deneme 169
her yeri haline Araplara ve Yahudilere sattılar, bunu nebati bir ekonomik model olarak sunuyor çünkü s...tim sıvadım diyecek halı yok, yaptım ama bir sor niye yaptım diyecek doğal olarak
Dolar ABD'deki FED'e bağlı.
Merkez Bankaları İsviçre'deki BIS'e bağlı.
Dolayısıyla halklar da ülkeler de buralara bağlı.
Doların düşmesiyle ekonominin iyiye gittiğini sanırsınız.
Boynunuzdaki ipi biraz gevşetirler bunu özgürlük sanırsınız.
Hâlbuki İp de ipi tutanlar duruyor.
Bir karı-koca, 1 çocuk yaptığında bile nüfusu koruyamıyor. Kendileri 2 kişi iken, öldüklerinde geriye 1 kişi bırakmış oluyorlar. 2 çocuk nesli sabit tutar, 3 çocuk ise artırır. Demografinin önemini anlamak için bunu bilmek gerekir. Fakat en önemlisi ekonomik refah ve bağımsızlık
Cemil Meriç'in Bu Ülke'sini okumuş insan hiçbir şey kazanmaz. Cemil Meriç okuyarak da hiçbir şey kazanmazsınız. Gazetelerde ekonomi sayfası okuyun daha faydalıdır.
cemil meriç büyük bir balon iki kitabını okudum, aynı said-i nursi gibi. boşa harcanmış zaman.
"Gambiya'yı ilk sömürgeleştiren Portekizlilerdir. Bu dönemde ülke A Gâmbia ismiyle biliniyordu. Portekizlilerin Gambiya Nehri üzerinde sömürge kurmalarının en önemli sebebi köle ticaretiydi. Bu anlamda Gambiya diğer Batı Afrika ülkeleriyle aynı tarihsel kökenlere sahiptir. 1765'te bölge Britanya İmparatorluğu'nun kontrolüne girerek Gambiya Kolonisi ve Protektorası adını aldı.[9] 1965'te Dawda Jawara önderliğinde bağımsızlığını kazanan Gambiya, Yahya Jammeh'in iktidarı ele geçirdiği 1994 darbesine dek Jawara tarafından yönetildi. 2016 seçimlerinde Jammeh'i yenen Adama Barrow 2017'de Gambiya'nın üçüncü başkanı oldu.[10] Jammeh başta seçim sonuçlarını kabul etti, ancak sonra yaşanan usulsüzlükler nedeniyle sonuçları tanımayacağını söyledi.[11] Bu durum ülkede anayasal bir krize yol açtı. Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ülkeleri Gambiya'ya askeri müdahalede bulunarak Jammeh'i görevden ayrılmaya zorladı. 21 Ocak'ta Jammeh ülkeyi terk etti.
Gambiya ekonomisi tarım, balıkçılık ve turizme dayanır. 2015'te nüfusun %48,6'sı yoksulluk içinde yaşamaktaydı.[15] Bu oran kırsal bölgelerde %70'lere ulaşmaktadır.
Medici ailesi bugünkü kredi ve bankacılık sistemini kurmuştur. Rönesans döneminde florin Avrupa da en geçerli para birimidir ismini Floransa dan alır.
O dönemde ne Venedikliler gibi denize kıyısı var , ne Vatikan gibi cennetten arsa satıyor. Bu adamlar da bankacılık sistemini kuruyor ve Londra dahil birçok yerde şube açıyorlar.
Bugünkü kapitalizm ve kayıtlı ekonomiyi bunların bulmuştur
Bazen imkansızlık fırsat yaratır .
Osmanlı'nın Yıkılması
Osmanlı'nın yıkılışı münferit olarak ele alınamaz. 1914 yılının dünyasına baktığımızda tüm dünyaya egemen olan bir “imparatorluklar dünyası” görürüz. İngiltere, Almanya, Avusturya-Macaristan, Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu Avrupayı batıdan doğuya doğru boylu boyunca kaplamıştır. On yıl sonra aynı dünyaya baktığımızda ise bu saydıklarımızdan sadece İngiltere'nin ayakta kaldığını görürüz.
Bir hafta içinde bir apartmanda bir kişinin ölümü normal olabilir ancak 8 daireden yedisinin ev sahipleri aynı anda ölüyorsa ortada muhtemelen bir seri cinayet vardır ve elbette bir numaralı şüpheli hayatta kalarak bütün apartman yönetimini ele geçiren sekizinci kişidir.
Saydığımız devletlerden Almanya ve Avusturya - Macaristan Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra krallıktan cumhuriyete geçmiş Avusturya-Macaristan dört ayrı devlete bölünmüştür. Versay Antlaşması ile toprak bütünlüğünü koruyan Almanya'nın bölünmesi için ise ikinci savaşın sonunu beklemesi gerekecektir. Benzer şekilde Çarlık Rusyası 1917 de kanlı bir devrimle Sosyalist düzene geçecek Çar ailesi acımasızca bir bodrumda kurşuna dizilerek katledilecek, Çarlık düzeninin tüm mirası tarumar edilecektir. Ne yazık ki bu devletlerden en feci sonu Osmanlılar beklemektedir. 1908’e göre topraklarının yüzde doksanını kaybedecek tebaasının dörtte biri katledilecek, devletin başı ve tüm dünya müslümanlarının Halife’si olan Padişah ve hanedan ailesi sınırdışı edilerek sefalet içinde dünyanın dört bir yanına dağılacaktır. Bunun dışında Avrupa'da İtalya ve İspanya'dan krallık rejimleri ortadan kalkacak ve farklı şekillerde rejim değişiklikleri yaşanacaktır.
Yirminci yüzyılın başında bütün imparatorlukları bu şekilde dağıtan gücün amacı neydi peki? Yıkılan bu devletlere baktığımızda ortak noktaları olarak şunları görebiliriz; bu devletlerin halklarının ekserisi hristiyanlığın kadim kiliseleri olan katolik ve ortodoks kiliselerine mensuptur. Osmanlılar tebası anadolu ve arap coğrafyasında müslüman ağırlıklıdır ve Padişah aynı zamanda İslam Halifesi ünvanı ile tüm dünya müslümanlarının dini lideridir. Hıristiyanlıktaki iki eski kilise olan doğu ve batı kiliselerinin mensubu katolik ve ortodokslar ile yüzyıllarca islamın dünyadaki merkezi olan Osmanlılar ancak tek bir merkezin ortak düşmanıydılar: Protestan hıristiyanlığın ve bunun merkezi olan İngiltere'nin.
Peki İngiltere bütün bu devletleri ortadan kaldıracak kadar güçlü bir imparatorluk muydu? Elbetteki hayır. Bu imparatorlukları yıkan güç yüzyıllar içinde gelişmiş ve yaptığı uzun vadeli planları uygulamaya koymuş ilginç bir siyasi ekonomik oluşumdur. Bu sitedeki çalışmaların temel amaçlarından birisi bu yapıyı siyasi ve tarihi gerçeklerden yola çıkarak analiz etmeye, yapısını, ilişkilerini ve etkilerini ortaya
koymaya çalışmaktır
Toprak reformu hükûmet tarafından başlatılan ya da desteklenen tarımsal alanların mülkiyetinin yeniden dağıtılmasıdır. Terim sıklıkla çok geniş arazilere sahip olan çok az sayıdaki toprak sahibinden (toprak ağaları, soylular ya da büyük şirketler gibi) bu toprakların alınıp onları işleyen bireylere ya da bu bireylerin oluşturduğu kolektif oluşumlara verilmesi anlamına kullanılmaktadır. Bu el değişikliği toprak sahiplerinin rızası alınarak ya da alınmadan, tazminat verilerek ya da verilmeden yapılabilir. Bu tazminatın miktarı da sembolik miktarlardan toprağın gerçek değerine kadar değişebilir. Georgistler tarafından savunulan toprak vergisi toprak reformunun ılımlı ve piyasa ekonomisine dayanan bir çeşididir.
Bu tanım devletin mülkiyetindeki kolektif çiftliklerin işin içine girmesiyle karmaşıklaşır. Çeşitli dönemlerde bazı yerlerde, toprak sahipliğinin (küçük köylüye ait olan topraklar dahil olmak üzere) devlet mülkiyetine geçmesine de, devlet mülkiyetindeki kolektif çiftliklerin bireylerin mülkiyetine bölünerek verilmesine de toprak reformu denmiştir.
Toprak reformu dünya tarihinde çok önemli sonuçlar doğuran ve sürekli tekrarlanan bir konudur. Örneğin MÖ 133 yılında Tiberius Sempronius Gracchus tarafından önerilen ve Roma Senatosu tarafından kabul edilen "Lex Sempronia agraria" Roma Cumhuriyeti'nin yıkılmasına neden olan sosyal ve siyasal savaşlara yol açmıştır.
Tarihsel olarak toprak reformu yapılmasını tetikleyen en önemli baskı unsurlarından biri vergiden muaf bireylerin ya da oluşumların giderek önemli miktarda araziye sahip olmasıdır. Hristiyan dünyasında bu kiliseler ve manastırlar için böyle olmuştur. Müslüman dünyasında ise 718 yılında İspanya'da Hürr bin Abdurrahman tarafından müslümanlardan alınan toprak vergi alınan hristiyanlara dağıtılmıştır.
Çağımızda, sömürgeciliğin ve Sanayi Devrimi'nin ardından dünya üzerinde çeşitli yerlerde toprak reformu yapılmıştır: 1910 yılında başlayan ve 1917'de yapılan Meksika Devrimi'nden Komünist Çin'e, Bolivya'dan (1952, 2006) Zimbabve ve Namibya'ya kadar değişik zaman ve yerlerde. Toprak reformu özellikle Afrika ve Arap dünyasında sömürgeciliğin izlerini silmek için çok popüler bir yöntemdi ve Afrika sosyalizmi ile Arap sosyalizminin programı içinde yer alıyordu. Latin Amerika'daki en eksiksiz toprak reformu Küba'da gerçekleştirilmiştir. Toprak reformu II. Dünya Savaşı sonrası dönemin Üçüncü Dünya ülkeleri arasında ekonomik kalkınmayı sağlamak için önemli adımlardan biri olmuştur. Buna örnek olarak Doğu Asya Kaplanları'nı ve "Kaplan yavrusu" ülkeleri sayılabilir: Tayvan, Güney Kore ve Malezya gibi.
Çin'in ekonomik reformları Deng Xiaoping tarafından yönetildiğinden beri Çin'de tekrar büyük toprak sahiplerinin ve topraksız köylülerin ortaya çıkmasında toprak reformları önemli bir rol oynamıştır.
Köylü serfliğinin kaldırılması, 1861 yılında yürürlüğe konan o dönemde nüfusu yaklaşık 70 milyon olan Rus nüfusunun yaklaşık 28 milyonunu teşkil eden Rus köylülerinin toprağa ve çiftlik sahiplerine bağlı ve tâbi olma durumuna son veren Rus reformudur. Reform sayesinde 16. yüzyıldan beri Rusya'da sürdürülen köylü serfliği ortadan kaldırılmış ve Rus mujikleri özgürlüklerine kavuşmuşlardır.
Rusya Merkez Bankası tarafından reformun 150 yılını anmak için basılmış madeni para.
Tarihsel arka plan
Değiştir
Boris Godunov zamanında kararlaştırılan, II. Katerina zamanında en klâsik şeklini alan rus köylülerinin "serfliği" 18. yüzyılın sonlarına doğru büyük köylü ayaklanmalarına neden olmaya başlamıştır. 19. yüzyılda sosyal hayatın en önemli meselelerinden birisi haline gelen köylü serfliği topraksal sorunların tartışılmasına sebep oldu. Bu tarihten önce köylülere özgürlüklerini satın alma, ailelerinden ayrı satılmama gibi bir takım özgürlükler verilerek serfler kontrol altında tutulmaya çalışılmıştı.
19. yüzyılın ortalarında, artık değişen toplumsal şartlar nedeniyle korunması mümkün olmayan Rus köylüsünün serfliği meselesine devlet müdahil olmuştur. Devletin bu meseleye el atmasında kuşkusuz o tarihe kadar devam eden köylü ayaklanmalarının rolü büyüktür. II. Aleksandr köylülerin yeni bir ayaklanmaya kalkışmasına karşılık bu meselenin halledilmesi yanlısıydı. Nihayet yaklaşık 4 yıl süren hazırlık dönemi sonunda 19 Şubat 1861'de, II. Aleksandr tarafından köylülerin, serflikten (toprak köleliğinden) kurtulduklarına dair ferman çıkarıldı. Çıkarılan fermanın Rus tarihi açısından önemi büyüktür. Buna göre hukuksal bakımdan serbest olmayan bütün köylüler, çalıştıkları yerden bağımsız olarak özgürlüğüne kavuşuyorlardı. İlk aşamada hukuksal olarak kazanılan bu özgürlüğün, ekonomik ve iktisadi anlamda bir değeri yoktu. Zira köylüler arazi sahibi olma hakkı kazanmışlarsa da, birçok arazi yine çiftlik sahiplerinin eline bulunmaktaydı. 19 Şubat fermanı ile serbest bırakılan köylülerin (erkek nüfus) miktarı 21.279.000 kişi olup, kişi başına ortalama 10 dönüm kadar arazi isabet etmiştir. Köylülerin, devlet tarafından çiftlik sahiplerine ödenen tazminatı, 49 yıl içinde tediye etmiş bulunmaları tespit edildi.
Etkileri
Reform her ne kadar hukuksal anlamda olumlu bir etkiye sebep olduysa da, köylüler çiftlik sahiplerinin varlıklarının büsbütün ilga edilmesi ve köylülere dağıtılması taraftarıydılar. II. Aleksandr'ın beklediğinin aksine reform sonrası ayaklanmaların artmasının başlıca sebebi budur. Buna göre 1861-1863 yılları arasında yaklaşık 2.000 ayaklanma kayıtları geçmiştir. Reform, serfliği ortadan kaldırsa da toprak meselesi Rusya'nın önemli sosyal problemlerinden biri olmaya devam etti. Rusya'nın toprak problemi her ne kadar çözülemediyse de 19 Şubat reformu 22 milyona yakın köylüye özgürlüğünü geri verdi. Bu yüzden II. Aleksandr'a "kurtarıcı Çar" (Tsar Osvobditel) adı verilmiştir.[2] Rusya, Avrupa ülkeleri arasında serfliğin yasal olarak en geç kaldırıldığı ülkedir. Reform ile birlikte kapitalist üretim ilişkilerinin gelişim süreci hızlanmıştır.
"Teknokrasi TDK sözlük anlamı şu şekildedir: isim Sanayi, ekonomi ve devlet yönetiminin politikacılar değil, uzmanlar, teknisyenler ve uygulayımcılar tarafından yönetilmesine dayanan sistem."
Modern zamanlarda Geoizm olarak da adlandırılan ve tarihsel olarak tek vergi hareketi olarak bilinen Georgizm, insanların ürettikleri değere sahip olmalarına rağmen, tüm doğal kaynaklardan, müştereklerden ve kentsel konumlardan elde edilen ekonomik rantın toplumun tüm üyelerine eşit olması gerektiğini tutan bir ekonomik ideolojidir. Amerikalı iktisatçı ve sosyal reformcu Henry George'un yazılarından geliştirilen Georgist paradigma, ekonomik verimliliği sosyal adaletle bütünleştirmeye çalışan toprak hakları ve kamu finansmanı ilkelerine dayalı olarak sosyal ve ekolojik sorunlara çözümler arar.
"Boş arsa dışında herkes çalışıyor", Henry George
Georgizm, doğal tekellerin neden olduğu ekonomik rantın dağılımı, kirlilik ve doğal kaynakların mülkiyeti ve diğer uydurma ayrıcalıklar (örneğin fikri mülkiyet) dahil olmak üzere müştereklerin kontrolü ile ilgilidir. Arzı doğası gereği sınırlı olan herhangi bir doğal kaynak, ekonomik rant üretebilir, ancak arazi tekelinin klasik ve en önemli örneği, değerli kentsel yerlerden ortak toprak rantının çıkarılmasını içerir. Georgistler, ekonomik rantın vergilendirilmesinin verimli, adil ve hakkaniyetli olduğunu savunuyorlar. Ana Georgist politika tavsiyesi, arazi değeri üzerinden değerlendirilen bir vergidir. Georgistler, bir arazi değer vergisinden elde edilen gelirlerin, gelir, ticaret veya haksız ve verimsiz satın almalar gibi mevcut vergileri azaltmak veya ortadan kaldırmak için kullanılabileceğini savunuyorlar. Bazı Georgistler ayrıca, fazla kamu gelirinin, temel bir gelir veya vatandaş temettüleri yoluyla halka iade edilmesini savunuyorlar.
Esas olarak toprak ve doğal kaynak ayrıcalıklarından kamu geliri elde etme kavramı, Henry George tarafından ilk kitabı olan Progress and Poverty (Türkçe: İlerleme ve Yoksulluk) (1879) aracılığıyla geniş çapta popülerleştirildi. Georgizm'in felsefi temeli, John Locke, Baruch Spinoza ve Thomas Paine gibi birkaç erken düşünüre kadar uzanır. Adam Smith ve David Ricardo'dan bu yana ekonomistler, diğer vergilerin aksine, arazi değeri üzerinden alınan bir kamu vergisinin ekonomik verimsizliğe neden olmadığını gözlemlediler. Bir arazi değeri vergisinin de artan oranlı vergi etkileri vardır.
Georgist fikirler 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında popüler ve etkiliydi. Bazı siyasi partiler, kurumlar ve topluluklar bu dönemde Georgist ilkelere dayalı olarak kuruldu. Henry George'un ekonomik felsefesinin ilk taraftarları, Georgistler birden fazla rant yakalama biçimini (örneğin senyoraj) meşru olarak kabul etmelerine rağmen, çoğunlukla veya yalnızca bir arazi değeri vergisinden kamu gelirini artırma siyasi hedefleri nedeniyle Tek Vergiciler olarak adlandırıldı. Georgizm terimi daha sonra icat edildi ve bazıları geoizm terimini daha genel olarak tercih ediyor.
"dünyanın her yerinde hükumetler piyasaya müdahale ederler ancak buradaki sorun erdoğan'ın muhtemel müdahalesinin, geçmişteki örneklerinden de görüldüğü üzere sadece sorunun su yüzüne çıktığı noktada zabıta kafasıyla yapılacak olma ihtimalinin yüksekliği."
Filistinliler topraklarını Yahudilere mi sattı?
Son dönemlerde İsrail'in masum sivilleri katletmesini "Ama onlar da topraklarını Yahudilere sattılar" propagandasıyla örtbas etmek isteyenler için meselenin aslını araştırdık. Peki gerçekten Filistinliler topraklarını Yahudilere sattı mı? İşte olayın perde arkası...
İsrail ve Filistin arasında yaşananlar, gündemde büyük yer tutmaya devam ederken İsrail tarafından Gazze'ye yönelik hava saldırıları da sürüyor. Saldırılarda çok sayıda sivil hayatını kaybederken, yüzlerce insan da yaralandı.Dünya basının Filistin'de yaşananlara büyük yer ayırmamasına rağmen, iki ülke arasında geçmişte yaşananlara ilişkin birçok bilgi sosyal medyada dolaşmaya devam ediyor. Sosyal medyada yayılan bu bilgilerden bazıları da İsrail yanlısı kişiler tarafından bilinçli olarak dolaşıma sokuluyor. İsrail- Filistin arasında yaşananlara ilişkin iddialardan biri "Filistinlilerin, geçmişte İsrail'e toprak sattığı" şeklinde...Peki, başta sosyal medya olmak üzere İsrail yanlısı kişiler tarafından sıklıkla dile getirilen iddianın perde arkası nasıl? Kamuoyu tarafından son günlerde en çok merak edilen konuyu sizler için derledik. İşte İsrail ve Filistin arasında geçmişte yaşananlara dair tüm gerçekler...
SİYONİST PROPAGANDAYA TEMEL OLUŞTURMAK İÇİN ORTAYA ATILAN İDDİA
Son günlerde sosyal medyada ve Türk Kamuoyunda özellikle kendisine belli bir yer edinen bu yanlış bilgi, Siyonist propagandaya temel oluşturmak için ortaya atıldı. 1903 yılında Basel'de yapılan 6. Siyonist kongresinde militarist siyonizmin kurucusu Theodor Herzl, kongreye "Uganda Şeması" isminde bir öneri sundu. Bu öneriye göre Avrupa'daki anti-semitist hareketlerden kaçmak isteyen Yahudiler'in yeni bir anavatanı olmalıydı. Öneriye göre tıpkı o günün Filistin'i gibi İngiliz kontrolünde bulunan Doğu Afrika'da, Uganda'da, Yahudilere yeni bir anavatan kurulmalıydı. Bu öneri sert bir şekilde reddedildi ve yeni anavatan olarak Filistin seçildi. Eğer öneri kabul edilseydi bugün Uganda'lılar İsrail Hava kuvvetleri tarafından bombalanıyor ve Afrikalı çocuklar siyonistler tarafından katlediliyor olacaktı.
"" Etrafınızı sizde olmasını istediğiniz alışkanlıklara sahip olan insanlarla çevreleyin. Birlikte yükselirsiniz. "
Rus-Japon Savaşı
1904-1905 yılları arasında Rusya ve Japonya arasında geçen savaş
Rus-Japon Savaşı (Japonca: 日露戦争; Niçi-Ro Sensō: Japon-Rus Savaşı, Rusça: Русско-японская война / Russko-yaponskaya voyna), Japonya'nın Rusya'yı Uzak Doğu'daki yayılmacı politikadan vazgeçmek zorunda bıraktığı askeri çatışma (1904-1905). Kore ve Mançurya üzerindeki nüfuz çekişmesinden kaynaklanan savaşın önemli sonuçlarından biri de bir Asya devletinin modern çağda ilk kez bir Avrupa devletini yenilgiye uğratmasıydı.
Rus-Japon Savaşı
Üst: Bir savaş gemisi: Saat yönü soldan: Japon piyadesi, Japon süvarisi, İki Rus gemisi, Port Arthur kuşatmasında Rus askerleri çukurda yatan ölü Japon askerleri üzerinde ayakta duruyor.
Tarih 8 Şubat 1904 – 5 Eylül 1905
(1 yıl, 6 ay, 4 hafta)
Bölge
Mançurya, Sarı Deniz
Sonuç Japon zaferi; Portsmouth Antlaşması
Taraflar
Rus İmparatorluğu
Japon İmparatorluğu
Komutanlar ve liderler
Çar II. Nikolay
Aleksey Kuropatkin
Stepan Makarov (ölü)
Zinovy Rozhestvensky
İmparator Meiji
Oyama Iwao
Heihachiro Togo
Güçler
1,365,000 [1]
700,000 (mobilize)
1,200,000 (toplam)[1]
650,000 (mobilize)
Kayıplar
34,000–52,623 savaşta/yaralardan ölen
9,300–18,830 hastalıktan ölen
146,032 yaralı
74,369 tutsak
Toplam: 43,300–120,000[2][3]
47,152–47,400 savaşta ölen
11,424–11,500 yaralardan ölen
21,802–27,200 hastalıktan ölen
Toplam: 58,000–86,100[2][3]
20,000 Çinli ölü
Savaş, Rusya'nın birliklerini Mançurya'dan geri çekmesine ilişkin anlaşmaya uymaması üzerine, Japonların Lüshun'daki (Port Arthur) Rus kuvvetlerine sürpriz bir saldırı düzenlemesiyle başladı (8 Şubat 1904). Yeni inşa edilmiş olan (1891-1903) Trans-Sibirya Demiryolu'na karşın Rusya'nın Mançurya'daki sınırlı kuvvetlerine takviye asker ve donanım gönderebilmesi için gerekli ulaşım olanakları hâlâ yetersizdi. Öte yandan komutanlık düzeyindeki başarısızlıkların da etkisiyle Ruslar Lüshun'un düşüşü (Ocak 1905) ve Mukden Muharebesi'yle (Şubat-Mart 1905) noktalanan bir dizi yenilgi aldılar.
Mayıs 1905'te Tsuşima Boğazlarındaki bir çarpışmada, Japon amirali Togo Heihaçiro Rus kuvvetlerine yardım etmek üzere Ekim 1904'te Baltık kıyısındaki Liepaja (Libau) limanından yola çıkmış olan ve Vladivostok'a ulaşmaya çalışan Amiral Z. P. Rojestvenski komutasındaki Rus Baltık Filosunu yok etti. Bu ağır yenilgiyle birlikte Rus Çarlığı'nda gelişen devrimci hareket, Çar II. Nikolay'ı barış görüşmelerine oturmaya zorladı.
ABD başkanı Theodore Roosevelt 9 Ağustos - 5 Eylül 1905 arasında New Hampshire'daki Portsmouth'da toplanan barış konferansında arabuluculuk görevini üstlendi. Kabul edilen Portsmouth Antlaşması'yla Japonya Liaodong Yarımadası'nın, Lüshun'a giden Güney Mançurya demiryolunun ve Sahalin Adası'nın yarısının denetimini eline geçirdi. Buna karşılık Rusya, Mançurya'nın kuzeyini nüfuzu altında tutmaya devam etti.
Yorumlar
Yorum Gönder