deneme 41


Hoyrat, halk edebiyatında maninin bir türüdür. “Kesik Mani, Cinaslı mani” adlarıyla geleneksel halk edebiyatımızda yer almaktadır. Bu tür manilere, Azerbaycan Türkleri, “Bayatî”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Irak Türkleri “Hoyrat” demektedir.

Dize sayısı ve uyak sistemi değişiklik göstermektedir. Bu geleneksel mani şekli ile bunun müziğini ifade etmek için kullanılan hoyrat kelimesinin, hangi kelimeden türediği bilinmemektedir. “Fakir, garip, başıboş” anlamlarına gelen “Hoyrat” kelimesinden; Kerkük’ün bir semti olan “Korya” kelimesinden, veya “kaba saba, kötü, kibirli “anlamlarına gelen “hoyrat” kelimesinden geldiği hakkında görüşler bulunmaktadır. Hoyratlar dinleyenlerde ezgisi ve sözüyle yiğitlik ve mertlik havası uyandırır. En yaygın olduğu yerler, Irak’ın Kerkük ve Erbil şehirleri ile Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu illeridir. Ağırlıklı olarak, Urfa, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum ve Kars yörelerinde görülür.

Hoyrat yedi heceli dizelerden oluşur. İlk dize, kesiktir ve kafiye sözünü belirler. Çoğunlukla dört mısralı olmakla beraber, bazen mısra sayısı daha fazla olabilir. Hoyratın en önemli özelliklerinden biri. uyağın cinaslı olmasıdır. Az da olsa cinassız hoyratlara rastlamak mümkündür. Türkçenin eşsesli fakat anlamca farklı kelimelerinden yararlanılarak yapılan cinas, dinleyenleri şaşırtır, şiire güzellik, anlam zenginliği katarken, dikkatleri üzerinde toplar.

Örnekler
Düzenle
Cinassız bir hoyrata şu örneği gösterebiliriz:

Al tespihi zikreyle,
Her ni’mete şükreyle
Yük ağır menzil uzak
Gel bu yola fikreyle.
Cinaslı hoyrata da şu örnekleri verebiliriz:

O yan kara
Bu yan ak oyan kara
Türkmen’e hor bakanın
Gözlerin oy Ankara.
Kazan kara
Kap kara kazan kara
Kerkük’e el sürenin
Mezarın kaz Ankara.
Gül en az
Bülbül eyler güle naz
İndim o dost bahçesine
Ağlayan çok gülen az
Kendine has müziği ile söylenen hoyratlar, dinleyenleri etkileyicidir. Hoyratlarda, aşk, gurbet, kahramanlık, güncel olaylar işlenebilmektedir. Bu gelenek, Irak Türklerinde canlı bir şekilde yaşamaktadır. Cinaslı kafiyeler hoyratların vazgeçilmez özelliğidir. Cinas ne kadar ustaca kullanılırsa hoyrat da o kadar başarılı sayılır. Çoğunlukla yedili hece ölçüsü ile söylenen hoyratların, başına veya sonuna eklenen ve meyan denilen kelime ve mısralarla bu ölçünün bozulduğu da olur. İlk mısra genelde üç veya dört heceden oluşan ve anlam ifade eden bir kelimedir. Daha sonraki mısralara ayak verir. Hoyrat bu özelliği ile Eski İstanbul Semaî kahvelerinde ve Anadolu’da söylenen ayaklı veya kesik maniye benzer. Kesik manilerde de cinas önemli yer tutar. İlk mısra üç veya dört hecelik bir ayaktan oluşur. Bazen mısra ünlem özelliği taşıyan kelimelerle yedi heceye tamamlanır. Eksik hecelerin boşluğu hitap sözleriyle doldurulur. “Ah hele zalim, ah balam” gibi doldurma sözlerle kendine has bir girişi ve müziği vardır. Bunun için gür ve geniş ses gerekir. Müzik meclislerinde bu işin ustaları oturur ve karşılıklı olarak söylerler: Karşılıklı hoyrat çığırma, çığıranları coşturduğu gibi, dinleyenleri de galeyana getir. Karşılıklı çığırmaya, “kanşar- be kanşar çağırmağ” veya “kanşarın vermeğ” deyimleri kullanılır. “Çağırıcı, meclisteki meslektaşlarını düelloya davet amacıyla çok kez;

Kebap yandı köz ister
Sürme yandı göz ister,
Köz köze, gözüm göze
Ustan durup söz ister”
şeklinde bir hoyrat çağırır. Bunun üzerine karşısındaki çağırıcı da hemen şu hoyratla karşılık verir:

Kebap yandı közün çek
Sürme yandı gözün çek.
Köz göze, gözüm göze,
Ustan geldi, özün çek.”
Bunun ardından başka hoyratlar söylenir, Mecliste hazır bulunan diğer çağırıcılar da yarışmaya katılırlar. Bazen ortalık kızışır, ama sonunda neşeli beste türküler söyleyerek ortalık yatıştırılır.

Türkiye'de bütün canlılığı ile mani ve hoyrat geleneğini yaşatan illerden biri Şanlıurfa’dır. Burada erkeklerin dik ve tiz sesleriyle okuma şekline "Hoyrat" adı verilirken, kadınların daha pes sesle okuduklarına ise "Meani" denir. Şanlıurfa'da, Düz Urfa Hoyratı, Tecnis, İsfahan, Mesnevi, Kalata, Garip, Hüseyni, İbrahimi, Beşiri, Aşırtmalı, Acem, Kesik, Kesik kerem, Havar Kardaş, Yayla, Kılıçlı, Muhayyer, Daği, Bahçacı, Daşçı, Mahmudiye, Elezber, Çargah, Nevruz , Kürdi, Irak gibi hoyrat çeşitleri okunmaktadır.

Urfalıyam ben özüm
Kulak ver dinle sözüm
Urfa biz siye kurban
Evvel başta ben özüm,
örneğinde görüldüğü gibi, Şanlıurfa’da, Hoyrat ve maniler belirli sevgi. ayrılık. yoksulluk veya belli bir olay üzerine bu konuda yeteneği olanlar tarafından yazılı veya o an doğaçlama olarak söylenir. Hoyratlar, dilden dile aktarılarak, yüzyıllar ötesinden günümüze kadar gelir. Bunların yazarı veya irticalen söyleyenleri belli değildir. Halkın ortak malıdır. Anonimdir. Ama, günümüzün sanatçıları da güncel hoyratlar söylemektedir. Şanlıurfa Mani ve Hoyratları üzerine araştırmalar yapan Abuzer Akbıyık’ın bir hoyratı şöyledir:

Dağlar beni
Ayırdı dağlar beni
Ayrılık ne zor imiş
Yandırır dağlar beni
Öte yandan hoyrat geleneğinin yaşadığı bir başka ilimiz Elazığ’dır. Elazığ’dan birkaç anonim hoyrat şöyle:

Ah o gözler, ah o gözler
Kan eder ah o gözler
Beni vuran ok değil
Sendeki ahu gözler
Düşte gör, düşte gör
Hayalde gör, düşte gör
Dostun kim, düşmanın kim?
Hele bir kez düşte gör.
Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi, Hoyrat geleneği bu iki ilimizle sınırlı değildir. Ama hoyrat denilince, herkesin aklına ilk önce Kerkük gelir. Türkmeneli Edebiyatı’na ilişkin bir kitap yazan Şemsettin Kuzeci, “Hoyrat demek Kerkük demektir” tanımını kullanmıştır.

Türkmen folklorunun en zengin unsuru geleneksel müzikleridir. Kırık hava yanında, yörede başlı başına bir ekol kabul edilen hoyrat, Türkmen folklorunun en çarpıcı kümesini oluşturur. Türkmenlerin yaşayışı, dünya görüşü, kültürü, tarihi, geleneği ve edebî zevki hoyratlarda dile gelmiştir. Bu yüzden Kerkük hoyratın, hoyrat da Kerkük’ün simgesi olmuştur.
Sürme beni, sürme beni
Her göze sürme beni
Eşikte kulun olam
Kapından sürme beni.

28 aralık 1940 gecesi Sultan Galiyev, yine stalin'in emriyle bizzat beria tarafından moskova'daki lubyanka hapishanesinde ensesine sıkılan tek kurşunla can verecekti. sovyet diktatörü böylece savaş sırasında kendisini tarihten silebilecek iki büyük muhalifini ortadan kaldırtarak diktatörlüğünü, en önemlisi kendi güvenliğini garanti altına aldığını düşünüyordu... sscb'ye bir düşman saldırısı sırasında onun sömürgeleştirilmiş Türk Cumhuriyetlerinin önderi olarak ortaya çıkabilme olasılığını hesaplamıştı.

Müslümanları kendi davalarına kazanmak isteyen komünistlerin bu oyunlarının müslümanların büyük çoğunluğu, Lenin'in bütün milletlerin kendi geleceklerini tayin hakkına sahip olduğunu kabul ettiğini, bundan sonra sömürmek yerine sömürgelere yardım edileceği, Stalin'in başında bulunduğu Milletlerin Halk Komiserliği Örgütü'ndeki Turar Resulov, Feyzullah Hocayev, Mollanur Vahidov, Mir Said Sultan Galiyev, Neriman Nerimov ve Halimcan İbrahimov'un Müslümanların ezilmesine engel olacaklarını zannediyorlardı. Halbuki zamanla bu isimler birer birer ortadan kaldırılmıştır.

Haberiniz var mıydı? Bizim Sivas Kongresi’nde, sscb Dışişleri Komiserliği gözlemcisi olarak Mahmudov adında Rusyalı bir Türk de bulunuyordu. Gönderten de, kimdi derseniz, Sultan Galiyev’di elbet! 1919 Ağustosu’nda Rusya’daki “Jöntürklerle” “İslâmın Kurtuluşu Birliği” diye bir örgüt kurduran da, daha sonra Mustafa Suphi’yi oralarda sorumlu kılan da, hâttâ Rusların elindeki Türk tutsaklarından iki bin kadarını örgütleyip devrimci bir parti kurmaya iteleyen de, hep o!Nedeni de belli bunların: Sultan Galiyev, dünya devriminin Batı proletaryasından kopacağını bekleyen Rus Bolşeviklerine karşı kesinlikle bunun bir yanılgı olduğunu savunuyor: “Batı proletaryasından hayır yoktur, devrim mutlaka mazlum ülkelerden, yâni sömürge ya da yarı sömürge durumuna indirgenmiş Doğu ülkelerinden gelecektir. Bunun için de asıl bu ülkelere el uzatılması gereklidir.”

"Ve Sultan Galiyev!
Galiyev, 1917 Bolşevik Devrimi'nin önderlerinden biri olan Kazanlı Türk'tür. Lenin sonrasında Stalin tarafından öldürtülen Galiyev'in "Koloniler Enternasyonali" tezi ve SSCB'deki Türk halklarının geleceği bağlamındaki görüşleri onun Türkçüler tarafından sevilmesine sebep olmuştur.
Türkçülüğün sembol isimlerinden bir diğeri olan Yusuf Akçura ise "Üç Tarz-ı Siyaset" isimli 33 sayfalık makalesiyle "Pantürkizm" ve "Panturanizm" kavramlarını literatüre soktu. Yusuf Akçura bu makalesinde OsmanlI'nın devlet politikası olarak Osmanlıcılık, Panislamizm, Türkçülük olmak üzere üç siyaseti kıyaslayarak incelemiş ve Türkçülüğün tek çıkış yol olduğunu ortaya koymuştur." 

1911 yılında Sultan Galiyev Tatar Öğretmen Okulu'nu birincilikle bitirir. Artık öğretmendir babası gibi. Başkurdistan'ın değişik bölgelerinde öğretmenlik yapar. Zaten iyi olan Rusçasını öğretmen okulunda çok iyi düzeye getirir. Kitap çevirileri yapar. Tolstoy'un, Puşkin'in Rusça eserlerini Tatarca ve Başkurtçaya tercüme eder.



Enver Paşanın Sultan Galiyev, Rıskulov ve F. Hudayev gibi Türk kökenli ve bağımsızlığı bu hareket içinde gören komünistlerden etkilendiği söylenmiştir. Batı emperyalizmine karşı sözü geçenlerle duygu ortaklığı kurduğu kesin ise de onun İslamcı-Türkçü havası hep açık ve baskındır. Paşa’nın konuşmasının Rusça’ya çevirisinde, “Allah’ın hâkimiyeti”, “İslam savaşçıları” gibi tabirler çıkartılmış ve Enver Paşa’nın karalamış olduğu güncel bazı sloganlar yerleştirilmiştir. Batılı gözlemciler ise, bu döneminde Paşa’nın Hilafet ve Saltanata bağlılığının ve Anadolu’daki milliyetçi harekete olan taraftarlığının, hepsinin üstünde olduğunu söylerler.

Kendisi de komünizm ideolojisini benimsemiş olan Sultan Galiyev, Rusya'daki Komünist Devrimini şöyle değerlendirir: 'Devrim amacından saptı, sömürgeciliğe karşı çıkıp, ezilen milletleri savunmak amacıyla çıktığımız bu yol bugün Rus emperyalizminin doğmasına yol açtı, doğu ve doğu halkları unutuluyor.

Arap Yarımadası. Doğuda Basra Körfezi, batıda Kızıldeniz, güneyde Umman Denizi, Kuzeyde Filistin ve Suriye çölleriyle çevrili olan bölgedir. Çöller geniş yer tutuğu için halkın önemli geçim kaynağı ticarettir.

Şehirlerde yaşayan ticaretle uğraşan Araplara medeni, çöllerde hayvancılık yapan ve göçebe yaşan Araplara bedevi denirdi. Kabileler kan bağına dayanan ailelerden oluşuyordu. Kadına değer verilmezdi. Kan davası yaygındı. Halk köleler ve hürler olarak ikiye ayrılmıştı.


Kabileler haram aylarda savaşmazlar  Mekke’ye gelerek ticaret yaparlardı. Putlara taparlardı. Putlar Kabe’de bulunurdu. Putları ziyaret ederek hacı olurlardı. Mekke, Medine, Taif önemli şehirlerdi.

HZ. MUHAMMED DÖNEMİ (571-632)
Muhammed 571’de Mekke’de doğdu annesi ve babasını kaybettiği için amcası ve dedesi tarafından büyütüldü. Amcasının kervanlarıyla ticaret yapardı. Güvenilirliği nedeniyle ona El Emin denirdi.
25 yaşında HZ Hatice ile evlendi. 610 yılında Hira dağında ilk vahiy geldi ve peygamber oldu. İlk inananlar HZ Hatice, HZ. Ebubekir, HZ. Ali, HZ. Zeyd ve HZ. Osman’dır. Müslümanlığın yayılması ile putperestler (Müşrikler) zulüm yapmaya başladı. Müslümanlık hızla yayıldı. Bir kısım Müslümanlar Habeşistan Krallığına göç etti.

HİCRET (622)
            Mekke’de baskıların artması ve Medine’de özellikle Akabe görüşmelerinden sonra Müslümanların sayısının artması ve Medineli Müslümanların davetiyle HZ. Muhammed Mekke’den Medine’ye göç etti. Mekke’den gelen Müslümanlara Muhacir, Medineli Müslümanlara Ensar denildi.

Hicretin sonuçları:

İslamiyet baskı ve şiddetten kurtuldu ve daha hızlı yayılmaya başladı. Medine’de İslam devletinin temelleri atıldı. HZ. Muhammed peygamberliğinin yanında devlet başkanı olmuştur.
Müslümanlar, Yahudiler ve henüz Müslüman olmayanlar arasında Medine Sözleşmesi imzalandı. Şehrin yönetimi ile ilgili ilkeler belirlendi.
İlk İslam eğitim kurumları oluşturuldu.
Hicret olayı Hicri Takviminin başlangıç yılı oldu.

İslamiyet Yarım Adası
Bedir Savaşı (624):
Sebebi: Müslümanların Mekke’den gelen ticaret kervanına saldırması, Mekkelilerin Müslümanları ortadan kaldırmak istemesi. Müslümanlar kazanır.


Sonuçları: Müslümanların kendine olan güveni artar. İslamiyet’in yayılması hız kazanır. Savaş ganimetlerinin paylaşılması ile savaş hukuku doğar. Esirler içinde zengin olanlar fidye ile fakir olanlar ise 10 Müslüman’a okuma yazma öğretmek koşulu ile serbest bırakıldı. Vatandaşlık antlaşmasına uymayan Beni Kaynuka Yahudileri şehirden çıkarılmıştır.

Uhut Savaşı (625):

Sebepleri: Mekkelilerin Bedir Savaşının öcünü almak istemeleri.

Sonucu: HZ. Muhammed savaşın nasıl yapılması gerektiğini halka sormuştur. Onların isteği doğrultusunda Uhut’ta savaş yapılır. Önce Müslümanlar kazanır. Uhut Dağındaki okçuların ganimet için yerlerini terk etmeleri sonucu müşrikler Müslümanları arkadan kuşatır. Müslümanlar yenilir. Mekkeliler kesin bir başarı sağlayamadı.


Hendek Savaşı (627):
Sebepleri: Müslümanların varlığına son vermek isteyen Mekkeliler, Yahudilerin de kışkırtmasıyla Medine’ye doğru harekete geçer.

Sonuçları: Müslümanlar İranlı Selman-ı Farisi’nin önerisiyle Medine’nin etrafına hendek kazarak savunma savaşı yaptılar. Kazandılar. Müslümanların HZ. Muhammed dönemindeki son savunma savaşıdır. Medine’yi savunabilecekleri güçleri olduğunu göstermişlerdir.

Hudeybiye Antlaşması (628):
Muhammed ve yanındaki 1500 kişinin haram aylarda haç için Mekke’ye gitmesini müşrikler savaş olarak anlamış ve barış istemişlerdir. Onların isteğiyle Hudeybiye Barışı imzalanır. Buna göre;
Müslümanlar o yıl Kabe’yi ziyaret etmeden dönecekler, ertesi yıl üç gün süreyle silahsız olarak hac yapabileceklerdi.
Çocuk Müslüman Mekkeliler, Medine’ye alınmayacaklar ancak Müslümanlıktan çıkanlar alınacak
Taraflar arasında 10 yıl boyunca savaş yapılmayacak
Arap kabileleri arasındaki mücadeleye karışılmayacak
Önemi: müşrikler, İslam Devletini resmen ve hukuken tanımıştır. Oluşan barış ortamı sayesinde pek çok kişi Müslüman olmuş, İslamiyet yayılmıştır.

Hayber Kalesi’nin Fethi (629):
Sebebi: Medine’den çıkarılan Yahudilerin Hayber kalesine yerleşerek buradan Müslüman kervanlara saldırmaları ve müşrikleri, Müslümanlara karşı kışkırtmalarıdır.

Sonuçları: Müslümanların ilk taarruz savaşıdır. İlk kez toprak kazanılmıştır. Şam ticaret yolu Müslümanların kontrolüne geçer. Ekonomik yönden güçlenirler. HZ. Muhammed isteyen Yahudilere Haraç Vergisi ödemek suretiyle Medine’de kalabileceklerini belirtir.


Abbasiler
Mute Savaşı (629):

Bizans’la yapılan ilk savaştır. Başarı elde edilememiştir.

Mekke’nin Fethi (630):

Mekkelilerin Arap kabilelerini Müslümanlara karşı kışkırtmaları sonucu Mekke’nin fethine karar verilir. Mekke savaşsız alınır. Kabe’deki putlar temizlenir. Putperestlik ortadan kalkar.

Huneyn Savaşı ve Taif Seferi (630):

Sebep: Putperest Arap kabileleri ile Mekkeli müşrikler Mekke’yi tekrar alabilmek için Huneyn vadisinde toplanır. HZ. Muhammed üzerlerine sefer düzenler.

Aynı yıl Taif şehri de kuşatılır. Ancak alınamaz daha sonra Taifliler Müslüman olur ve Taif İslam devletine katılır.

DÖRT HALİFE DÖNEMİ (632-661)
Muhammed’in ölümünden sonra devlet başkanlarına halife denildi. Dört halifenin hepsi seçimle iş başına geldikleri için bu döneme Cumhuriyet Dönemi denir.
1) HZ. Ebubekir Dönemi (632-634)

İç karışıklıklar ve yalancı peygamberler sorununu çözdü. Zekat vermek istemeyen Müslümanları itaat altına aldı. Siyasi ve dini birliği sağladı.
Bizans’la  Yermük savaşını yaptı. Suriye’nin fethine başladı.
Arap yarımadasının fethi tamamlandı.
Kuran-ı Kerim kitap haline getirilerek bozulması engellendi.
2) HZ. Ömer Dönemi (634-644)

636’da Bizans ile Ecnadeyn Savaşı yapıldı. Suriye ve Filistin fethedildi.
Kudüs, Mısır, Trablusgarb ele geçirildi. Mısır’ın alınmasıyla Baharat Yolu ele geçirilmiş oldu. Ekonomik olarak rahatlandı.
Sasanilerle yapılan savaşlar sonucu İran ele geçirildi. İranlılar Müslüman oldu. Böylece Müslüman Araplar Türklerle komşu oldular.
HZ. Ömer döneminde devlet teşkilatında yapılan yenilikler; ülke yönetim birimlerine ayrılır. Valiler atanır. Düzenli ordu kuruldu askeri divan oluşturuldu. Ordunun giderlerini karşılamak için İkta Sistemi geliştirildi. Adliye teşkilatı kuruldu, illere kadılar atandı. Hicri takvim oluşturuldu.
3) HZ. Osman Dönemi (644-656)

Fetihlere devam edildi. (Libya, Tunus, Doğu Anadolu)
Hazar Türkleriyle savaşlar yapıldı.
Suriye Valisi Muaviye tarafından ilk İslam donanması hazırladı. Kıbrıs Adası alındı.
Kuran-ı Kerim çoğaltıldı.
HZ. Osman önemli görevlere genellikle akrabalarını seçmesi, İslam dünyasında ilk görüş ayrılıklarına sebep oldu. Muhalifleri HZ. Osman’ı evinde şehit etti.
4) HZ. Ali Dönemi (656-661)

Döneminde iç karışıklıklar olduğu için fetihler durmuştur.
Cemel Savaşı : HZ. Ayşe ve taraftarları HZ. Osman’ın öldürülmesinden HZ. Ali’yi sorumlu tuttukları için HZ. Ali’nin halifeliğini tanımadılar. Çıkan savaşı HZ. Ali taraftarları kazandı. Bu Müslümanların kendi aralarında yaptıkları ilk savaştır.
Sıffin Savaşı (657):  Muaviye’nin HZ. Ali’nin halifeliğini tanımayarak kendi başına buyruk hareket etmesiyle başlar. Üç ay sürer. Muaviye yenileceğini anlayınca hakeme başvurulmasını ister. HZ. Ali’nin ve Muaviye’nin hakemleri ikisini de görevden alacak ve ortak kabul edilen bir kişiyi halife seçecektir. Ancak Muaviyenin hakemi sözünde durmaz ve Muaviyeyi hakem ilan eder buna sinirlenen HZ. Ali Suriye’den Kufe’ye döner. İslam dünyası hakem olayından sonra üç siyasi gruba ayrılır. 1) Şiiler (HZ. Ali taraftarları), 2) Emeviler (Muaviye taraftarları), 3) Hariciler ( her iki tarafı da tanımayanlar) Hariciler HZ. Ali’yi öldürür. Muaviyeyi de öldürmek isterler ama Muaviye suikast ten kurtulur. HZ. Ali’nin öldürülmesiyle 4 halife dönemi sona erer.
EMEVİLER
(661-750)
Kurucusu Muaviye’dir. İlk iş olarak başkenti Şam ‘a taşır.
Muaviye kendinden sonra oğlu Yezid’i halife atamış böylece halifeliği saltanat haline dönüştürmüştür.
Halife Yezid. HZ. Ali’nin oğlu HZ. Hüseyin’in halife olmasını engellemek için onu Kerbela’da öldürttü. Kerbela Olayından sonra Müslümanlar Sünni ve Şii diye iki mezhebe ayrıldı.
Halife Velid döneminde İspanya’yı ele geçirdiler. Emevi devleti yıkılınca İspanya’da Endülüs Emevileri devleti olarak varlıklarını devam ettirirler.
Yıkılış Sebepleri: 1) Emevi ailesine aşırı bağlılıkları, 2) Sınırların genişlemesiyle birlikte yönetimin zayıflaması, 3) İslam Devletini bir Arap devleti haline getirmeleri, Müslüman olduğu halde Arap olmayanlara Mevali=Köle muamelesi yapmaları 4) Peygamber soyuna kötü davranmaları.
Emeviler döneminde diğer gelişmeler: 1) Halife Abdülmelik döneminde Arapça resmi dil ilan edildi. İlk Arap parası bastırıldı. 2) iller birleştirilerek ülke beş büyük eyalete ayrıldı. 3) İslam mimarisi batı mimarisi seviyesine ulaştı.
ABBASİLER
(750-1258):
Ebul Abbas Abdullah tarafından Emevi Devleti yıkılınca kurulur. Başkenti Bağdat’tır.
Çinlilerle Orta Asya Hakimiyeti için Talas Savaşı (751) yapıldı. Bu savaştan sonra birçok Türk Abbasi devletinde asker ve devlet adamı olarak görev almaya başladı.
Abbasilerin en parlak dönemi Harun Reşit ve oğulları dönemidir. Bu dönemde; 1) Franklarla Endülüs Emevileri ve Bizans’a karşı ittifak yapıldı. 2) Eski Yanan ve Helen eserleri Arapça’ya tercüme edilerek Felsefe, Matematik ve Astronomide büyük ilerlemeler kaydedildi. 3) Irak’ta sadece Türklerin yerleşebileceği Semarra ordugah şehri kuruldu. 4) Diyarbakır-Tarsus arasında Avasım bölgesi oluşturularak, buralara Türkler yerleştirildi. Böylece Bizans sınırına karşı tampon bölge oluşturuldu.
1258’de İlhanlı Moğollarının Bağdat’a girmesiyle yıkıldı. 1517 yılına kadar Memlüklerin korumasında halifeliği sürdürdüler. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı almasıyla Halifelik Osmanlı padişahlarına geçti.
Ders Notlarıabbasi devleti, abbasiler, dört halife, emevi devleti, emeviler, islamiyet
YAZI DOLAŞIMI
TÜRKLERİN İSLAMİYET ÖNCESİ KÜLTÜR VE MEDENİYETİ ÖZETTÜRKLERİN İSLAMİYETİ KABULÜ VE İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ ÖZET
2 Thoughts On “İslamiyetin Doğuşu, 4 Halife, Emeviler Ve Abbasiler Özet”

Umut dedi ki:
15 Kasım 2022, 22:15
Ben çok kez gördüm bunu bana annem ödev diye verdi ama 6.sınıf konusu olsada harika yapmışsınız!!!!!!!!!!!

wow dedi ki:
14 Nisan 2021, 18:55
elinize sağlık

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları