deneme 39


Osmanlı pasaportu: Mürur Tezkeresi

Sultan II. Mahmud, İstanbul'un belediye işleri için İhtisap ağasını vazifelendirdi. Elinde mürur tezkeresi olmayanlar şehre giremeyecekti. Mürur tezkereleri herkesin kendi memleketinden alınacak ve bunlara İstanbul'a ne iş için geldikleri yazılacaktı. Rumeli'den gelenler Küçükçekmece'den, Anadolu'dan gelenler de Bostancıbaşı Köprüsünden ancak şehre girebilecekti. Şehrin iki uç hududu dışındaki yollardan şehre girenler mürur tezkereleri olsa da cezalandırılacaktı. 


🔸Bu uygulamanın ardında bölgedeki ani nüfus artışını engellemek, devlet güvenliğini sağlamak, kendini Müslüman olarak tanıtan casusların ülkeye girişini engellemek gibi sebepler yatıyordu.

Daha çok İstanbul için tezkire alınırken sonraları kullanımı tüm topraklarda yaygınlaştı. 20 yüzyıla gelindiğinde ise ortadan kalktı.


Doğu Türkistan zulmü dursun diye İsrail imza verdi Türkiye vermedi. Türk devleti yok imza atanlarda 

Demir kubbe İsrail'in hava savunma sistemi. Filistinliler onların demir kubbesi vadsa bizim gök kubbemiz var diyor 


Karabağ savaşında, İsrail ile Türkiye Azerbaycan’ı destekledi. Filistin devleti ise Ermenilerin yanında yer aldı. Filistin, Ermeni Soykırımı oldu savındaki bir ülke. 1915-2015 soykırım pulu bastırdı. Kıbrıs’ta Rum’u destekliyor. Unutma! 🌿🌿🌿 


Kıbrıs'taki gibi sınırları belli iki egemen eşit devlet olsa Filistin olayları olmayabilir. Annan veya benzeri bir planın uygulanması sonucu KKTC vatandaşları mahkeme kararıyla evlerinden çıkarılmaya çalışılsa ne olur? Ve sonuç bir Türk-Yunan savaşına gider mi? Cevap Filistin'de

Filistin lideri Abbas'tan Rum kesimine destek

Kıbrıs Rum kesimini ziyaret eden Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Kıbrıs sorununda Rum tezlerini desteklediklerini açıkladı./2009 

İsrail'in Güvenlik Sorunu

Bu adamlar müslüman 1.5 milyarın ortasında. Tabiki askeriye destek verecek. Mekke zamanında da böyleymiş. Yahudilerin evleri hep korunakliymis. Azınlık olmanın verdiği korku işte. 

Bazı İsrailli politikacılar, toprak takası üzerine öneriler sundular. Amaçları İsrail’in Yahudi çoğunluğunu devam ettirmekti. Bu önerinden biri, Yeşil Hattın batısında bulunan Arapların nüfusunu oluşturduğu Wadi Ara’yı İsrail egemenliğinden çıkarıp Filistin’e vermek ve karşılığında Batı Şeria’daki Yahudi yoğunluklu yerleşim alanlarında resmi egemenliğe sahip olmaktır

6 gün savaşları

Mısır Suriye Ürdün ucu birleşip birgunde İsrail'e girip alacağız diyorlar. Ağa tabi İsrail mısır ordusunun içine askerini geçmiş senelerde yerleştirmiş. Mısır'daki askeri havalimanlarinin hepsinin krokisi var elinde. Neyse bunlar daha kalkmadan İsrail harekete geçiyor. Direk Mısır'a girmiyor Akdeniz üzerinde n geri dönüş alıyor. Vuruyor mısırı. Suriye'nin golan tepelerini işgal ediyor. Ürdün zaten bir vurusluk canı var. Ve bugün ki sinirlsrina kadar genişliyor İsrail . Kudusu gazzeyi ele geçirmeleri o zaman.1967. sonra soruyorlar ya siz nasıl yaptjnjz böyle diye. Nerden akliniza geldi . Yavuz Sultan Selim de böyle girmişti Mısır'a diyorlar arkadan yani. E peki onlar bilmiyorlar mı o savaşın öyle olduğunu . Müslümanlar tarihini bilemz diyorlar 

Önemli eserler ve yazarları
İslamiyet Öncesi ve İslamiyet Dönemi
Yusuf Has Hacip (Kutadgu Bilig )
Kaşgarlı Mahmut  ( Divan-ı Lügati’t Türk )
Yazarı belli değil  (Dede Korkut Hikayeleri )

Divan ve Halk Edebiyatı
Şeyhi (Harname, Hüsrev ü Şirin )
Ali Şir Nevai ( Mecalisü’n Nefais )
Şeyh Galip ( Hüsn ü Aşk )
Nabi ( Hayriyye, Hayrabad, Sur-name )
Nergisi ( Hamse )
Kâtip Çelebi ( Keşfü’z Zünun, Cihannüma )
Fuzuli ( Beng ü Bade, Leyla ile Mecnun, Su Kasidesi, Şikayetname, Hadikatü’s Süeda, Mektubat, Sıhhat u Maraz, Heft Cam )
Baki (Kanuni Mersiyesi, Hadis-i Erbain Tercümesi, Fazail-i Mekke )
Nedim ( Divan )
Ahmedi ( İskendername )
Mevlana ( Mesnevi, Divan-ı Kebir, Fih-i Ma-Fih, Mecalis-i Seba, Mektubat )
Aşık Paşa ( Garipname )
Mercimek Ahmet ( Kabusname )
Yunus Emre ( Risaletü’n Nushiyye )
Hacı Bektaş Veli ( Makalat )

Tanzimat Edebiyatı
Namık Kemal ( İntibah, Cezmi, Celalettin Harzemşah, Gülnihal, Akif Bey, Zavallı Çocuk )
Recaizade Mahmut Ekrem (Araba Sevdası )
Semipaşazade Sezai ( Sergüzeşt )
Nabizade Nazım (Karabibik, Zehra )
Şemsettin Sami ( Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat )
Ahmet Mithat Efendi ( Felatun Bey’le Rakım Efendi )
Şinasi ( Şair Evlenmesi )

Servet-i Fünûn Edebiyatı
Halit Ziya Uşaklıgil ( Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Kırk Yıl )
Hüseyin Rahmi Gürpınar (Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, İffet, Metres, Cehennemlik, Şık )
Mehmet Rauf ( Eylül )
Hüseyin Cahit Yalçın ( Hayal İçinde )

Milli Edebiyat
Yakup Kadri Karaosmanoğlu ( Kiralık Konak, Sodom ve Gomore, Yaban, Hep O Şarkı, Panorama, Nur Baba )
Halide Edip Adıvar ( Ateşten Gömlek, Sinekli Bakkal, Dağa Çıkan Kurt )
Reşat Nuri Güntekin ( Yaprak Dökümü, Yeşil Gece, Acımak, Anadolu Notları )
Ebubekir Hazım Tepeyran ( Küçük Paşa )
Ömer Seyfettin ( Efruz Bey )

Cumhuriyet Edebiyatı Önemli Eserler
1. İnce Memed (Yaşar Kemal)
2. Tutunamayanlar (Oğuz Atay)
3. Saatleri Ayarlama Enstitüsü (Ahmet Hamdi Tanpınar)
4. Memleketimden İnsan Manzaraları (Nazım Hikmet)
5. Kürk Mantolu Madonna (Sabahattin Ali)
6. Anayurt Oteli (Yusuf Atılgan)
7. Huzur (Ahmet Hamdi Tanpınar)
8. Alemdağ'da Var Bir Yılan (Sait Faik Abasıyanık)
9. Aşk-ı Memnu (Halit Ziya Uşaklıgil)
10. Devlet Ana (Kemal Tahir)
11. Her Gece Bodrum (Selim İleri)
12. Bir Gün Tek Başına (Vedat Türkali)
13. Sevgili Arsız Ölüm (Latife Tekin)
14. Benim Adım Kırmızı (Orhan Pamuk)
15. Ölmeye Yatmak (Adalet Ağaoğlu)
16. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Peyami Safa)
17. Puslu Kıtalar Atlası (İhsan Oktay Anar)
18. Bir Düğün Gecesi (Adalet Ağaoğlu)
19. Parasız Yatılı (Füruzan)
20. Yenişehir’de Bir Öğle Vakti (Sevgi Soysal)


Osmanlı pasaportu: Mürur Tezkeresi
Yurt dışına giderken yığınla evrak topladığınız pasaport ve vizeler bir zamanlar ülke içinde seyahat etmek ve İstanbul'a girebilmek için de isteniyordu. 


Kolay mıydı öyle İstanbul’a gelmek…  Osmanlı zamanında marifetti hatta. Sultan 2. Mahmut döneminde Balkanlardan ve Anadolu'dan gelecek kişilerin önce pasaport alması gerekiyordu. Seyahat belgelerinin hazırlanması da basit iş değildi.

OSMANLI’DA PASAPORT DEVRİ
Mürur Tezkeresi, Osmanlı Devleti'nde ülke içinde seyahat etmek ve İstanbul'a gitmek için alınan izin ve geçiş belgesi; bir nevi iç pasaporttu. Bu uygulamanın amaçlarının başında nüfus artışına müdahale etmek, göçü engellemek ve devletin güvenliği geliyordu.


TEZKERENİN ÇIKIŞ NEDENİ ÜLKEYE SIZAN CASUSLARDI
Söylenenlere göre bu tezkirenin çıkış sebebi, Osmanlı topraklarında Müslüman kılığında gezen casuslardı. Yönetim bu tarz vakaların ardından bir güvenlik önlemi almış olmalı.

ALINMASININ BİRÇOK ŞARTI VARDI
Alındığından itibaren bir yıl için geçerli olan mürur tezkeresine kişinin tüm kimlik bilgileri, nereye ve niçin gittiği yazılırdı. İstanbul’a gelenlere iş buluncaya kadar, kentte hatırlı bir kişinin kendilerine kefil olması zorunluluğu da getirilmişti. Yani sizin vize konsolosluğunu ikna ettiğiniz gibi, mahalli yöneticileri ikna ediyorlardı.

GÖÇ SORUNU
Göç sorunu Osmanlı’nın birçok dönemine damga vurmuştur. Buna engel olmak isteyen merkezi yönetim de zaman zaman çok sert yaptırımlar  uygulamak zorunda kaldı.



ŞEHİRDEN ÇIKAN BİR DAHA ZOR DÖNÜYORDU
İzinsiz şekilde şehirden ayrılmak isteyenler daha sınır kapısında geri yollanıyordu. Sadece izinsiz olanlar değil, izin almış vatandaşlar da nasibini almıştı. Bir yolunu bulup başka bir şehre gidenlerin dönmeleri neredeyse imkânsızdı. Ancak padişah razı gelirse yurda geri dönebilirlerdi.

ATILAN HER ADIM İÇİN İZİN ALINIRDI
Bugün elini kolunu sallayan İstanbul’a düşüyor. Nüfus aldı başını gidiyor. Kim derdi bir zamanlar İstanbul’a gelmek bu kadar zahmetliydi… Öyleydi ama; şehrin içinde bile atılan her adım için izin alınırdı. Çantasını alan yola düşemezdi.



II. MEŞRUTİYET İLE KALDIRILDI
Tabii ne oldu; II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden (1908) sonra kişisel özgürlüğe aykırı olduğu gerekçesiyle kaldırıldı. Daha sonra tekrar gündeme gelse de, kesin bir tasarı olmamakla birlikte günümüzde de hala tartışılan bir konu.

BALKANLAR’DA MERKEZİ BİR TEKKE: HARABATİ BABA BEKTAŞİ TEKKESİ
Balkan coğrafyasının Türkleşmesi/İslamlaşması Türk dervişleri ve bu kişilerle birlikte hareket eden aşiret/topluluklar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Şeyh/dervişler bu coğrafyanın çeşitli ve stratejik bölgelerine yerleşerek İslamiyet’i içinde yer aldıkları tarikatlar üzerinden anlatmaya çalışmışlardır. Bu tebliği gerçekleştirmek için dergâh, tekke, zaviye, âsitane vs. gibi çok çeşitli dini kuruluş inşa etmişlerdir. Bu kuruluşlardan biri de bugünkü Makedonya’nın Kalkandelen ilinde inşa edilmiş olan Harabati Baba Bektaşi Tekkesidir. Tekkenin XVI. yüzyılın ikinci yarısında Sersem Ali Baba tarafından kurulduğu bilinmektedir. Tekkenin Harabati Baba ile bilinmesinin nedeni ise ikinci banisi olan Harabati Baba zamanında eklenen yapılar ile tekkenin yeni bir canlılık kazanmasıdır. Tekke, Bektaşi toplumu için Balkanlar’da merkezi tekke olma özelliğini taşımaktadır. Dolayısıyla tekke, özellikle faal olduğu dönemlerde dervişlerin bilgi birikimlerini ve manevi rütbelerini yükseltmek için buraya geldikleri ve burada yetiştirildikten sonra bölgedeki diğer tekkelere gönderildikleri bilinmektedir. Balkanlar’da, savaşların başlaması, ülke yönetimine komünist sistemin gelmesi gibi nedenlerle yaklaşık olarak yetmiş yıl kapalı bir konumda olan tekkede, 1993 yılı Nevruzunda Kalkandelenli, Gostivarlı, Kırçovalı Bektaşiler tarafından tekkede başlatılan direniş ile Meydan Evi ve türbeyi içine alan yapıların açılması mümkün olmuştur. Tekkenin postnişinlik görevini 2006 yılından günümüze Baba Edmond Brahimaj yürütmektedir. Bu çalışmada Harabati Baba Bektaşi Tekkesinin Balkan coğrafyası için tarihsel önemi ve işlevi, kuruluş tarihinden günümüze kadar yaşamış olduğu değişimler açıklanmaya çalışılmıştır.
A CENTRAL TEKKE IN BALKANS: HARABATİ BABA BEKTASHI TEKKE
The Turkification/Islamization of Balkanic region took place through Turkish dervishes and tribes/ communities associated with them. The sheikhs and dervishes settled in various parts of this region and tried to convey the massage of Islam through the sects which they belonged to. For this purpose, they established several institutions such as Islamic monasteries, tekke, zawiya, and asitane. One of these organizations is Harabati Baba Bektashi tekke located in Kalkadelen province of Macedonia. It is known that the tekke was established by Sersem Ali Baba in the second half of the XVIth century. The reason for the association of the tekke with Harabati Baba is the revitalization of tekke with the new constructions in the time of Harabati Baba who was the second founder of the tekke. The tekkes and zawiyas, along with being religious institutions, won the hearts of the local communities by offering social, cultural and artistic services. Without making any distinction on the basis of race and religion, every guest had the right of accommodation in the tekke for three days. The tekke had been closed for nearly seventy years because of various reasons such as the outbreak of wars and shifting to communist regime, however, some of the facilities were put into service again in 2006 owing to the resistance of Bektashis of Kalkaden, Gostivar, and Kırçova in Meydan Evi. This study aims to explain the function, the historical importance of the Harabati Baba Bektashi tekke as well as the changes it has been through.


TÜRKİSTAN-BERLİN HATTI VE ÖTESİ
Ne ümitlerle, ne hayallerle gelmiştik Hepsi bir illüzyon veya ütopya miydi? Biz Türkistan ihtilalcileri neredeyiz ve ne yapıyoruz?
Öğrenci, Ahmet Naim. 1929

1920'li yıllar Türkistan'daki Sovyet hâkimiyetinin giderek pekiştiği yıllardır. ilk dönemlerde Sovyet yönetimi, devam eden iç savaşın oluşturduğu kaos ortamı ve karşı karşıya kaldığı ekonomik problemlerin yoğunluğu gibi nedenlerle, çevre cumhuriyetlerdeki yerli yönetici kadroların görünüşte sosyalist fakat, özde milliyetçi yapılanmalar oluşturma çabalarına kısmen göz yummuştur. Özellikle yeni kurulan Buhara Cumhuriyeti'ni yöneten cedit kadroları ürkütmemek ve Sovyetler Birliği'ndeki istikrar sağlanıncaya kadar zaman kazanmak gerekiyordu. Zira Fergana'da başlayan Basmacılık hareketi hızla büyümüş ve bütün Türkistan’a yayılmıştı. Sovyet yönetimi, bölgede tam olarak kontrolü sağlayıncaya kadar ılımlı bir politika izlemenin yararlı olacağını görmüştü. Nitekim, 1921 yılının 26 Mayıs'ında, Lenin ve Çiçerin imzalı bir belge ile Buhara Cumhuriyeti'ne, bazı yabancı ülkelerle doğrudan iktisadi ve kültürel ilişkiler kurma hakkı tanındı. Bu imkândan yararlanan Buhara Cumhuriyeti yöneticileri, 1921-1922 yılları boyunca, özellikle Almanya ile iktisadi ve kültürel ilişkiler kurma çabası içerisinde olmuşlardır." İşte bu siyasi ortam içerisinde, yerli cedit kadrolar tarafından gerçekleştirilen önemli işlerden birisi de, dış ülkelere öğrenci gönderme projesidir. Moskova’nın tüm isteksizliğine rağmen, Buhara Halk Cumhuriyeti ve Türkistan ASSR'den 70 kadar öğrenciyi Avrupa'ya gönderebilmek için hazırlıklara başlandı. Eğitim için seçilen ülke Almanya idi. Dünya harbinden yenik çıkmasına ve içinde bulunduğu zor koşullara rağmen Almanya, hâlâ bir bilim ve teknoloji merkeziydi. Versay Antlaşması’nın getirdiği yükümlülükler nedeniyle, başta İngiltere olmak üzere, bütün diğer kapitalist ülkelerle ciddi sorunları vardı ve bu nedenle de çoğu uluslararası konuda Sovyet Rusya ile aynı cephede hareket etmek zorunda kalıyordu. Diğer taraftan, giderek artan ekonomik zorluklar sonucu toplum yapısında kutuplaşmalar ortaya çıkmıştı ve sosyalist hareketlerin gücü ve etkinlik alanı hızla genişlemekteydi. Bu gelişmelere paralel olarak, Alman siyasi kadroları içerisindeki sosyalistlerin sayısı da giderek artmaktaydı. Dolayısıyla, başta Lenin olmak üzere birçok Bolşevik yönetici, Avrupa'daki sosyalist devrimin ilk olarak bu ülkede başlayacağına inanmaktaydılar. Sonuç olarak Moskova, gerek kendi iç şartları ve gerekse geleceğe yönelik beklentileri sebebiyle, Türkistan'daki yönetici Ceditlerin Almanya ile ilişki kurmak ve bu ülkeye öğrenci göndermek yönündeki uygulamalarına göz yummuştur. Buhara Cumhuriyeti ve Türkistan ASSR tarafından başlatılan bu hareket, çocuklarını dış ülkelerde eğitime göndermek yönündeki toplumsal istekleri de körüklemiş ve çok sayıda öğrenci, kendi imkânlarıyla okumak üzere, dış ülkelere yönelmişlerdir. Tercih edilen ülkelerin başında Türkiye vardır. İkinci sırayı ise yine Almanya almaktadır. 1922-23 yıllarında başlatılan bu öğrenci hareketi, daha sonraki yıllarda, hariçte yürütülen Türkistan Milli Mücadelesinin kadrolarını oluşturmak bakımından büyük önem taşımaktadır. 1922 yıl başlarında, Türkistan'da yayınlanan Kızıl Bayrak gazetesinde, “Almanya'da Okuyan Müslümanlar” başlıklı bir makale çıkmıştı. Alman resmî makamlarından alınan verilere dayandırılarak yazılan bu makale, Müslüman ülkelerin eğitim açısından Almanya'yı tercih derecelerini göstermesi bakımından bir hayli ilginçtir. Makalede yansıtılan verilere göre Almanya’da, Osmanlı Türklerinden, çoğu kendi imkânlarıyla gelmiş olan bin kadar öğrenci, Arap ülkelerinden ise dört yüz civarında öğrenci mevcuttur. Aynı tarihlerde Kazan'dan kırk (26'sı özel, 12'si devlet burslusu), Azerbaycan'dan yetmiş bir, Kırım'dan iki, Kuzey Kafkas bölgesinden ise altı öğrenci vardır. Buna karşın Türkistan'dan kendi imkânlanıyla gelmiş tek bir öğrenci bulunmaktadır. Ziraat akademisinde okuvan bu öğrencinin adı Abdulvahap Muradi'dir. Osmanlı Türkleriyle, Kazan bölgesinden gelen Tatar Türkleri dışında hiçbir kavimden kız öğrenci olmayışı, vazar tarafından özellikle vurgulanmaktadır. Cedidizm hareketinin erken başladığı Kazan, Kırım ve Azerbaycan gibi Türk bölgelerinin Batı dünyasıyla olan bilimsel etkileşimleri, bu akımla ancak 1900'lerde tanışabilen Türkistan bölgesine göre çok daha ileri durumdaydı. Türkiye Türklerinde ise tartışmasız bir üstünlük görülmekteydi. Aynı yazar tarafından yayınlanan ikinci bir makalede, çeşitli Türk bölgelerinden Avrupa'ya gönderilecek öğrenciler hakkında bilgi verilmektedir. Buna göre 1922 yılında Buhara Halk Cumhuriyeti'nden 46, Hive Halk Cumhuriyeti'nden 5, Kazakistan'dan 15, Başkurdistan'dan 10 ve Tataristan'dan 10 öğrenci gönderilecektir. Türkistan ASSR'den gönderilecek öğrencilerin sayısı, çoğunluğu Taşkent şehrinden ve genellikle kendi imkânlarıyla olmak üzere, 19 kişi olarak belirtilmektedir Buhara Cumhuriyeti'nden gönderilecek öğrencilerin gözetim ve denetim görevi, cumhuriyet yönetiminin Harici Kültürel İlişkiler Bölümü Başkanı Abdulvahid Burhanof'a (Munzim) verilmiştir. Avrupa'ya öğrenci gönderme seferberliğinin Türkistan ASSR'de, Halk Komiserleri Sovyeti Reisi Turar Riskulof, Buhara'da ise Buhara Halk Şuraları Cumhuriyeti Hükümeti Reisi Feyzullah Hocayef tarafından şekillendirildiği bilinmektedir. Buhara Cumhuriyeti'nde, öğrenci göndermek ve eğitimi düzenlemek amacıyla Tatar eğitimci Alimcan İdrisi, Buhara Merkezi İcra Komitesi üyesi Burhanof ve elçilik görevlisi Keminski'den oluşan bir komisyon kurulmuştu. Türkistan ASSR'de ise, dış memleketlere gidecek öğrencilerin her türlü işlemleri, maarif nezareti bünyesinde oluşturulan bir bilim heyeti tarafından yürütülmekteydi. Almanya'ya gidecek öğrenciler, bu kuruluşun da yardımıyla, 1922 Ağustos'unda, kendi aralarında Kömek adıyla bir cemiyet kurdular. Taşkent'te kurulan bu cemiyetin başkanlığına Said Ali Hoca isimli bir öğrenci getirilmişti. Her iki cumhuriyetin yöneticileri tarafından başlatılan bu hareketin, halk arasında büyük bir heyecanla desteklendiği görülmektedir. Özellikle aydınlar, Türkistanlı gençlerin Avrupa ülkelerinde eğitilmesinin Türkistan'ın geleceğine çok önemli katkılar sağlayacağının bilincindeydiler. Meşhur Şair Abdülhamit Süleyman Çolpan, “İstikbal İçin Küreş”? başlıklı makalesinde şunları yazmaktaydı: Biz son zamanlarda gençlerimizin uzak memleketlere gidip bilim öğrenmek için çok hevesli olduklarını görüyor ve seviniyoruz. Bu gençlerin kendi başlarına ayrı ayrı hareket etmeyip “kömek”leştiklerinin de farkındayız. Çar Hükümeti döneminde iç Rusya Müslümanlarını Hristiyanlaştırmak meselesinde büyük çabalar göstermiş, meşhur İlminski siyasetinin önde gelenlerinden olan Popedovna, yazdığı bir mektupta, “yerli halk arasında (Müslüman-Türkler kastediliyor Y.N.) bizim için faydalı, en azından zararsız olacak insanlar, Rus dilini utanarak ve çok rahat konuşamayan, yazısında birçok hatalar bulunan, bizim genel valimiz bir yana, en küçük memurumuzdan korkan kişilerdir” diyordu. Buna karşı biz Rus diliyle değil, ileri Avrupa memleketlerinin dili ve bilimi ile cevap versek belki insan gibi yaşamaya hak kazanabiliriz. 1917 İhtilâli'nden 5 yıl sonra, 1922 yılında yazdığı bu makalenin satır aralarında Çolpan, Türkistan'a medeniyetin Ruslar tarafından getirildiği iddiasını çarlık dönemindekine benzer şekilde sürdüren komünist yönetimi de eleştirmekte; Türkistan'a göre çok gelişmiş olan Rus bilim ve teknolojisinin Avrupa bilim ve teknolojisi sayesinde yenilebileceği ümidini dile getirmektedir. Yurt dışına gönderilen öğrencilerin eğitim harcamalarının karşılanabilmesi ve yeni öğrenciler gönderilebilmesi için yalnızca devlet imkânlarıyla yetinilmemiş, çeşitli kültür, sanat ve spor faaliyetlerinden sağlanan gelirlerin bir kısmının aktarılmasıyla, ilave fonlar oluşturulmuştu. 18 Aralık 1922 tarihli Türkistan gazetesinin verdiği bilgiye göre, yurt dışında eğitim gören gençler için halk arasında büyük çaplı bir kampanya başlatılmıştı. Kampanyayı düzenleyenler arasında Nasir Mircelalov, Abdulhamit Süleyman Çolpan, Münevver Karı, Abdurreşidhanov ve Şakircan Hamidi gibi meşhur isimler vardı. 2 Aralık 1922'de, Taşkent’te, aydınlar tarafından bir edebiyat gecesi düzenlenmiş ve gecede toplanan 7500 som bu fona aktarılmıştı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları