deneme 170
Kısaca Montenegro – Karadağ
Ülkeden kısaca bahsetmek gerekirse, Montenegro ismi, İtalyanca Monte (dağ) ve Negro (kara) kelimelerinin birleşiminden geliyor. Cattaro ismini duyarsanız da şaşırmayın.
1300lerde Osmanlılar, I. Kosova Savaşı ile ülkeyi fethetmiş,
1878’de 93 Harbi’ni Rusya’nın kazanmasıyla Osmanlılar’dan ayrılmış,
1918’de I. Dünya Savaşı ile Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’nın bir parçası olmuş (bu krallık daha sonra Yugoslavya adını almış),
1945’te II. Dünya Savaşı bitiminde, Tito’nun liderliğinde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti kurulmuş,
1990’larda Yugoslavya’nın dağılmaya başlamasıyla Sırbistan’a bağlanmış,
2003’te Sırbistan-Karadağ federasyonu oluşturulmuş,
2006’da da kendi bağımsızlığını ilan etmiştir.
Neden ismi İtalyanca derseniz, Orta Çağlarda Balkanların Venedik hakimiyeti ve etkisi altında olmasındanmış. Venedik etkileri, mimarisinde de, özellikle Kotor’da, oldukça hissediliyor. Bizce en güzel şehirlerinden olan Kotor, tarihinde bir çok kez Barbaros Hayrettin Paşa tarafından kuşatılmış, ancak alınamamış. Bununla övünen Kotor, Old Town’daki Denizcilik Müzesi’nin girişine bunu resmeden bir tablo koymuş, altına da Pirate (Korsan) Barbarossa yazmış. Yani zamanında haraca bağladığımız yerleri görmeye geliyoruz :)
Otokrasi kalkınma için bir tehdittir
Rusya'da demokrasi yoktur. Seçimlere müdahale ve yönlendirme olmasaydı, Putin yine seçilir miydi? Bu sorunun cevabı evet ise Rusya'nın kalkınmış ülke olma olasılığı sıfırdır. Yok eğer müdahale varsa, zaten bugünkü fiili durumu yansıtmış oluyor.
Putin, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyelik süreci için "Eskiden bu iki ülke ile aramızda bir sorun yoktu. Ancak şimdiden sonra Rusya'nın tepki vereceğini" söyledi. Böyle bir tehdit dilini, 1945'te Stalin de kullanmıştı. Kars-Ardahan ve Boğazları istemişti.
Putin Batı'ya yakınlaştı diye Ukrayna'ya da savaş açmıştı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan önce Stalin, Hitler'le de saldırmazlık anlaşması yapmıştı ve Polonya'nın işgaline destek vermişti. Sonrasında Hitler, Rusya'yı işgale kalkışmıştı.
Stalin, Ukrayna halkını da hizaya sokmak için aç bırakmış ve 11 milyon insanın ölümüne neden olmuştu. (Holokost.)"
spartalılar moğollar savaşı
şartların eşit olması halinde her daim bozkır ordusunun kazanacağı savaştır.
dandanakandan
kuşkusuz genghis khan ezer geçerdi.
iki toplumun arasında 2000 yıl var. bu nasıl bir karşılaştırma ? göktürkler mi alırdı amerikalılar mı gibi bir soru bu.
açık alanda moğol ordusunun hafif zırhlı okçu süvarileri ile spartalıları yaklaştırmadan ok yağmuruna tutup imha edeceği savaş olur. ağır kalkanlı yaya birlikleriyle mobilitesi zayıf spartalıların etrafının sarılıp yok edilmesi büyük ihtimal dakikalar sürer. spartalılar kalkanlarıyla kaplumbağa dizilimine geçip günlerce uyumadan beklese bu sefer etrafını kuşatan moğol ordusu yüzünden erzakları tükenir ve açlıktan yok olur.
ovada, bozkırda, moğol ordusunu yenebilecek bir güç yok.
moğollar spartalıların içinden geçer
eşit sayılar ve tek bir savaş olursa spartalıların kazanacağı savaştır.
moğollar’ın avantajı süratli olmalarıydı. bu da düşmanlarının devasa ordular toplamasına mani olmuştur. atlı birlikler hızla coğrafyaya dağılıp savunması zayıf kentleri ele geçirmiş düşman ordularının lojistik ve moral gücünü düşürmüştür.
eşit sayıda spartalıya saldıran moğol birlikleri, küçük atları ve cüssesiz savaşçılarıyla spartalıların mızraklarıyla parça parça eriyerek tükenirdi.
ama uzun vadeye yayılan bir savaşta moğollar spartalıların canına okur asla devasa ordu toplamasına müsade etmezdi.
büyük iskender vs cengiz han desen daha denk bir versus olurdu bu durumda evi arabayı satıp moğollara basarım.
(bkz: büyük iskender vs cengiz han)
moğol ların aynı yüzyılda da alacağı versus..adamlar tarihi winner..
Belediye Zabıtası;
Belediye Zabıtasının görevleri 03.07.2005 tarih ve 5393 Sayılı Belediye Kanununun 51. Maddesinde belirtilmektedir. Buna göre, Belediye Zabıtasının görev ve yetkileri; beldede sağlık, huzur ve düzenin sağlanmasıdır. Belediye Zabıtası bu amaçla belediye meclisi tarafından alınan emir ve yasakların uygulanmasını sağlamak, uymayanlarla ilgili ceza ve yaptırımları uygulamaktır.
Silahsız olarak görev yapan Belediye kolluğu beldenin sıhhat ve temizliği için görev yapmaktadır ve genel kolluk dışında kendine özgü özel bir kolluk çeşidi olarak kabul edilmektedir.148 Belediye kolluğunun yürütme gücü olarak, bayındırlık, sağlık, trafik, tarım, hayvan sağlığı, ekonomi, sosyal yardım, koruma alanlarında görevlerinin olduğunu söyleyebiliriz.
Selanikte yaşayanlar ingilizle birlik olup sırtımızdan vurmadı ki içlerinden öyle bir babayiğit çıktı ki sayesinde bugün ülkemizde ezan sesi duyabiliyoruz
Atatürk
Atatürk çok hızlı yenilikleri yaptı. Daha özgürlük nedir, eğitim nedir, yurttaşlık nedir bilmeden alın halkım bunlar hakkınız dedi. E "alışmayan kıçta don durmaz" derler. Bizde de durmadı. Demek ki haddimizi bilene dek sürünmece.
"Trabzonlu bir Türk olarak Alber Einsteinla tanışma şerefine nail oldum. İsterim ki, kendi yurdumun her karış toprağında böyle dahiler yetişsin. Trabzonlu bir Türk hamalının çocuğunu profesör yapıp, Einstein'ın karşısına diken Atatürk'e minnetarım."
Prof. Dr. Behram Kurşunoğlu
Bugüne kadar Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Cumhuriyeti'ne hizmet ettim. Her ne söylediysem her ne yaptıysam hepsi bunun içindi! ATATÜRK Cumhuriyeti'nin tarafıyım, onun ilke ve inkilaplarının tarafıyım, verdiğim savaşta bunun için! Başka bir tarafta olmam mümkün değil! Bu böyle biline!
Atatürk
“O millî dehanın tam Kemâl'idir,
Türk'ün hem celâli, hem cemâlidir.”
- Ziya Gökalp
600 sene padişaha kul, 300 sene halifeye kul oldunuz. Cumhuriyet sayesinde Allah'a kul olmayı öğrendiniz. Bu yüzden mi Atatürk'e kíniniz?
10 Kasım 9:05 bir Büyük Adamın bedeninin faaliyetlerinin bittiği ama fikirlerinin tüm Dünyaya yayılmaya başladığı andır, her zaman rahmetle,sevgiyle ve minnetle yolunda yürüyeceğiz.
Kastamonu valisi, kendisini görünce geç ayağa kalkan bir öğretmeni bakanlığa şikayet edince olay Atatürk’ün kulağına gider.
Atatürk şu talimatı verir:
“Hemen Valiyi görevden alın. Yapılacak bu kadar işimiz varken genç bir öğretmenle uğraşan Valiyle bir yere gelinmez.”
"Ben, Türk ufuklarından bir gün mutlaka bir güneş doğacağına, bunun hararet ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o kadar emindim ki, bunu adeta gözlerimle görüyordum."
Mustafa Kemal Atatürk(1937)
Araba yokuş çıkmadan önce ne kadar hizlanirsa o kadar kolay çıkar. Yokuştan once vites büyütmek lazim yani. Atatürk ün her devrimi yapmaktaki gayesi, önünde cehalet yokuşu olan bir toplumu, yenilik ve çağdaşlıklari deneyerek aştirmaya calismasiydi. Bence dahice.
Ben Nasıl Atatürkçü Oldum? Siz Neden Atatürkçü Olmalısınız?
Ne bir Atatürkçü subayın oğlu, ne de bir Atatürkçü akademisyenin yeğeniyim. Ne İzmir gibi modern yaşamı benimseyen bir şehirde, ne de Atatürk’ün en çok sevildiği Eskişehir’de doğmuşum.
Rize’nin Güneysu Gürgen Köyünde, muhafazakar bir ortamda doğdum ve çocukluğum da burada geçti. 12 Eylül öncesi AP seçmeninin ağırlıkta olduğu, Erbakan hareketinin az da olsa kabul gördüğü, birkaç solcuyla birkaç ülkücünün de yaşadığı bir çevre…
Öyle Atatürk ile ilgili çok da olumlu şeyler duyamayacağımız bir çevre…
Sadece babamdan, mevcut siyasetçiler dışında Osman BÖLÜKBAŞI’ nın hikayelerini duyardık. Kemal Paşa diye Atatürk’ün savaş anılarından bahsederdi arada, ama bugünkü anlamda bir Atatürkçülük anlayışı mevcut değildi.
İlk olarak, gerçek anlamda Atatürk’le, ilkokul kitapları aracılığıyla tanıştık. 12 Eylül öncesi, öğretmenlerimizin bir çoğu sol görüşlü olmalarına rağmen, Atatürk’le ilgili düşüncelerini pek bilmezdik. Çünkü herkes kendi ideolojisi peşine düşmüş, aşırı kutuplaşma sebebiyle sağduyu kaybolmuştu. Söz arasında şunu da belirtelim; herşeye rağmen, o dönem okuyan, ülkesi için kaygı duyan ve dolayısıyla da örnek alabileceğimiz insan sayısı bugünkünden daha fazlaydı.
Neticede ortaokul, lise derken Atatürk’le ilgili daha çok bilgi sahibi olsak da, aklımda hep ilkokul kitaplarında gördüğümüz, Kocatepe’deki düşünceli Atatürk resmi ile kalpağıyla kar üstünde uyurken resmi kalmıştı. Bu resimleri bugün de çok anlamlı bulurum.
Sonra sorduk, sorguladık elbette… Çünkü bazı çevrelerin söylemleriyle, gerçekler ve mantık örtüşmüyordu.
Öncelikle şu soruların cevabını bulmaya çalıştım:
Kurtuluş Savaşı’ndan önce Osmanlı Devleti ne durumdaydı?
Mondros Ateşkes Antlaşmasının maddeleri ve bu antlaşma neyi amaçlıyordu?
Mustafa Kemal hangi şartlarda Anadolu’ya geçti?
Şimdi bütün bunları kronolojik sıraya koyarak, maddeler halinde anlatmaya gerek yok. Sayfalar yetmez… Sadece birkaç hususa değinip geçeceğim. Kimseye tarih dersi verme niyetinde de değilim. Sadece gerçeğe ulaşmada birkaç yöntem…
Çanakkale’ de büyük bir zafer kazanmamıza rağmen müttefiklerimizin yenik sayılmasıyla 1. Dünya Savaşı’nı kaybetmiştik. Düşman gemileri boğazlardan elini kolunu sallayarak İstanbul’a gelmişti ve başkent işgal altındaydı. Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmış ve Anadolu’nun işgal planı hayata geçmişti. Bu antlaşma ve daha sonra sadece Osmanlı’nın paylaşılmasını hedefleyen Sevr Antlaşmasını İmzalayan Osmanlı Hükümetiydi.
Peki Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla neler değişti?
İstanbul İşgal edildi, Amerikan, İngiliz, Fransız gemilerinin desteğiyle Yunanlılar Ege’ye asker çıkardı ve Anadolu’nun içlerine doğru ilerlemeye başladılar.
Güneyde Fransızlar ve İtalyanlar, Doğuda Ermeniler topraklarımızı işgal etmekle kalmadı, halka büyük bir zulüm ve saldırı kahpeliğine giriştiler.
Bakın Mustafa Kemal hala İstanbul’da…İşgaller sırasında Osmanlı hükümeti işbaşında, ülke topraklarından ziyade saltanat ve halifeliğin derdindeler!
Bu şartlarda Mustafa Kemal Samsun’a çıkıyor, kongreler yapıyor ve Anadolu’ nun her köşesinden gelen temsilcilerle Ankara’da Meclisi açıyor.
Seferberlik, savaş hazırlıkları, bazı ülkelerle yapılan anlaşmalar derken büyük bir plan-program sonucunda tüm cephelerde savaş kazanılıyor, işgal altındaki topraklar küllerinden doğarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu olan Lozan Barış Antlaşması imzalanıyor ve yeni bir devlet kurulmuş oluyor.
İnkılaplar konusuna çok fazla girmeden bir iki konuyu vurgulayıp geçelim.
Ne deniyor? Yok Atatürk batı hayranı, yeni alfabeyle mezar taşlarımızı okuyamaz olduk, toplum cahil kaldı falan…
Bu konuda sadece şunu söyleyerek geçelim. Abdülhamit zamanında açılan yüzlerce Misyoner Okulu ve Anadolu’da mantar gibi çoğalmış olan Mason Kulüpleri kapatıldı. Osmanlıda değil mezar taşını okumak halkın % 95’i zaten okur-yazar değildi.
Gaipten haber veren!, fi tarihindeki olayları dün yaşanmış gibi anlatan toplumumuz, maalesef 90-100 yıl önceki olayları anlamada sıkıntı çekiyor! Yerli-yabancı bütün kaynaklarda açık ve net bir şekilde yazılı olmasına rağmen…
Burada özellikle genç kardeşlerimize tavsiyem; hiçbir siyasi ideolojinin etkisi altında kalmadan, önyargıları bir tarafa bırakarak, objektif olarak bu dönemi okumaları…
Ama lütfen şunu söylemeyin! En çok rahatsız olduğum konu: Yok tarih saptırılmış, yok efendim anlaşmaların maddeleri değişmiş, olaylar toplumdan saklanıyormuş…
Bu antlaşmaların maddeleri bütün dünya kütüphanelerinde var. Bu antlaşmalara kimlerin imza attığı, Anadolu’nun nasıl ve kimler tarafından işgal edildiği de… Kimlerin manda ve himaye istediği, kimlerin İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesi olduğu ve kimlerin Mustafa Kemal’in öldürülmesi için fetva verdiği de var.
Sadece okumak, öğrenmek ve vicdan sahibi olmak yeterli!..
Şimdi toplumun farklı eğilimlerini ele alacak olursak, mesela…
TÜRK MİLLİYETÇİLERİ NEDEN ATATÜRKÇÜ OLMALI?
Yüzyıllar boyunca kendisine “Türk” diyemeyen ve zaman zaman da aşağılanan bir milletin, kendi adını taşıdığı bir devletinin ve bir bayrağının olması…
Uzun yıllar Arap Kültürü etkisi altında kalan toplumumuzun, millet olarak, kendi kültürüyle dünya sahnesinde var olmaya çabası….
Antrparantez, Kemalist, Atatürkçü gibi sözcüklere de fazla takılmadan Atatürk’ü ve yaptıklarını anlamak da diyebiliriz.
SOLCULAR NEDEN ATATÜRKÇÜ OLMALI?
Halkçılık ve İnkılapçılık ilkesi bunu açıklamaya yeterli sanırım.
DİNDARLAR NEDEN ATATÜRKÇÜ OLMALI?
Necip Fazıl’ın deyimiyle, kaba softa ham yobaz, sapkın din adamlarının etkisi altında kalan Müslümanlar, bilim, fen ve teknolojiden uzaklaşarak belli kitlelerin sömürü odakları haline gelmişlerdi. Atatürk’ün Elmalılı Hamdi Yazır’a yaptırttığı Kuran meali ve tefsiriyle, inananlar kendi dinlerinin buyruklarını öğrenip, bunu kendi yaşam alanlarına da uygulama imkanı buldular. Laiklikle de hiçbir zümrenin, inancın başkası üzerine etki etmesi önlenmiş oldu. Bu arada şunu da belirtelim; laikliğin yanlış uygulamalarından dolayı insanların zarar gördüğünü görmemezlikten gelemeyiz. Bu konuya başka bir yazımızda değineceğiz.
KADINLAR NEDEN ATATÜRKÇÜ OLMALI?
Bir örnekle açıklamaya çalışayım. İnkılaplara hararetle karşı çıkan arkadaşlara; “Bir seçimden önce, eşinize, annenize ve ya bacınıza, bu seçimde oy kullanmayın deyin de sonucu bir görün!” diyorum.
Evet bugün birçok Arap ülkesinde, kadınların araba kullanıp kullanmaması konusu tartışılırken, 1934’ te, Avrupa ülkelerinde bile hayata geçirilmemişken “Türk kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı” verildi.
Yine miras, evlenme, boşanma gibi birçok alanda kadınlar erkeklerle aynı haklara sahip oldular. Kurtuluş Mücadelesine destek olan kadınlar, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik alanda da kendini göstererek ülkenin kalkınmasında öncü rolü oynamaktadırlar.
ETNİK OLARAK KENDİSİNİ FARKLI TANIMLAYANLAR NEDEN ATATÜRKÇÜ OLMALI?
“Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür.” anlayışıyla, etnik bir ayrımcılık yapmadan, eşit yurttaşlık üzerine kurulu bir anlayışla, bu ülkede yaşayan herkesin kuşatılması amaçlanmaktadır.
PEKİ HEPİMİZ, BİRDEN NEDEN ATATÜRKÇÜ OLMALIYIZ?
“Biz, seksen milyonluk bir ülkeyiz!” söyleminde olduğu gibi, ilişkilerimizde de referans alacağımız nokta budur. Peki bu oluşumun çekirdeği, hareket noktası ne olabilir ve ya ne olmalıdır?
Kutuplaşmanın ve önyargıların en üst seviyeye çıktığı, toplumun aşırı siyasallaştığı bir ortamda “ATATÜRKÇÜLÜK” bu birlikteliği sağlayabilecek en temel unsurdur. Bu konuda zaman zaman farklı sesler çıkmış olsa da, kritik durumlarda herkesin birleşeceği ortak nokta Aatürk’tür, Atatürkçülük’tür, Atatürk Türkiye’sidir. Böyle bir dönemde, Atatürk’ü toplumun gözünden düşürmek için çalışmak iyi niyetlilikle bağdaşmaz.
Çünkü Atatürk’ü tartışmak, Türkiye Cumhuriyeti’ni tartışmaktır. Atatürk’ü tartışmak, sınırlarımızı, bayrağımızı, varlığımızı tartışmaktır. Bilinçli insanın bundan uzak durması gerekir!
Değerli dostlar, belki de kitapları doldurabilecek, çok geniş konuları birkaç sayfada anlatmaya çalıştım. Bu sebeple, bu hassas konuda varsa bir eksiğimiz affola… Daha çok okumak, araştırmak ve doğruya ulaşmak dileğiyle…
Atatürk
çavuşesku'nun termometresi
adını romanya'da çavuşeşku döneminde geçerli olan bir uygulamadan alan bir terim.
despot yönetimlerin ellerindeki bütün enformasyon imkanlarını kullanarak gerçekleri halktan gizlemeye ve toplumsal algıyı yönetmeye çalışmalarını ifade eder.
çavuşesku dönemi romanya'sında kanunlar gereği hava sıcaklıkları 10 derecenin altına düştüğünde bütün kaloriferlerin yakılması gerekiyordu; ancak devletin ekonomik imkanlarının elverişli olmadığı zamanlarda hava durumu bültenlerinde hava sıcaklıkları asla 10 derecenin altında gösterilmiyordu.
çavuşeşku'nun termometresi terimi; bu durumu bizzat yaşayan, gerçeğin soğukluğunu iliklerine kadar hisseden ve sıcak yalanlarla bir türlü ısınamayan romanya halkının çavuşeşku'nun politikalarına isyanının bir tezahürüdür.
siz hava sıcaklıklarını ne kadar yüksek gösterseniz de üşüyen insan için hava hala soğuktur.
aynı şekilde siz enflasyon oranlarını ne kadar düşük göstermeye çalışsanız da cebindeki parasının alım gücü günden güne düşen insan için enflasyon hala yüksektir.
siz her ne kadar ekonomi çok iyi, bu ülkede artık ev ve araba almak çok kolay deseniz de ev kirasını aylardır ödeyemeyen insanlar için ekonomi hala kötüdür.
siz her ne kadar bu ülkede işsizlik yok, şu kadar insanı istihdam ettik deseniz de aylardır iş bulmak için aşındırmadık kapı bırakmayan ve buna rağmen iş bulamayan insan için hala işsizlik vardır.
siz her ne kadar bu ülkede yoksulluğu bitirdik, artık aç ve yardıma muhtaç insanımız kalmadı deseniz de karnını doyuracak ekmek dahi bulamayan insanlar hala açtır.
siz her ne kadar korona ile en iyi mücadele eden ülkeyiz deseniz de, ölüm oranlarını düşük gösterseniz de yakınlarını kaybeden insanlar ölülerinin sayısını bilirler.
siz ne kadar aşılamada en iyi seviyede olan ülkelerden biriyiz deseniz de aşı olmak için gittikleri hastanelerde aşı bulamayan insanlar aslında elimizde aşı olmadığını anlarlar.
yani çavuşeşku'nun termometresi ile halkın termometresi sıcaklığı farklı ölçer ve eğer bir gün halkın termometresinin sıcaklığı fazla yükselirse işte o zaman çavuşeşku da devrilir, termometresi de..
Osmanlı'nın girdiği savaşlarda düşman orduları için bekleme saklanma yeri olan Kıbrıs'ı zamanla tehlikeli olmaya başlar. Venediklilerin elinde olan bu yer daha sonra Osmanlı İmparatorluğu'na geçecektir, 1571 yılında aldığı Kıbrıs'ı Osmanlı 300 yıl gibi bir hakimiyet süresinin ardından, girdiği savaşlar sonucunda bozulan ekonomilerini düzeltmek amacıyla, 1878 yılında Britanya İmparatorluğu'na kiralar. 300 yıl boyunca adada huzur içinde yaşayan Türk toplumu adanın Britanyalılara devri ile birlikte sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda arka plana atılır. Bir anda ülke yönetiminde azınlık durumuna düşerler. Bunun sonucunda Türk toplumunu giderek fakirleşir ve halkın morali bozulmaya başlar.
Kıbrıs'ta müthiş derece de bürokrasi hakim. Siyasilerin neredeyse hiçbiri memurlari karşısına alamıyor.
Traffik yönünde İngiltere usulü soldan akıyor.
Barnanas incilinde İsa peygamber ben gideyim de o gelsin diye Muhammed den bahsediyor. Bu kiliseye baskın olmuş mali goturmusler . Bunun haberini de kutlu adalı diye biri yapıyor . Uzi ile vuruyorlar. O dönem uzi emniyet özel harekat ta var sadece
Hala Sultan türbesi var peygamberimizi süt annesi.
1960 a kadar brintanyaya bağlıydı sonra bağımsız oldu . Rum nüfusu fazla Kıbrıs az 800/300bin. Rumların enosis politasi hakim oldu. Yunanistan'a bağlanma istediği açıkladı. Sonra Makarios önderliğinde Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Devlet başkan yardımcısı da Dr Fazıl Küçük oldu. Olaylar çıkınca bizimkiler 74de adaya girdiler. Ama Birleşmiş milletler tanımadı. Ayrılıkçı hareket olarak görür. Zaten 1983 de Rauf Denktaş da ayrı bağımsız bir ülke olduğunu açıkladı.
Samanbahçe konutları
Kibrisda çok sayıda Afrikalı görmek de mümkün. Bunlar son zamanlarda çalışmaya gelenler. Majör çoğunluğu öğrenci vizesiyle gelenler. Önce kayıt yaptırıyorlar öğrenci olarak ama gelince işçi olarak çalışıyorlar. Köylerde çalışmaların çok olduğu söyleniyor cheap labor yani ucuz iş gücü.
KAPALI MARAŞ
Bir zamnalr dünyanın en ünlüleri burada yaparmış tatillerini . Miami Maldivler ne ise zamanın yeri de burdaymiş. Ünlüler Merlin mornroe vs hep buraya gelirmiş. Tabi barış hareketindan önce buranın çoğunluğu rumdu. Daha doğrusu burada İngilizlere vakıf mali statüsünde olan bu yerde özel hukuku hiçe sayarak Rumlara tapu dağıtmış . Bizimler çıkarma yapınca birleşmiş milletler kabul etmedi. Çoğunluğu Rum olan yere Türk egemenliği olmaz falan diye. 46 yol sonra açıldı. 1974 öncesi adanın turizmden elde ettiği gelirin yüzde elliucu burdan elde ediliyordu
Bizimkiler burayı koz olarak bekletiyor. Burası Rum tarafına verelim onlar uluslararası alanda tanisin bizi diye ama kabul etmiyorlar. Bana kalırsa Rumların hakkı ne ise verilmeli ve Maraş eski günlerine dönmeli. Turizm cenneti yapılmalı. Ama Maraş Ma-rant olacaksa da kim kaymağı yiyorsa ruma hakkını da o versin
Afroditin doğduğu yer olduğuna inanılır Rum kesimi tarafında turist akıyor.
Şu haliyle ambargho kalkmadan hicbirsey olmaz. KKTC kumar ve casino otelleri olmaktan öteye gidemez. Gerçi kapalimaraştan daha güzel sahilleri var ne oluyor hiç
Yorumlar
Yorum Gönder