısı tavırlarıyla bilinen bir devlet adamıydı.
Ayaklanmayı haber aldıktan sonra kuvvetleriyle birlikte İstanbul’a gelen ve bir süre sonra duruma hâkim olmayı başaran Alemdar, III. Selim’in öldürülmesine engel olamamış ancak Şehzade Mahmut’u kurtararak bir müddet sonra IV. Mustafa’nın yerine tahta çıkmasını sağlamayı başarmıştı.
II. Mahmut tahta geçtikten sonra Alemdar Mustafa Paşa da sadrazam oldu.
II. Mahmut Yeniçerileri 1821 yunan ayaklanmasında göstermiş oldukları başarısızlıktan sonra ücret talep etmeleri, savaşmadan meydanları terketmeleri ve buna karşın hazineden pay talep etmeleri bardağı taşıran son damla olmuştur.Babasının ölümünün de sebebi olan yeniçerileri kaldırma kararı iyice kesinleşmişti.Bunun deniyen tüm padişahların ölmesi durumun ne kadar kritik olduğunu açıkca ortaya koymaktadır.
Sultan II. Mahmud Yeniçeri ocağına karşı birtakım tedbirler almaya başladı. Yeniçerilerin, Avrupa orduları gibi eğitilmeleri gerektiğini düşünüyordu, bu amaçla "eşkinci" adlı yeni bir askeri örgüt kurulmasını emretti. Bu yeni eğitimi istemeyen Yeniçeriler, At meydanında toplanarak gösteri yaparak ayaklandılar. Babıali’ye saldırarak altı bin kese para aldılar.
Sadrazam Selim Paşa, vezirleri, din adamlarını, humbaracı, lağımcı, topçu ve donanma mürettebatını topladı; sancağı çıkartarak ocakla savaşılacağını bildirdi. Devlet memurları İstanbul sokaklarında dolaşarak halkı sancak altında toplamaya başladı. Bunun üzerine Yeniçeri tellaları, ocakseverleri ayaklanmaları için uyardı. Hazırlıklarını tamamlayan sadrazam, Sultan Ahmed Camii’ni karargah yaparak halka silah dağıttı. Beyazıt ve Divanyolu’nu tutan yeniçeriler, çarpışma başlayınca At meydanına çekildiler ve kapıyı kapattılar. Sadrazam Selim Paşa meydan kışlasını çevirerek top ateşine tutturdu. Ateş sonucunda meydan kapısının bir kanadı kırıldı. Kapının öbür kanadını da kıran halk Yeniçerilerin üzerine saldırdı. Yeniçeriler kışla ve tekkeye sığındılar. Top ateşi sonrasında kışla birkaç saatte, içindeki yeniçerilerle birlikte yakılıp yıkıldı.
Ele geçirilen elebaşları sadrazam tarafından yargılanarak boğduruldu ve cesetleri Sultanahmed Meydanı’ndaki Çınaraltı’na gömüldü.Muharebe sonrasında haliç kıyısı ve kızıl renge bürünmüş olduğu belirtilmekte.
II. Mahmud daha sonra Yeniçeri Ocağı’nın kaldırıldığını, bir fermanla halka bildirdi.
Bu şekilde yeniçerilere son verilmiş oldu...
SAYGILARIMLA
CHP genel sekreteri bi adam şöyle demiş o dönem ''...Köylü çocuğunun nesine gerek matematik,fen ona biraz toprak iki öküz ve askerde dayak yemeyeceğiz çavuş olacağız fikri yeter,yetiştirdiklerimiz bizden başkasına oyda vermez'' Köy enstitülerinin kuruluş amacı bu işte
"Aydın olma konusu üzerinde durulmalıdır. Hiçbir diploma aydın olmanın belgesi değildir. Aydın olmak; bir eğitim ve öğretimle birlikte, bir dünya görüşü olmak, bir yarın umudu taşımak ve idealleri olmak, kişisel çıkarlarını bir yana bırakarak yurt sorunlarını kendine dert edinmek, onlara çözüm yolları aramak özelliklerini gerekli kılmadadır..
Çaldıran Muharebesi, Osmanlı padişahı I. Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında 23 Ağustos 1514'te, günümüzde İran sınırları içinde yer alan Maku şehri yakınlarındaki çaldıran Ovası'nda yapılan meydan muharebesidir. Muharebe, Osmanlı Devleti'nin kesin zaferiyle sonuçlanmıştır.
Çaldıran Muharebesi
Osmanlı-İran Savaşları
İran'ın İsfahan şehrinin Çehel Sütun Sarayı'nda bulunan Çaldıran Muharebesi tablosu
Tarih 23 Ağustos 1514
Bölge
Çaldıran Ovası, İran
Sonuç
Kesin Osmanlı zaferi
Anadolu'da Alevi - Sünni çatışması başladı.
Osmanlı padişahı I. Selim, "Yavuz" lakabıyla anılmaya başladı.
Safevi hükümdarı Şah İsmail, savaş meydanından geri çekildi.
Osmanlı, toprak bütünlüğünü korudu.
Anadolu'daki Şii sorunu geçici olarak çözüldü.
Safeviler'in, Mısır'daki müttefikleri olan Memlûkler ile bağlantısı kesildi.
Taraflar
Osmanlı İmparatorluğu
Safevîler
Komutanlar ve liderler
Yavuz Sultan Selim
Hersekzade Ahmed Paşa
Dükaginoğlu Ahmet Paşa
Hadım Sinan Paşa
Mustafa Paşa
Karaman Beylerbeyi Zeynel Paşa
Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa (ölü)
Şah İsmail
Ustaclu Muhammed Han (ölü)
Mir Abdülbaki
Korçubaşı Saru Pire
Lala Hüseyin Bey
Pir Ömer Bey Şireci
Avsar Sultan Ali Mirza
Muhammed Kemune
Mir Abdülbaki
Mir Seyyid Şerif
Hulefa Bey
Korçu Köse Hamza Tekelü Yeğen Bey
Köse Hamza
Nur Ali Halife
Güçler
60.000[1] - 100.000[2]
40.000[2][3]
55.000[4]
veya 80.000[5]
Kayıplar
2.000'den az[kaynak belirtilmeli]
5.000 - 6.000 arası[2]
(Başka kaynaklarda ordunun tamamına yakını)
Arka plan
Değiştir
Savaşın nedeni, özellikle uzun süredir Osmanlı Devleti'nin ve Safevi Tarikatı'nın arasında bulunan kötü ilişkilerden kaynaklanmaktadır. Osmanlı padişahı II. Bayezid, Şah İsmail'in babası Şeyh Haydar'ın ölüm (1488) haberini duyunca: "Haydar'ın ölümünü işitmiş olmak sevincimi kat kat artırdı." demiştir.[17] Şeyh Haydar'ın takipçileri olan Kızılbaşlar'a ise "Haydar'ın yolunu şaşırmış sürüsü, Allah onlara lânet etsin!" demiştir.[18]
Safevî şeyhlerinin Anadolu'da çok sayıda müritleri olduğu, bu müritlerin sıkça şeyhlerini ziyaret ettikleri, beraberinde hediyeler götürdükleri ve şeyhlerinden eğitim almak için İran'a gittikleri bilinmekteydi. Osmanlı Devleti Şah İsmail'in Kızılbaş inanışına sahip olmasını, Anadolu'da büyük bir taraftar kitlesine sahip olmasını ve üstelik komşu topraklarda yükselmesini büyük bir tehdit olarak görmüştür. Bu yüzden II. Bayezid, 1501 yılında Safevi Devleti'nin kurulmasıyla Kızılbaşlar'ın İran'a gitmesini engellemeye çalışmıştır ve İran'a gittiği tespit edilen bütün Kızılbaşlar'ın idam edilmesini emretmiştir.[19] Safevi hükümdarı Şah İsmail'in Kızılbaş inanışına sahip olması ve Anadolu'da büyük bir taraftar kitlesine sahip olması, Osmanlı Devleti tarafından bir tehlike olarak görülmüştür. Şii meşrebini sapıklık olarak görmüştür.[20] 1502 yılında II. Bayezid bu sebepten dolayı birçok Kızılbaşı Anadolu'dan Mora'ya (Yunanistan) sürmüştür.[21]
Şah İsmail, 1501 yılında Tebriz'i aldıktan sonra, bir ordu gönderip Erzincan'ı da ele geçirmiştir. Bu bölge Osmanlı topraklarına dahil olmadığı halde Şah İsmail'in eline geçmesi o dönemde Trabzon sancakbeyi olan Şehzade Selim'i fena kızdırmıştır. Ardından Şehzade Selim 1503 ve 1507-8 yıllarında iki defa Erzincan'ı ele geçirmeye çalışarak Safevi topraklarına saldırmıştır.[22]
Şehzade Selim'in son saldırısında, Şah İsmail'in silahları ve hazineleri de ele geçirilmiştir. Bunun üzerine Şah, Selim'e bir elçi gönderir, ama Şehzade Selim ele geçirdiklerinin iade edilmesini reddeder. Şah İsmail bu sefer II. Bayezid'e elçi gönderir. Elçinin barış ve dostluk içeren ifadelerle, Selim'in düşmanca olan tutumunu şikayet eder ve ele geçirilen silah ve hazinelerin iadesini talep eder. Osmanlı yönetimi, elçiye hürmetle davranır, ama şikayetini görmezden gelir.[23]
Şehzade Selim sadece Safevi topraklarına saldırmakla değil, Şah İsmail'in Anadolu'daki müritleriyle olan ilişkilerini kısıtlamaya çalışmış ve karşılaştığı Safevi Tarikatı müritleri Kızılbaşlara eziyet edip katletmiştir.[24]
Osmanlı İmparatorluğu açısından savaşın sebepleri:
Şah İsmail'in müridi Nur Ali Halife'nin isyan ederek sınır boylarını tahrip edip Tokat'ı yakması ve Safevî Devleti'nin Diyarbakır beylerbeyi Ustaclu Muhammed Han'ın Osmanlı'ya karşı meydan okur bir tavır takınması.[25]
Doğu Anadolu bölgesinde Akkoyunlu Devleti'nin yıkılması üzerine doğan siyasi boşluktan ötürü bu bölgede ve Osmanlı İmparatorluğu'nun sınır boylarında Safevî Devleti ve takipçileri Kızılbaşlar ile Osmanlılar arasında egemenlik çatışmalarının yaşanması ve buna bağlı olarak Osmanlı Devleti'nin sınır güvenliğinin ortadan kalkması.[20]
Şah İsmail, Safevi Tarikatı'nın şeyhi olduğundan Anadolu'da Kızılbaş Türkmenler arasında büyük bir mürit kitlesine sahip olması ve bu kitleyi safına çekmek için propaganda yürütmesi ve İran'a davet etmesi ve bundan dolayı Osmanlı İmparatorluğu'nun tedirgin ve rahatsız olması.[kaynak belirtilmeli]
Şah İsmail'in II. Bayezid'i tahkir etmesi ve ona Muhammed Şeybani Han'ın başını göndererek dolaylı olarak tehdit etmesi.[25]
Safevî Devleti'nin resmi mezhebi olan Şiilik'in Osmanlılar için sapıklık ve tehlike olarak görülmesi.[20]
Safevi Devleti'nin; Memlükler, Dulkadiroğulları ve Osmanlı Devleti'nin batıdaki düşmanlarıyla ittifak yapması.[kaynak belirtilmeli]
Safevi Devleti'nin, Yavuz'a isyan eden Şehzade Korkut ve Şehzade Ahmede destek vermesi.[kaynak belirtilmeli]
Safevi Devleti'nin, Osmanlı ülkesinden bilgi sızdırması.[kaynak belirtilmeli]
Amasya civarında, Safevi Devleti'nin kışkırtmalarıyla Şahkulu İsyanı'nın çıkması.[kaynak belirtilmeli]
Yavuz Sultan Selim'in doğuda kendisine rakip olabilecek bir düşman istememesi.[kaynak belirtilmeli]
Savaş öncesi
Değiştir
II. Bayezid, ne kadar bazı önlemler alsa da bu soruna gerekli önemi vermemiştir ve sorun giderek büyümüştür. O dönem Trabzon'da sancakbeyi olan Şehzade Selim, babasının bu soruna önem vermemesinden dolayı isyan ederek tahtı ele geçirmek istemiş ama başarısız olmuştur. Daha sonra yeniden isyan eden Şehzade Selim, yeniçerilerin de desteğini alarak babasını tahttan indirmiş ve padişahlığını ilan etmiştir.
I. Selim, 1512 yılında tahta geçtikten sonra, Safevi Devleti ve Kızılbaşlar'la olan sorunları kökünden halletmek için kendini hazırlamıştır. İlk önce dönemin mütfülerine fetva çıkartıp, Kızılbaşlar'ın katledilmesini helâl kılmıştır.[26] Ancak Kızılbaş tabiri Osmanlı kaynaklarında; Safevi Tarikatı müridleri ve Kızılbaş askeri, Kızılbaş tarafı, Kızılbaş üzerine sefere çıkmak gibi tabirler doğrudan Safevî Devleti için kullanılır.[27]
Bu dönemde halk arasında Osmanlı yönetimine karşı derin bir hoşnutsuzluğun yaygın olduğunu gösteren bir belge bulunmaktadır. Şikayet biçiminde I. Selim'e verilen bu belgede, baskıyla alınan vergilere ve Osmanlı yönetimi tarafından yapılan adaletsizliklere değinilmiştir.[28]
Anadolu'da, I. Selim'in kardeşleri, Saruhan sancakbeyi olan Şehzade Korkut ve Konya, Amasya, Malatya taraflarında bulunan Şehzade Ahmet'in tahtta gözü vardı ve her ikisi de isyana hazırlanıyordu. Ahmed'in oğlu Alaüddin'in Bursa'yı işgal etmesi üzerine sefere çıkan Yavuz, Bursa'yı geri aldı ve Konya'ya yürüdü. Şehzade Ahmed, Konya'da çekilerek önce Amasya'ya, oradan da Kahta'ya (Adıyaman) kaçtı. Kahta'da, 40.000 kişilik bir Kızılbaş ordusu da Şehzade Ahmed'in kuvvetlerini katıldı ve Şehzade Ahmed iyiden iyiye kuvvetlendi. Yavuz, Ahmed'i bir süreliğine sindirdikten sonra Saruhan'a yürüdü. Ancak Yavuz'un geldiğini önceden haber alan Şehzade Korkut ve yardımcısı Piyale Bey, Teke'ye (Antalya) kaçtılar ve buradan bir gemi ile Frenk diyarına (Avrupa) kaçmaya karar verdiler. Bir süre bir mağarada gizlenen Şehzade Korkut ve Piyale Bey, bir çobanın ihbarıyla yakalandılar ve idam edildiler.
Sadrazam Koca Mustafa Paşa, büyük bir ihanetin içindeydi ve sürekli Şehzade Ahmed'e bilgi sızdırıyordu. Koca Mustafa Paşa, Şehzade Ahmed'in isteğiyle ordunun bir kısmını terhis etti ve Amasya Valisi Mustafa Paşa'ya; I. Selim'in barış amacıyla, Amasya'yı Şehzade Ahmed'e terk ettiğini yazan sahte bir mektup gönderdi. Daha sonra Şehzade Ahmed hiç vakit kaybetmeden Amasya'yı ele geçirdi. Sadrazamın ihanetinin farkında olan I. Selim, Amasya olayında sonra Koca Mustafa Paşa'yı idam ettirdi ve yerine Hersekzade Ahmed Paşa'yı sadrazam yaptı.
Şehzade Ahmed, Amasya'yı ele geçirdi ve ordusunun komutanlığına Amasya Valisi Mustafa Paşa'yı getirdi. Elindeki büyük kuvvetle Amasya'dan hareket eden Şehzade Ahmed, batıya doğru ilerlemeye başladı. Saruhan yakınlarında I. Selim'in ordusuyla karşılaştı ve Selim'in önce kuvvetlerini yendi. Zafere çok yakınken geri çekilme emri verdi ve İstanbul'a yürüdü. Amacı başkenti ele geçirip padişahlığını ilan etmekti. Ancak I. Selim sefere çıkarken, yerine Şehzade Süleyman'ı (ileride Kanuni Sultan Süleyman) bırakmıştı ve yakın zamanda İstanbul'dan 10.000 kişilik bir yeniçeri takviyesi istemişti. Şehzade Ahmed, İstanbul'a yürürken bu yeniçeri kuvvetiyle karşılaştı ve önden yeniçeri kuvvetinin arkadan da I. Selim'in kumandasındaki esas ordunun saldırılarıyla tüm askerlerini kaybetti. Daha sonra da yakalanan Şehzade Ahmed, idam edildi.
I. Selim, kardeşlerinin isyanını bastırıp iç birliği sağladıktan sonra Safeviler'in üstüne sefer yapmayı amaçlıyordu. İsyanları bastırdıktan sonra başkente dönmeyen I. Selim, Haziran ayında İran'a doğru ilerlemeye başladı.
Şah İsmail, İstanbul'daki casusluk şebekesi vasıtasıyla I. Selim'in üzerine geldiğini öğrendi ve önlemler almaya başladı. Ordu-yi Hümâyûn'ün (Osmanlı Ordusu) karşısına çıkmadan çekilmeye ve geçtiği yerleri yakıp yıkmaya başladı. Böylece Ordu-yi Hümâyûn'de iaşe sıkıntısı baş gösterecek ve harap yerlerde ilerlemekten bıkan askerler İstanbul'a dönmek isteyecekti. Aksi takdirde de büyük bir isyan çıkabilirdi.
I. Selim, 100.000 kişilik bir orduyla İstanbul'dan hareket etmişti. Anadolu'da 40.000 kişilik bir kuvvetle Ordu-yi Hümâyûn'e katılmıştı. I. Selim, 40.000 kişilik bu kuvveti, ordunun iaşe ihtiyacını karşılaması ve gerekirse ihtiyat kuvveti olarak savaşa sokmak için için Kayseri ile Malatya arasına yerleştirdi.
Safevi hududunu geçen Osmanlı ordusu, sürekli harap yerlerden geçiyor ve iaşe sıkıntısı çekiyordu. Bu yüzden bazı hoşnutsuzluklar oluşmayı başlamıştı. Hatta bir gün, yeniçeriler isyan ettiler ve I. Selim'in çadırının (Otağ-ı Hümâyûn) etrafına sardılar. Birkaç ok da çadıra saplandı. Bunun üzerine askerlerin içine dalan I. Selim, meşhur bir nutuk çekti. Bu nutukta; isteyenlerin İstanbul'a dönebileceğini, isteyenlerinde kendisiyle gelip Şah İsmail'le savaşabileceğini söyledi. Gerekirse tek başına gideceğini de ekledi. Bu nutukla askerlerin kanında büyük bir galeyan meydana geldi ve ordu hızla ilerlemeye başladı. Nihayat Şah İsmail'in Çaldıran Ovası'na ordugah kurduğu haberi geldi ve Ordu-yi Hümâyûn'de Çaldıran Ovası'nda bir ordugah kurdu.
Savaş
Savaşın sonuçları
Değiştir
Anadolu'da Alevi-Sünni çatışması başladı.
Anadolu üzerindeki Şii sorunu geçici olarak çözüldü.
Günümüzdeki Kars ve Van hariç Doğu Anadolu'nın tamamına yakını Osmanlı denetimine girdi.
Safeviler'in, Mısır'daki müttefikleri olan Memlûkler ile bağlantısı kesildi.
Doğu Anadolu'daki aşiret ve beylikler, Osmanlı'ya bağlılıklarını bildirdiler. Bu savaşla beraber içine kapanık birine dönüşen Şah İsmail, tek hezimeti olan bu büyük yenilgiden sonra, 1524 yılında ölene dek başka bir savaş yapmadı.
Osmanlı toprak bütünlüğü korundu.
İpek Yolu'nun Van-Tebriz hattının denetimi Osmanlılar'ın eline geçti.
Tebriz gibi şehirlerde bulunan ünlü ilim insanları ve sanatçılar İstanbul'a getirildi.
I. Selim, sefere çıkarken Dulkadiroğulları Beyi Alaüddevle'ye, Osmanlı ordusuna katılması için çağrı yapmıştı. Ama Safeviler ve Memlükler ile ittifak yapan Alaüddevle, bunu reddetmişti. Bu yüzden I. Selim, sefer dönüşünde Dulkadiroğulları üzerine sefer yaptı ve Turnadağ Savaşı ile bu beyliğe son verdi. Böylece Anadolu'da siyasi birlik tam olarak sağlanmış oldu.
Çaldıran Zaferi’nden sonra, Erzincan ve Bayburt kesin olarak Osmanlı egemenliğine geçti. Kemah Kalesi alındı. 12 Haziran 1515'te kazanılan Turnadağ zaferiyle Dulkadiroğlu Beyliği’ne son verildi.Diyarbakır, Mardin ve Bitlis Osmanlı egemenliğine girdi. Böylece Anadolu’da Türk birliği sağlanmış oldu.
Yorumlar
Yorum Gönder