deneme 61
St. Barnabas, yani Aziz Barnabas milattan sonra 45 yılında, Hristiyanlığı Kıbrıs'ta yaymak için çalışırken öldürülmüştü.
5. yüzyılda Bizans İmparatoru Zeno, Aziz'in mezarının bulunduğu yere bir kilise inşa ettirdi ve adını da St. Barnabas Kilisesi koydu. Tarihsel açıdan büyük öneme sahip kilise yüzyıllardır ziyaret edilen dini bir simge.
Kıbrıs Gazetesi'nde 1996 yılının 16 Mart'ında şöyle bir manşet atılır:
'St. Barnabas'a silahlı baskın. Maskeli ve silahlı kişiler ikon müzesindeki üç nöbetçiyi saf dışı edip bir odaya kilitledi. Trilyonlarca liralık ikonaların korunduğu tarihi müzeden nelerin çalındığı bilinmiyor. İkon müzesi dışında bulunan St. Barnabas'ın mezarı kazıldı. Bu sabahın erken saatlerinde kadar hiçbir resmi makam açıklama yapmadı.'
O dönemin KKTC Başbakanı Hakkı Atun, olay gerçekleştikten günler sonra bu olayın bir askeri operasyon olduğunu söyleyince halkın ve basının şüpheleri iyice büyür.
Ve Yenidüzen Gazetesi yazarı Kutlu Adalı'nın konuyla ilgili soru işaretlerini yazdığı ve öldürülmesine yol açan yazı, bazı hakikatleri ortaya serer.
Adalı yazısında şöyle aktarır:
"Baskını yapanlar 12-15 kişidir ve 4 sivil araçla gelmişlerdir. İkisi beyaz Renault Toros, biri kırmızı Isuzu Jeep, ötekisi Vitara markadır. Baskın olayı polise ve ilgililere ertesi gün sabah 9:00'da bildirilmiştir."
Soygun sırasında kullanılan bu toroslardan birinin Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın KKTC'deki uzantısı olan Sivil Savunma Teşkilatı'na ait olup olmadığını da sorar Adalı. Sonradan AİHM davasında bu itiraf edilecektir.
Adalı'nın asıl sorusu bu soygunun planı hakkında da düşüncelere yol açar:
'Polisin ada çapında operasyon yaptığı bir gecede adeta bir orduyu anımsatan modern silahlı 15 kişi nasıl elini kolunu sallayarak müzeye girip çıktı?'
'20 Temmuz 1974 Harekatı'nda bir binbaşı Rumların evinden, kilisesinden, bankasından, kuyumcusundan ganimet olarak toplanan altın, gümüş, elmas, pırlanta gibi mücevherleri St. Barnabas'ın mezarının olduğu mağaraya gömdürmüş. Savaş bitince gelip almayı amaçlamış. Bu arada generalliğe yükselip emekli olmuş. Aradan 21 yıl geçtikten sonra Kıbrıs'ta bulunan güvendiği kişilere durumu anlatmış ve bu silahlı baskın operasyonunu gerçekleştirmişler. Mücevherleri alıp aynı gece uçakla Türkiye'ye kaçmışlar.'
Adalı yazısında başbakanı göreve çağırır ve bu şüpheli olayın altında ne yattığının artık açığa çıkarılmasını söyler.
Bu olaya olan tepkisini sürdüren neredeyse tek kişi Adalı'ydı ve kimliği belirsiz kişiler onu hedef almaya başlar. Evi takip edilir, köpeği öldürülür, sürekli tehdit telefonları alır.
Ve 6 Temmuz'da, Lefkoşa'da evine giderken bir anda sokağındaki lambalar söndürülür. Şehir aydınlandığında Adalı'nın sol şakağından vurularak infaz edildiği anlaşılır.
Adalı suikastinde kullanılan Uzi marka silah tartışmalara neden olur.
Enis Berberoğlu, köşe yazısında 'o dönem Türkiye'de sadece Emniyet Özel Harekât Dairesi Başkanlığı'nda kullanıldığını bilir' der ve bu bilginin teyit ettirildiğini de ekler.
Suikaste dair hiçbir bilgi bulunamaz, fail bir anda meçhul olmuştur.
Aihm Türkiye'yi mahkum eder. Manevi tazminat olarak İlkay Adalı'ya 20 bin, mahkeme masrafları için ise 75 bin euro ceza kesildi.
Bir iddiaya göre, Adalı suikastinde tetikçi olduğu söylenen Hüseyin Demirci'nin kullandığı Uzi cinayetten birkaç ay sonra ilginç bir olayda tekrar ortaya çıkıyor. 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta gerçekleşen kazaya karışan otomobilin bagajında bulundu.
Modern Kredi Sisteminin Yolunu Açan Alman Ticaret Örgütlenmesi: Hansa Birliği
Hansa Birliği nedir? Hansa Teutonica, veya İngilizce ismiyle The Hanseatic League, Almanya'nın kuzeyindeki kentlerin ve yabancı ülkelerde yaşayan Alman gruplarının, karşılıklı çıkarlarını korumak amacıyla kurdukları bu örgütü inceliyoruz.
hansa birliği, avrupa'da politik yaşamın içinde sürekli olarak ortaya çıkıp kaybolan sayısız kent konfederasyonundan biri ve en uzun soluklusu. hansa birliği, 1241 tarihinden 1699 yılına kadar varlığını korumuştur. (bkz: flaman birligi)
kuruluşundan dağılışına toplamda 200'e yakın şehir bu birliğe doğrudan ya da dolaylı dahil olmuştur ve fakat şehirlerin tam listesi hiçbir zaman tutulmamış/üye şehirler tarafından böyle bir yazılı tutanak reddedilmiştir. 1669 yılında yapılan son birlik toplantısında (hansetag) birliğe dahil sadece 9 şehir kalmıştır; lübeck, hamburg, bremen, braunschweig, danzig, hildesheim, köln, osnabrück ve rostock.
lübeck, hamburg ve bremen dağılan bu birliğin varisi/koruyucusu ilan edilmiş ve 18. yy başından beri de bu üç şehrin isimlerine resmen 'freie stadt' (bağımsız şehir) ve 'hansestadt' (hansa şehri) sıfatları eklenmiştir. bu durum plaka kodlarına da hansestadt lübeck (hl), hansestadt hamburg (hh) ve hansestadt bremen (hb) şeklinde yansımıştır.
hansa birliği modern komünizm ve kredi sistemlerinin yolunu da açmıştır. akraba kayırmanın alalen yapıldığı bir oluşumdur. hatta hansa birliğine üye olan ingiliz firmaları osmanlı devletinde ticaret yapabiliyor, diğerleri yaparsa zevkle cezalandırtıyorlardı.
hansa birliği, almanya'nın doğusundaki 50 kadar şehrin olduğu özgür şehirler modeliydi. flaman şehirleri için aynısı geçerli olsa da dar kapsamlı bir uygulamaydı. geri kalan fransa ve ingiltere'deki şehirlerde aynı özgürlüklerden söz etmek mümkün değildi.

bir demet ben
hansa birliği... alman yerleşimciler ve haçlılar baltık kıyısında doğuya doğru ilerledikçe, ticari çıkarların ortaya çıkması ile baltık ve kuzey denizi'nde yerleşmiş olan tüccarların korunmak amacıyla biraraya gelmeleriyle oluşan hansa yani ticari birlik. bunların ilki 1161'de gotland adasında wisby'de kutsal roma imparatorluğu birleşik gotland seyyahları adıyla kuruldu. yüzyıl içinde denizin özgür kentleri atlantik'ten finlandiya körfezine kadar yayıldılar. etki alanının doruğuna 14. yy'da çıkan hansa birliği 1699'da son üç üyesi lübeck, hamburg ve bremen'in katılımıyla son toplantısını yaptı.
bugateg alp
Bu ticaret birliği, 2009'da yayınlanan ve Andreas Steding tarafından tasarlanan ünlü kutu oyununa da ilham vermiştir
Oyun, kutu oyunu camiasında en iyi eurogame'lerden biri olarak tanınıyor.
Eurogame: Strateji ağırlıklı, şans faktörünün düşük olduğu, genellikle Almanya çıkışlı kutu oyunlarına verilen genel isim.
"Atatürk'e şükran ve minnetle.
Sonuçta iki ülke de bu kaderlerini farklı şekillerde değiştirebilmişlerdir. Bu değişim, 1919 yılında, ileride Atatürk adım alacak olan Türk subayı Mustafa Kemal’in Anadolu’daki düşman işgaline karşı başlattığı ve başında bulunduğu direniş hareketiyle başladı. Şaşırtıcı zaferlerinin sonucunda işgalcileri kovarak, zafer sahibi devletler tarafından padişahın hükümetine zorla kabul ettirilmiş ve ağır şartlar getirmiş olan barış antlaşmasını iptal etti. Padişahın hükümeti yeni güce katılmayı kabul etmeyince, padişahlığı kaldırarak cumhuriyeti ilan etti. Atatürk’ün başında bulunduğu cumhuriyet ile geniş ve kapsamlı bir modernleşme ve Müslüman dünyasında benzeri görülmeyen laikleşme süreci başladı.
İran’da da 1919 yılında, İran'ın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını tanıyan, yanı sıra da etkin bir İngiliz üstünlüğü sağlayan İngiliz ve İran anlaşması son buldu. Anlaşmayı kanunlaştırmak üzere toplanan İran parlamentosundan onay çıkmadı. Rusya’nın Kuzey İran’da Bolşevik kisvesi altında tekrar ortaya çıkmasıyla durum daha karmaşık bir hal aldı. İran Kazak Tugayı subayı Rıza Han, anarşi döneminin ardından 1921 yılının Şubat ayında iktidarı ele geçirerek bir diktatörlük kurdu. 1925 yılında da şahı tahttan indirdi ve kendini şah ilan ederek iktidarını güçlendirdi. Sonraları Pehlevi adını alan Rıza Şah’ın, hanedanı, İran İslam Devrimi ile yıkılana dek 1979 yılına kadar devam etti. Rıza Şah da Atatürk’ün yaptığı gibi modernleşme ve merkezileşme politikası uyguladı. Ancak Atatürk’ün yaptığı gibi din ile devlet ilişkisini ayırmayı denemedi."
Türk insanında uzun zamandır dayak yememiş adam özgüveni var mesela bu da WW2’ye girmemiş olmanın verdiği bir şey bence. Son savunma savaşının üzerinden 100 yıl geçti neredeyse. O günleri görenlerin aktardıkları artık bir anlam ifade etmez oldu bugünlerin nesli için
Bence mesela Türk eğitim sistemindeki en büyük kusurlardan biri fazla kibirlenince başa neyin geldiğini yeterince anlatmıyor olmak. Sırf milli gurur aşılamak için Balkan Savaşları, 93 Harbi falan o kadar üstünkörü geçiliyor ki.
Türkler zamanında güçlendi güçlendi, güçlendikçe kibirlendi, kibirlendikçe yozlaştı, yozlaştıkça geri kaldı. Bundan âlâ tarih dersi mi var genç nesillere? Her yıl Varna Savaşı’nda siktik soktuk anlatmanın ne anlamı var?
Bugün lise tarih müfredatına bir bakın, her on sayfanın dokuzu çöp. Bomboş. Zaten içerik desen tamamen Payitaht Abdülhamit stili “Türkler acayip iyiydi süper gidiyodu sonra iç ve dış mihraklar oyunlar oynadı Türkler arkadan vuruldu neyseki Atatürk geldi” modunda. Şaka mı aga bu
Anlatsanıza Balkan muhacirleri neler çekmiş, 20. Yüzyıl’a gelinmesine rağmen Anadolu’da nasıl çoktan yok olması gereken salgınlar kol gezmiş, Kırım nasıl elden çıkmış, 100 yıl evvel esip gürleyen Osmanlı Viyana’da nasıl tokatlanmış
Aptal saptal antlaşma maddesi ezberletiyorlar çocuklara ama kimse Türkler ne oldu da geri kaldı, neden ilerleyemedi, bundan ne ders çıkarmalıyız, bugün aynısı olmaması için ne yapmalı anlatmıyor. Herkes Osmanlı süper güçtü diyor ama kimse nasıl düştü anlatmıyor
Bence ilginçtir ama trajediler insanları milletlerine daha çok bağlar çünkü ortak hafıza, ortak trajedi demek oluyor, bu da milli bilinci kuvvetlendiriyor. Dediğim gibi yenilmek utanılacak bir şey değil ama bugünkü eğitim sistemi utanılacak bir şey
Balkanlar
"bilerek unutturulduğunu düşündüğüm yıkım.
"maalesef 110 yıl önce bu zamanlar başlamış ve 2.5 ayda tüm rumeli kaybedilmiştir."
defaatle yazılmış ama tekrar belirteyim; balkanlar dediğimiz yer, aslında bizim vatanımızdı. osmanlı'nın büyüdüğü yerlerdi. hatta anadolu'nun büyük bir kısmı balkanlara göre çok daha sonra osmanlı haline geldi.
insanların yanıldıkları bir diğer nokta ise makedonya meselesi. bugün makedonya dendiğinde birçok insanımızın aklına kuzey makedonya adını almış yer geliyor. aslında makedonya, neredeyse arnavutluk'tan türkiye sınırına kadar ulaşan devasa bir bölge. şarkılara, türkülere veya soyadlarımıza giren drama, kavala, vodina, selanik, yenice ve serez gibi birçok yer, makedonya içerisinde yer alıyor. biz bu toprakların tamamını birkaç hafta içerisinde kaybettik. epir olarak adlandırılan ve kuzey yunanistan'ın önemli bir kısmını kaplayan bölgede de yanya gibi şehirler bir anda elimizden çıktı.
osmanlı ordusu, yaşadığı büyük bozgunla apar topar uzaklaştı. halkın ise büyük bir çoğunluğu olduğu yerden kalkıp gitmeye bile fırsat bulamadı. birçok türk köyü yakıldı, yıkıldı, katliama ve etnik temizliğe uğradı. özel olarak bu bölgede türkler, pomaklar ve yahudiler hedef alındı. tıpkı mora katliamında olduğu gibi.
sonunda da balkanlar elimizden çıktı. bugün balkanlar dediğimiz yerin bundan 110 yıl önce neredeyse yarısı türk veya türkleşmiş müslüman halklardan oluşuyordu. buna ek olarak bazı şehirlerde ciddi bir yahudi azınlık vardı. günümüzde yunanistan'ın kuzeyi, kuzey makedonya veya bulgaristan'ın güney bölgelerinde azınlık durumundayız. pomak veya yahudi nüfusu da kalmadı.
türkiye cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren irredantizmden uzak duruldu. bu nedenle de eski acıların pek fazla üzerine gidilmedi. bir yandan bu durum 110 yıl önce yaşadığımız soykırıma varan etnik temizliği unutmamıza neden oldu bir yandan da bunun intikamıyla yaşamamızı engelledi. ermenistan, bulgaristan veya yunanistan gibi saçma fikirler üzerine kurulmuş bir ülke olmadık."
Balkanlar
"etkileri günümüzde hala hissedilen musibet, fecaat, felaket. osmanlı imparatorluğu'nun tüm parasını harcadığı, okullar liseler kütüphaneler açtığı coğrafya bir oldu-bitti ile işgal edilmiştir ve bölgedeki türkler amansız bir soykırıma uğrayarak göçe zorlanmıştır.
eğitimli ve entelektüel rumeli türklüğü ortadan kalkmıştır. türk devleti, yüzyıllar boyunca hiç yatırım yapmadığı hiç eğitim vermediği anadolu ile baş başa kalmıştır.
mustafa kemal atatürk bunun farkındaydı."
Balkanlar
"hanry nivet'in "balkan haçlı seferinde avrupa siyaseti ve türklerin felaketi" isimli çalışmasıyla açıkça türk tarafını tutarak balkan halklarının yaptığı katliamlardan bahsettiği ve avrupalıların en kısa zamanda osmanlı lehine müdahelede bulunmasını istediği bir çalışması bulunuyor; serbest gazeteciler, savaşı en yakından izlerken uyarılarda bulunmayı ihmal etmemişler. ama niyetin yapılan insanlık suçlarını hedef almanın değil, politik arenadaki bir makyavelist adım olduğu aşikar, yol yine karın maksimizasyonuna çıkıyor; kitabın önsözünü yazan dr leon tiveriye, önsözünde gayet gerçekçi:
"türkiye'de binlerce fransız yaşıyor. dilimiz onun her yanında yayılmış. sayısı çok fazla olan okullarımız orada her türlü kolaylığa ve ayrıcalıklara kavuşmuş olarak binlerce çocuğa eğitim vererek türk kavmi arasında fransız nüfuz ve terbiyesini yayıyor; orada yüzlerce 'laik' kuruluşları var. sinai ve ticari büyük girişimler, bankalar, şimendiferler, deniz şirketleri hep fransızların elindedir. türkler ise bir itiraz ve tehdit sesi çıkarmaksızın bizi yıllardan beri kendi çalışmalarımızı rahat rahat yapmaya bırakıyorlar.
haris bulgarlar, mutaassıp sırplar, hileci ve ahlaksız yunanlar sonunda bizim bu suça katılmamız sayesinde çapulculuklarının meyvesini elde ettikleri zaman, acaba bize karşı yine aynı yumuşaklık vesaygıyla mı muamele edecekler? hayır. onlar bir kez bu yerlere sahip oldular mı, bizi derhal kapı dışarı edeceklerdir. işte bu da türkiye'nin paylaşılmasını, türklerin yok olmasını seyreden katolikler, sermayedarlar için layık bir ceza olacaktır."
dr leon, önsözünde, nivet'in bu çalışmasıyla batı avrupalıların, kendi çıkarları açısından önemli olan bu bölge hakkında en azından bir nebze daha akılcı düşünmeye itileceğini umduğunu da eklemeden geçmiyor. görünüşe bakılırsa marx'ın şark meselesi üzerine new york tribune'deki yazılarında ("türkiye üzerine"), fransız ve ingiliz hükümetlerinin rusya'yı destekleyen tavırlarının, balkanlardaki rus ağırlığını artırarak döneminin en "gerici" yönetimi olan çarlık rusya'sını daha büyük bir tehdit haline getireceği öngörüsünü nivet'in biraz yakalayabildiği anlaşılıyor. sürprizler yüzyılı olan 20.yy sonrasında bu sözler de gayet trajikomik duruyor..."
https://eksisozluk.com/balkan-savaslari--614133?p=2#:~:text=hanry%20nivet%27in,gayet%20trajikomik%20duruyor...
Balkanlar
"balkan savaşlarını tek faydalı yanı, ittihat ve terakki içindeki genç subayların bu utanç verici yenilgi sonrası sorumluluk almaya karar vermeleri ile cumhuriyet türkiye'sinin yolunun açılmış olmasıdır. bir başka ilginç olumlu yanı ise, daha sonraki savaşlarda düşmanların türk ordusunu küçümsemelerine neden olmasıdır. balkanlardaki acizliği gördükten sonra hiç bir devlet türk ordusunun bir daha güç gösteremeyeceğini düşünmüş, bu ön yargı önce çanakale sonra da kurtuluş savaşı'nda türk ordusunun lehine çalışmıştır."
"yunanlılara teslim olmasının bir nedeni de stratejiktir: birinci balkan savaşında ruslara yakın görülen bulgarlar daha büyük bir tehdit olarak görülüyordu ve o dönem makedonya ve trakya'da bulgarca konuşanlar çoğunluktaydı. bu nedenle bölgede stratejik bir önemi olan selanik'in yunanlılara bırakılması iki kötünün iyisi olarak görülüyordu. bundan dolayıdır ki selanik'in bulgarlar şehre ulaşmadan yunanlılara bırakılmas sağlanmıştır."
"şahsi fikrim selanik her türlü düşecekti ancak üzücü olan bu şekilde düşmesi. selanik' te bulunan ordu moral olarak çökmüştü, yunan ordusu ise moral olarak zirvede olduğu gibi sayıca ve donanım bakımından daha üstündü. üstüne birde yaklaşmakta olan bulgar ordusu vardı. selanik' i teslim etmeden önce antlaşmaya ''osmanlı ordusu çekilirken zarar verilmeyecek'' diye madde koydurmak istiyor ancak teklifi yunanlılar tarafından kabul edilmiyor ve kayıtsız şartsız teslim edilmesi isteniyor. o da kayıtsız şartsız kabul ediyor. kesinlikle beceriksiz ve bu şekilde teslim ettiği için bence hain bir paşadır. ordu ne kadar çökmüşte olsa 25 bin kişilik bir ordudan bahsediyoruz, dirense selanik savunmaya uygun bir şehirdi ve uzun bir süre direnebilirdi. yunanlılardan çantalar dolusu altın almış mıdır bilmiyorum ancak yunanlılar kendisini ödüllendirmeyi bilmiş. ayrıca çok sevdiği ve zarar görmesin diye savaşmayı göze alamadığı selanik teslim edilince yunanlılar hem yahudileri, hem de türkleri katletmiştir."
"büyük bir hain.
"yakın tarihimizdeki iki hasan tahsin hikayesi ilginçtir: birinin koca ordusu ve bir ton silahı varken selanik'i tek urşun atmada teslim etmiş, diğeri tek başına koca yunan ordusuna kurşun sıkmıştır."
balkan savaşları sırasında savunması gerektiği halde savunmadığı selanik osmanlı için stratejik önemi çok yüksek bir kale idi.bir kere selanik büyük bir şehirdi,olası bir savaş durumunda kısa sürede zaptedilemezdi.ayrıca kuşatan taraf savunulması büyük bir şehir olduğu için nispeten kolay olan selanike savunmacılardan daha fazla asker ile saldırması gerekiyordu.
ayrıca bir liman şehri olduğu için denizden yardım alabilme şansı da vardı.yani bir kuşatma savaşı durumunda dışardan kendisine yardım gelmesini ümit edebilirdi.
bulgar ve yunan kuvvetleri selanik üzerine yürümeye başladıklarında eğer selanik son askere kadar savunulsaydı şehre saldıran yunan ve bulgar kuvvetleri çok yıpranacak,şehri alabilseler dahi büyük bir zayiat ile karşı karşıya kalacaklardı.şehri kuşatıp saldırı yaparlarken geçirecekleri uzun süre de çok önemli.osmanlı kuvvetleri bu süre zarfında yeni takviyeler alıp,seferberliğini tamamlayıp doğu trakya üzerinden selaniğe yürüyebilirlerdi.
balkan savaşının bizim için bu kadar büyük bir hezimet olmasının en büyük nedenlerinden birisi de osmanlı tüm askeri gücünü seferber edemeden balkan topraklarını süratle kaybetmiş olmasıdır.selanik savunulsaydı osmanlı zaman kazanacak,bulgarlar edirne üzerine tüm güçleriyle yürüyemeyecek ve osmanlı yeni kurduğu birliklerle başlatacağı büyük bir saldırı ile önce bulgarları ezip(ki balkan ittifakı arasında en güçlü orduya sahip olanlar onlardı) sonra da yunanistan ve sırbistan üzerine yürüyerek kaybettiği toprakları aldığı gibi her şeyi tersine çevirerek savaşı büyük bir farkla kazanabilirdi.
o yüzden bu hasan tahsin denen hain bize sadece selaniki kaybettirmedi,stratejik açıdan bakıldığında balkan savaşlarının bizim için büyük bir hezimete dönmesine sebep olan en önemli hadiselerden birisini gerçekleştirdi."
Sabah sabah nereden sardıysam Balkan Tarihine sardım. Yahu bakıyorum ki Sırp, Rumen, Arnavut, Bulgar vs. tarihlerine göre bu adamlar bizi yani Osmanlı'yı sürekli yenmişler maşallah hiç yenilgileri yok ama ne hikmetse 400 küsur yıl biz yönetmişiz. Bu terslikte bi iş var bea ?🤔
Stefan Cel Mare var kanka bulunduğumuz bölgede ve her yerde heykeli var.Sebebi ise şu, “büyük” Osmanlı ordusunu yenmiş. Gerçek şu birkaç yeniçerimiz Türk köprüsünden (Podu Turcului) geçerken onları öldürüyor ve bu zafer ilan ediliyor.
Mesele şuna benzemiyor mu kanka. Bir Türk takımı Barcelona'yı yendi diye Zafer diyoruz ama takımımız eleniyor Barcelona ise gidip Şampiyonlar Ligini alıyor. Yani bu durumda "cel Mare" olan Stefan mıydı yoksa Türk müydü ? Ve şimdi niye Türk bu halde ?
Kazıklı Voyvoda(Vlad Țepeș) konusunu konuşmak ister misin? Kahraman Vlad’ın Osmanlı’yı alt edip(kaçıp) geldiğini :))) neyse susalım😂😂
Haaa ! Kanka konuşmasına konuşuruz da müstakbel geleceğini bu ilerde etkiler falan aman diyeyim bence keselim. Çünkü biz ne desekte kaçıp yenmeselerde yendik derlerrrrrrrr. 😏
"Balkan yenilgisini iyi hatırlarım. Paramparça göçmenler, inleyen yaralılar,
meydanlarda sıralanmış idam sehpaları, kıçı suya batmış Hamidiye gemisi
resimleriyle dolu bir pis yenilgiydi bu... 1918'de göz kestirimiyle askere
alınabilecek kadar iriyarı bir oğlandım. Kurtuluş Savaşı zaferine, bu
yenilgilerin alçaltıcı utancıyla ulaştık biz... Zafer bizi bu yönden deliye
çevirdi 'Kabımıza sığmaz olduk. Sanki düşmanı ben yenmiştim tek
başıma...
Bozkırdaki Çekirdek, Kemal Tahir"
Yorumlar
Yorum Gönder