deneme 46



sosyal medyada okuduğum yazılar sonrası anladım ki türk halkı ne kadar şanslı olduğunun farkında değil. sıfır ironi ile söylüyorum. bizim insanımız hiç başka bir gücün boyunduruğu altına girmediği için baskılanmış halkların psikolojilerine karşı empati kuramıyor. o yüzden tarih ile örneklendirerek anlatmaktan başka çare bulamadım.

kazaklar var oldukları günden bugüne değin bir kere dahi gerçek bir seçim, demokrasi vs. görmüş bir halk değildir. altınorda imparatorluğu bünyesinde kendi halinde bir boy iken imparatorluğun yıkılması ile yeni bir hanlık kurmuş ve çarlık boyunduruğu altına girene kadar uzunca süre tipik bir bozkır devleti düsturu ile genişlemeye odaklanmıştır. bugün bu kadar çok toprak sahibi olmasının sebebi de bu yayılmacı düşüncedir.

yani bu insanları en az bir asırdır iyi veya kötü demokrasiyi tecrübe etmiş, halkı öncesinde hiç esir edilmemiş, dili dini kültürü sistematik şekilde asimile edilmemiş türkiye ile karşılaştırma hatasına düşmeyin. aksi halde algılamanız çok daha zor hale gelecektir.

çarlık rusyası tarafından ele geçirildikten sonra kazakların göçebe hayatı da son buldu. kazaklar kendi topraklarında ikinci sınıf vatandaşa dönüştü ve yerleşik çiftçiler haline getirildiler. nüfus olarak da baskılandılar. sovyet kıtlığı üzerine ülkeye sürülen farklı milletlerden milyonlarca insan ile çoğunluğu da kaybettiler.

bağımsızlık sonrasında bölgeye yerleştirilen slav nüfusun büyük bir kısmı göç etti. buna rağmen hala halkın yarısına yakınını slavlar ve farklı etnik azınlıklar oluşturuyor. bu multi kültürel fakat sovyetlerin oluşturduğu gudik yapı bu toplumu geçen bir asırlık süreçte kazak halkını da kökten şekillendirdi. önce çarlık sonra sovyetler neredeyse üç asırlık bir asimilasyon süreci yürüttüler. ikisinin arasındaki tek fark çarlık kendi dinini dayatırken sovyetlerin ateizmi dayatmasıydı. yoksa kendilerine kontrol edebilecekleri yeni bir kültür yaratma çabası, göçebelerden verimli köle çiftçiler yaratma denemeleri hep aynıydı.

bunu şu yüzden anlatıyorum: neden günümüz kazak halkı veya iktidarlar rusya'ya yakın? neden halkın hala hatrı sayılır bir kısmı rusça konuşuyor? bunları iyi anlamak lazım. rusça bilmeyenin insan sayılmadığı, iş bulamadığı, kat-i surette bir adım dahi yükselemediği bir sistem düşünün. geçmişte bırakın kazakçayı, rusça harici diğer bütün diller neredeyse yok sayılıyordu. rusça ve kazakça eğitim veren okulların sscb sürecindeki istatistiklerinden dahi çok rahat anlaşılabilir. bunun ispanyolların güney amerika'nın anasını bellemesinden, yerli halkların dillerini, inançlarını ve kültürlerini zorbalıkla toptan değiştirmiş olmasından zerre farkı yok. yani bu ağır süreçten geçmiş orta asya halklarına gidip neden türkçe konuşmuyorsun demek, asırlar süren bir asimilasyondan sonra soyu azteklerden gelen bir insana neden atalarının dilini konuşmuyorsun demek kadar absürttür.

ekim devrimiyle çarlık yıkılıp sscb'nin kurulduğu dönemde kazaklar, alihan bökeyhan liderliğinde ayaklanmış ve alaş-orda devletini kurmuşlardır. bu devlet ilk modern bağımsız kazak devletidir. 1905 yılında parti olarak kurulmuştur ve hükümet oluşturmaya giden mücadelesi devrim öncesinde başlamıştır. parti 1905'te gizli olarak kurulduktan sonra 1917 yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüştür. alihan bökeyhan o dönemde kazakistan’ı sovyetlerden ayrı bağımsız bir devlet haline getirmeyi amaçlamıştır.

milli kazak kültürünün gelişmesine ise alaş ordacılar yardım etmiştir. inanca göre kazaklar da alaş adlı bir kahramanın soyundandır. kızıl ordu iç savaşı sonuçlandırınca 1917'de hükümet kuran alaş-orda'nın büyük kısmı, bolşevik idaresini kabul ederek dağılmışlardır. dağılmalarının nedeni ise 1920'lerin sonlarında sovyetlerle yaptıkları anlaşmadır. buna göre alaş orda hükümet liderlerine ve askerlerine dokunulmayacağının teminatı alınmıştır. ancak stalin iktidarlığında alaş ordacıların neredeyse hepsi tutuklanmış veya infaz edilmişlerdir. tek tutulan söz sscb kontrolü altında toprak bütünlüğünün korunması olmuştur.

bunun sonrasında 1925 nisan ayında kazakistan otonom cumhuriyeti adını almıştır.

1922 yılında Sovyet Orta Asya Haritası, Kırgız ÖSSC'nin yeri ve sınırları.

1936 yılı aralık ayında ise kazakistan sovyet sosyalist cumhuriyeti olmuştur. bu dönemde kazaklar bilim, sanayileşme, kentleşme, eğitim alanında gelişmeler kaydetmiştir. sovyetlerin kazak halkına uyguladığı baskı politikaları o dönemde de etkisini hissettirmiştir. örneğin, 1907-1920 yılları arasında avrupa'dan iki buçuk milyon slav göç ettirilmiştir. 1930-1940 yılları arasında ise kazakistan'a kore ve polonya'dan göçmen alınmıştır. böylece bu dönemde kazakistan'daki kazak nüfusu %30 altına inmiştir. kazakistan, sovyet işgalinin ardından çok farklı dillerin, ırkların, dinlerin var olduğu bir ülke haline getirilmiştir.

sscb döneminde bugün haberlerden gördüğünüz almatı, astana, atırau gibi şehirlerde kazak nüfusu %15 veya daha altındaydı. hatta bir video ile örneklendireyim. sscb'nin yıkılmasına aylar kala almatı'nın incisi olan çimbulak kayak merkezine ait aşağıdaki gibi bir video kaydı var. şu videoda dahi bir tane kazak göremiyorsunuz zira rusya'dan kovulmuş, sürgün slavlar dahi çarlık döneminden kalma sindirme politikasını devam ettiriyorlardı:

Çimbulak hakkında bir video kaydı.
bu baskıların bir noktada patlamaya yol açacağı muhakkaktı ki öyle de oldu. 1964-1986 yılları arasında kazakistan komünist partisi genel sekreterliği görevinde olup kazakistan'ı yöneten dinmuhammed kunayev'in görevden alınması gençlerin öfkesini taşırmıştı. stalin sonrası kazakları bir nebze olsun rahatlatan ve daha önemlisi halktan birisi olmasıyla sevilen kunayev bugün hala rahmetle anılır.

kunayev, fazla milliyetçi bulunduğu için üzerine yolsuzluk iddiaları atılarak bu görevden uzaklaştırılmıştır. aralık 1986'da mihail gorbaçov, bir çuvaş olan gennady kolbin'i kazakistan komünist partisi genel sekreterliğine getirmiştir. bu olay jeltoksan (jeltoksan, aralık ayı anlamındadır) ya da kolbin olayları olarak anılmaktadır. bu durum gerçekleştiğinde 17 aralık 1986'da 20–25 bin insan olayları protesto etmek istemiştir. protestocuların çoğunluğunu öğrenciler oluşturmuştur. olaylar sert ve kanlı bir biçimde bastırılmıştır. jeltoksan olayları kazakistan'ın bağımsızlığı konusunda dikkate alınması gereken önemli etkilere sahiptir.

"jeltoksan olayları, bir asır boyunca her istediğini yaptıran dikta rejimindeki bir halkın, yaşadığı baskıya karşı ilk başkaldırısıdır. kazak halkı tüm dünyaya, milli onurun bundan sonra ezdirilemeyeceğini açıkça göstermiştir. bu bakımdan bu olaylar, kazak tarihinde ve bağımsızlık döneminde önemli bir yer tutmaktadır. "

bu sözlerin sahibi ise olaylarda heykeli yıkılan kurucu başkan nursultan nazarbayev'dir. nazarbayev ve otuz yıllık bağımsızlık tarihi ise bir tekerrür halini almıştır. ne demek istediğimi aşağıda detaylıca anlatacağım.

nazarbayev'in yükseliş ve başa geçiş hikayesini uzun uzadıya anlatmayacağım. o kısımlar da enteresan lakin bugün yaşanan olaylarla pek ilgisi yok. asıl hikaye başa geçtikten sonra başlıyor. kendisi %98.7 oyla kazakistan tarihinde halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı olmuştur. bu seçimlerin ne kadar demokratik olduğu az çok tahmin edersiniz. sscb'nin atadığı bir başkanın o dönem seçilmeme imkanı yoktu.

nazarbayev de ilk döneminde bunun farkında olarak sovyet etkisini kırmakla uğraştı. ilk iş olarak otoritesini sağlama yönünde adımlar attı. çünkü ülkede hala sovyet döneminden kalan anayasa ve kurallar uygulanıyordu. üstelik ülkede kurulmuş olan ve bütün yetkilerini sovyet anayasasına göre kullanan bir örgüt olan sovyet prezidyumu vardı.

1995 yılına kadar cumhurbaşkanlığı ve sovyet prezidyumu arasında yetki çatışması yaşandı. prezidyum 235 üyeliydi. nazarbayev onu 177 üyeli yasama organına dönüştürmek istedi. bu bağlamda da ülkede 1994'te parlamento seçimleri yapıldı. ancak bu seçimde nazarbayev 177 sandalyenin sadece 34 tanesini kazanabildi. bu da ülkedeki yetki çatışmasını artırdı.

nazarbayev karşıtları yapıcı muhalefet bloğu adı altında parlamentonun çoğuna sahip oldular. çoğunluğunu muhalefetin oluşturduğu meclis, nazarbayev'in önerdiği başbakana onay vermedi ve ekonomik yasa tasarılarını meclisten geçirmedi. 1994 yılından meclisten sadece yedi tasarı geçebilmişti. anayasa mahkemesinin seçimleri iptal etmesinin altındaki neden de üyelerinin tamamının cumhurbaşkanı tarafından seçilmesinde yatmaktaydı.


bundan sonra nazarbayev, parlamentonun tüm yetkilerini halk asemblesi'ne devretti. üyelerinin tamamı nazarbayev tarafından atanan bu asamble de 1996 cumhurbaşkanlığı seçimlerini iptal ederek 1995'de bir referandumla nazarbayev'in görev süresini 2000 yılına kadar uzattı. halk asamblesi tarafından 1995'te bir anayasa oluşturuldu. ülkenin siyasal rejimi ve düzeni de cumhurbaşkanı otoritesine bağlandı. 30 ağustos 1995'te anayasa değişikliği ile başbakan hariç tüm bakanları atama yetkisi cumhurbaşkanına verildi.

bu açıdan aklınıza rte gelebilir fakat nazarbayev, erdoğan'ın tersine bir strateji geliştirmiştir. gelir gelmez bütün yetkiyi üzerine alarak yönettiği ülkeyi birkaç sene önce yetkileri düşürülmüş bir sisteme dönüştürerek bırakmıştır. 2002'de yapılması planlanan parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri erken bir tarihe alınarak 1999'da yapılmıştı. nursultan nazarbayev ve yakın çevresinin ülkenin petrol gelirlerinden elde ettiği kazancı kendi banka hesaplarına yatırmaları olarak görüldü. en azından halk böyle gördü.

bugün yaşanan olayların tohumları ise bu dönemlerde atılmıştı. nazarbayev, petrol yolsuzluğu gibi konularda ortaya damadını atmış. damadı bu uzun sürecin sonunda yurt dışına kaçmış ve göstermelik birkaç tutuklamayla konu kapatılmıştı. en azından öyle zannediliyordu. gel gelelim halk bugünleri hiç unutmadı. nazarbayev'in siyasi rakiplerini ve potansiyel tehlike olarak gördüğü herkesi doksanlı yıllarda ortadan kaldırmış olması da cabası. aşağıda farklı bir açıdan bu konulara da değineceğim.

geçen otuz yıllık süreçte bu tür iddialar hiç peşini bırakmadı. buna rağmen nazarbayev gerçek anlamda ülkeye büyük katkıları olan bir lider. yol yabdı geyiği çevirmiyorum. ülkeyi aldığı nokta ile getirdiği nokta arasında dağlar kadar fark var. uluslararası arenada saygı duyulan, ağırlığı olan bir liderdi. büyük bir atatürk sempatizanı olduğu da biliniyor. biraz da ona öykündüğünü söylemem de abes kaçmaz zira atatürk'ten kopyaladığı bir sürü hamle var.

bağımsızlıktan 28 yıl sonra nazarbayev yerini parlamento başkanı ve güvenilir bir dostu olan kasım jomart tokayev'e bıraktı. olayların başlangıcı ise nazarbayev'in bu kararı almaya iten süreçle başladı diyebiliriz. bunlara da aşağıda bol bol değineceğim.

ara özet; birçok farklı entryde okuduğunuz üzere kazakistan geniş topraklarına rağmen küçük nüfuslu bir ülke. iki dünya gücü arasında bir tampon bölge gibi duruyor. buna rağmen düzgün bir denge politikası ile yıllardır istikrarlı şekilde büyüyor. bunların hepsi iyi güzel ama bu istikrar sağlanırken feda edilen demokrasi eksikliği yüzünden halkın isyan etmemesi imkansızdı. ya istikrar ya demokrasi ikileminde nazarbayev istikrar ve otokrasiyi seçti. halk ise kendisinin gidişiyle bir değişiklik beklerken sistemin yerli yerinde olduğunu görünce gidişatı değiştirmek istedi.


b) teoriler 
malumunuz olayların geneline dair birden çok teori var. bunlardan en zayıfları ile başlayıp benim de katıldığım en güçlü olanına doğru ilerleyelim.


1) dış güçlerin oyunları
en zayıf olan teori bu zira ortada kimin ne elde edeceği muallak. kazakistan'ın karışması bu ülkede etkisi olan hiçbir ülkeye hiç bir katkı sağlamıyor. iktidarın düşmesi çin'in bir kuşak bir yol veya de rusların ülkeyi ilhak etmesine hizmet etmiyor. aksine bu sistem hepsine ülkeyi açık büfe olarak sunduğu için stabil kalması herkesi mutlu ediyor. konuya dair putin'in yorumlarını izlerseniz ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. şu noktada rusya'nın kazakistan'a doğru genişlemesinin stratejik bir anlamı da yok.

ruslarla iyi ilişkilerine mukabil orta asya'da nato ile ilişkileri en sağlıklı ülke kazakistan'dır. avrupa – atlantik konseyi aracılığıyla nato üyesi diğer ortak ülkelerle geniş bir iş birliği içerisindedir. abd ordusu ile tatbikatlar, askeri eğitim, istihbarat ve analiz ortaklıkları var. daha da enteresanı qazvac adlı covid aşısı dahi bu askeri iş birliğinin sonucudur. ülkede, abd ordusunun modernize ettiği bir bio savunma ve zoonotik hastalıkları araştırma laboratuvarı var.

özellikle abd ve ingiltere'nin ekonomik etkisi bu ülke üzerinde hiç de azımsanmayacak seviyededir. kazakistan, bağımsızlığın henüz ilk yıllarında serbest pazar ekonomisine geçiş için abd'den yardım almıştır. nükleer silahsızlandırma için ilk yardımı da abd start 1 adlı bir fon ile sağlamıştı. bağımsızlık ilanının hemen sonrasında abd-kazakistan enerji ortaklık deklarasyonu da ışık hızıyla imzalanmıştı.

abd, 11 eylül sonrası afganistan politikasında da kazakistan'ı efektif biçimde kullanmıştır. afganistan'a lojistik desteğin büyük kısmı kazakistan üzerinden sağlanmıştır. yeni başkan tokayev'de birleşmiş milletlerde nükleer silahsızlandırma konularında çalışmıştı. anlayacağınız abd ve kazakistan ilişkileri gittikçe güçlenmiş ve kazakistan'ın stabil olması en çok abd'nin işine gelmektedir.

bu durumdan ruslar veya çinliler rahatsız olmuyorlar mı? cevap yine hayır. kazakistan ilk günden beridir abd aklıyla denge politikası yürütüyor. bu dengenin diğer ucunda ise her daim rusya ve çin oldu. çin büyük miktarda gaz alıyor. karşılığında bizim bir türlü oturtamadığımız depolama sistemlerini know-how ile birlikte veriyor. doğu türkistan bölgesinde yaşayan etnik kökeni kazak olan vatandaşlarına çin'in zulmetmesine de açık açık ses çıkarmıyor. bu bağlamda avrupa ve uzak asya ülkeleri de nasiplerine düşeni alıyorlar. rusya'nın avrupa ülkelerine sattığı gazın bir kısmı yine kazakistan'dan alınıyor. italya ve fransa başta olmak üzere uygun fiyatla işlenmiş petrol tedarik ediyor. japonya ile uranyum bankası ortaklıkları var vb. onlarca stratejik ortaklık sayesinde dengenin korunması herkesin işine geliyor.


2) turan/türk birliğinden korkan rusya'nın oyunları
ilk teoriye nazaran ufak da olsa gerçeklik payı olan teori bu lakin o da rusya'nın şu an pek umurunda olan bir konu değil. daha doğrusu devletten çok halk ve medya dert ediyor bu konuyu. güney kafkasya koridoru açılıp türkiye ile doğrudan bağlantı kurulmadan kimsenin de ciddiye alacağını sanmıyorum. rusya bu hattaki etkisini kaybetmek yerine daha da güçlendirdi.

abd ise güney kafkasya'da rusya ve iran'ın bağımsızlığını ilan etmiş üç cumhuriyet üzerindeki etkilerinin önleyerek işe başladı. gürcistan ve azerbaycan'ı istediği tipte şekillendirdi. rusya, çin ve iran'ın çevrelenmesi üzerine çalıştılar ki sonuçlarını biliyorsunuz. bölgedeki doğal kaynaklara ulaşarak bunların dünya piyasasına aktarılması ve güney kafkasya'nın alternatif pazar olarak kullanılmasını da fiiliyata döktüler. anlayacağınız buradaki dengeyi bırakın türkiye'nin değiştirmesini, abd veya rusya ikilisinden birisinin dahi tek başına değiştirmesi yakın gelecekte mümkün değil. turan birliğinin kurulmasını ütopikleştiren de bu güçler savaşıdır.

bir de türkiye'nin bu coğrafyadaki etkisi tahmin edilenin aksine çok düşük. aradaki ticaret hacminden dahi anlayabilirsiniz. türkiye bu orta asya ülkelerine tekstil, dizi ve inşaat malzemesi satıyor, turist ve buğday dışında da pek bir şey almıyor. türklerin hakim olduğu tek sektör inşaat. ticaret hacmi hatrı sayılır seviyelere gelen tek ülke özbekistan ki o da bir kaç yıl önce değişen rejimden ötürü. türklerin kazakistan'da yeraltı kaynakları ve enerji sektöründe tırnak kadar etkisi de lobisi de yok. fetö okulları dönemindeki etkisi dahi daha yüksekti ki onun da abd destekli bir proje olduğunu söylememe gerek yok.

bu konularda rusya hiç bir zaman somut bir adım atmaz zira türk birliğini devlet seviyesinde ciddiye almamak üzerine kurulmuş bir politikaları var. istihbarat ve politika amaçlı bir plan dahilinde ele alındığı muhakkak lakin devlet bunu yüzeye hiç bir zaman yansıtmıyor. bu sadece gittikçe milliyetçiliğin yükseldiği halkı ara sıra meşgul etmek için ortaya atılan bir done olarak kullanılıyor. ruslar çok rahatsız olurlarsa en fazla sabah programlarında tartışırlar. bunu da nihat doğan kılıklı beşinci sınıf kanalların magazin bölümlerinde yaparlar. bazen de gündem değiştirme maksatlı bir kaç diplomat saçma sapan demeçler verir. aksiyon bununla sınırlı kalır.


3) hesapta olmayan bir iç çatışma
aşağıda detaylarına değineceğim ve benim de aklıma en çok yatan teori bu.

cumhurbaşkanı tokayev, olayların yatışmasının ardından halka sesleniş konuşmalarında bir sürü konuya değindi. maaşların ve sosyal yardımların iyileştirileceğini, işsizlik ve enflasyon ile savaş başlattığını ifade etti lakin bu sıradan politik söylemlerin haricinde çok enteresan bir kaç noktaya değindi. sanırım bağımsız kazakistan tarihinde ilk kez bir devlet görevlisi nursultan nazarbayev'e direkt suçlamada bulundu. bu da bize iç karışıklığın devlet nezdinde sebebini aşağı yukarı belli ediyor.

tokayev, eski cumhurbaşkanı nazarbayev'in çevresinin devlete bağlı büyük şirketleri ele geçirdiğini ve yolsuzluğa bulaştıklarını iddia etti. birçoğu nazarbayev'in yakın çevresinden olan 150 kişinin ülkenin toplam gelirinin neredeyse yarısına çöktüğünü söyledi. yaygın kanıya göre yaşanan olayların sıradan ve barışçıl bir eylemden çıkmasının asıl sebebi iktidar savaşı. bir tarafta hiç beklemediği bir anda devletin başına geçen tokayev ve kurduğu ekip. öte yanda nazarbayev'in geçen otuz yılda devletin her sathına yerleştirdiği kendi ekibi. şahsen bu açıdan bir tür cemaat-akp kapışmasına da benzetiyorum.

nazarbayev koltuğu bırakırken yerine kanunlara göre parlamento başkanı geçmişti. tahmin edebileceğiniz üzere dönemin parlamento başkanı tokayev idi. sonrasında yapılan seçimlerde her otokrat ülkede olduğu gibi büyük bir oy oranı ile zaten başta olan tokayev seçimi kazanarak koltuğunu sağlamlaştırdı. parlamentodaki yerine ise nazarbayev'in kızı dariga nazarbayeva geçmişti. herkes bunun bir tiyatro olduğunu, bir kaç yıl sonra tokayev'in hastalık vb. bir sebep öne sürerek görevinden istifa edeceğini, dariga ile ikinci nazarbayev döneminin başlayacağını düşünüyordu.

bu altı boş bir iddia değil. nazarbayev'in istifası ile birlikte son iki senedir süren bir kadın lider propagandası vardı. sözlükte çokça muhabbeti dönen tomiris filminin arkasında da bu abla var. devlete bağlı bazı organizasyonların etkinlikleriyle ilgili projelerde çalıştığım için kendisini son iki yılda hiç görmediğim kadar görme fırsatım oldu. normalde medya ile pek ilgilenmeyen bir karakterdi. nedense son zamanlarda bütün kadın destek platformlarında, yardım gecelerinde boy gösterir olmuştu. iddialar ayyuka çıktığında ise parlamento ba

Sovyetler mükemmel değildi, Stalin de. Soğuk savaşın kabul edilmiş sınırları, kuralları, Reformistlerin başa geçebilmesine imkan sağlayan sistem vb pek çok konuda tartışırız, tartışmalıyız. Bunların hiçbiri Kruşçevle başlayıp Gorbaçovla biten sürecin ne olduğunu değiştiremez.

Sovyetler Toprak istedi mi ?  
Napolyon ve Hitler Rusyada eridi 
En büyük ordu Kış 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları