deneme 53



"Barok tarzı mimari nedir?
Barok mimari, 16. ve 18. yüzyıllarda gelişen ve müzik, resim ve edebiyat alanından sonra mimaride de kendine önemli ölçüde yer edinen akımdır. İtalyan kiliselerinde gücünü tanrı ve mitoloji taslaklarından alan ve işlemeli duvarlar, görkemli bahçelerle donatılmış mimari yapıdır."


Zaman atlamalı çekim tekniği olan TimeLapse, aralıklı çekimlerden oluşan bir çalışmadır. Aynı video çekimlerinde olduğu gibi saniyede 25 film karesi olmasa da, hareket halindeki öğelerdir

osmanlı ordusunda rütbeler
nefer
onbaşı
çavuş
başçavuş 

zabitan rütbeleri 4 tanedir
mülazım-ı sani : teğmen
mülazım-ı evvel : üsteğmen
yüzbaşı : bu osmanlı ordu sisteminde 80'lere kadar tsk'da hala olan önyüzbaşı'yı karşılayan bir rütbedir.
kolağası : kıdemli yüzbaşı'yı karşılayan rütbedir. bir süvari ya da piyade kol'u yönetecek sorumlulukta rütbedir.

ümera, yani üst subaylar ise 3 tanedir :
binbaşı : aynen günümüze de gelmiştir.
kaymakam : ya da kaim-makam. "yerine bakan" anlamındadır. ingilizce ve fransızcadaki "lieu-tenant colonel" (albayın yerine bakan) terimini bizde de direkt karşılayan bir rütbedir. günümüzde yarbay'a denk gelir. ki onlar da alay komutanları yokken yerlerine vekalet ederler.
miralay : alay mir'i ya da komutanı. albay'a denk gelir.
paşalar ise şunlardır :

mirliva : liva komutanı. liva bir tugaydır. tuğgenerale denk gelir.
ferik : tümen komutanlığı ile kolordu komutanlığı arasında gidip gelmektedir.
1. ferik : ordu komutanı sorumluluğundadır.
müşir : mareşal rütbesidir  

Bağdat’taki Hikmet Evi
Siyasal iktidar aracı olarak kültür
VII. yüzyılın ilk yarısı İslam dininin Akdeniz bölgesinin doğu bölgelerinde hızla yayılmasına tanık olur. Doğu Roma İmparatorluğu’nun bir kısmının bu yeni inancın müritleri tarafından fethedilmiş olması Latin hâkimiyetindeki Batı Roma bölgelerinin, Yunan kültürünün ana kaynağını oluşturmaya devam eden mekânlara erişmesinin engellenmesine yol açar. Öte yandan yayılma hareketi 750 yılına doğru hız kaybetmeye ve halifeler, kültürü ve bilimi itibar elde etmenin ve fethedilen topraklar üzerindeki siyasal iktidarı sağlamlaştırmanın bir yolu olarak görmeye başlayınca, Müslüman âlimler iki yoldan Yunan bilimin kaynaklarına erişme ayrıcalığını elde eder. Bu yollardan biri Bizans İmparatorluğu’nun merkezinde muhafaza edilen Yunan dilinde özgün belgelerden, diğeri de Nasturi Hıristiyanlar tarafından Süryaniceye çevrilmiş ikinci elden belgelerden oluşur. Nasturilerin VI ila VII. yüzyılın arasında Doğu İran’ın Cundişapur şehrinde oluşturdukları kültür merkezlerinde yaşayan Müslüman âlimler kendilerini efendileri adına Yunan bilimsel metinlerini Süryaniceden Arapçaya çevirmeye adarlar. 

Ortaçağ 1

Umberto Eco"

"Montesquieu, insanların eşit olarak doğduğunu, bu eşitliği toplum hayatında kaybettiklerini, bundan sonra insanlar arasında eşitliği kanunların kurduğunu söyler.

Timur: Koca dünya kala kala bir kör ile bir topala kaldı 
Yıldırım Beyazıt Han ve Emir Timur, iki büyük İslam komutanıdır. İkisi de Türk olup yıllarca İslam bayrağını daha da ileriye taşımak için cihat etmişlerdir. Yıldırım Beyazıt’ın yanında Emir Sultan gibi büyük âlim, Emir Timur’un yanında Taftazani gibi büyük İslam mütefekkiri vardır. Anadolu’daki veliler Yıldırım Beyazıt’ın yanındaysa da Türkistan’daki bilhassa Nakşibendi ve Yesevi Erenleri de Emir Timur’un yanındadır.





Koyu bir Sünni Hanefi olan Emir Timur, Ahmed Yesevi Hazretleri için bir türbe inşa ettirmiştir. Bu iki hükümdar yıllar boyu birbirleriyle karşılaşmadan îlây-ı kelimetullah için mücadele ederler. Ancak arada yer alan fitnecilerin ortaya ateş sonrasında karşı karşıya gelirler.
 
Emir Timur, Sivas’ı kanlı bir şekilde ele geçirir. Nihayetinde iki ordu Ankara’da Çubuk Ovası’nda karşı karşıya gelir. Timur, Asya’da getirdiği ve kullanma tekniğini Hintliler’den öğrendiği filleri ortaya sürünce Osmanlı ordusuna karşı büyük bir üstünlük sağlar. Anadolu’daki beylerin Yıldırım’a ihanet etmesiyle Timur, Osmanlı ordusunu dağıtır ve ağır bir zafer kazanarak Anadolu’yu işgal eder.
 
Osmanlı 12 yıl sürecek olan bir Fetret devri’ne girer ve taht savaşları yaşanır. Yıldırımın bir gözü kördür, Timur ise bir savaşta aldığı darbe sonrasında aksak kalmıştır. Yıldırım’ı esir almaya muvaffak olan Timur ona güler ve şöyle hitap eder: “Koca dünya kala kala bir kör ile bir topala kaldı!”

"Ensar-muhacir edebiyatı yapanlar, fuhuşun Suriyeliler ile birlikte nasıl yayıldığını gözden kaçırmaya çalışmaktadır. Bu, Suriyelilerin bir ahlaki sorunu değildir. Açlığı aşmak için satacak bir şeyi kalmayanların vücutlarını satmalarıdır. Fuhuşun olduğu yerde kaçınılmaz olarak mafya devreye girmekte ve organize suç oluşmaktadır. İstanbul’un en lüks semtlerinde caddelerin kenarları Suriyeli fahişeler ile dolmuştur. Suriyelilerin yoğun olduğu illerde erkek çocuklarının fuhuşa gitmeleri 14 yaşına kadar düşmüştür. Cinsel hastalıklar korkutucu ölçüde artmıştır. Ensar edebiyatı yapanlar Suriyeli kadınların kendi ülkelerinde vücutlarını satmak zorunda kalmadan normal bir hayat yaşadığının farkında değil mi acaba?

TALMUD 
2. ve 5. yüzyıllar arasında tamamlanmış ve yazıma dökülmüş torah'yı yorumlayan sözlü geleneğe mishnah denir. mishnah'ya ek olarak onu yorumlayan iki ayrı gemara yazılmıştır. mishnah ve gemara beraber sözlü gelenekler olarak bilinen talmud'u oluştururlar ki bu durumda iki talmud vardır biri jerusalem talmud'u diğeri babylon talmud'udur. rashi ve rambam döneminde (bkz: ortacag) de eklemeler yapılmıştır.
ortodoks yahudi'ler talmud'un tanrı tarafından musa'ya öğretilmiş olduğuna inanırlar, ama tabii ki torah bilginleri, filozoflar ve önemli din adamları tarafından toplandığını tahmin etmek zor değil.

* yahudilerin kutsal kitaplarından biridir. aslında bir nevi hukuk ansiklopedisidir. yahudi halkının bin yıllık yaşam serüvenini, gelenek ve göreneklerini konu alır.

300 yılda derlenebilmiştir. i.s. 4. yüzyılın başlarından 6. yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür derleme işi. mişna ve gemara adlı iki bölüme ayrılmıştır.

cagimizda ortodoks yahudiler ve protestan mezhebine bagli hiristiyanlar talmudu ciddi anlamda yillar boyunca calisirilar. israil'de, hahamlik muesseesi hurma, palmiye agaclarinin altinda genc yahudileri oturtup gunler boyunca bu kitabi beyinlerine kazirlar. bir cok yahudi,tevrat'ta gecen hikayeleri gunumuze aktarir (nedense??) ve bu kitabin icindekilerden yola cikarak yasadagimiz asri anlamak gibi dahice bir yontem gelisitirir! ingilizce cevirileri cok sig ve `yapay'dir..

* buram buram judea-christian hamaseti kokar. bir nevi bidat'tir; zamani gecmis bir dini ayakta tutma cabasinin acinasi bir yontemidir, ve tabiiki siyasidir: yahudi diasporasini belirli temeller uzerine oturtma amacli bir savunma mekanizmasidir. bu acidan cok anlasilabilir bir cabadir, sira boyle bir calisma olmasa tanrinin bu secilmis, nur topu gibi kullari birbirlerinden bagimsiz, farkli sekilde davrananilirlerdi.

edebiyat icin super bir kaynaktir. proust, jabes, pamuk, auster, eco buradaki hikayeleriden fazlasiyla faydalanirlar... iyi de ederler...

kadınların okumasının yasak olduğunun öğrenilmesi üzerine bizat hahama danışılmış ve akabinde şu diyalog gelişmiştir:
meraklı müslüman(lar):neden talmudu kadınlar okuyamıyo?
haham:nerden biliyosun sen bunu bakiyim?
m.m:bunu herkes biliyo ki...
h:imama hatipte mi okuyosunuz siz ?
m.m:öyle bi halimiz mi var?
h:kim gönderdi çocuğum sizi?
m.m.:valla kendimiz geldik.
h:müslüman mısınız siz?
m.m.elhamdulillah..


şöyle bir cümle var imiş talmud içre:
bir taş saksının üstüne düştüğünde, "yazık saksıya"; ve saksı taşın üstüne düştüğünde, "yazık saksıya"; her durumda, olan saksıya olur.

talmud'da geçen şu bölüm etkilemiştir beni.

"...bir kadini aglatirken cok dikkat edin, cunku tanri gozyaslarini sayar!
kadin erkegin kaburgasindan yaratildi, ayaklarindan yaratilmadi, oyle olsaydi ezilirdi; ustun olmasin diye basindan da yaratilmadi.
ama gogsunden yaratildi, esit olsun diye kolun biraz altindan korunsun diye ; kalp hizasindan sevilsin diye..."

arabası the book of legends olsa da kendi süleyman'ın bulunamayan hazinesidir.
"ölüler her şeyi bilir; öğrenmenin bir yolu da ölmektir." *

tevatüre göre bir bestecinin ölümüne neden olmuştur. evet, yıllarca anlatılan mite göre charles valentin alkan'ın kafasına düşüp ölümüne sebep olmuştur. her ne kadar artık bestecinin böyle ölmediği kabul edilse de, dikkat etmekte fayda bulunabilir.

yahudilerdeki hadis ve ehli sünnet inancına dair bir kaç eser, sünni müslümanlardaki kutub u sitte ye denk geliyor sanırım.

Yahudilerle  Ermenilerin  geleceğe  yönelik  düşünceleri  tamamen farklıydı.

Ermeniler  şehre  kalıcı olarak yerleşmişlerdi. Topluca  aynı  mahallede  yanyana  ve  bitişik  nizam  havışlı  evlerde,  çekirdek  aile (baba ve evlatlar bir arada)  kalabalık  bir aile  yaşantıları  vardı.

Ermenilerin çoğunluğu  sanat  sahibiydi. Sıcak  demircilik,  bakırcılık, kalaycılık  daha  çok Ermenilerin işiydi.

Müslüman çırak  almazlar, mesleklerini babadan oğula  kendi  soyları  ile sürdürürlerdi. O zamanki şartlarda hayat düzeyleri, Müslüman  halktan  yüksekti.

Dünya  Ermenileri  birbirleri  ile  irtibat  halindeydiler. Türkiye’de yaşayan Ermenileri  ziyaret  için  gelen Ermeni cemiyeti  mensupları, Türkiye  genelinde  ve özellikle Kilis çevresinde yaşayan Ermenilerin yaşam düzeylerinin, müslüman  halktan daha yüksek olduğu ve bu  yaşantılarının  kıymetini  bilmeleri  tavsiye  edilerek, zaman zaman  bu konuda rapor  edinmekteydiler.

Kilis’te Ermenilerle Müslümanlar arasında, etnik kimliklerinden dolayı  herhangi  bir problem yoktu, komşuluk  ilişkileri  çok  iyiydi.

Ölüm ve düğün gibi özel günlerde birbirlerinin  acılarını  ve seviçlerini  paylaşırlardı. Müslümanların  yemeğinden  yerlerdi, fakat  Müslümanlar  onların  yemeğinden  yemezlerdi. Ermeniler, kablumbağa etini çok severler ve kablumbağa  etiyle  çiğ  köfte  yaparlardı.                                                                                                                            

Ermeni Mahallesi; 

Şehrin  Kuzeydoğu bölgesinde, Aşıt Mahallesi  AbidinağaCaddesi  yarıya  kadar, Kız Meslek  Lisesinin ve Ayşecik Parkının  kuzeyi,  Karakuyu  Sokağı,  Tosyalı Sokağı, Cankurtaran  sokağı  ile Şehitsakıp Mahallesinin Şehitsakıp  sokağı kısmen  Ermeni  evleriydi.

Ermeni evleri çoğunlukla yan yana ve evlerinin çoğunda su kuyusu vardı. Bu kuyuların gerek sularının birbiri  ile  takviye  edilmesi  ve gerekse  tehlikeli  durumlarda  birbirleriyle irtibat  kurmak  açısından, kuyudan  kuyuya  geçilen  kanallar  vardı. 

Ermeni  evleri çok sağlam, korunaklı, (Şimdi Halep’ te olduğu gibi) muntazam bir yapıya  sahipti. Oturdukları  evleri  kendi  malları olduğu  gibi, dükkân, bağ  ve zeytinlik gibi  malları da  vardı. Tarımla da uğraşırlardı.

Zenginleri fakirlerine yardımcı olur, birbirlerini kalkındırırlardı.                                                      

Ne zaman ki dış kuvvetlerin ve özellikle Rusya’nın veAmerika’nın kışkırtması ve yardımlarıyla Doğu  Anadolu  bölgesindeki  Ermeniler, Osmanlı Devletine karşı  ayaklandılar ve Kafkas  cephesinde Ruslara destek veren Ermeniler, Osmanlı Ordusunu arkadan vurarak, iki ateş arasında bıraktılar.

1887 yılında kurulmuş olan Ermeni Hınçak İhtilal Cemiyeti, Osmanlı topraklarındaki tüm Ermenileri kışkırtarak isyana sürüklemeye ve Müslüman halka  apaçık düşmanlık beslemeye başladılar.

Osmanlı Devletinin 1.Dünya Savaşına katılarak, askeri gücünü cephelere yığmasını, Ermeni çeteleri  büyük  bir fırsat olarak gördüler ve cephe gerisindeki savunmasız  Müslüman Türk halkına karşı katliamlara giriştiler.

Kilis Ermenileri de,o kadar yakın komşuluk ilişkilerini  ve iyi niyetleri göz ardı ederek  nankörlük ettiler ve bu isyan  hareketlerine katıldılar.

Antep ve Zeytun bölgesinde çıkan isyan hareketlerinden esinlenen Kilisli bir Ermeni’nin de sebepsiz yere bir Müslüman’ı öldürmesinden cesaret alan Ermenilerin silah çekerek sokağa çıkmaları üzerine, Kilis halkı galeyana gelip  silahla karşılık verince, kısa bir çatışma  yaşanmıştı.

Bu olayda Ermenilerden ölü ve yaralı zayiatı olduğu gibi yıllarca  huzur  içinde  yaşayan  Müslüman halk ile  Ermeniler  arasında  bir kopma  noktası  olmuştu.                           

Bu  olaylar  üzerine Kilis halkı: “Biz şimdiye  kadar  koynumuzda  yılan  besliyormuşuz” diye düşünmeye başlamıştı.

Osmanlı topraklarının her tarafında, dış güçlerin kışkırtmasıyla  Ermeni isyanı ve  kargaşaların  artması üzerine,dönemin hükümeti İttihat ve Terakki  Partisi  tarafından 27 Mayıs 1915 tarihinde Tehcir Kanunu çıkarılmıştır.

Ermeni  çeteleri, dış  güçlerin de  kışkırtmasiyla, doğu  bölgelerimizde  silahsız  ve  savunmasız  binlerce  yaşlı, kadın, çocuk demeden, masum  sivil  insanımızı  katletmiş  ve  kazdıkları  çukurlara  topluca  gömmüşlerdi.

Çıkarılan Tehcir “sevk ve iskân kanunu” uyarınca, savaşsırasında  Osmanlı Ordusunu  arkadan vuran, isyana  ve kargaşaya katılan  Ermeniler,savaş bölgelerinden başka  yerlere  sevk ve iskân edilmişlerdi.13 Aralık 1918 den itibaren  İngilizlerin 11 ay süren  işgalinden sonra, 29 Ekim 1919 tarihinde Kilis’i  işgal eden  Fransız askerlerini,tehcire tabi tutulmayan (memlekette kalan) Ermeni  kadınları  ellerinde çiçeklerle, zılgıtlar  çalarak, alkışlayarak  karşılamışlardı.

Ermenilerin  büyük  bir kısmı, o zamana  kadar  müslüman Türk  halkından  gördükleri  yakın  ilgiye ve hoşgörüye  rağmen, Fransızların da  kışkırtmasıyla  nankörlük  ettiler ve Fransızlarla işbirliği  yaparak, bir kısmı da  gönüllü  olarak  Fransız  ordusuna  katıldılar.

Fransızların  ömür boyu  Kilis  ve çevresinde kalacaklarını  zannediyorlardı.  

Kilis’in  işgalden  kurtulma  haberleri  geldikçe, Fransız  ordusunun çekileceğini  öğrenen  Ermeniler, yıllarca  birlikte  yaşadıkları  insanlara  yaptıkları  ihanetin  ve  nankörlüğün  sonucunu  düşünerek, Fransızların  himayesinde topluca Suriye’ye kaçtılar ve çoğunlukla Halep’e  yerleştiler. 

Boş kalan ermeni  evleri  ise,  o tarihlerde  Arnavutluk’tan göçe  zorlanarak  gelen  muhacirlere (göçmenlere)  verilmiştir.

Yıkılma tehlikesi   gösteren  ve  o  zaman  onarılma  imkânı da  olmayan  Havhonnes  Protestan  Ermeni  Kilisesi,  1925  yılında  kontrollü  bir şekilde yıkılarak tehlike giderilmiştir.      

Diğer Rum  Kilisesi  (Kendirli  Kilisesi), Ayşecik  Parkının  arkasındaki çıkmaz  sokağın  nihayetinde, halen  ayakta  durmaktadır.                                                

YAHUDİ VATANDAŞLAR

Yahudiler, şehrekalıcı  olarak  yerleşmemişlerdi. Dünyanın çeşitli  ülkelerinde  yaşayan Yahudi toplumu arasında  kuvvetli  bir iletişim  vardır. Halen de böyledir.

Tek düşünceleri “ Ne zaman  olsa  Filistin  topraklarında  bir İsrail devleti kurulacak ve biz o zaman İsrail’e  göçeceğiz ” diye,  ev  ve  dükkândan  başka  mülk  edinmezler, bağ  ve zeytinlik  gibi  arazi  malları  almazlardı.

Kilis’teki  Yahudilerin  tamamı  ticaretle  uğraşırlardı.

Yahudilerin  bir ata sözü vardır:“Al  sat, çal  sat, bul  sat”  Çoğunlukla  manifaturacılık  ve tahıl  alım  satımı (hancılık )  yaparlardı.        

Çocuklarını  daha  küçük  yaştan  ticarete  alıştırmak  için, boyunlarına  astıkları  küçük  tablalar üzerinde  seyyar olarak  toka, ayna, kalem, sakız, balon vb. şeyler sattırırlardı.

O tarihlerde Kilis’te  YahudiMurdoh’un  büyük  çapta  bir masmanası  vardı, pekmez ve tahin imalatı yapılırdı. 

Şimdiki belediye binasının  yerindeki Murdoh’unmasmanasında susamlar  ezilip  preslenerek  şirik (susam yağı) alındıktan  sonra, kalan  posası da (küsbe) köfte sımıkları  gibi  yapılarak  satılırdı.    

Küsbe, tahinden ve helvadan  daha  ucuz  olduğu  için, sabah  kahvaltısında  pekmezle  karıştırıp  yemek,  fakir  ailelerin  bütçesine  daha  uygun  olurdu.

Paşa Hamamı  civarındaki  dükkânların  çoğunda Yahudiler  manifaturacılık  yaparlardı.                                                                                                                                                  

Yahudiler de toplu olarak semtlerde birbirine yakın ve çoğunlukla bitişik evlerde yaşarlardı.

Yahudi mahallesi: Sabah Pazarından güneye inen Dedeağa Sokağı, Necip AsımSokağı, Muallak  CamiiSokağı  ile  Tabakhane  Camii’nin  kuzeyindeki  ve  Ulu Camiinin  doğu  kısımlarındaki  evlerin  çoğunluğu  Yahudi   evleriydi.

Yahudiler, dini bir gelenek  olarak  cumartesi  günleri  ateş  yakmazlar.

Yahudi kadınları, ateş mangalının üzerine kömür ve çalı-çırpı koyarak, kapı  arasında  elinde  kibrit  ile bekler.

Yoldan geçen bir kadına veya  bir  çocuğa, kibrit çakıp, ateşi  yakmaları  için  ricada  bulunurlardı.

  Bu şekilde ateşi yakan  küçük  çocuklara, teşvik için şeker  verirlerdi.

Çocukken büyüklerimiz bize  sıkı sıkı tembih ederler, “Yahudiler  sizi  çağırırlarsa  sakın ha  evlerine  gİrmeyin,  sizi  innelibeşşiğe  yatırırlar”  derlerdi.                                                      

Büyüklerimiz, belki de bu sözüboşuna  söylememişlerdi. Çünkü  Yahudilerin  bir  bayramı  var, o  bayram günlerinde belli  bir yerden  gönderilen  ekmekler, bütün Yahudilere  dağıtılır  ve her Yahudi  o ekmekten  bir lokma da olsa  mutlaka  yemelidir   diye yaşlılarımız  hep  söylerlerdi. O ekmekte Müslüman  kanı  olduğuna, eski  insanlar kesin  gözle  bakarlardı.

Kilis’ te yaşayan Yahudilerin  ve Ermenilerin, o zaman  Müslüman  Türklerle iyi  geçinmelerinin  ve  dürüst  görünmelerinin  asıl  sebebi,  azınlıkta  olmaları  ve  ticaretlerini  Türklerle  yapmak  zorunda  oldukları  İçindi.                                                  

Ne zaman ki Filistin  topraklarında  İsrail devletinin  kurulmasını  müteakip, dünyanın  çeşitli  bölgesindeki Yahudiler, Filistin  topraklarında  nüfus  yoğunluğunu  sağlamak  için akın  akın  Filistin’e  göç ettiler,  Kilis’te  yaşayan  Yahudiler de, 1955’li yıllardatoplu olarak  İsrail’e  göçtüler.Giderken de bütün mal  varlıklarını  satarak  paraya  çevirdiler.

Kilis halkı, Müslüman Araplarla olduğu gibi, gayrimüslim  Ermeniler  ve Yahudilerle de, yüzyıllar  boyunca  hiç bir sorun  çıkarmadan  bir arada  yaşamışlardı.

  Yahudiler kendi havralarında, Ermeniler kendi  kiliselerinde  serbestçe  ibadetlerini  yapmışlardır.

  Ama fırsat bulduklarında da dış güçlerden destek alarak her türlü  kötülüğü, nankörlüğü  ve  hainliği de  yapmaktan  geri  kalmadılar.

(ZeytinDalı Dergisi)






editor
BENZER KONULAR

Yazarlarımız 20.04.2016
Kilis Şirinlemeleri
HASRETİM HALLELERE SIĞMAZ   Sıla hasretim hallelere sığmaz Üç şümbüllük...

Yazarlarımız 06.07.2021
Tandır Ekmeği
Adviye ERTEKİN YÜKSEL Kapının zili ile irkildim bu sabah. Henüz...

Yazarlarımız 04.07.2019
79. BOYUT / Ahmet BARUTÇU
EURO Finans uzmanları, “Euroya geçin, ekonominiz kurtulsun” demiş. Dolara geçtik,...

Yazarlarımız 29.11.2014
Sayın Müftümüz Mahmut Karatepe Kilis’imize Hoş Geldiniz…
Mehmet YALVAÇ Em. Öğretim Üyesi Malatya’da görev yaptığımız yıllarda üniversitemizde...

Yazarlarımız 16.11.2015
79. BOYUT / Ahmet BARUTÇU
TUZ Tuz, sağlık için son derece zararlıymış. Şansa bak, bizde...

Yazarlarımız 05.01.2018
“Hatırla Beni Hayat”
Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ   Gazneli Devletinin kurucusu ve Hindistan Fatihi...
YORUMLAR



Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

ASTROLOJİ
KOÇ
KOÇ
21 MART
20 NİSAN
BOĞA
BOĞA
21 NİSAN
20 MAYIS
İKİZLER
İKİZLER
21 MAYIS
21 HAZİRAN
YENGEÇ
YENGEÇ
22 HAZİRAN
22 TEMMUZ
ASLAN
ASLAN
23 TEMMUZ
23 AĞUSTOS
BAŞAK
BAŞAK
24 AĞUSTOS
23 EYLÜL
TERAZİ
TERAZİ
24 EYLÜL
23 EKİM
AKREP
AKREP
24 EKİM
22 KASIM
YAY
YAY
23 KASIM
21 ARALIK
OĞLAK
OĞLAK
22 ARALIK
20 OCAK
KOVA
KOVA
21 OCAK
19 ŞUBAT
BALIK
BALIK
20 ŞUBAT
20 MART
DÖVİZ
DOLAR
25,9088 
EURO
28,2698 
ALTIN
1.610,04 
BİST
5.707,19 
KİLİS
35°C
Açık
SAL
35°C
ÇAR
33°C
PER
34°C
CUM
34°C
NAMAZ VAKİTLERİ
İSTANBUL
30 Haziran 2023, 21:23:22
İMSAK
03:26
GÜNEŞ
05:26
ÖĞLE
13:12
İKİNDİ
17:12
AKŞAM
20:47
YATSI
22:39
Bu Site Kilis Web Tasarım Mehmet Ali Sıcakoğlu Tarafından Yapılmıştır."
 http://kentgazetesi.biz/1915li-yillarda-kiliste-insan-mozaigi/#:~:text=Atat%C3%BCrk%E2%80%99%C3%BCn%20%C4%B0stanbul%E2%80%99da%20%C4%B0lk,S%C4%B1cako%C4%9Flu%20Taraf%C4%B1ndan%20Yap%C4%B1lm%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1r.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de Yaşayan Zenciler

Müşür Nedir, Ne İşe Yarar?

Hükümetler Tarafından Gerçekleştirilen Tarihin En Büyük Altın Soygunları